Büyük takımlar bazen
alışık olmadıkları dönemlerden geçerler. Arka arkaya puan kayıpları yaşanır,
bir türlü gelmez o her zamankinden çok daha fazla ihtiyaç duyulan galibiyet.
İşte bu tarz kriz ortamlarından çıkmak da süreç uzadıkça daha bir zorlaşır. Galatasarayımız’da
yaklaşık 1 aydır böyle bir kriz ortamının içersindeydi işte.
Henüz hiç birimiz
üzerimizden atamamıştık Salı akşamı yaşananların etkisini. Şüphesiz Şampiyonlar
Ligi her türlü sonuca, skora açık bir oyun. Hele ki Real Madridle oynuyorsanız
kimse sizi mağlup oldunuz diye suçlayamaz ancak birbirinden amatörce 6 tane gol
yiyerek hiç hak etmediğiniz bir mağlubiyet almış olmak elbette haddinden fazla koyar insana.
Fatih Hoca o gün
yaşananların faturasını Chedjou-Eboue ikilisine kesmiş olacak, dün ikisini de
maç kadrosuna almamıştı. Defansın sağında aylar sonra Sabri, stoperde de yeniden Semih Kaya oynuyordu. Drogba ise büyük bir fedakarlık örneği
göstererek sakat sakat çıkıyordu sahaya. Belki de kolay kolay ‘’Drogba’’ olunmadığını
bir kez daha göstermek istiyordu insanlara.
Karşılaşmaya daha
iyi başlayan taraf takımımızdı. Özellikle orta alanda top daha çok bizim
oyuncularımızın ayaklarındaydı. Buna karşılık Beşiktaş takımı genellikle
Gökhan Töre’yi sağdan kaçırıp kontra
ataklarla golü bulmak için uğraşıyordu. Nitekim 18.dakikada Gökhanla olmasa da
Serdar Kurtuluşla bu amaçlarına ulaştılar. Sağ çizgiden sıfıra kadan inen
Serdar’ın kestiği ortaya arka direkte bomboş kalan Hugo Almeida mükemmel bir
kafa vuruşu yaparak takımını 1-0 öne geçirdi. Açıkçası iyi oynadığımız bir
bölümde kalemizde golü görmek hiç iyi olmadı bizim için...
Neyse ki çabuk
toparlandık ve oyundaki üstünlüğümüzü devam ettirdik. Hele ki Melo’nun mükemmel
pasında bir anda Tolga’yla karşı karşıya kalan Burak o golü nasıl kaçırdı, hiçbirimizin aklı almadı!
Kalan bölümde farklı
bir durum olmayınca devre 1-0’lık Beşiktaş üstünlüğüyle geçilmiş oldu.
Sneijder ve Engin
Baytar’ın 45 dakikalık performansları tam anlamıyla fiyaskoydu! Fatih Hoca’da
benim gibi düşünmüş olacak, ikinci yarıya Enginle başlamadı. Nele yapacağı hepimiz için büyük bir merak konusu olan Bruma dahil oldu oyuna.
Bruma şüphesiz
takıma hareket getirdi. En azından ilk yarıda sürekli olarak ataklara katılan
Serdar Kurtuluş’un sesini soluğunu kesti.
Her geçen dakika
oyundaki üstünlüğü biraz daha ele alan takımımız Sneijder’in harika pasında
yine Burak Yılmazla %100’lük bir pozisyondan yararlanamadı. Sanırım Burak’ın
son haftalarda içinden gol atmek gelmiyor pek. Çünkü son 2-3 maçtır
kaçırdıklarının başka bir açıklaması olamaz…
Baktı ki Burakla
olacak iş değil bu, olaya Drogba el atmaya karar verdi. İyi ki de öyle yaptı.
Önce dakikalar 59’u gösterirken Bruma’nın takipçiliği sonucu rakipten kaparak
penaltı noktası üzerine doğru önüne yuvarladığı topu ağlarla buluşturdu. 13
dakika sonra da bu kez Burak’ın rakipten kapıp koşu yoluna bıraktığı topu
kendisine yakışır şekilde köşeye bıraktı.
2-1’i yakalayan
takımımız biraz rehavete kapılmış olacak, 75 dakika boyunca vermediği açıkları
son 15 dakikada vermeye başladı. Allah’tan Beşiktaşlı oyuncuların final
hareketlerinde acemilikleri üstündeydi de korkulan olmadı.
Duraklama bölümüne
gelindiğinde ise futbolun güzelliğine gölge düşüren olaylar baş gösterdi. Melo’nun
kırmızı kartı, artık her Galatasaray derbisinde sahaya girmeyi alışkanlık
haline getiren Beşiktaş taraftarı için yeni bir neden kaynağıydı işte!
Artık birilerinin bu
Beşiktaş taraftarına dur demesi lazım. Öyle her kafalarına estiğinde sahaya
atlayıp futbolcu kovalayamayacaklarının bilinciyle hareket etmek zorundalar.
Medeni toplumun gerekliliklerini yerine getiremiyorlarsa, o zaman futbolla olan
ilişkilerini kesmek zorundalar!
Taraftar olmak,
takımına iyi gününde kötü gününde koşulsuz olarak destek olmak, sahip çıkmak
demektir. Üzüntüsüyle üzülmek, sevinciyle sevinmektir. Galip gelmek kadar
mağlup olmanın da doğal bir sonuç olduğunun farkında olabilmek, bunun bilinciyle
yeri geldiğinde mağlubiyeti de kabullenebilmektir. Hatta kendi sahasında 6 yiyen takımına ''Yenilsende yensende taraftarız senle, üzüntünde sevincinde seninle birlikte.'' şeklinde tezahürat yapabilmektir. İşte tüm bunların ne anlama
geldiğini öğrenebildiği gün Beşiktaş taraftarı gerçekten büyük taraftar
olacaktır. Gerçi benim pek ümidim yok ya, hadi neyse…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR