27 Kasım 2011 Pazar

Kritik 3 puan


 Galatasaray-Sivas Spor mücadelesi birçokları için Galatasaray adına rahat geçecek bir karşılaşma olarak görülsede, işin aslı mantığıyla düşününebilen futbolseverler için hiçte öyle değildi.
  Bu akşam, oynadığı son 2 resmi maçtan beraberlikle ayrılmış, son 5 resmi karşılaşmasında da sadece 1 galibiyet alabilmiş olan bir Galatasaray çıkıyordu sahaya. Üstüne üstlük Fenerbahçe’nin dün akşam kaybettiği 2 puan, oyuncular üzerindeki galip gelme stresini  daha da arttırıyordu .
  Sakatlıkların da etkisiyle haftalar sonra yeniden 4-4-2 dizilişini deniyordu Fatih Hoca. Elmander-Baros ikilisi sezon başından beri 2.kez bir arada başlıyordu resmi bir kaşılaşmaya. Durum böyle olunca ister istemez hücum anlamında oldukça etkili bir Galatasaray bekledik hepimiz. Ancak ilk 45 dakika boyunca takımın bu beklentimizi karşıladığını ne yazık ki söyleyemeyeceğim…
  Tehlike yüzdesi orta seviyelerde seyreden 2-3 pozisyon dışında rakip kalede fazla etkili olamadığımız devrenin son dakikasına gelmiştik ki, geliştirdiğimiz ilk organize atakta biraz şansın da yardımıyla Engin Baytar topu Sivas Spor filelerine göndererek devre arasına hepimizin daha rahat bir ruh haliyle girmesine vesile oldu.
  İkinci yarıda ise ilk yarıya oranla daha iyi, daha pozitif bir Galatasaray vardı sahada. 2.golü bulmak adına rakip kaleye yüklenmeye başladığımız anlarda Milan Baros’a yapılan bariz penaltıyı es geçen Bülent Yıldırım, 3-4 dakika sonra yaşanan ve az öncekine oranla penaltı verilip verilmeyeceği çok daha fazla tartışılacak olan bir pozisyonda belki de biraz evvel yapmış olduğu hatayı telafi etmek istedi.
  Milan Baros’un penaltı golü skorboard’a 2.Galatasaray golü olarak yazılınca gerek staddaki, gerekse de ekranları başındaki tüm Galatasaraylılar derin bir ‘’Oh’’ çekti.
   Ancak son 20 dakikada az önce çekilen o ‘’Oh’’ misli misli geri döndü içimize. Önce 71.dakikada son haftaların başarılı ismi Semih Kaya’nın yaptığı basit hata sonucu topu önünde bulan Erman Kılıç Yiğidolar’ın beraberlik sayısını kaydetti. Ardından Engin Baytar ve Elmander’in sorumsuzca! oyundan atılışı Gaziantep Spor karşılaşmasında olduğu gibi sahada yine 9 kişi kalmamıza neden oldu. Ancak neyse ki bu kez filmin sonu aynı bitmedi. Hem 9 kişi kaldığımız anda bu kez skor üstünlüğünün bizde olması, hem de oyunun bitmesine o karşılaşmaya oranla çok daha az bir süre kalmış olması 2-1’i koruyabilmemizi sağlayan etkenlerdi bence.
  Evet, son dönemlerde Fenerbahçe’nin puan kaybettiği haftalarda bizim de puan kaybı yaşama gibi bir şanssızlığımız oluyordu. Fakat çok şükür bu akşam bu şanssızlığı yenmeyi başardık. İnanın şu an hiçbir Galatasaraylı’nın umrunda değildir Gençlerbirliği maçına 3 asımızdan yoksun çıkacak olmamız. Hatta direk kırmızı kart gördükleri için 2’şer maç ceza almaları olası gözüken Engin Baytar ve Elmander, Fenerbahçe derbisinde de arkadaşlarını çok büyük ihtimalle yalnız bırakacaklar sahada. Tabii bu bahsettiklerim bu gecenin Cim Bom adına olumsuzlukları. Biraz da güzel şeylerden bahsetmek gerekirse, kazanılan bu kritik 3 puanın ve Riera’nın ilk kez beklenilene yakın düzeyde bir performans sergilemiş olmasının, en azından beni mutlu ettiğini gönül rahatlığı ile söylemek isterim… 
                                                                   e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar

21 Kasım 2011 Pazartesi

Muslera’yla Gelen 1 Puan

  Dün akşam, 1 haftalık milli mesai sonrası sezonun kendi adına ilk derbisini oynuyordu Galatasaray. Dolayısıyla böylesine önemli bir karşılaşmada takımın nasıl bir performans sergileyeceği hepimiz için merak konusuydu. Önümüzdeki 6 haftalık süreçte bizi 2 derbi karşılaşma daha bekliyor çünkü.
  Fatih Hoca eldeki alternatifler içinden en iyi onbiri çıkarmıştı dün. Sakatlığı düzelen Engin Baytar ve Mersin İdman Yurdu maçının yıldızı Ayhan, Sabri ve Riera’nın yerine ilk onbirdeydi. Geriye kalan 9 isim ise son 3-4 hafta da oynayan oyuncular topluluğundan oluşuyordu yine. Semih Kaya’yı da kesmeyerek kendisine duyduğu güveni bir kez daha gözler önüne serdi İmparator.
  Karşılaşmaya daha iyi başlayan taraf Galatasaray oldu. İlk 20 dakika boyunca hem topa hakim olan hem de rakip kalede pozisyonlar bulan taraftık. Kazım ve Engin’le yakaladığımız iki fırsattan yararlanamadık bu süreçte.
  20.dakikadan itibaren ise sahadaki dengeler yavaş yavaş değişmeye başladı. Quaresma’nın oyuna ağırlığını koymasıyla birlikte Beşiktaş oyunu Galatasaray yarı alanına yıktı. Özellikle devrenin son 10 dakikasında hepimiz ecel terleri döktük. Çünkü Beşiktaşlı oyuncular kalemizi resmen abluka altına aldılar. Yakaladıkları 4-5 net poziyonda direklere ve Muslera’ya takıldılar. Yaptığı kritik kurtarışlarla Muslera’nın kendine duyduğu güven de giderek artmaya başladı. Zaten dünkü karşılaşmadaki en büyük şansımız hiç tartışmasız Fernando Muslera’ydı. Karşılaşma sonunda Fatih Hoca’nın da söylediği gibi tek kelimeyle mükemmel oynadı. İlk devrenin Galatasaray adına diğer bir başarılı ismi ise Semih Kaya’ydı. Hugo Almeida’ya nefes aldırmadı. Üstüne üstlük çıkardığı bir gol vardı ki, Avrupa’nın üst düzey stoperlerini bile kıskandıracak cinsten. Neyseki son bölümlerini bir hayli sıkıntılı geçirdiğimiz devreyi gol yemeden kapamayı başarabildik.
   İkinci yarıya Sabri-Ayhan değişikliği ile başladı Fatih Hoca. Bu değişiklik bence çok doğru ve gerekliydi. Çünkü Ayhan ilk 45 dakika da özellikle Quaresma karşısında bir hayli zorlandı. Tabii Ayhan’ın 34 yaşında olduğunu göz önünde bulundurursak kendisine bu noktada yüklenmek biraz acımasızca olur.
  Ben Sabri orta alana en azından hırsı ve çabukluğuyla hareket getirecektir diye düşünürken, bir anda sakatlandı ve oyundan çıkmak zorunda kaldı. Kulübemizde de başka bir orta saha oyuncusu olmadığı için Fatih Terim mecburen Riera’yı aldı oyuna. Fakat ilginçtir, Galatasaray’a geldiği günden bu yana eleştirilen Riera bence dün sahada kaldığı 35-40 dakikalık süre zarfında gayet iyi bir performans sergiledi. Hatta bugüne dek en verimli gözüktüğü karşılaşma Beşiktaş karşılaşması oldu desem yeridir.
  Sahadaki Beşiktaş hegemonyası ikinci devrenin ortalarına kadar devam etti. Ancak futboldan az çok anlayan bir çok kişinin beklediği üzere bu tempoyu 90.dakikaya kadar devam ettirmeyi başaramadılar.
  65’ten itibaren Beşiktaş’ın pili bitmeye başladı. Zaten onca pozisyon yakalayıp bir türlü golü bulamamış olmaları da psikolojik olarak biraz geriye götürdü onları.
  65.dakikada Fatih Hoca son değişikliğini yaparak Felipe Melo’yu oyundan aldı. Hocanın bu hamlesi de bence çok akıllıcaydı. Çünkü Melo’nun oyundan atılması an meselesiydi. Tabii az önce de belirtmiş olduğum gibi yedek kulübesinde orta saha oyuncumuz olmamasından mütevellit yerine dahil olan isim Milan Baros oldu.
   Sonraki 25 dakikalık süreçte oyunun kontrolü maçın başında olduğu gibi tekrar Galatasaray’ın eline geçti. Özellikle Hakan Balta’nın soldan ceza sahasına girip topu Elmander’e çıkaramadığı ve hemen akabinde Kazım’ın kaleciyi nişanladığı pozisyon bizlere saç-baş yoldurttu.
   Yalnız şunu da belirtmeden edemeyeceğim, oyunun son bölümünde Beşiktaş seyircisinin Eboue’ye yaptıkları utanç vericiydi! Türkiye’ye geldiği günden bu yana saha içinde en ufak bir tahrik edici hareketine ya da art niyetli bir yaklaşımına şahit olmadığımız Eboue’ye yapılanlar hiçbir şekilde kabul edilemez, edilmemeli de! Futbolun dışına fazla çıkmak istemediğim için şimdilik sadece 1-2 cümleyle üzüntümü belirterek noktalıyorum konuyu.
  Sonuç olarak dünkü karşılaşmanın sonucu ne Galatasaraylılar’ı, ne de Beşiktaşlılar’ı tatmin etmedi. Çünkü Fenerbahçe’nin galip geldiği bir haftada iki takımın da puan kaybına tahammülü yoktu. Ancak özellikle 25 ve 65.dakikalar arası Beşiktaş’ın yakalayıpta değerlendiremediği fırsatları göz önünde bulunduracak olursak, aldığımız 1 puana şükretmeliyiz.
   Son cümlen Fernando Muslera’ya. Dün akşam yıllar sonra sahada takımına puan kazandıran bir Galatasaray kalecisi vardı. Bu nedenle de Muslera’ya teşekkürlerimizi sunmalıyız diye düşünüyorum…
                                                              e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar

6 Kasım 2011 Pazar

Gol Kaçırma Hastalığı

Kolay değildi aslında benim gibi bir Galatasaray sevdalısının yaklaşık 1,5 sene boyunca o tribünlerden uzak kalması. Ama özellikle geçtiğimiz sezon, en azından birilerine ‘’aptal’’ olmadığımızı göstermek adına çeşitli protesto yöntemleri geliştirmemiz gerekiyordu bence. Bende bu protesto hakkımı maça gitmemekten yana kullandım. Bu sezon da içerdeki ilk 3-4 maça çeşitli nedenlerden ötürü gitme fırsatı bulamamıştım. Kısmet bu akşamaymış demekki ...
İlk kez gittiğim Türk Telekom Arena’yı oldukça beğendiğimi belirtmek istiyorum. Stadla ilgili gözlemlediğim tek olumsuzluk; stada geliş ve gidişin Ali Sami Yen’e nazaran daha meşakkatli oluşu. İnşallah zaman içerisinde bu sorunu gidermek adına çeşitli alternatifler üretilecektir.
Bilenler bilir genellikle uğurlu gelirim Galatasaray’a. Bugüne kadar gördüğüm beraberlik ya da mağlubiyet sayısı toplamda 5’i geçmez. Eee 100’ün üzerinde karşılaşmayı stadda izlediğimi hesaba katacak olursak, %95 civarı bir galibiyet yüzdesi tutturduğumu rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolayısıyla bugün de uğurlu gelirim takıma diye düşünüyordum ancak ne yazık ki yanıldım. 
Fatih Hoca bu akşam sakatlıkların da etkisiyle ideal 11’inden biraz daha farklı bir takım çıkarmıştı sahaya. Geçen haftanın başarılı savunma hattını bozmayıp, Sabri’yi Engin’in yerine orta sahada, sakatlığı geçen Kazım’ı da her zamanki gibi sağ açıkta görevlendirmişti.
Açıkçası maça gerçekten hırslı ve arzulu başladık. İlk 25 dakikada bulduğumuz net pozisyonlardan yararlanamadık. Özellikle Elmander’in dokunamadığı bir top vardı ki akıllara zarar. Ancak 25.dakikadan sonra oyundan düşmeye başladık sanki. Devrenin sonuna kadar da bir türlü toparlanıp organize bir görüntü çizemedik. Riera ve Sabri çok kötü performans sergilediler. İkisinin de attığı her pas rakibe gitti. Bunlardan birinde de tam atağa çıkacağımız esnada yine Riera’nın kaptırdığı bir top, ceza sahası içinde Muslera’nın Moritz’i yere düşürerek penaltı yapmasına neden oldu. Ancak devamında Muslera aynı oyuncunun kullandığı atışı kurtararak yıllar sonra bizim de penaltı kurtarabilen bir kalecimiz olduğunu gösterdi bizlere.
Bizim tribünden gördüklerimizi Fatih Hoca’da görmüş olacak ki ikinci devreye Riera ve Sabri ile başlamadı. Onların yerine Sercan ve Ayhan dahil oldu oyuna. Zaten ondan sonra taşlar yerine daha bir oturdu ve 45 dakika boyunca fırtına gibi bir Galatasaray izledik. Sağdan, soldan, ortadan atak üstüne atak geliştirdi takım. Her türlü varyasyonu denediler golü bulmak adına. Ne var ki son yıllarda üzerimizden bir türlü atamadığımız gol kaçırma hastalığı bu akşam da 3 puandan etti bizi.
Takımı bir kenara bırakıp bireysel performansları ele alacak olursak, özellikle Eboue mükemmel bir futbol ortaya koydu. Sağ bek oynadığı zaman neler yapabileceğini bir kez daha göstermek istedi sanki. Aynı şekilde solda oynayan Hakan Balta’da bir vites geriden eşlik etti ona.
Ayhan adeta bir maestro gibiydi. Sanki eski günlerinden resitaller sunuyordu bizlere. Açıkçası böyle bir Ayhan izlemeyeli nerden baksanız 3-4 yıl olmuştur.
Sercan hemen hemen bütün ataklarda vardı. Topu önüne alıp rakip ceza sahasına kadar götürüşleri her seferinde kusursuzdu ancak son hareketlerde biraz sıkıntı var maalesef... Özellikle ceza sahasına girdikten sonra penaltı yaptırmak yerine gol atmaya ya da attırmaya konsantre olursa, hem kendisi hem de bizler için çok daha güzel olacaktır diye düşünüyorum.
Elmander her zamanki gibi çalışkan ve mücadeleci gözüksede sayısız gol fırsatından yararlanamadı. Bu akşam kendisini çıplak gözle izledikten sonra şunu çok net olarak gördüm ki, son vuruşları yaparken kesinlikle kaleye bakmıyor. Topla buluştuğu an Allah ne verdiyse vuruyor sadece. Tamam toplara sert vurmak iyidir ama gol vuruşu bilinçli ve planlı olarak yapılır. Kaleye bakmadan böyle rastgele yapılırsa, bu akşam olduğu gibi top içeri girmez işte bir türlü.
Sonuç olarak Fenerbahçe’nin mağlup olduğu bir haftada bizim de puan kaybı yaşamamız üzdü bizleri. Ancak özellikle 2.devrede oynadığımız futboldan memnun olmayan bir Galatasaraylı da yoktur herhalde. Bu takım her hafta en azından oyunun belli bölümlerinde iyi futbol oynuyor. Ama 30 dakika, ama 45 dakika, ama 60 dakika… Zaten iyi oynama süresini 60 dakikaya yayabildiğimiz maçları kazanmamız kaçınılmaz oluyor. Sorun çıkarsa 30 ya da 45 dakika ile sınırlı kalan maçlarda çıkıyor. Dolayısıyla bu 60 dakika olayını tüm maçlara sabitleyebilir veya zamanla biraz daha üzerine çıkabilirsek kolay kolay puan kaybı yaşamayız zaten. Yalnız şu da bir gerçek ki; en azından ligin orta halli takımlarına karşı evimizde oynadığımız karşılaşmaları bir şekilde kazanmayı öğrenmemiz gerekiyor artık…

e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar