Öncelikle belirtmek
isterim ki, bugün çok doluyum. Daha doğrusu uzun zamandır doluydum ama şu son
yaşananlardan sonra bende de bazı duygular tavan yaptı. Fatih Hocam’a
yapılanları, arkasından oynanan kirli oyunları ne benim ne de bu renklere gönül
vermiş başka kardeşlerimin kabullenmesi asla ve asla mümkün olamaz!
Kasımpaşa maçından fazla
bahsetmek istemiyorum bugün. Çünkü ortada konuşulması gereken çok daha ciddi ve
önemli meseleler var. He illa 1-2 cümle bir şeyler söylemem gerekiyorsa, ilk
yarı fena oynamadık. Özellikle 1-0’dan sonra biraz daha dikkatli olsak çok
rahat bir şekilde 3-4 farkı yakalayabilirdik. Ancak olmadı. Sonra Kasımpaşa’nın
kalemizi bulan tek şutu gol oldu ve devre 1-1’le bitti. İkinci yarı maçı
kazanmak adına sahada hiçbir şey yapmayan bir Galatasaray vardı. Sezon başından
beri iyi oynadığımız maç sayısı zaten çok azdı. Ancak bu kadar ruhsuz bir
görüntüye de ilk kez şahitlik ettik. Bu şartlar altında Kasımpaşa takımı bir gol
daha bularak haklı bir galibiyet elde etti. Kasımpaşa-Galatasaray maçının tüm
özeti budur.
Şimdi tekrardan asıl
konumuza dönelim. Bundan yaklaşık 2 yıl kadar önce İnan Kıraç’ın önderliğinde
bir Ünal Aysal ismi atıldı ortaya Galatasaray başkanlığı için. Tabi o dönem
futbol takımının dibe vuruşu Adnan Polat’a olan tüm güveni yok etmiş, Polat’ın anlamsız
Adnan Sezgin ısrarı camianın ağır toplarının belki de kulüp tarihinde ilk defa
başkana karşı örgütlenmesine neden olmuştu. Nitekim bu ağır toplar kısa bir
süre içersinde amaçlarına ulaştılar. Adnan Polat yönetimini tabiri caizse ‘’devirerek’’
yerine rekor bir oyla Ünal Aysal’ı getirdiler.
Ünal Aysal göreve
başladığı ilk gün ‘’Ben futboldan anlamam ama futboldan anlayan adamdan anlarım’’
şeklinde bir beyanat vermişti hatırlarsanız. Ben de düşünmüştüm o zaman.
Futboldan anlamıyorsan oraya ne yapmaya geldin diye. Elbette Galatasaray sadece
bir futbol kulübü değil. Adı üstünde Galatasaray Spor Kulübü. Ancak taraftarın
%90’ının da futbol odaklığı olduğunu hepimiz gayet iyi biliyoruz. Yani senin
futbol takımın ligi 7.bitirmişse o sezon su topu takımının, ya da kız basketin
kazandığı şampiyonluklar pek bir şey ifade etmez taraftar için.
Sonrasında Ünal
Aysal listesine aldığı ‘’Fransız Kültürü’’ meraklısı arkadaşımız Adnan Öztürk’ün
ısrarlarıyla kulübü Fransız ağırlıklı, sözde profesyonellere teslim ederek bir
limited şirket havasına sokmaya niyetlendi. Ancak Ali Dürüst, Abdurrahim
Albayrak gibi yöneticilik tecrübesi oldukça fazla olan ve böyle bir sistemin
Türkiye şartlarında başarılı olmasının pek mümkün olamayacağının farkında olan
yöneticilerimiz sayesinde taraftarın gönlünde yatan modele dönüldü. O model
neydi peki? Fatih Terim!
Fatih Hoca 7 yıl
aradan sonra yuvasına dönüş yaptı. İlk 8-10 hafta ideal sistemi oturtmak için
uğraştı. Sonra doğruyu buldu. Takım her geçen hafta biraz daha oturmaya,
oyuncular birbirlerine alışmaya başladılar. Bunun sonucunda da 1 sene öncesinin
mahalle takımı görüntüsündeki Galatasaray’ı gitti, yerine özellikle derbilerde
rakiplerine sahayı dar eden, bir makine düzeniyle işleyen Galatasaray geldi. Ve
o takım önce 34 haftalık lig maratonunu uzak ara önde bitirdi, ardından da
Süper Final Şampiyonluk Grubu’nu zirvede tamamladı. Yetmedi, 3 ay sonra gitti
Erzurum’da Süper Kupa Finali’ni kazandı. Yetmedi, yeni sezonun ilk devresini de
birazdan bahsedeceğim tüm kirli oyunlara rağmen! Fenerbahçe’nin 6 puan önünde
lider tamamladı. Hatta bu da yetmedi, 6 sezon sonra yeniden katıldığımız, 10
sezondur bir üst tur göremediğimiz Şampiyonlar Ligi’nde son 16 takım arasına
adını yazdırdı.
Bütün bunları kim
başardı peki? Hiç tartışmasız, açık ve net Fatih Terim! Emin olun bu takımın
başında Fatih Hoca yerine herhangi bir X teknik direktör olsa, geçen sezon en
iyi ihtimal 3.olurduk, bu sezon da Şampiyonlar Ligi’nde bir üst turu anca
rüyamızda görürdük.
Peki bütün bunları 1,5 sene gibi bir zaman
diliminde başaran, bu kulübe 14 yıl futbolcu olarak hizmet etmiş, sayısız maça
kaptanlık pazubandıyla çıkmış, sonrasında teknik direktör olarak görev aldığı 7
sezonda 5 şampiyonluk, 2 Türkiye Kupası, sayısız yerel kupa, üstüne bir de Uefa
Kupası kazandırmış, tüm Galatasaraylılar’ın sevgilisi İMPARATOR FATİH TERİM’e
Ünal Aysal nasıl teşekkür etti? ‘’Fatih Terim Galatasaray Spor Kulübü’nün
maaşlı bir çalışanıdır’’ diyerek! O zaman ben de diyorum ki; sen de bu kulübün
sadece 3 yıllığına ‘’müdürlüğüne’’ atanmış bir memursun Ünal Bey!
Yaşı 75’in
üzerinde, hatta bir zaman sonra altları
bezlenecek! 8-10 tane ihtiyarın sözüyle hareket edersen, onların dolduruşuna
gelirsen sen kaybedersin Ünal Başkan. Emin ol o tribünler senin alehine döndüğü
zaman o çok güvendiğin ihtiyarların feriştahı gelse kurtaramaz seni!
İsmini vermek
istemediğim o 8-10 kişilik grup iyi alışmışlar Galatasaray Kulübü’nü babaların
malı gibi görmeye. Her şey onların istediği gibi olacak. Başkanı onlar seçecek,
yöneticileri onlar belirleyecek, teknik direktörü onlar belirleyecek, liseli
olmayanların kulüpte görev almasına izin verilmeyecek…
İşte bu yaşlı
amcaların son hedefleri de hepimizin sevgilisi Fatih Hoca’mız oldu. Ünal Aysal’a
tepeden ciddi bir baskı olduğunu biliyorum. Fatih Terim’in görevine son vermesi
için. Ancak böyle bir hareket yaptığı takdirde taraftarın tepkisini
dindiremeyeceğinin bilincinde olan başkan, hocayı kaçırtmak için Gerilla
Taktikleri uyguluyor! İçten içe yıpratarak bezdirip istifa ettirmek için
uğraşıyor. Bülent Tulun’da ısrar ediyor, sol bek yerine Sneijder’i transfer
etmeye uğraşıyor, ‘’Fatih Terim maaşlı çalışandır’’ diyor...
Adnan Polat, Adnan Sezgin uğruna kendi başını
yemişti. Ünal Aysal’da Bülent Tulun sevdası yüzünden kendi başını yerse
kimseler şaşırmasın. Fatih Terim gibi bir hocası olduğu için yatıp kalkıp
şükretmesi gerekirken yaptığı bu mesnetsiz ve yakışıksız hareketlerle adamın
arkasından kuyu kazmaya çalışmasını ben sadece acizlik ve kifayetsizlik olarak
nitelendiriyorum!
Dün maçın ardından
hocamızın da belirttiği gibi, Fatih Terim gider, Ünal Aysal gider, futbolcular
gider... Kalıcı olan, her zaman gücünü taraftarından alan Galatasaray Spor
Kulübü’dür!!
Kulübü halkın değil
de lisenin tekelinde gören o gruba sesleniyorum: Bu taraftar maça gitmesin,
kombine almasın, forma almasın, kulübe katkı yapmasın, o zaman görürüm bakalım
ben sizi. Öyle bir durumda o lanet olası liseniz ve yolda top görse bomba diye
karakola götürecek olan sizler yeter misiniz acaba kulübün maddi, manevi
ihtiyaçlarını karşılamaya!
Son cümlelerim yine
Ünal Başkan’a. Dokunma Hocamız’a! Rahat bırak adamcağızı! Bırak ki, tarihin
yapraklarına yine unutulmaz başarılar kazısın! Eğer Fatih Hoca’yla uğraşmaya
devam eder ve bu taraftarı karşına alırsan, o sözünden çıkamadığın ihtiyarlarla
beraber Türk Telekom Arena’nın kapısından içeri ayak basamayacak hale
gelirsiniz!
Hiç kimse şu gerçeği
unutmasın: CİM BOM BOM HALKINDIR, LİSE’NİN DEĞİL!!!
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR