23 Eylül 2013 Pazartesi

Dönüm Noktası

  Büyük takımlar bazen alışık olmadıkları dönemlerden geçerler. Arka arkaya puan kayıpları yaşanır, bir türlü gelmez o her zamankinden çok daha fazla ihtiyaç duyulan galibiyet. İşte bu tarz kriz ortamlarından çıkmak da süreç uzadıkça daha bir zorlaşır. Galatasarayımız’da yaklaşık 1 aydır böyle bir kriz ortamının içersindeydi işte.
  Henüz hiç birimiz üzerimizden atamamıştık Salı akşamı yaşananların etkisini. Şüphesiz Şampiyonlar Ligi her türlü sonuca, skora açık bir oyun. Hele ki Real Madridle oynuyorsanız kimse sizi mağlup oldunuz diye suçlayamaz ancak birbirinden amatörce 6 tane gol yiyerek hiç hak etmediğiniz bir mağlubiyet almış olmak elbette haddinden fazla koyar insana.
  Fatih Hoca o gün yaşananların faturasını Chedjou-Eboue ikilisine kesmiş olacak, dün ikisini de maç kadrosuna almamıştı. Defansın sağında aylar sonra Sabri, stoperde de yeniden Semih Kaya oynuyordu. Drogba ise büyük bir fedakarlık örneği göstererek sakat sakat çıkıyordu sahaya. Belki de kolay kolay ‘’Drogba’’ olunmadığını bir kez daha göstermek istiyordu insanlara.
  Karşılaşmaya daha iyi başlayan taraf takımımızdı. Özellikle orta alanda top daha çok bizim oyuncularımızın ayaklarındaydı. Buna karşılık Beşiktaş takımı genellikle Gökhan  Töre’yi sağdan kaçırıp kontra ataklarla golü bulmak için uğraşıyordu. Nitekim 18.dakikada Gökhanla olmasa da Serdar Kurtuluşla bu amaçlarına ulaştılar. Sağ çizgiden sıfıra kadan inen Serdar’ın kestiği ortaya arka direkte bomboş kalan Hugo Almeida mükemmel bir kafa vuruşu yaparak takımını 1-0 öne geçirdi. Açıkçası iyi oynadığımız bir bölümde kalemizde golü görmek hiç iyi olmadı bizim için...
  Neyse ki çabuk toparlandık ve oyundaki üstünlüğümüzü devam ettirdik. Hele ki Melo’nun mükemmel pasında bir anda Tolga’yla karşı karşıya kalan Burak o golü nasıl kaçırdı, hiçbirimizin aklı almadı!
  Kalan bölümde farklı bir durum olmayınca devre 1-0’lık Beşiktaş üstünlüğüyle geçilmiş oldu.
  Sneijder ve Engin Baytar’ın 45 dakikalık performansları tam anlamıyla fiyaskoydu! Fatih Hoca’da benim gibi düşünmüş olacak, ikinci yarıya Enginle başlamadı. Nele yapacağı hepimiz için büyük bir merak konusu olan Bruma dahil oldu oyuna.
  Bruma şüphesiz takıma hareket getirdi. En azından ilk yarıda sürekli olarak ataklara katılan Serdar Kurtuluş’un sesini soluğunu kesti.
  Her geçen dakika oyundaki üstünlüğü biraz daha ele alan takımımız Sneijder’in harika pasında yine Burak Yılmazla %100’lük bir pozisyondan yararlanamadı. Sanırım Burak’ın son haftalarda içinden gol atmek gelmiyor pek. Çünkü son 2-3 maçtır kaçırdıklarının başka bir açıklaması olamaz…
  Baktı ki Burakla olacak iş değil bu, olaya Drogba el atmaya karar verdi. İyi ki de öyle yaptı. Önce dakikalar 59’u gösterirken Bruma’nın takipçiliği sonucu rakipten kaparak penaltı noktası üzerine doğru önüne yuvarladığı topu ağlarla buluşturdu. 13 dakika sonra da bu kez Burak’ın rakipten kapıp koşu yoluna bıraktığı topu kendisine yakışır şekilde köşeye bıraktı.
   2-1’i yakalayan takımımız biraz rehavete kapılmış olacak, 75 dakika boyunca vermediği açıkları son 15 dakikada vermeye başladı. Allah’tan Beşiktaşlı oyuncuların final hareketlerinde acemilikleri üstündeydi de korkulan olmadı.
  Duraklama bölümüne gelindiğinde ise futbolun güzelliğine gölge düşüren olaylar baş gösterdi. Melo’nun kırmızı kartı, artık her Galatasaray derbisinde sahaya girmeyi alışkanlık haline getiren Beşiktaş taraftarı için yeni bir neden kaynağıydı işte!
  Artık birilerinin bu Beşiktaş taraftarına dur demesi lazım. Öyle her kafalarına estiğinde sahaya atlayıp futbolcu kovalayamayacaklarının bilinciyle hareket etmek zorundalar. Medeni toplumun gerekliliklerini yerine getiremiyorlarsa, o zaman futbolla olan ilişkilerini kesmek zorundalar!

  Taraftar olmak, takımına iyi gününde kötü gününde koşulsuz olarak destek olmak, sahip çıkmak demektir. Üzüntüsüyle üzülmek, sevinciyle sevinmektir. Galip gelmek kadar mağlup olmanın da doğal bir sonuç olduğunun farkında olabilmek, bunun bilinciyle yeri geldiğinde mağlubiyeti de kabullenebilmektir. Hatta kendi sahasında 6 yiyen takımına ''Yenilsende yensende taraftarız senle, üzüntünde sevincinde seninle birlikte.'' şeklinde tezahürat yapabilmektir. İşte tüm bunların ne anlama geldiğini öğrenebildiği gün Beşiktaş taraftarı gerçekten büyük taraftar olacaktır. Gerçi benim pek ümidim yok ya, hadi neyse…

                                                               e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR