6 Kasım 2011 Pazar

Gol Kaçırma Hastalığı

Kolay değildi aslında benim gibi bir Galatasaray sevdalısının yaklaşık 1,5 sene boyunca o tribünlerden uzak kalması. Ama özellikle geçtiğimiz sezon, en azından birilerine ‘’aptal’’ olmadığımızı göstermek adına çeşitli protesto yöntemleri geliştirmemiz gerekiyordu bence. Bende bu protesto hakkımı maça gitmemekten yana kullandım. Bu sezon da içerdeki ilk 3-4 maça çeşitli nedenlerden ötürü gitme fırsatı bulamamıştım. Kısmet bu akşamaymış demekki ...
İlk kez gittiğim Türk Telekom Arena’yı oldukça beğendiğimi belirtmek istiyorum. Stadla ilgili gözlemlediğim tek olumsuzluk; stada geliş ve gidişin Ali Sami Yen’e nazaran daha meşakkatli oluşu. İnşallah zaman içerisinde bu sorunu gidermek adına çeşitli alternatifler üretilecektir.
Bilenler bilir genellikle uğurlu gelirim Galatasaray’a. Bugüne kadar gördüğüm beraberlik ya da mağlubiyet sayısı toplamda 5’i geçmez. Eee 100’ün üzerinde karşılaşmayı stadda izlediğimi hesaba katacak olursak, %95 civarı bir galibiyet yüzdesi tutturduğumu rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolayısıyla bugün de uğurlu gelirim takıma diye düşünüyordum ancak ne yazık ki yanıldım. 
Fatih Hoca bu akşam sakatlıkların da etkisiyle ideal 11’inden biraz daha farklı bir takım çıkarmıştı sahaya. Geçen haftanın başarılı savunma hattını bozmayıp, Sabri’yi Engin’in yerine orta sahada, sakatlığı geçen Kazım’ı da her zamanki gibi sağ açıkta görevlendirmişti.
Açıkçası maça gerçekten hırslı ve arzulu başladık. İlk 25 dakikada bulduğumuz net pozisyonlardan yararlanamadık. Özellikle Elmander’in dokunamadığı bir top vardı ki akıllara zarar. Ancak 25.dakikadan sonra oyundan düşmeye başladık sanki. Devrenin sonuna kadar da bir türlü toparlanıp organize bir görüntü çizemedik. Riera ve Sabri çok kötü performans sergilediler. İkisinin de attığı her pas rakibe gitti. Bunlardan birinde de tam atağa çıkacağımız esnada yine Riera’nın kaptırdığı bir top, ceza sahası içinde Muslera’nın Moritz’i yere düşürerek penaltı yapmasına neden oldu. Ancak devamında Muslera aynı oyuncunun kullandığı atışı kurtararak yıllar sonra bizim de penaltı kurtarabilen bir kalecimiz olduğunu gösterdi bizlere.
Bizim tribünden gördüklerimizi Fatih Hoca’da görmüş olacak ki ikinci devreye Riera ve Sabri ile başlamadı. Onların yerine Sercan ve Ayhan dahil oldu oyuna. Zaten ondan sonra taşlar yerine daha bir oturdu ve 45 dakika boyunca fırtına gibi bir Galatasaray izledik. Sağdan, soldan, ortadan atak üstüne atak geliştirdi takım. Her türlü varyasyonu denediler golü bulmak adına. Ne var ki son yıllarda üzerimizden bir türlü atamadığımız gol kaçırma hastalığı bu akşam da 3 puandan etti bizi.
Takımı bir kenara bırakıp bireysel performansları ele alacak olursak, özellikle Eboue mükemmel bir futbol ortaya koydu. Sağ bek oynadığı zaman neler yapabileceğini bir kez daha göstermek istedi sanki. Aynı şekilde solda oynayan Hakan Balta’da bir vites geriden eşlik etti ona.
Ayhan adeta bir maestro gibiydi. Sanki eski günlerinden resitaller sunuyordu bizlere. Açıkçası böyle bir Ayhan izlemeyeli nerden baksanız 3-4 yıl olmuştur.
Sercan hemen hemen bütün ataklarda vardı. Topu önüne alıp rakip ceza sahasına kadar götürüşleri her seferinde kusursuzdu ancak son hareketlerde biraz sıkıntı var maalesef... Özellikle ceza sahasına girdikten sonra penaltı yaptırmak yerine gol atmaya ya da attırmaya konsantre olursa, hem kendisi hem de bizler için çok daha güzel olacaktır diye düşünüyorum.
Elmander her zamanki gibi çalışkan ve mücadeleci gözüksede sayısız gol fırsatından yararlanamadı. Bu akşam kendisini çıplak gözle izledikten sonra şunu çok net olarak gördüm ki, son vuruşları yaparken kesinlikle kaleye bakmıyor. Topla buluştuğu an Allah ne verdiyse vuruyor sadece. Tamam toplara sert vurmak iyidir ama gol vuruşu bilinçli ve planlı olarak yapılır. Kaleye bakmadan böyle rastgele yapılırsa, bu akşam olduğu gibi top içeri girmez işte bir türlü.
Sonuç olarak Fenerbahçe’nin mağlup olduğu bir haftada bizim de puan kaybı yaşamamız üzdü bizleri. Ancak özellikle 2.devrede oynadığımız futboldan memnun olmayan bir Galatasaraylı da yoktur herhalde. Bu takım her hafta en azından oyunun belli bölümlerinde iyi futbol oynuyor. Ama 30 dakika, ama 45 dakika, ama 60 dakika… Zaten iyi oynama süresini 60 dakikaya yayabildiğimiz maçları kazanmamız kaçınılmaz oluyor. Sorun çıkarsa 30 ya da 45 dakika ile sınırlı kalan maçlarda çıkıyor. Dolayısıyla bu 60 dakika olayını tüm maçlara sabitleyebilir veya zamanla biraz daha üzerine çıkabilirsek kolay kolay puan kaybı yaşamayız zaten. Yalnız şu da bir gerçek ki; en azından ligin orta halli takımlarına karşı evimizde oynadığımız karşılaşmaları bir şekilde kazanmayı öğrenmemiz gerekiyor artık…

e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar