7 Mayıs 2012 Pazartesi

ATLAR, Köpekler İstedi Diye Ölmez!


  Taraftarından futbolcusuna, yöneticisinden malzemecesine, gencinden yaşlısına kadar, kısacası 7’sinden 70’ine tüm sarı-kırmızı sevdalıları inanmıştı şampiyonluk turunun bu akşam Aslantepe’de atılacağına. Öylesine bir kalabalık vardı ki, Türk Telekom Arena’nın tribünlerine iğne atsan yere düşmezdi. Hava, ortam, ambians hepsi mükemmeldi. Böyle bir tabloya da anca şampiyonluk yakışırdı.
  Trabzonsporlular camia olarak hafta boyunca atıp tuttular. Yok ‘’Bu bizim için ölüm kalım maçı’’, yok ‘’Gerekirse sahada ölürüz ama gene onları burdan 3 puanla göndermeyiz’’, yok ‘’Kazanamazsak dünyanın sonu’’ vs vs. Evet gerçekten de mükemmel konsantre olmuşlar bu karşılaşmaya. Öylesine konsantre olmuşlar ki hatta, utanmasalar daha sahaya çıkmadan duşların ordan falan yiyeceklerdi golü! Pes yani Trabzonspor…
  Çarşamba akşamı yazdığım yazımın son paragrafında vurguladığım bir şey vardı. Okuyanlar hatırlayacaklardır. ‘’Çok merak ediyorum, bizden 1 puan alabilmek için bi taraflarını yırtan, 11 kişiyle kapanan Trabzonspor, bakalım Fener’e karşı da aynı peformansı sergileyecek mi?’’ demiştim. Ne yazık ki gene ben haklı çıktım. Gerek normal sezonda, gerekse de Süper Final maçlarında Fenerbahçe’ye karşı en ufak bir varlık göstermeyip bize aslan kesilen Trabzonspor bu akşam da beklediğim gibiydi… Helal olsun size…
  Tabii Trabzonspor’a yüklenmek ya da onları suçlamak yersiz. Böyle durumlarda kendi göbeğini kendin kesmeye mahkümsun. Tıpkı gelecek hafta yapmak zorunda olduğumuz gibi.
  Tekrardan akşama dönecek olursak, şampiyonluğun iki adayı da golü erken buldu. Fenerbahçe henüz 2, biz ise 9.dakikada skor üstünlüğünü ele geçirdik. Engin Baytar’ın kornerden ilk denemesi son anda kale çizgisindeki Simao’ya takıldıysada ikinci denemede Felipe Melo’nun arka direkteki kafa vuruşu Türk Telekom Arena’yı yıkmaya yetti.
  Golden sonra nedense bir duraksadık. Rakibin üzerine gitmemeye, oyunu kendi yarı alanımızda kabullenmeye başladık. Açıkçası neden böyle bir oyun anlayışı benimsediğimizi anlayamadım. Sezon başından beri hücum futbolu oynayan, gel gör ki kontrol futbolunu oynamayı en iyi zamanlarında bile becerememiş bir takımın, hele hele Fenerbahçe maçında 1-1’i bulmuşken bile oynamadığı oyunu, bu akşam oynamaya çalışması oldukça enteresandı.
  Trabzon’dan gelen Fenerbahçe’nin ikinci golünün haberi hem tribünlerin hem de saha içindeki futbolcularımızın moralini oldukça bozdu. En başta da belirttiğim gibi herkes inanmıştı çünkü o turun bu akşam atılacağına. Özellikle Trabzonspor camiası sağolsun, sadece lafta kalan söylemleriyle bir hayli havaya soktular bizleri…
    Manuel Fernandes’in sahada yokları oynaması sonucu hücumsal anlamda hiçbir üretkenlik gösteremeyen Beşiktaş, 45.dakikada topu bir kez daha ağlarında gördü. Selçuk İnan’ın kullandığı etkili serbest vuruşta Hugo Almeida, takım arkadaşı Egemen’e nazire yapar gibiydi!
  Türk Telekom Arena’da ilk devre 2-0 sona ermişti ancak Trabzon’da 45+6 oynanıyordu. O bölümde de Trabzonspor’un umutlarımızı yeniden yeşerten golü geldi. Olcan soldan kesti, Burak düzeltti ve vurdu.
   Trabzon’dan gelen bu güzel haber bizim takıma da olumlu yansır ve ikinci devre çok daha tempolu ve istekli bir futbol oynarız herhalde diye düşündüm devre arasında. Ancak takımın sergilediği ikinci yarı performansı tam bir hayal kırıklığıydı.
  Sanki bir hazırlık maçı oynarmışcasına, hiçbir şekilde tempoyu yükseltmeyen, rakibe yüklenmeyen, oyuna ağırlığını koymaya dahi çalışmayan Galatasaray’ın ne yapmak istediğine anlam veremedim açıkçası. Maçlar 45 dakika üzerinden oynanmaya başladıysa bizim neden bundan haberimiz yok? Hiç kimseler unutmasın ki, hiçbir maç 90 dakikayı bitirmeden kazanılmaz. İstersen 5-0 önde ol, ben maçı kazandım havasına erken girersen bu akşam Galatasaray’ın başına gelenlerle karşılaşırsın.
  Oyuncu değişikliklerini Fatih Terim mi yaptı yoksa Hasan Şaş&Ümit Davala ikilisinin tercihleri miydi bilemiyorum. Ancak bildiğim tek şey, değişikliklerde yapılan seçimler anca bu kadar yanlış ve anlamsız olabilirdi. Elmander oyundan çıkacaksa yerine hiç tartışmasız Necati girer. Emre Çolak oyundan çıkacaksa yine hiç tartışmasız Aydın girer. Sezon başından beri bu takıma 5 kuruşluk faydası olmamış Riera va artık hiçbirimizin sahada görmek istemediği Sabri’den hala bir şeyler bekliyorsan, karşına çıkan faturanın bedelini de ödemeye razı olursun!
  3.ve son değişiklik saçmalığın daniskasıydı artık. Zaten tek santrafora dönmüşüz, eldeki son golcüyü de oyundan al yerine Aydın’ı koy. İş mi bu yani? Madem Aydın’ı oyuna almak istiyorsun, o zaman en başta Emre Çolakla değişseydin. Hee bunu yapmadın mı? O zaman Baros’un yerine Necati’yi sokarsın, Aydın’ı değil. Bu iş aslında bu kadar basit ama Fatih Hoca bir türlü bıkmadı, usanmadı işte şu fantezilerinden…
  Sonuçta ne oldu? 75.dakikadan sonra bütün hücum silahlarını kenara alıp tamamen savunma takımına dönen ve nasıl olsa biz bu maçı böyle bitiririz düşüncesine bürünen teknik heyetimiz, 1 dakika içersinde yediği iki golle şaşkına döndü. Kimse kusura bakmasın, bu işler böyledir. Sen adama yüklenmesi için davetiye çıkarırsan adam da gelir, gollerini atar ve gider.
  Maç 2-2 oldu, iyi kötü 4-5 dakika zaman var, bizim takım yüklenemiyor. Neden acaba? Durun ben söyleyeyim; sahada herhangi bir forvet oyuncumuz kalmadığı için olabilir mi dersiniz?
  Neyseki, 90 dakikanın sonunda bugün çok istediği beraberliği aldı takımımız! Fenerbahçe ise 2.yarıda bir gol daha bulup Trabzonspor’u 3-1 mağlup etti.
  Şimdi herşey yaklaşık 8-9 aydır bunun için uğraşanların istediği gibi son maça, Kadıköy’e kaldı. Bu hayalinin gerçeğe dönüşmesiyle mutluluktan uçan zihniyet vakit kaybetmeden başlasın kutlamalara. Bende onlara bir avuç dolusu kına göndericem hediye olarak!
   Yarından itibaren basın ve medya, insanları germek, strese sokmak, ortalığı daha da kızıştırmak için elinden ne geliyorsa yapacak. Cumartesi akşamı Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda tarihin (bakın futbol tarihi demiyorum, genel anlamda tarihi kastediyorum) gördüğü en büyük sinir savaşına ve en gergin ortama şahitlik edeceğiz. Umarım insanlar kendilerini daha da fazla kaptırıp geri dönüşü olmayacak şeylere mahal vermezler.
   Bu işi buralara kendimiz getirdik. Şampiyonluğu gerçekten istiyorsak  en azından kendi sahamızda oynadığımız 3 karşılaşmada da puan kaybetmemeliydik. Bunu da bir kenara koydum, Fatih Hoca bu akşam anlamsız yere uygulatmaya çalıştığı kontrol futbolunu, o gün Fenerbahçe maçında 1-1’den sonra uygulatsa şu an ben bilgisayarın başında değil, Florya’da olurdum. Dolayısıyla mademki işi bu kadar zora sokmak istedik, o zaman 12 yıldır yapamadığımızı gelecek hafta yapmak zorundayız. Futbolcu kardeşlerimiz de bir zahmet büyük finali büyük takıma, büyük oyunculara yakışır şekilde oynasınlar ve en kötü ihtimalle oradan o beraberliği koparsınlar.
  Son sözüm Fenerbahçe taraftarına: Bu akşam sizden mutlusu yoktur herhalde. Her zamanki gibi daha maç oynanmandan herşeyi bir kenara bırakıp daldınız hayallere, başladınız kutlamalara. Nasıl olsa biz bunları Kadıköy’de yener, o kupayı kaldırırız diyorsunuz. Ama göz ardı ettiğiniz bir gerçek var. Bu sezon oynadığımız 3 karşılaşmada da kimin daha iyi takım olduğunu herkesler açıkça gördü. Saraçoğlu’ndaki maçta bile ilk 20 dakikadan sonra orta sahayı geçemediniz. Arena’daki iki maçtan bahsetmiyorum bile. Dolayısıyla futbolu geçtim ama Allah’ın adaleti devreye girerse, ki girecektir, o zaman neyin ne olduğunu göreceksiniz zaten. Siz istesenizde istemesenizde o kupayı Kadıköy’de kaldırmak artık bizim için bir onur, gurur meselesidir. Hee kaybedersekte takımımızın canı sağolsun deriz. Onca pisliğin, şaibenin, tezgahın içinde ellerinden geleni yaptılar, anca bu kadarını becerebildiler der, gene bağrımıza basarız futbolcularımızı. Çünkü bu takım bunu fazlasıyla hak etti.
   Unutulmasın ki, ATLAR, KÖPEKLER İSTEDİ DİYE ÖLMEZ! ÖLMEYECEK DE ZATEN!

                                                                 e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR