26 Ağustos 2014 Salı

Sen Oyna Başkan, Sen Oyna!

  Yaklaşık 3.5 aylık bir aranın ardından nihayet tekrar birlikteyiz. Hem de son yıllarda alışılageldiği üzere yine bir Süper Kupa, yine rakip Fenerbahçe. Ancak geride kalan 2 finalden oldukça farklı bir senaryo vardı bu akşam sahada.
   2 yıldır olduğu gibi Fenerbahçe’yi her anlamda ezen-boğan, sahanın tamamını parselleyen, sağlı sollu gelen, rakip kaleyi abluka altına alan, pozisyon üstüne pozisyon kaçıran bir Galatasaray ne yazık ki yoktu bu sefer… Tam tersine, son 6-7 yılda izlediğim en kötü Galatasaray’dı belki de…
  Fenerbahçe her anlamda bizden daha organizeydi, daha takımdı. Belki onlar da çok net fırsatlar üretemediler ancak en azından lige bizden çok daha hazır olduklarını gözler önüne serdiler.
  Değişimler her zaman zordur. Özellikle de bir önceki sezonu şampiyonlukla tamamlayamamış büyük takımlar için. Fakat benim gerek hazırlık maçlarında, gerekse de bu akşam Fenerbahçe önünde gördüklerim, yaşanan Mancini-Prandelli değişikliğinin zordan da öte, tabiri caizse bir hayli sancılı geçeceği izlenimi verdi bana!
  Öncelikle şunu söyleyeyim, kondisyon anlamında son yılların en kötü Galatasaray’ını izledim. Bu takım hazırlık kampında hiç çalışmamış. Prandelli ne kondisyon ne teknik-taktik ne de mantalite olarak hiçbir şey aşılayamamış oyuncularına. Sahada sarı kırmızı formayı sırtına geçirmiş, kendini bilmez halde sağa sola koşturan bir çaresizler ordusu vardı sanki!
  Muslera ve Chedjou dışındaki 9 oyuncumuz tek kelimeyle rezalet oynadılar! Aralarında vasat oynayan bile yoktu. Özellikle Selçuk İnan ve Yasin Öztekin artık bu kadar da olmaz dedirttiler.
  Ne Olcan’ın ne de Yasin’in transferi içime sinmemişti zaten. Bugün de hislerimin beni yanıltmadığını üzülerek görmüş oldum. Özellikle de Yasin Öztekin konusunda… Tipik bir anadolu takımı oyuncusu. Galatasaray forması ‘’Ben sana 2 beden büyüğüm’’ diye bas bas bağırıyor üzerinde.
  Olcan desen Yasin’den çok az hallice. Tek artısı uzaktan sol ayağıyla atabildiği etkili şutlar. Gerisi koca bir 0…
  Tabi Fatih Terim’in Fenerbahçe’yi finallerde sürklase eden takımına alıştığımız için hepimiz, bu akşamki kifayetsizliği izlerken adeta saçlarımızı yolduk.  Bu kadar çileden çıktığım bir maçımızı inanın hatırlamıyorum. Geçen sezon Mancini’yi yerden yere vurduğum dönemlerdeki Galatasaray’da dahil buna.
  Boşuna dememişler, gelen gideni aratır diye. Belli ki bu sezon Mancini’yi bile özleyeceğiz… Şimdi aranızdan bunları söylemek, bu kadar karamsar olmak için henüz çok erken değil mi diye düşünenler olacaktır elbet. Ancak bir gerçek var ki, görünen köy kılavuz istemez. Ya da bir başka deyişle Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir. Kendisinden çok daha zayıf seviyedeki ekiplerle yaptığı hazırlık maçlarında bile rakip kaleye gitmekte, pozisyon üretmekte, tabi bunlara paralel olarak da gol bulmakta oldukça zorlanan Galatasaray’ın tıpkı bu akşam olduğu gibi bundan sonraki resmi maçlarında işi bir hayli zor.
  Üzülerek söyleyeyim ki, bu takım bu haliyle ligde ilk 3’ü dahi göremez. Şampiyonlar Ligi’nde de grup sonuncusu olur. Yani Mancini görevdeyken, ‘’Kim gelirse gelsin bundan kötü olmaz’’diyordum ama adamcağıza haksızlık etmişim. Beterin beteri varmış çünkü.
  Tabi her şeyi Prandelli ya da oyunculara mal etmemek lazım. Yaşanması muhtemel bir başarısızlıkta en büyük pay başkan Ünal Aysal ve ekibinindir bence. Öyle ki, geçen sezon başından beri uyguladıkları yanlış ve anlamsız transfer politikası şu an ki durumun en önemli nedenidir. Takımın transfer gereken mevkiilerine oyuncu almayıp, ihtiyaç olmayan yerlere takviyeler yapmak, ya da Salih Dursun gibi Alex Telles gibi Olcan Adın gibi oyunculara hiç etmeyecekleri seviyelerde bonservis bedelleri ödeyip, iş Tarık Çamdal ya da Hakan Çalhanoğlu gibi gelecek vaad eden genç yeteneklere gelince veyahut Mevlüt Erdinç gibi ihtiyacımız olan bir isme dönünce 3’ün 5’in hesabını yapar hale gelmek, seni alır bu noktalara getirir işte Ünal Başkan!
  Futboldan ve futbolcudan zerre anlamayan zengin iş adamlarına Galatasarayımız’ı temsil etma şansı veren işgüzar başkanımız, kişisel egoları ve tamamen ‘’tek adamlık’’ takıntısı uğruna birer birer harcadığı Adnan Öztürk, Abdurrahim Albayrak, Ali Dürüst ve de son olarak ‘’İmparator’’ Fatih Terim gibi isimlerin boşluğunu ne yaparsa yapsın dolduramayacığını anlayıp ne kadar büyük bir hata yapmış olduğunun  farkına varmıştır inşallah. Ancak bu noktada zararın neresinden dönülürse dönülsün kâr değil ne yazık ki! Şu an ‘’Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye’’ konumundayız biz!
  Bu saatten sonra söylenebilecek tek şey şu bence:  haydi bakalım Ünal Aysal, madem bu kadar iyi biliyorsun sen bu işleri (–ki başkan seçildiğin ilk gün ’’ Ben futboldan anlamam, futboldan anlayan adamdan anlarım.’’ demiştin. Ancak ne olduysa oldu ve zaman içersinde sende kendi kendini asimile ettin) ya çık sahaya kendin oyna, ya da hata yapmış olmayı kabullenmekte bir erdemdir deyip acilen o başkanlık makamından istifa et! Aksi halde Galatasaray’ı emin adımlarla uçurumun eşiğine doğru sürüklüyorsun…

                                                             e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR