Yaklaşık 3.5 aylık bir aranın ardından nihayet tekrar
birlikteyiz. Hem de son yıllarda alışılageldiği üzere yine bir Süper Kupa, yine
rakip Fenerbahçe. Ancak geride kalan 2 finalden oldukça farklı bir senaryo
vardı bu akşam sahada.
2 yıldır olduğu
gibi Fenerbahçe’yi her anlamda ezen-boğan, sahanın tamamını parselleyen, sağlı
sollu gelen, rakip kaleyi abluka altına alan, pozisyon üstüne pozisyon kaçıran
bir Galatasaray ne yazık ki yoktu bu sefer… Tam tersine, son 6-7 yılda
izlediğim en kötü Galatasaray’dı belki de…
Fenerbahçe her
anlamda bizden daha organizeydi, daha takımdı. Belki onlar da çok net fırsatlar
üretemediler ancak en azından lige bizden çok daha hazır olduklarını gözler
önüne serdiler.
Değişimler her zaman
zordur. Özellikle de bir önceki sezonu şampiyonlukla tamamlayamamış büyük
takımlar için. Fakat benim gerek hazırlık maçlarında, gerekse de bu akşam Fenerbahçe
önünde gördüklerim, yaşanan Mancini-Prandelli değişikliğinin zordan da öte,
tabiri caizse bir hayli sancılı geçeceği izlenimi verdi bana!
Öncelikle şunu
söyleyeyim, kondisyon anlamında son yılların en kötü Galatasaray’ını izledim.
Bu takım hazırlık kampında hiç çalışmamış. Prandelli ne kondisyon ne teknik-taktik
ne de mantalite olarak hiçbir şey aşılayamamış oyuncularına. Sahada sarı
kırmızı formayı sırtına geçirmiş, kendini bilmez halde sağa sola koşturan bir
çaresizler ordusu vardı sanki!
Muslera ve Chedjou
dışındaki 9 oyuncumuz tek kelimeyle rezalet oynadılar! Aralarında vasat oynayan
bile yoktu. Özellikle Selçuk İnan ve Yasin Öztekin artık bu kadar da olmaz
dedirttiler.
Ne Olcan’ın ne de
Yasin’in transferi içime sinmemişti zaten. Bugün de hislerimin beni
yanıltmadığını üzülerek görmüş oldum. Özellikle de Yasin Öztekin konusunda…
Tipik bir anadolu takımı oyuncusu. Galatasaray forması ‘’Ben sana 2 beden
büyüğüm’’ diye bas bas bağırıyor üzerinde.
Olcan desen Yasin’den
çok az hallice. Tek artısı uzaktan sol ayağıyla atabildiği etkili şutlar.
Gerisi koca bir 0…
Tabi Fatih Terim’in
Fenerbahçe’yi finallerde sürklase eden takımına alıştığımız için hepimiz, bu
akşamki kifayetsizliği izlerken adeta saçlarımızı yolduk. Bu kadar çileden çıktığım bir maçımızı inanın
hatırlamıyorum. Geçen sezon Mancini’yi yerden yere vurduğum dönemlerdeki
Galatasaray’da dahil buna.
Boşuna dememişler,
gelen gideni aratır diye. Belli ki bu sezon Mancini’yi bile özleyeceğiz… Şimdi
aranızdan bunları söylemek, bu kadar karamsar olmak için henüz çok erken değil
mi diye düşünenler olacaktır elbet. Ancak bir gerçek var ki, görünen köy
kılavuz istemez. Ya da bir başka deyişle Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan
bellidir. Kendisinden çok daha zayıf seviyedeki ekiplerle yaptığı hazırlık
maçlarında bile rakip kaleye gitmekte, pozisyon üretmekte, tabi bunlara paralel
olarak da gol bulmakta oldukça zorlanan Galatasaray’ın tıpkı bu akşam olduğu
gibi bundan sonraki resmi maçlarında işi bir hayli zor.
Üzülerek söyleyeyim
ki, bu takım bu haliyle ligde ilk 3’ü dahi göremez. Şampiyonlar Ligi’nde de
grup sonuncusu olur. Yani Mancini görevdeyken, ‘’Kim gelirse gelsin bundan kötü
olmaz’’diyordum ama adamcağıza haksızlık etmişim. Beterin beteri varmış çünkü.
Tabi her şeyi
Prandelli ya da oyunculara mal etmemek lazım. Yaşanması muhtemel bir başarısızlıkta
en büyük pay başkan Ünal Aysal ve ekibinindir bence. Öyle ki, geçen sezon
başından beri uyguladıkları yanlış ve anlamsız transfer politikası şu an ki
durumun en önemli nedenidir. Takımın transfer gereken mevkiilerine oyuncu
almayıp, ihtiyaç olmayan yerlere takviyeler yapmak, ya da Salih Dursun gibi Alex
Telles gibi Olcan Adın gibi oyunculara hiç etmeyecekleri seviyelerde bonservis
bedelleri ödeyip, iş Tarık Çamdal ya da Hakan Çalhanoğlu gibi gelecek vaad eden
genç yeteneklere gelince veyahut Mevlüt Erdinç gibi ihtiyacımız olan bir isme dönünce
3’ün 5’in hesabını yapar hale gelmek, seni alır bu noktalara getirir işte Ünal
Başkan!
Futboldan ve
futbolcudan zerre anlamayan zengin iş adamlarına Galatasarayımız’ı temsil etma
şansı veren işgüzar başkanımız, kişisel egoları ve tamamen ‘’tek adamlık’’
takıntısı uğruna birer birer harcadığı Adnan Öztürk, Abdurrahim Albayrak, Ali
Dürüst ve de son olarak ‘’İmparator’’ Fatih Terim gibi isimlerin boşluğunu ne
yaparsa yapsın dolduramayacığını anlayıp ne kadar büyük bir hata yapmış
olduğunun farkına varmıştır inşallah.
Ancak bu noktada zararın neresinden dönülürse dönülsün kâr değil ne yazık ki!
Şu an ‘’Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye’’ konumundayız biz!
Bu saatten sonra söylenebilecek
tek şey şu bence: haydi bakalım Ünal
Aysal, madem bu kadar iyi biliyorsun sen bu işleri (–ki başkan seçildiğin ilk
gün ’’ Ben futboldan anlamam, futboldan anlayan adamdan anlarım.’’ demiştin. Ancak
ne olduysa oldu ve zaman içersinde sende kendi kendini asimile ettin) ya çık
sahaya kendin oyna, ya da hata yapmış olmayı kabullenmekte bir erdemdir deyip
acilen o başkanlık makamından istifa et! Aksi halde Galatasaray’ı emin
adımlarla uçurumun eşiğine doğru sürüklüyorsun…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR