Ne çabuk geçti değil mi 17 hafta? Daha dün gibi Erzurum’da
Fener’i yenip kazandığımız Süper Kupa. Ya da ligin ilk haftaları… Bu düzen böyle
işliyor işte. 34 hafta boyunca kim şampiyon olacak diye merakla bekliyoruz,
sonra biri çıkıp ipi göğüslüyor, 3-5 gün kutlamalar ondan sonra yeni sezonda
kim şampiyon olur? J
Eee madem düzen böyle, bizler de buna ayak uydurmak zorundayız.
Bu kadar geyik yeter
sanırım. Şimdi gelelim asıl meselemize. Dün akşamdan başlasam daha iyi olur
herhalde. Karabükspor’un ‘’Cim Bom tarifesi’’ni Fenerbahçe’ye de uygulaması,
ezeli rakibimizde işleri bir hayli karıştırdı. Önce seyircinin sabrı taştı,
futbolculara, Aykut Kocaman’a ve yönetime tepki göstermeye başladılar, hemen
akabinde de Aykut Kocaman’ın istifası geldi. Fakat bir Fenerbahçe klasiği olan ‘’istifa
edip jet hızıyla bu karardan dönme politikası’’na bir kez daha şahitlik ettik.
Tabi bu Fenerbahçe’nin kendi iç meselesidir. Ne yaptıkları-ne ettikleri, kimin
gittiği-kimin geldiği bizi pek bağlamaz. Olayın bizi ilgilendiren yanı,
rakibimizin puan kaybettiği haftada Trabzonspor’u yenmemiz halinde aradaki puan
farkını sekize çıkaracak olmamızdı. Her ne kadar şu an için liderlik
mücadelesinde bizi zorlayan ekipler Antalyaspor ve Beşiktaş olsa da, uzun
vadede esas rakibimizin Fenerbahçe olduğunu herkesler gayet iyi biliyor.
Dolayısıyla bu akşam alacağımız 3 puan bize büyük avantaj sağlayacaktı.
Ne var ki, Fatih
Terim’in öğrencileri bu akşam beraberlik için çıkmıştı sahaya. Evet yanlış
duymadınız, Galatasaray Takımı bugün baştan sona ‘’0-0 bitirelim de evimize gidelim’’ futbolu
oynadı! Buna rağmen yakaladığımız 4-5 net fırsat, acaba kazanmayı biraz olsun
istesek nasıl bir skor elde ederdik sorusunu zihinlerimizden geçirdi elbet.
Kendini sıkmadan,
fazla yüklenmeden, laubali bireysel performanslarla maçın hemen her bölümünde
%60 ve üzeri oranlarla topa sahip olan Galatasaray’ın bu maçı neden kazanmak
istemediğini, neden daha maç başlamadan 1 puanı yeterli gördüğünü Fatih Terim ya
da bir başkası bizlere açıklasın lütfen!
Doğruyu söylemek
gerekirse, ben böylesine bir düşünceyi ne Galatasaraylı futbolculara yakıştırabildim
ne de Fatih Hoca’ya... Felsefesi ‘’Rakip
kim olursa olsun biz sahaya 3 puan için çıkarız.’’ olan bir teknik direktör, bu
akşam takımının sahada yaptıklarından
(veya yapmadıklarından) sonra insanlarının gözünde inandırıcılığını yitirir bir
kere!
Trabzonspor Takımı’nın
gerek kondisyonu gerekse de oyuncu kalitesi Galatasarayla baş edebilecek
düzeyde değil zaten. Bugün bunu çok net bir şekilde gördük. Her iki devrede de
30.dakikalardan sonra oyundan düştüler ve tüm hakimiyeti Galatasaray’a
bıraktılar. Ancak ne var ki, en kötü oynadığı maçlarda bile 90 dakika boyunca
ayakta kalabilen takımımız da bugün 65-70’lerde pes etti. Açıkçası son 2
sezondur ilk kez böyle bir Galatasaray gördüm. Allah’tan ara tatil oldu, yoksa
bu durum pek de hayra alamet değildi. Özellikle Riera’nın son 15-20 dakikada ayakta
duracak hali, topa vuracak dermanı kalmadı…
Kondisyon ve kalite
olarak yetersiz Trabzonsporla, beraberliğe dünden razı Galatasaray’ın
mücadelesi bu şartlar altında 0-0, hadi en fazla 1-1 bitebilirdi, ilk seçenek
gerçekleşti. Bu sonuçla puanımızı 33’e çıkardık ve her şeye rağmen Fenerbahçe’nin
6, Beşiktaş’ın da 3 puan önünde devreyi lider tamamladık.
İlk devrenin
Galatasaray adına kısa bir değerlendirmesini yapmak gerekirse, Erzurum’da oynanan
Süper Kupa karşılaşmasında lige son derece hazır, oldukça formda bir
Galatasaray izlemiştik. Hatta daha Ağustos Ayı’nda bu seviyedeyse takım, ilk
devreyi en az 10-12 puan önde tamamlarız diye düşünmüştür birçoklarımız. Böyle
bir tablo içerisinde lige de beklenildiği gibi iyi başladık. İlk 4-5 hafta
mükemmel olmasa da iyi futbol oynuyorduk. Hele hele bu süreçte bir Manchester
United maçı vardı ki, 1-0’lık mağlubiyet hiçbirimizin umrunda olmadı. Çünkü
oynanan futbol hepimizi mest etti. Ancak ne olduysa ondan sonra oldu ve Ekim
Ayı’yla başlayan düşüş, saman alevi gibi parladığımız birkaç maç dışında hemen
her hafta devam etti. Yeri geldi gol pozisyonuna giremeden bitirdiğimiz 90
dakikalar oldu. Tek tesellimiz ise Şampiyonlar Ligi’ndeki durumun tam tersi oluşuydu.
Oyun olarak olmasa da, puan anlamında kötü başladığımız grup maçlarını her
hafta üzerine bir şeyler koyarak götürdük ve ilk 3 maçta sadece 1 puan
alabildiğimiz grubu, Cluj ve Braga’yı deplasmanda, Manchester United’ı da kendi
sahamızda yenerek 10 puanla 2.sırada tamamlamayı başardık. Türkiye Kupası’na
ise bildiğiniz üzere 1461 Trabzon Takımı’na hiçbir mazereti olamayacak şekilde
mağlup olarak erkenden veda ettik…
Evet, şimdi önümüzde
yaklaşık 1,5 aylık bir tatil var. Türkiye Kupası’ndan da elendiğimiz için bu
süreyi resmi maç oynamadan sadece ikinci yarıya hazırlanarak geçireceğiz. Tabi
takıma takviyeler yapılacağını da düşünüyorum. En azından ümit ediyorum.
Geçen sezonki ritmini bir türlü bulamayan
Muslera, Melo , Selçuk ve Elmander gibi oyuncularımızın form tutması, büyük
umutlarla transfer edilen Hamit ve Amrabat’ın da takıma hiçbir şey vermeden
geçirdikleri 4 ayın ardından, ikinci devreye daha iyi hazırlanmaları adına bir
fırsat var önlerinde. Umarım onlar bu fırsatı iyi değerlendirirler, takıma da
maksimum seviyede katkı verebilecek kaliteli futbolcular transfer edilir, lider
bitirmemize rağmen hiçbir Galatasaraylı’nın tatmin olmadığı bu 17 haftanın
ardından ikinci devrede takımımızın o özlediğimiz futbolunu yeniden izleme
şansı yakalarız.
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR