Nasıl başlayayım,
duygularımı nasıl kelimelere dökeyim inanın bilemiyorum. Dünya’nın belki de en
mutlu insanıyım şu an. Düşünün ki gruplara başlanabilecek en kötü şekilde
başlayan ve ilk 2 maç sonunda ben dahil herkesin ‘’Avrupa defterini kapadı’’
gözüyle baktığı takımımız, bu akşam itibariyle Avrupa’nın en iyi 8 takımı
arasında.
Aslında benim için
bu akşamki sonuç hiç ama hiç sürpriz değil. Çünkü sezon boyunca Şampiyonlar
Ligi’ndeki genel yapımız, kendi sahamızda yapamadıklarımızı deplasmanlarda
başarmak değil miydi zaten?
Evet İstanbul’daki
maçın ardından ‘’Schalke bizden daha iyi takım, bunu çok net bir şekilde
gördük.’’ demiştim. Bugün de turu geçen taraf olmamıza rağmen hala aynı fikirdeyim. Özellikle ikinci 45
dakikanın neredeyse tamamında adamlar kendi ceza sahamıza hapsetti bizi. İstanbul’daki maçın
bir bölümünde de yapmışlardı bunu ancak bu kadar uzun süreli değildi tabi. Fakat her ne olursa olsun, bir şekilde geçtik ya turu, şu saatten sonra gerisi umrumda bile değil…
Fatih Hoca hemen her
zaman olduğu gibi yine herkesleri şaşırtarak Burak-Drogba-Sneijder’in üçünü
birden sürdü sahaya. Bunun yanında bambaşka bir şey daha denedi. Selçuk belki
de kariyeri boyunca ilk kez sol çizgide, sezon başından beri sağ çizgide
oynayan Hamit’te göbekteydi. Nasıl olur? Ya da
olur mu? derken bizler, 2 tane net pozisyona girdik bile. Üstüne üstlük
verilmeyen bir de penaltı…
Sanki belliydi bu
akşam turun geleceği. Çünkü sezon başından beri ilk kez böylesine bilinçli
oynayan bir Galatasaray vardı sahada.
Ancak ne var ki, herşey
bu kadar güzel giderken araya bir olumsuzluğun girmemesi mucize olurdu. Schalke
takımı kazandığı ilk kornerde golü buldu. Muslera’nın da katkısıyla Neustader
topu ağlarımıza gönderdi…
Neyse ki geriye
düşmemiz takımın moralini hiç bozmadı. Bilakis daha da etkili oynamaya
başladık.
Eboue’nin pasında Sneijder’in az farkla auta
giden şutu gelecek golün habercisi gibiydi. Çok geçmeden de Hamit’in füzesi
geldi zaten. ‘’Acaba yine direkte mi patlayacak?’’ düşüncesiyle izlerken topun
gidişini, bu sefer direğin içine vurdu ve ağlara gitti! Belki de 6 aydır bu anı
bekliyordu Hamit. Sonunda kırdı şeytanın bacağını…
1-1’e gelince skor tüm moral üstünlük bizim elimize geçti. Artık
galibiyet golü için yükleniyorduk.
Riera’nın rakipten topu çalmak için yaptığı kayarak müdahalenin Burak
Yılmaz’a asist olacağını kendisi bile tahmin edemezdi herhalde. Öyle bir depar
attı ki kral, belli ki kafaya koymuştu Cristiano Ronaldo’yu bir kez daha
yakalamayı. Önce rakip stoperi ekarte etti, sonra da Hildebrand’ın üzerinden
mükemmel bir aşırtma gönderdi…
Gershenkirshen’deki gurbetçilerimiz bir rüyada gibiydiler. Keza
futbolcularımızda. Görülmeye değer bir sevinç yaşanıyordu sahanın her yerinde,
her köşesinde…
İlk 45 dakikanın bitiş düdüğü soyunma odasına 2-1 önde gittiğimizi ve
turun kapısını ardına kadar araladığımızı müjdeliyordu.
İkinci devrenin başlamasıyla birlikte ise bir anda korku filminin
ortasında bulduk kendimizi. Sanki iki takım oyuncuları devre arasında
formalarını değişmişlerdi…
Santrayla beraber Schalke takımı bizi kendi yarı alanımıza hapsetti ve
40 dakika boyunca hiçbir şekilde o bölgeden çıkarmadı. Sağdan, soldan, ortadan...
Kısacası her yerden, her şekilde geldiler.
63’te Muslera’nın ikinci
hediyesiyle beraberlik golünü buldular. Bastos kalan yarım saatte takımını tekrar
umutlandırdı…
Açıkçası 45-60 arası bizi adeta sahadan silen Schalke’nin gol atacağını
hepimiz fark ettik. Fakat bu durumu fark edemeyen tek kişi Fatih Hoca’ydı
herhalde! Oyuna hiçbir şekilde müdahele etmemesi ya da takımına ileri çıkması
için talimatlarda bulunmaması cidden çok enteresandı… Belli ki devre arasında
oyuncularına ‘’İkinci yarı sadece skoru korumak için oynuyoruz.’’ demiş.
Halbuki ne gerek vardı böyle bir şeye? Sen değil miydin hocam ‘’En iyi savunma
hücumdur.’’ diyen? Yine sen değil miydin Uefa Kupası’na giden yolda ‘’Biz
defans yaparsak kaybederiz. Çünkü defans yapmasını bilmiyoruz’’ diyen? Peki bu
akşam ne değişti?
Fatih Hoca’nın bu sezon ki en büyük eksisi inandığı şeylerden ödün
vermesi. Fatih Terim’i Fatih Terim yapan değerlerden vazgeçmesi… Eğer ikinci
devredeki oyundan sonra biz bu akşam Şampiyonlar Ligi’ne veda etmediysek, bunun
tek açıklaması şansın bizim yanımızda olduğudur. Çünkü yoğun baskı altında
geçirdiğimiz o 35-40 dakikalık bölümü sadece 1 gol yiyerek atlatmamız ancak bu
şekilde açıklanabilir…
Son 10
dakikaya girilirken, Semih Kaya’nın yarı baygın bir şekilde oyunu terk etmesi
ve yerine Gökhan Zan’ın dahil oluşu bizim için başta şer gibi gözükse de aslında hayırlı bir şey oldu. Çünkü Schalke takımı son 5 dakikada tamamen doldur
boşalta döndü. Gökhan Zan’da bu bölümde en iyi yaptığı şeyi gerçekleştirerek ceza
sahasına gelen ortaların çoğunu karşıladı.
3.gol için 10 oyuncusuyla yüklenen Schalke 90+3’te o çok istediği golü
kendi kalesinde gördü. Yine ceza sahasına şişirdikleri bir topu şaşılacak
şekilde! çıkıp alan Muslara bekletmeden Selçuk’a oynadı. Rakip savunmayı 3’e 2
yakalamıştık ve tur için bunu değerlendirmek zorundaydık. Selçuk o müthiş ara
paslarından birini daha atarak Umut’u kaleci Hildebrand’la karşı karşıya
bıraktı. Umut ilk pozisyonda zoru başararak topu yere çömelmiş kalecinin ayaklarına nişanladı.
Fakat top tekrar kendisine geldiğinde önünde Hildebrand’da yoktu artık. 7
metrelik bomboş kaleye de o topu gönderemeyecekse Galatasaray’da işi neydi…
Tur bizimdi artık! Galatasaray Avrupa’nın en iyi 8 takımı arasındaydı!
Futbolcularımız alt alta, üst üste kutluyorlardı bu büyük zaferi. Ne olursa
olsun bu akşam Gershenkirshen’de bir destan yazılmıştı ve bu destanın
kahramanları Galatasaraylı futbolculardı.
Sezon başından beri hep eleştirdiğimiz Eboue bana göre gecenin
yıldızıydı. Hem savunmada hem hücumda mükemmele yakın oynadı.
O çok özlediğimiz, ne zaman kendine gelecek diye beklediğimiz Melo, sonunda gerçek kimliğiyle sahadaydı.
Rakibin her atağını ama faulle ama yatarak müdaheleyle bir şekilde kesti. Öyle
kritik hamleler yaptı ki, o da bu akşamki zaferin mimarlarından oldu.
Süperstarımız Drogba tecrübesini ve zekasını koydu ortaya.
Burak Yılmaz yine takımını sırtlayan adam oldu.
Hamit Altıntop ilk kez aldığı o paranın hakkını verdi belki de.
Dany gecenin gizli kahramanlarındandı. Rakibin bir çok atağına Eboue’yle
beraber geçit vermedi.
Selçuk İnan sahada basmadık yer bırakmadı. Takımının sıkıştığı anlarda da
oyunun yönünü değiştiren paslarıyla arkadaşlarına nefes aldırdı.
Kısacası Muslera hariç hemen herkes görevini fazlasıyla yerine getirdi
bu akşam. Gerçi o da 2-3 tane çok kritik top kurtardı ama yediği 2 golde de
yaptığı akıl almaz hatalar gerçekten hepimizi kahretti….
Evet sevgili Galatasaraylılar, sezon başında bize ‘’Mart ayında Avrupa’nın
son 8 takımı arasına kalacaksınız’’ deseler ‘’Dalga mı geçiyorsun?’’ diye yanıt
verirdi bir çoğumuz. İşte böylesine inanması güç bir noktadayız şu an. ‘’Kupayı
alırız’’ demek biraz hayalcilik olur tabi. Ancak buralara kadar gelmiş ve
takımımız böylesine ciddi bir moral ve ivme yakalamışken, ‘’Türkiye ikinci bir
TESADÜF’e daha hazır mı acaba?’’ diye düşünmeden de edemiyor insan ;)
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR