9 Mart 2013 Cumartesi

Şanssızlık, Kısmetsizlik, Biraz da Beceriksizlik...


  Bazı maçlar vardır, henüz ilk 10 dakikasında anlarsın ki o akşam ne yaparsan yap o top o üç direğin arasından geçmeyecektir. İşte dün akşam da o maçlardan birini oynadı Galatasaray.
  Schalke provası niteliğindeki karşılaşmaya beklenilenin aksine 4-5-1 düzeniyle başladı Fatih Hoca. Demek ki Salı akşamı için kafasındaki diziliş de bu. Tabi buradaki tek merak konusu ileride Burak mı oynayacak, Drogba mı? Ya da ikisi birden oynayıp Burak yine sağ çizgide kaybolup gidecek mi? Neyse neler olacağını Salı günü göreceğiz artık…
  Dün özellikle ilk 45 dakikada fırtına gibi bir Galatasaray vardı sahada. Bu sezonun hiç abartısız en iyi maçını oynadık. Özellikle pozisyona girmekte ciddi sıkıntılar yaşayan takımımız belki de tarihi farkı kaçırdı desek yeridir. Daha 10.dakikada 3-0, devre sonunda da 7-0 falan olabilirdi karşılaşma. Ancak beceriksizlik mi diyelim, şanssızlık mı diyelim, bir türlü topu ağlarla buluşturamadık. Burak’ın 1 metreden ıska geçtiği top, Hamit’in bu sezon 6.kez direği nişanlaması ve kaçan diğer nice pozisyonlar…
  Böylesine bir futbol oynadığımız gecede ikinci yarı illaki golü buluruz diye düşündük devre arası. Tribündeki herkes de bizimle aynı fikirdeydi. Oldukça rahat ve kaygısız bir şekilde ikinci 45 dakikanın başlamasını bekliyorduk.
  Fatih Hoca’da bizler gibi takımının futbolundan memnun olacak, herhangi bir değişiklik yapma ihtiyacı hissetmedi ve ikinci yarıya da aynı onbirle çıktı.
  Bu devrede de ilk 45’tekiler kadar net olmamakla birlikte yine bir çok pozisyon bulduk. Fakat gelin görün ki onları da değerlendiremedik…
  54.dakikada Hamit yine ceza sahası dışından vurdu, alışılageldiği üzere yine üst direkten döndü. Hamit’i sezon başından beri çok eleştirdim ama şunu da söylemeden geçmeyeyim; ben hayatımda bu kadar şanssız bir futbolcu görmedim.  Yani özellikle direğe vurdurmak için uğraşsa bu kadar çok isabet kaydedemezdi herhalde. Sezon başından beri 7 kez direkleri sallaması gerçekten çok ciddi bir rakam!
  Gençlerbirliği takımı kalemize 2 kafa vuruşu yaptı, birini Muslera çıkardı ikincisi gol oldu… Tabi gol baştan sonra Eboue’nin hediyesidir o ayrı konu. Durup dururken kendini yere bırakmasa o top ağlarımıza gitmeyecekti...
  Açıkçası 1-0 geriye düştükten sonra topun da bizi sevmediği bu akşamda galibiyetin artık çok çok zor olduğu gerçeğini iyiden iyiye hissetmeye başladık.
  Fatih Hoca golü bulmak için yedek kulübesinde ne kadar hücumcu varsa hepsini oyuna aldı. Umut-Burak-Drogba üçlüsü, arkalarında da Amrabat.
  Hoca geriye düştüğü birçok maçta galip gelmek adına orta sahayı tamamen boşaltıp elindeki tüm forvetleri sahaya sürdü bugüne dek. Peki Orduspor karşılaşması dışında bu taktik ne zaman işe yaradı diye düşünmeden edemiyor insan. Çünkü siz ne kadar fazla forvetle oynarsanız oynayın, onlara top atacak adamları oyundan alırsanız daha fazla hücum oynamak bir yana, rakip kaleye gidemez hale gelirsiniz. Dün 60-65 dakika mükemmele yakın oynayan takımımızın son 20-25 dakikada sürekli olarak doldur boşaltlara dönmesinin nedeni de buydu işte. Hee elinizde bir Hakan Şükür varsa, sürekli rakip ceza sahasına doğru uzun top gönderin buna lafım olmaz. Ancak Burak-Umut-Drogba üçlüsüyle bu uzun top olayının başarılı olamayacağı geride kalan haftalarda kendini belli etmişti sanki...
  Geçen hafta da söylediğim gibi Drogba şu an yalnızca kendine oynuyor. Takımına fayda sağlamak gibi bir amacı, isteği yok malesef. Kazanılan her duran topta hemen koşup topu eline alması bunun en güzel göstergesi zaten. Hani çocukken yaptığımız mahalle maçlarında bizden 3-4 yaş büyük abiler olurdu. Her şeyi onlar kullanır, kimin oynayıp oynamayacağına onlar karar verirdi. Drogba’nın saha içindeki tutum ve hareketleri de bana o abileri hatırlatıyor işte. 83.dakikada yaptırdığı hayali penaltıda da (Pozisyonun penaltıyla uzaktan yakından alakası yok çünkü) yine aynı hareketi yaptı. Yerden kalktığı gibi hemen gitti topu kucakladı. Sanki, kimse yanıma yaklaşmasın hayatta bırakmam der gibi…
  Penaltıyı atamayacağından adım gibi emindim. Yanımdaki arkadaşlarıma da söyledim. Gelip tavana asmaya falan kalkarsa tribüne gönderir o topu dedim. Nitekim öyle de oldu...
  Böylesine berbat bir zemin varken ortada, o topun dibine girmeye kalkmak çok amatörce bir hareket. Bunca yıl üst düzey liglerde ve takımlarda profesyonel futbol oynamış bir dünya yıldızının bu kadar amatörce bir hareket yapması da gerçekten ilginç...
  Penaltı da kaçınca bu uğursuz akşamı mağlubiyetle tamamlayacağımızdan %100 emin olduk artık. Kalan 6-7 dakikada ceza sahası içi karambollerinde yaptığımız etkisiz vuruşlar vardı sadece.
  90 dakika tamamlandığında hiç kimse üzgün değildi. Pegasus Tribünü takımı çağırıyordu hatta. Doğrusu da buydu sanırım. Sezon başından beri ilk kez bu denli iyi futbol oynayıp bu sefer de galip gelmeyi beceremeyen futbolcularımıza Schalke maçı öncesi en azından moral vermek zorundaydık.
  İşte böylesine ilginç bir akşam yaşadık dün Türk Telekom Arena’da. 13-14 tane net pozisyon bulup sahadan mağlubiyetle ayrılmak anca 40 yılda bir olur. En son geçen seneki Fenerbahçe maçında yaşamıştık bunu, sonrasında şampiyonluk geldi zaten. Umarım dün gece yaşanan benzer tablo da yine gelecek şampiyonluğun habercisidir bizim için.

                                                          e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR