29 Temmuz 2011 Cuma

Yıllar Sonra

''Güneş her akşam batıp her gün doğuyorsa, çiçekler solup solup tekrar açıyorsa, en derin yaralar kapanıyorsa, en büyük acılar unutuluyorsa, neden korkulur bu hayatta söyleyin bana ?''
2004 yılının soğuk bir Mart Akşamı’nda İmparator’una bu dizelerle veda ediyordu Galatasaray taraftarı. Aslında onlar da biliyordu bu ayrılığın geçici olduğunu. Söz konusu Fatih Terim ve Galatasaray ise şayet ''ELBETTE'' yollar günün birinde yeniden kesişecekti. Tıpkı şu an olduğu gibi …
Bir enkazı devraldı İmparator bundan 2 ay kadar önce. Kendine olan özgüvenini, inancını yitirmiş, yaralı bir aslanla başladı yeni serüvenine. Ama zorları başarmak onun işiydi. Aradan geçen 2 aylık süreçte görüyorum ki Galatasaray’da bazı şeyler oldukça değişmeye başladı. O eski Galatasaray’ı, özlenen, arzu edilen o Galatasaray’ı bu sezon sanki yeniden göreceğiz gibi bir his var içimde. Umarım yanılmıyorumdur …
Pazar akşamı İnter maçında bu sezon ilk kez izleme fırsatı bulabildiğim takımı çok beğenmiştim. Özellikle yeni transferlerden Ujfalusi ve Selçuk beni mest etmişlerdi. Tamam, belki takım olarak çok fazla gol pozisyonu üretemedik ya da rakip kaleye pek gidemedik ama yine de İnter gibi bir takımı oyunun belli bölümlerinde sahadan sildik, top göstermedik. Dolayısıyla o gün olanlardan sonra bu akşamki Liverpool maçını çok daha büyük bir merakla beklemeye başlamıştım. Çünkü seyircisinin önüne bu sezon ilk kez çıkacak olan Galatasaray’ın, evinde Liverpool gibi bir ekibe karşı yapacakları veya yapamayacakları yaklaşık 1,5 ay sonra başlayacak sezonun gidişatı hakkında kısmen de olsa fikir verecekti bizlere.
Fatih Hoca sahaya kafasındaki ideal 11 ile çıktı bu akşam. Yeni transfer Felipe Melo’da ilk kez taraftarın huzurundaydı. Açıkçası şu an ki kadro yapısıyla, kaleye Muslera’nın geçeceğini varsaymazsak şayet, bende tek bir değişiklik dışında bu akşamki kadronun doğru 11 olduğunu düşünüyorum. Benim kafamdaki kadroda Sabri sağ bekte, Ujfalusi stoperde, dolayısıyla boşa çıkan Gökhan Zan’ın yerine de Culio sahada olurdu sadece. Ama ne yalan söyleyeyim, Ujfalusi’da sağ bekteki performansıyla 2 maçtır parmak ısırtıyor …
Maça öylesine istekli ve arzulu başladı ki Galatasaray, Milan Baros biraz daha akıllı bir vuruş yapabilse eğer, henüz 2.dakikada 1-0 öne geçecektik. Ama olsun, kısmet 5 dakika sonrasınaymış. Organize gelişen atakta Kazım’ın Ujfalusi’ye attığı müthiş pas, Ujfalusi’nin Baros’u görüşü ve Baros’un yaptığı gol vuruşu … Hepsi birinci sınıftı ve görülmeye değer nitelikteydi.
Golden sonra da sahanın tek hakimiydi Galatasaray. Devrenin sonuna kadar da oyun ağırlıklı olarak Liverpool yarı alanında oynandı. Çeşitli aralıklarla rakip kalede golü arayan Galatasaray, dakikalar 40’ı gösterirken ulaştı amacına. Selçuk’un kullandığı kornerde ön direkteki Ujfalusi topu arka direğe aşırdı, Baros’ta Poulsen’in tüm çabalarına! rağmen kafayı vurup farkı 2’ye çıkardı ve devrenin skorunu ilan etti.
Galatasaray adına İlk 45 dakikanın yıldızları Felipe Melo, Ujfalusi ve tabiiki Milan Baros’tu. Ama üçünün arasında Melo’ya ayrı bi pencere açmak istiyorum. Daha takıma katılalı 5-6 gün olmuş ve yeni arkadaşlarıyla ilk kez maç oynayan bir oyuncu için oldukça extra şeyler yaptı. Ön libero deyince hemen hepimizin zihninde çok koşan, mücadele eden, rakibi bozan ama top kullanmada biraz sıkıntıları olan bir oyuncu profili canlanır sanırım. Ama Melo’nun bu akşam ilk devre boyunca yaptıkları bu profili yıkacak cinstendi.. İki ayağını da kullanabilen, yüksek bir isabet yüzdesiyle klas paslar atabilen ve rakip kaleye dikine gidebilen, koşan, basan, mücadele eden bir önliberoyu herkesler kendi takımında görmek ister herhalde? İşte biz bu konuda biraz şanslıyız ki bu sezon öyle bir oyuncuyu kendi takımımızın formasıyla izleyebileceğiz ...
İkinci devreye ilk yarıya oranla biraz daha tutuk başladı Galatasaray. Liverpool topa ve oyuna daha hakim gözüktü ancak net pozisyonlar üretme konusunda pek de başarılı olamadılar. Zaten devrenin ortasından itibaren arda arda yapılan oyuncu değişiklikleri de temponun oldukça düşmesine neden oldu. Hem sahadaki futbolcular hem de tribündeki seyirciler ''Bu maç böyle bitse de eve gitsek artık'' moduna girmişken, sol taraftan gelişen atakta Ayhan’ın ortasına Elmander öyle bir vole vurdu ki, böyle düşünen herkesin belki de kendinden utanmasına neden oldu.
Golden sonra zaten oyunda fazla bir şey olmadı ve karşılaşma Galatasaray’ın 3-0’lık farklı galibiyeti ile sona erdi.
Evet bu akşam şunu farkettim ki, Galatasaray’ın büyük takımlarla başabaş top oynamasını, hatta oyunun belli bölümlerinde onlara üstünlük sağlamasını çok özlemişim. Özlemlerim bununla da sınırlı değilmiş. Sahada gerçek bir sağ bek (Ujfalusi) ve klas bir orta saha oyuncusu (Selçuk) izlemeyi ve Lorik Cana gibi ''kasap'' olmayan bir ön liberoyla (F.Melo) mücadele etmeyi de çok özlemişim … Sezona güzel başladık, sonu da güzel biter inşallah. Ben inanıyorum ki Fatih Hoca’nın çabası ve özellikle yüksek özgüven aşılama konusunda oldukça etkili olan motivasyon yöntemleri bu sezon, özlenen Galatasaray’ı, özlenen başarıları bizlere geri getirecektir.. Ben şimdiden havaya girdim bile …
                                                                                  e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar