28 Ocak 2013 Pazartesi

Derbilerin KRAL'ı


 Bu sezon öyle bir Galatasaray izliyoruz ki, haftası haftasına uymuyor. Mesela Mersin İdman Yurdu’na karşı tel tel dökülen takım, gidip Romanya’da Cluj’a 3 tane atabiliyor. Ya da Elazığspor’u mucizevi bir şekilde mağlup ederken Beşiktaş’a karşı kalesinde pozisyon dahi vermeden maçı tamamlayabiliyor. Dolayısıyla hiçbir karşılaşma öncesi ne oyun ne de skor tahmini yapamıyoruz Galatasaray hakkında.
  Geçen hafta Kasımpaşa karşısında özellikle ikinci 45 dakikada yokları oynayan futbolcularımızın tartışmasız son 10-12 haftanın en formda ekibi Beşiktaş’a karşı neler yapabileceği hepimiz için ciddi merak konusuydu. Ayrıca Sneijder’in oynayıp oynamayacağı, oynarsa kaç dakika sahada kalacağı tarzı sorular da yine zihinlerimizi meşgul ediyordu.
  Karşılaşmanın başlamasına 1 saat kala kadrolar belli olduğunda Sneijder’in beklenildiği üzere yedek kulübesinde olduğunu gördük. Ancak beklenmedik bir şey varsa o da Burak’ın da yedek kulübesinde oluşuydu. İlk 3-5 haftayı saymazsak takımın en çok forma bulan oyuncularından olan, hem lig hem de avrupada gol yükümüzü fazlasıyla çeken Burak Yılmaz’ın bu akşam sahada olmayışı biraz şaşırtıcıydı doğrusu. Herhalde rakibe baskı anlamında Burak’a göre daha başarılı olan Umut ve Elmander’in bu özelliğinden faydalanmak istedi Fatih Hoca.
   Tolga Özkalfa’nın başlama düdüğünden çok kısa bir süre sonra golümüz geldi. Henüz 3.dakikada Umut’un sağdan yaptığı müthiş ortaya Emre Çolak aynı güzellikte vurarak takımını 1-0 öne geçirdi. Erken gelen bu gol zor geçmesi beklenen karşılaşmanın bizim adımıza bir nebze olsun kolaylaşması demekti.
   Golden sonra oyunun kontrolü tamamen Galatasaray’ın eline geçti. Beşiktaş takımı koca devre boyunca Hilbert’in pozisyonu dışında sahada hiçbir varlık gösteremedi diyebilirim. Öyle ki, ekrana 22.dakikada gelen %75-%25 şeklindeki topla oynama istatistiği, alt liglerden bir takıma karşı oynayacağınız bir maçta dahi zor elde edebileceğiniz türdendi.
   Dakikalar 44’u gösterirken sol taç çizgisi üzerinden Selçukla kullandığımız serbest vuruş aradaki farkı 2’ye çıkardı. Geçtiğimiz sezon Süper Final Şampiyonluk Grubu’nda oynadığımız karşılaşmada Hugo Almeida’nın kendi kalesine attığı golün bir kopyasını izledik sanki. Tek fark; bu kez kafayı vuran bizim oyuncumuz Riera’ydı.
  Soyunma odasına 2-0’la gitmek oldukça güzeldi. Çünkü 2.devrede daha fazla risk alarak oynayacak Beşiktaş’ın geride bırakacağı boşluklarla aradaki farkı arttırma ihtimalimiz oldukça yüksekti. Fakat ikinci 45 dakikanın senaryosu beklediğimiz gibi olmadı.
  Henüz 46.dakikada Fernandes’in kullandığı köşe vuruşunda Sivok’un ön direkteki kafası Beşiktaş’ın umutlarını yeniden yeşertti.
  Dakikalar 56’yı gösterirken tüm Arena tribünlerini ayağa kaldıran olay gerçekleşti. İlk golün sahibi Emre Çolak yerini yeni transfer Sneijder’e bıraktı. Hemen akabinde de Umut-Engin değişikliği geldi. Doğrusu Umut’un oyundan alınışını yanlış buldum. Her ne kadar Umut’u genel anlamda Galatasaray’ın golcüsü olarak görmesem de, bu akşam sahada kaldığı süre boyunca takımı için faydalı işler yaptığını söyleyebilirim. Umut yerine ayakta durmakta bile zorlanan Elmander oyundan alınsa çok daha doğru bir tercih olurdu bence. Gerçi Elmander’in sahada kalışı pek de bir şey  ifade etmedi. Çünkü 3 dakika sonra Melo’nun oyundan atılması, onu da taktik icabı kenara getirdi.
  Benim tekrarlardan görebildiğim Melo’nun tükürmediği. Eğer tükürdüyse maddi-manevi gereken neyse yapılacaktır zaten. Ancak haksız yere atıldıysa gerekli merciler gereken telafiyi yapar mı, onu bilemeyeceğim…
  Melo’nun atılmasından sonra Elmander-Hakan Balta değişikliğiyle santraforsuz 4-5-0 düzenine dönen takımımıza karşı, Beşiktaş yarım saat boyunca en ufak bir üstünlük kuramadı. Hatta tam tersine sanki 10 kişi kalan taraf Beşiktaş'mış gibi bir görüntü vardı sahada. Koşan, basan, mücadele eden, topa sahip olan, çok fazla olmamakla birlikte yine de pozisyonlara giren taraf hep Galatasaray'dı.
  90+4’te gelen son düdük ‘’3 puan Galatasaray’ın ‘’demekti. Altın değerinde 3 puan derler ya, hakikaten bu akşam 10 kişiyle kazandığımız 3 puan altın değerindeydi. Çünkü Antalyaspor’un kaybettiği haftada bir diğer rakibimiz Beşiktaş’ı da bizim mağlup etmemiz, zirvede arayı biraz olsun açmamızı sağladı. Ayrıca son 2 sezondur görüyoruz ki, bu takımın geçmiş yıllardaki belki de en büyük sıkıntısı olan ''derbi maçları kazanamama'' sendromu Fatih Hoca’nın 3.dönemiyle birlikte tarih oldu. Umarım bundan sonraki süreçte de her şey istediğimiz gibi gider de 2 ileri 1 geri yaptığımız şu sezonu şampiyon olarak tamamlarız…

                                                     e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR