4 Nisan 2013 Perşembe

Canınız Sağolsun


Eylül 15’te başladığımız ve bana göre oldukça başarılı geçen Şampiyonlar Ligi serüvenimizi Salı akşamı çok çok büyük bir futbol mucizesi gerçekleşmediği takdirde noktalamış olacağız. Tabi ki 6 yıl aradan sonra katıldığımız bu büyük turnuvada buralara kadar gelebilmek, son sekizi görebilmek yadsınamaz başarılardı. Gönül isterdi ki daha da ilerleyebilelim ama kısmetimiz en azından bu sezonluk buraya kadarmış. Gerçi ben bu kadar karamsar konuştuktan sonra ister misiniz takımımız Salı akşamı imkansızı başararak beni mahçup etsin. Keşke…
  Karşılaşmanın bir analizini yapmak gerekirse, iki takım da gayet dengeli bir futbol oynadı. Real Madrid’e karşı oyunun hiçbir anında mahkum değildik bir kere. Bütün istatistikler, yüzdeler hepsi 90 dakika boyunca kafa kafaya gitti. Skor tabelasındaki farkın tek nedeni ise onlar girdikleri pozisyonları attılar, biz ise atamadık. Herşeyin özeti budur.
  Taktik, teknik hatalar ya da en başta sahaya çıkan kadro, bunlar tartışılabilir belki. Ancak oynanan oyunu gördükten sonra da kimseyi eleştirmek, kimse hakkında olumsuz sözler sarfetmek istemiyorum.
  İlk yarıda Drogba, Burak ve Eboue ile girdiğimiz pozisyonların en azından bir tanesini bile gole çevirebilmiş olsak inanın çok daha farklı bir sonuç çıkabilirdi ortaya. Özellikle Drogba’nın mükemmel dönüşünün ardından sol ayağıyla yaptığı vuruş ve Eboue’nin çok müsait açıdayken topu kalecinin üzerine nişanlaması içimizi cız ettirdi.
  Kimse hakkında olumsuz konuşmak istemediğimi belirttim ama sadece Sneijder için 1-2 bir şeyler yazmak istiyorum. Onlar da çok eleştirel şeyler olmayacaktır zaten. Sadece kendisiyle ilgili bir üzüntümü paylaşmak istiyorum. Sneijder geldiği günden bu yana bir türlü bekleneni veremedi. Dün akşam da aynı durum sözkonusuydu. Öylesine  basit pas hataları yaptı ki, sanki hayatında ilk kez böyle bir karşılaşmaya çıkmış gibiydi. Oysa ki, bu platformda takımın Drogba’yla birlikte en tecrübeli oyuncusu Sneijder...
  Defansımız sırıtan tek yönümüzdü diyebilirim. Yediğimiz 3 golde de acemice hatalar yaptık çünkü. İlk golde Ronaldo’yu defansın arkasına çok kolay kaçırdık. 2.golde sağdan gelen ortaya stoperlerimiz çıkıp vurmalılardı. Hadi vuramadılar, en azından Benzema’ya o kadar rahat bir şekilde topu düzeltme ve şut atma imkanı vermemeleri gerekirdi. Son golde de bir türlü çare üretemediğimiz duran top sendromu baş gösterdi zaten.
  Gerçi her gole bir bahane bulmak ya da şu hatayı yaptık bu hatayı yaptık demek ne denli doğru tartışılır. Sonuçta futbol bir nevi hataları değerlendirme oyunu. Biz hatalar yaptık rakibimiz değerlendirdi. Yeri geldi onlar da hata yaptılar ama biz değerlendiremedik. Olaya bu şekilde bakmak lazım bence.
  Hee illa olumsuz bir şeyler konuşmak gerekirse, karşılaşmanın Norveçli hakemiden bahsedelim derim ben. Çünkü maçın skoruna direkt olarak etki etti kendisi! 2 tane %100’lük penaltımızı es geçti bir kere. Hatta 2.sinde penaltıyı çalmadığı yetmezmiş gibi üstüne Burak’a kart gösterip rövanşta cezalı duruma düşürmesi tam bir komediydi. Felipe Melo’nun pozisyonunda Khedire ve Varane saniyeler boyunca topa elle temas ettiler. Real Madrid’in 2.golünden önce Drogba’nın ceza yayının 1 metre gerisinde düşürülmesine faul çalmadı. 3.golde ise onların lehine verdiği serbest vuruş tek kelimeyle rezaletti!
   Sizden çok daha güçlü bir ekibe karşı oynarken maçın kırılma anlarında hakem sizi katlederse ortaya böyle farklı bir skorun çıkması kaçınılmaz oluyor. Bu sezon Şampiyonlar Ligi’ne Old Trafford’daki hakem skandalıyla başlamıştık, 7 aylık serüvenin sonunda bu kez Madrid’de başka bir hakem skandalıyla veda etmiş olduk muhtemelen. Ama en başta da belirttiğim gibi ben bu duruma zerre kadar üzülmedim. Çünkü maçtan önce arkadaşlarıma da söylediğim gibi Real Madrid’i eleseydik yer yerinden oynardı. Ancak eleyemedik ya da yenemedik diye bir Allah’ın kulu çıkıp bir şey söyleyemez. Hele ki dün gece yaşananlardan sonra…

                                                   e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR