Pazartesi akşamı
Fenerbahçe karşısında son 8 10 yılın en kötü Galatasaray’ını izledikten sonra
bu akşam Bursaspor önünde neler yapabileceğimizi pek merak ediyordum doğrusu.
Yaklaşık 1 ay kadar önce Uefa Avrupa Ligi maçlarını seyredip ‘’Bu futbolla bu
sezon küme düşmemeye’’ oynarlar dediğim Bursaspor’un aradan geçen sürede hangi
seviyeye geldiğini bilmiyordum çünkü. Neyse ki Bursa hala aynı noktadaymış.
Şanslıymışız ki hiçbir mesafe kat edememişler…
Fenerbahçe maçının
onbirinden 3 değişiklik yapan Prandelli, sistemde de ufak çaplı bir değişikliğe
gitmişti. Alex Telles’in yerine Hakan Balta, Yasin’in yerine Bruma, Olcan’ın
yerine de Yekta forma buldu bugün.
Karşılaşma başlarken
bir kanatta Bruma’nın oynayacağı görşündeydim doğal olarak. Ki muhtemelen Bruma
sağda oynar, solda da Sneijder’i izleriz diye bekledim. Ancak ilk düdükle
birlikte orta alanda kimin nerede oynadığına hiçbir anlam veremedim açıkçası…
Selçuk sağda gibi
başladı sonradan ortaya geçti. Sneijder sola yakın oynuyordu, ilerleyen
dakikalarda o da ortaya doğru kaydı. Bruma desen bir sağda, bir solda, bir
ortadaydı. Keza Yekta aynı şekilde. Orta
5’liden sadece Melo’nun yeri belli gibiydi anlayacağınız.
Prandelli
ne yapmak istedi, ne düşündü hiç ama hiç anlayamadım. Zaten bu anlamsız
taktik de koca 45 dakikanın bizim adımıza çöpe gitmesine neden oldu. Çünkü
devre boyunca sahada Fenerbahçe maçında olduğu gibi hiçbir şey yapamayan bir
Galatasaray vardı. Pozisyon üretemeyen, rakip kaleye gidemeyen, organize
olamayan, ayağa çok pas yapamayan…
Belli ki bu sezon
Prandelli’nin kafasındaki Galatasaray yukarıda saydığım negatif olumsuzlukları
üzerinde barındıran bir Galatasaray olacak! Bunun başka bir açıklaması olamaz
çünkü. Her teknik direktörün kafasında bir oyun şablonu ve sistemi vardır ya,
Prandelli’nin kafasındaki de koşmayan,
basmayan, yüklenmeyen, temposuz, silik, sönük adeta izleyenleri uyutan bir takım
yaratmak herhalde…
İkinci devrede ilk
45’e oranla %10-15 bir kıpırdanma yaşayan takımımız, bulduğu 2 golle 2014-2015
sezonuna galibiyetle başlamış oldu.
50.dakikada ani
geliştirdiğimiz atakta Bruma’nın sağdan direkt olarak Burak’ı hedef alan
‘’orta’’ görünümlü pasına Burak’ın vurduğu sol vole bu sezonki ilk golümüz
oldu.
Dakikalar 89’u
gösterdiğinde ise yine bir kontratak sonucu sonradan oyuna giren Umut Bulut’un
Veysel’in önüne topu oldukça güzel indirişi, Veysel’inde yerden sert bir pasla
kale sahası içindeki Olcan’ı görüşü, gecenin skorunu tayin etti.
Tabi lige 3 puanla
başlamış oluşumuz veya 7 yıl aradan sonra Bursa’da lig maçı kazanmamız sizleri
kandırmasın. Bu akşam Galatasaray takımı sahadan 3 puanla ayrıldıysa bunun en
büyük nedeni Bursaspor’un çok kötü oluşu ve kaleci Muslera’nın Fenerbahçe
maçındakine benzer üstün performansıdır. Aslında şu 2 etkenin bir arada oluşu
bile bazı şeyleri özetlemeye fazlasıyla yeterli. Son derece kötü oynamış
Bursaspor’a karşı bile en iyisi Muslera olan bir Galatasaray varsa sahada, siz
düşünün gerisini…
Sonuç itibariyle
bugün kazanmış olsak da ne lig ne de Şampiyonlar Ligi için hiç iyi sinyaller
vermiyoruz. Öyle ki, ben Galatasaray’ın şu an oynadığı futbolun üzerine
çıkamadığı takdirde ilk 10-12 hafta içersinde lige havlu atacağını, Şampiyonlar
Ligi’nde de grubu sonuncu tamamlayacağını düşünüyorum. Bunları elbette üzülerek
söylüyorum ancak maalesef içinde bulunulan durum bu şu an için...
Son olarak birkaç
cümle de Ünal başkan için söylemek istiyorum. Geldiği günden bu yana sırf kendi
reklamını yapmak adına Galatasaray markasının ona sunduğu olanaklardan sonuna
kadar faydalanmış ve istediği amaca da fazlasıyla ulaşmış, ‘’tek adamlık’’
kompleksi uğruna kendisine rakip gördüğü herkesi bir bir alaşağı etmiş ve tüm
bunların neticesinde de tıkır tıkır işleyen Galatasaray’ı alıp 3-4 sene
öncesine geri götürmüş bir başkan olarak, koskoca 3 aylık transfer döneminin
boşa geçmiş oluşunu da bir kenara bırakıp, kalan şu 48 saatten az zaman
diliminde ‘’Bana sağ bek ve golcü lazım’’ diye bas bas bağıran takımın için
biraz zahmet olacak ama artık gerekenleri yap istersen! Tabi bu saatten sonra kimi transfer
edebileceksen…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR