Eylül 15’te başladığımız ve bana göre oldukça başarılı geçen
Şampiyonlar Ligi serüvenimizi Salı akşamı çok çok büyük bir futbol mucizesi
gerçekleşmediği takdirde noktalamış olacağız. Tabi ki 6 yıl aradan sonra
katıldığımız bu büyük turnuvada buralara kadar gelebilmek, son sekizi
görebilmek yadsınamaz başarılardı. Gönül isterdi ki daha da ilerleyebilelim ama
kısmetimiz en azından bu sezonluk buraya kadarmış. Gerçi ben bu kadar karamsar
konuştuktan sonra ister misiniz takımımız Salı akşamı imkansızı başararak beni
mahçup etsin. Keşke…
Karşılaşmanın bir
analizini yapmak gerekirse, iki takım da gayet dengeli bir futbol oynadı. Real
Madrid’e karşı oyunun hiçbir anında mahkum değildik bir kere. Bütün
istatistikler, yüzdeler hepsi 90 dakika boyunca kafa kafaya gitti. Skor
tabelasındaki farkın tek nedeni ise onlar girdikleri pozisyonları attılar, biz
ise atamadık. Herşeyin özeti budur.
Taktik, teknik
hatalar ya da en başta sahaya çıkan kadro, bunlar tartışılabilir belki. Ancak
oynanan oyunu gördükten sonra da kimseyi eleştirmek, kimse hakkında olumsuz
sözler sarfetmek istemiyorum.
İlk yarıda Drogba,
Burak ve Eboue ile girdiğimiz pozisyonların en azından bir tanesini bile gole
çevirebilmiş olsak inanın çok daha farklı bir sonuç çıkabilirdi ortaya.
Özellikle Drogba’nın mükemmel dönüşünün ardından sol ayağıyla yaptığı vuruş ve
Eboue’nin çok müsait açıdayken topu kalecinin üzerine nişanlaması içimizi cız
ettirdi.
Kimse hakkında
olumsuz konuşmak istemediğimi belirttim ama sadece Sneijder için 1-2 bir şeyler
yazmak istiyorum. Onlar da çok eleştirel şeyler olmayacaktır zaten. Sadece kendisiyle
ilgili bir üzüntümü paylaşmak istiyorum. Sneijder geldiği günden bu yana bir
türlü bekleneni veremedi. Dün akşam da aynı durum sözkonusuydu. Öylesine basit pas hataları yaptı ki, sanki hayatında
ilk kez böyle bir karşılaşmaya çıkmış gibiydi. Oysa ki, bu platformda takımın
Drogba’yla birlikte en tecrübeli oyuncusu Sneijder...
Defansımız sırıtan
tek yönümüzdü diyebilirim. Yediğimiz 3 golde de acemice hatalar yaptık çünkü.
İlk golde Ronaldo’yu defansın arkasına çok kolay kaçırdık. 2.golde sağdan gelen
ortaya stoperlerimiz çıkıp vurmalılardı. Hadi vuramadılar, en azından Benzema’ya
o kadar rahat bir şekilde topu düzeltme ve şut atma imkanı vermemeleri
gerekirdi. Son golde de bir türlü çare üretemediğimiz duran top sendromu baş
gösterdi zaten.
Gerçi her gole bir
bahane bulmak ya da şu hatayı yaptık bu hatayı yaptık demek ne denli doğru
tartışılır. Sonuçta futbol bir nevi hataları değerlendirme oyunu. Biz hatalar
yaptık rakibimiz değerlendirdi. Yeri geldi onlar da hata yaptılar ama biz
değerlendiremedik. Olaya bu şekilde bakmak lazım bence.
Hee illa olumsuz bir
şeyler konuşmak gerekirse, karşılaşmanın Norveçli hakemiden bahsedelim derim
ben. Çünkü maçın skoruna direkt olarak etki etti kendisi! 2 tane %100’lük
penaltımızı es geçti bir kere. Hatta 2.sinde penaltıyı çalmadığı yetmezmiş gibi
üstüne Burak’a kart gösterip rövanşta cezalı duruma düşürmesi tam bir
komediydi. Felipe Melo’nun pozisyonunda Khedire ve Varane saniyeler boyunca
topa elle temas ettiler. Real Madrid’in 2.golünden önce Drogba’nın ceza yayının
1 metre gerisinde düşürülmesine faul çalmadı. 3.golde ise onların lehine
verdiği serbest vuruş tek kelimeyle rezaletti!
Sizden çok daha güçlü bir ekibe karşı oynarken
maçın kırılma anlarında hakem sizi katlederse ortaya böyle farklı bir skorun
çıkması kaçınılmaz oluyor. Bu sezon Şampiyonlar Ligi’ne Old Trafford’daki hakem
skandalıyla başlamıştık, 7 aylık serüvenin sonunda bu kez Madrid’de başka bir
hakem skandalıyla veda etmiş olduk muhtemelen. Ama en başta da belirttiğim gibi
ben bu duruma zerre kadar üzülmedim. Çünkü maçtan önce arkadaşlarıma da
söylediğim gibi Real Madrid’i eleseydik yer yerinden oynardı. Ancak eleyemedik
ya da yenemedik diye bir Allah’ın kulu çıkıp bir şey söyleyemez. Hele ki dün
gece yaşananlardan sonra…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR