13 Mart 2013 Çarşamba

Yolun Final Olsun CİM BOM'um


   Nasıl başlayayım, duygularımı nasıl kelimelere dökeyim inanın bilemiyorum. Dünya’nın belki de en mutlu insanıyım şu an. Düşünün ki gruplara başlanabilecek en kötü şekilde başlayan ve ilk 2 maç sonunda ben dahil herkesin ‘’Avrupa defterini kapadı’’ gözüyle baktığı takımımız, bu akşam itibariyle Avrupa’nın en iyi 8 takımı arasında.
  Aslında benim için bu akşamki sonuç hiç ama hiç sürpriz değil. Çünkü sezon boyunca Şampiyonlar Ligi’ndeki genel yapımız, kendi sahamızda yapamadıklarımızı deplasmanlarda başarmak değil miydi zaten? 
  Evet İstanbul’daki maçın ardından ‘’Schalke bizden daha iyi takım, bunu çok net bir şekilde gördük.’’ demiştim. Bugün de turu geçen taraf olmamıza rağmen hala aynı fikirdeyim. Özellikle ikinci 45 dakikanın neredeyse tamamında adamlar kendi ceza sahamıza hapsetti bizi. İstanbul’daki maçın bir bölümünde de yapmışlardı bunu ancak bu kadar uzun süreli değildi tabi. Fakat her ne olursa olsun, bir şekilde geçtik ya turu, şu saatten sonra gerisi umrumda bile değil…
  Fatih Hoca hemen her zaman olduğu gibi yine herkesleri şaşırtarak Burak-Drogba-Sneijder’in üçünü birden sürdü sahaya. Bunun yanında bambaşka bir şey daha denedi. Selçuk belki de kariyeri boyunca ilk kez sol çizgide, sezon başından beri sağ çizgide oynayan Hamit’te göbekteydi. Nasıl olur? Ya da  olur mu? derken bizler, 2 tane net pozisyona girdik bile. Üstüne üstlük verilmeyen bir de penaltı…
  Sanki belliydi bu akşam turun geleceği. Çünkü sezon başından beri ilk kez böylesine bilinçli oynayan bir Galatasaray vardı sahada.
  Ancak ne var ki, herşey bu kadar güzel giderken araya bir olumsuzluğun girmemesi mucize olurdu. Schalke takımı kazandığı ilk kornerde golü buldu. Muslera’nın da katkısıyla Neustader topu ağlarımıza gönderdi…
  Neyse ki geriye düşmemiz takımın moralini hiç bozmadı. Bilakis daha da etkili oynamaya başladık.
 Eboue’nin pasında Sneijder’in az farkla auta giden şutu gelecek golün habercisi gibiydi. Çok geçmeden de Hamit’in füzesi geldi zaten. ‘’Acaba yine direkte mi patlayacak?’’ düşüncesiyle izlerken topun gidişini, bu sefer direğin içine vurdu ve ağlara gitti! Belki de 6 aydır bu anı bekliyordu Hamit. Sonunda kırdı şeytanın bacağını…
  1-1’e gelince skor tüm moral üstünlük bizim elimize geçti. Artık galibiyet golü için yükleniyorduk.
  Riera’nın rakipten topu çalmak için yaptığı kayarak müdahalenin Burak Yılmaz’a asist olacağını kendisi bile tahmin edemezdi herhalde. Öyle bir depar attı ki kral, belli ki kafaya koymuştu Cristiano Ronaldo’yu bir kez daha yakalamayı. Önce rakip stoperi ekarte etti, sonra da Hildebrand’ın üzerinden mükemmel bir aşırtma gönderdi…
  Gershenkirshen’deki gurbetçilerimiz bir rüyada gibiydiler. Keza futbolcularımızda. Görülmeye değer bir sevinç yaşanıyordu sahanın her yerinde, her köşesinde…
  İlk 45 dakikanın bitiş düdüğü soyunma odasına 2-1 önde gittiğimizi ve turun kapısını ardına kadar araladığımızı müjdeliyordu.
  İkinci devrenin başlamasıyla birlikte ise bir anda korku filminin ortasında bulduk kendimizi. Sanki iki takım oyuncuları devre arasında formalarını değişmişlerdi…
  Santrayla beraber Schalke takımı bizi kendi yarı alanımıza hapsetti ve 40 dakika boyunca hiçbir şekilde o bölgeden çıkarmadı. Sağdan, soldan, ortadan... Kısacası her yerden, her şekilde geldiler.         
  63’te Muslera’nın ikinci hediyesiyle beraberlik golünü buldular. Bastos kalan yarım saatte takımını tekrar umutlandırdı…
  Açıkçası 45-60 arası bizi adeta sahadan silen Schalke’nin gol atacağını hepimiz fark ettik. Fakat bu durumu fark edemeyen tek kişi Fatih Hoca’ydı herhalde! Oyuna hiçbir şekilde müdahele etmemesi ya da takımına ileri çıkması için talimatlarda bulunmaması cidden çok enteresandı… Belli ki devre arasında oyuncularına ‘’İkinci yarı sadece skoru korumak için oynuyoruz.’’ demiş. Halbuki ne gerek vardı böyle bir şeye? Sen değil miydin hocam ‘’En iyi savunma hücumdur.’’ diyen? Yine sen değil miydin Uefa Kupası’na giden yolda ‘’Biz defans yaparsak kaybederiz. Çünkü defans yapmasını bilmiyoruz’’ diyen? Peki bu akşam ne değişti?
  Fatih Hoca’nın bu sezon ki en büyük eksisi inandığı şeylerden ödün vermesi. Fatih Terim’i Fatih Terim yapan değerlerden vazgeçmesi… Eğer ikinci devredeki oyundan sonra biz bu akşam Şampiyonlar Ligi’ne veda etmediysek, bunun tek açıklaması şansın bizim yanımızda olduğudur. Çünkü yoğun baskı altında geçirdiğimiz o 35-40 dakikalık bölümü sadece 1 gol yiyerek atlatmamız ancak bu şekilde açıklanabilir…
   Son 10 dakikaya girilirken, Semih Kaya’nın yarı baygın bir şekilde oyunu terk etmesi ve yerine Gökhan Zan’ın dahil oluşu bizim için başta şer gibi gözükse de aslında hayırlı bir şey oldu. Çünkü Schalke takımı son 5 dakikada tamamen doldur boşalta döndü. Gökhan Zan’da bu bölümde en iyi yaptığı şeyi gerçekleştirerek ceza sahasına gelen ortaların çoğunu karşıladı.
    3.gol için 10 oyuncusuyla yüklenen Schalke 90+3’te o çok istediği golü kendi kalesinde gördü. Yine ceza sahasına şişirdikleri bir topu şaşılacak şekilde! çıkıp alan Muslara bekletmeden Selçuk’a oynadı. Rakip savunmayı 3’e 2 yakalamıştık ve tur için bunu değerlendirmek zorundaydık. Selçuk o müthiş ara paslarından birini daha atarak Umut’u kaleci Hildebrand’la karşı karşıya bıraktı. Umut ilk pozisyonda zoru başararak  topu yere çömelmiş kalecinin ayaklarına nişanladı. Fakat top tekrar kendisine geldiğinde önünde Hildebrand’da yoktu artık. 7 metrelik bomboş kaleye de o topu gönderemeyecekse Galatasaray’da işi neydi…
  Tur bizimdi artık! Galatasaray Avrupa’nın en iyi 8 takımı arasındaydı! Futbolcularımız alt alta, üst üste kutluyorlardı bu büyük zaferi. Ne olursa olsun bu akşam Gershenkirshen’de bir destan yazılmıştı ve bu destanın kahramanları Galatasaraylı futbolculardı.
  Sezon başından beri hep eleştirdiğimiz Eboue bana göre gecenin yıldızıydı. Hem savunmada hem hücumda mükemmele yakın oynadı.
  O çok özlediğimiz, ne zaman kendine gelecek diye beklediğimiz  Melo, sonunda gerçek kimliğiyle sahadaydı. Rakibin her atağını ama faulle ama yatarak müdaheleyle bir şekilde kesti. Öyle kritik hamleler yaptı ki, o da bu akşamki zaferin mimarlarından oldu.
  Süperstarımız Drogba tecrübesini ve zekasını koydu ortaya.
  Burak Yılmaz yine takımını sırtlayan adam oldu.
  Hamit Altıntop ilk kez aldığı o paranın hakkını verdi belki de.
  Dany gecenin gizli kahramanlarındandı. Rakibin bir çok atağına Eboue’yle beraber geçit vermedi.
  Selçuk İnan sahada basmadık yer bırakmadı. Takımının sıkıştığı anlarda da oyunun yönünü değiştiren paslarıyla arkadaşlarına nefes aldırdı.
  Kısacası Muslera hariç hemen herkes görevini fazlasıyla yerine getirdi bu akşam. Gerçi o da 2-3 tane çok kritik top kurtardı ama yediği 2 golde de yaptığı akıl almaz hatalar gerçekten hepimizi kahretti….
  Evet sevgili Galatasaraylılar, sezon başında bize ‘’Mart ayında Avrupa’nın son 8 takımı arasına kalacaksınız’’ deseler ‘’Dalga mı geçiyorsun?’’ diye yanıt verirdi bir çoğumuz. İşte böylesine inanması güç bir noktadayız şu an. ‘’Kupayı alırız’’ demek biraz hayalcilik olur tabi. Ancak buralara kadar gelmiş ve takımımız böylesine ciddi bir moral ve ivme yakalamışken, ‘’Türkiye ikinci bir TESADÜF’e daha hazır mı acaba?’’ diye düşünmeden de edemiyor insan ;)  

                                                                   e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR