22 Mart 2015 Pazar

İnat Olsun Tüm KUŞLARA, And İçtik Şampiyonluğa!!!

  Dün akşam bizim maçın bitiminde özellikle yazmadım yazımı. Bugünü, yani rakiplerimizin karşılaşmasını bekledim. Çünkü oradan çıkacak sonuçla beraber bundan sonrası için yapabileceklerimizi ve şampiyonluk şansımızı hep birlikte değerlendirmek istedim. Şimdi önce düne bizim maça dönelim, sonra da kısaca bu akşamı yorumlayıp kalan 9 haftadaki şansımızı masaya yatıralım.
  Kasımpaşa karşısına mutlak galibiyet için çıkmış bir Galatasaray vardı dün. Çünkü son 2 haftada yitirdiğimiz 5 puan, şampiyonluk yolunda çok ciddi bir avantaj yakalamışken bir anda her şeye sıfırdan başlamamıza sebebiyet vardı. Kaybedilecek 1 puana dahi tahammülümüzün kalmadığı bir konuma geldik ve maça bu şartlar altında çıktık.
  Hamza Hoca son haftalarda ısrarla sol bekte kullandığı Olcan’ı esas yeri olan sağ açığa kaydırmış, Alex Telles’e de uzun bir aradan sonra ilk 11’de forma vermişti. Hafta arası sakatlığı bir kez daha nükseden Burak Yılmaz yedek kulübesinde, iyileşen Hakan Balta ise Koray’ın yerine stoperdeydi.
  İlk 45 dakikada çok enteresan bir karşılaşma izledik. İki takımda neredeyse savunmanın arkasına attıkları her uzun topta gollük fırsatlar yakaladı. Açıkçası bir Süper Lig müsabakasında savunmaların bu denli geniş boşluklar bırakması bir hayli ilginçti…
  Biz bulduğumuz pozisyonları ne yazık ki değerlendiremedik. Yasin’in de 1 şutu üst direkte patladı. Ancak Kasımpaşalı oyuncular bu konuda bizden daha becerikliydiler. Castro ve Tunay’ın ayağından buldukları 2 golle soyunma odasına 2-0’lık üstünlükle gittiler.
   Olcan Adın’ın ilk 45 dakika performansı tek kelimeyle rezaletti! Takımını resmen 1 kişi eksik oynattı. Yıllardır Süper Lig seviyesinde futbol oynayan bir oyuncunun sahada böylesine acemice şeyler yapması gerçekten kabul edilemez! Hamza Hoca’nın kalan 9 haftada Olcan’a hücum hattında tekrardan forma vereceğine pek olasılık tanımıyorum…
   Bu kadar kötü bir performans sergileyen Olcan, doğal olarak ikinci yarıyı göremedi ve yerini Burak’a bıraktı. Son dönemlerde sakatlığı sürekli olarak tekrarlayan Burak’ı riske etmek istmeyen Hamza Hoca, baktı ki maç gidiyor mecburen kendisini oyuna almak zorunda kaldı. Ki isabet böyle oldu.
  Burak’ın girmesiyle beraber sahadaki çehresi değişen Galatasaray, ikinci yarının ilk düdüğüyle  birlikte rakip kaleye yüklenmeye başladı. Soyunma odasında ne olmuş, ne konuşulmuşsa artık, futbolcularımız maçı çevireceklerine canı gönülden inanmışlardı.
  Şans da yüzümüze baktı ve golü erken bulduk. 51.dakikada sol kanattan Yasinle gelişen atağımızda, bu oyuncumuzun 6 pasa doğru çıkardığı topu bir anda önünde bulan Selçuk, sert bir vuruşla meşin yuvarlağı ağlara gönderdi ve aradaki farkı 1’e indirdi.
  Golü erken bulmasıyla seyirci desteğini de ardına alan takımımız, yüksek özgüven ve moralle birlikte beraberlik için saldırmaya başladı.
  Dakikalar 55’i gösterirken, o dakikaya kadar sahada hiçbir sorumluluk almadığı için eleştirdiğim Sneijder’in mükemmel ara pasıyla bir anda derin bir boşluk yakalayan Yasin, ‘’Al da at diyerek’’ topu penaltı noktası üzerinde bomboş bekleyen Umut’un önüne yuvarladı. Umut’ta bu ikramı geri çevirmedi ve takımına beraberliği getirdi.
  Skorun 2-2’ye gelmesi oyuncularımızda müthiş bir moral üstünlük, Kasımpaşa cephesinde ise tam bir şok etkisi yarattı. Bu maçın lehimize döneceği artık belli gibiydi!
  Ve nihayet üstünlük sayımız da 65’te Kralla geldi. Selçuk’un rakip alana iyi taşıdğı topta sağdan kaçan Umut’u görmesi, Umut’un da topu ön direkteki Burak’a kaldırması ve Burak’ın kaleciden önce davranak yaptığı usta işi kafa vuruşu Galatasaray’ımızın galibiyetini müjdeliyordu.
  3-2’den sonraki bölümde iki takımda daha gol bulabilirdi. Ancak bunu başaramadılar. Hamza Hoca’nın bu kez gerekli oyuncu değişikliklerini yapması da zamanı doğru kullanmamıza ve bu doğrultuda süreyi eriterek sahadan çok kritik bir 3 puanla ayrılmamıza yardımcı oldu.  Bizim maçın hikayesi bu şekildeydi işte. Şimdi gelelim bu akşama: Sonucun her şekilde bize yarayacağı karşılaşmada, ilk 45’te Fenerbahçe, ikinci 45’te ise Beşiktaş maçı koparabilirdi. Ancak 90.dakikaya kadar 2 takım da girdiği pozisyonları değerlendiremedi. Duraklama dakikalarına girilmişken, Moussa Sow’la gelen Fenerbahçe golü ‘’Galatasaray yeniden lider’’ demekti. Bu noktada ezeli rakibimize bir teşekkür borçluyuz sanırım.
  Bundan sonrası için söylenebilecekler ise kalan 9 haftada büyük çoğunluğun kabullendiği üzere ciddi bir fikstür avantajına sahip olduğumuz gerçeği. 9 maçın 5’ini içerde oyuyoruz, 4 tane de deplasmana gideceğiz. Gideceğimiz deplasmanlar sırasıyla Trabzon, Akhisar, Mersin ve Rize. Trabzon maçı dışındaki 3 deplasmandan da galibiyetle dönmemiz sürpriz olmaz. İçerideki 5 maçımızda da Başakşehir karşılaşmasında olduğuz gibi herhangi bir süprize mahal vermezsek, şampiyon olmamız işten bile değil. Yeter ki Hamza Hoca daha fazla hata yapmazsın ve takımın öyle ya da böyle 9-10 haftadır doğru bir şekilde işlemekte olan düzenine çomak sokmasın!
  Taraftar inandı, futbolcular inandı, camia inandı… Bence artık sen de sadece inan ve bu doğrultuda hareket et Hamza Hocam!!

                                                         e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

14 Mart 2015 Cumartesi

Hamza Hoca'dan Altın Tepsiyle İkram!!!

 Yavaş yavaş ligin final haftalarına gelinirken rakiplerinizden ziyade sizin mümkün olduğunca az puan kaybetmeniz önemli olan. Çünkü liderseniz ve diğer 2 rakibinize oranla ciddi bir fikstür avantajınız söz konusuysa, kendi maçlarınızı birer birer kazanmak ve tabiri caizse kendi göbeğinizi kendiniz kesmek durumundasınız!
  Geçen hafta Fenerbahçe’ye karşı alınan mağlubiyete hiçbirimiz ses çıkarmadık. Çıkaramazdık da. Neticede derbi maçtı ve 16 yıldır orada kazanamadığımız gerçeği vardı ortada. Bu doğrultuda da ‘’Zaten biz bu haftaya 0 yazmıştık’’ diyerek bundan sonrasına konsantre olmaya başladık.
  Hamza Hamzaoğlu’nun bu akşam sahaya çıkardığı on bir yani galip geldiğimiz son 3-4 maçın on biri, çok net bir şekilde geçen hafta Kadıköy’de maça yanlış kadroyla başladığını kabullenişidir! Kafanızda her ne plan olursa olsun Alex Telles’i sol açık, Umut Bulut’u da sağ açık oynatamazsınız çünkü! Hamza hoca bunu yaptı ancak 1 hafta sonra yaptığının yanlış olduğunu kabullenmek zorunda kaldı.
  Maçın başlamasıyla birlikte devrenin sonuna kadar topun ve oyunun hakimiyeti genel olarak bizdeydi. Oyuncularımız ellerinden geldiğince topu rakibe vermemeye ve kendi ayaklarında tutmaya çalıştılar. Ağırlıklı olarak kanatları kullanarak rakip kalede pozisyonlar bulmaya uğraştık ancak bunda çok başarılı olamadık. Başakşehir savunması yanlardan gelen ortaları iyi karşıladı çünkü. Tek bir pozisyonda bu başarıyı gösteremediler, onda da golümüz geldi. Dakikalar 43’ü gösterirken Sabri’nin sağdan gönderdiği ortaya Selçuk’un vurduğu müthiş vole takımımızı 1-0 öne geçirdi.
   Hamza Hoca döneminde genellikle karşılaşmaların ilk 10-15 dakikasında golü bularak rahatlayan takımımız bu kez biraz daha geç erişti üstünlük sayısına. Ancak yine de devreyi önde geçmemiz ikinci 45 dakika adına moral oldu bize.
  Sabri muhtemelen sakatlanmış olacak, ikinci yarı başlarken sahaya çıkamadı ve yerini Tarık’a bıraktı.
  Sabri’siz Galatasaray bu devreye de iyi başladı. Yine oyunun hakimiyetini ele aldık ve ilk yarıda erken bulamadığımız golü bu kez geciktirmedik. 49.dakikada sol kanattan gelişen atağımızda Yasin çizgiye doğru indi ve topu kale sahasına çıkardı. Kaleci Volkan Babacan’ın müdahale edemediği meşin yuvarlığı bomboş durumdaki Umut Bulut filelere gönderdi.
  Başlarda zor geçecek gibi görünen karşılaşma, ilk devrenin sonunda, ikinci devrenin de başında gelen 2 golle bir anda koptu gibi oldu. Hatta muhtemelen farkı arttırız diye düşündüm. Tabi biraz sonra Hamza Hoca’nın yapacaklarından bi haberdim o sıralar…
  Son yarım saate girdiğimiz bölümde, sahanın iyilerinden ve henüz 10 saniye önce az daha gol olacak şutunu kaleci Volkan’ın güçlükle kornere çeldiği Yasin’i, tel tel dökülen Bruma ve son dönemlerde olduğu gibi bu akşamda takımına 5 kuruşluk katkısı olmayan Sneijder dururken oyundan almak, Hamza Hoca’nın hangi mantığının, hangi düşüncesinin eseriydi inanın çok merak ettim!
  Haftalardır kazanırken bile hemen her maçın ardından ‘’Hamza Hoca’nın oyuncu değişiklikleri bu akşam da yanlıştı’’ cümlesini sarf ettiğimi hatırlıyorum. Yineliyorum, Hamza Hoca’nın oyun okuma ve oyuna müdahale etme konusunda çok ciddi eksikleri var. Bugüne kadar hep şans bizimle beraberdi ve bu yanlış müdahalelere rağmen kazandık. Ancak 2 haftadır rüzgar terse dönmeye başladı!
  Yasin’in oyundan çıkışı ve Dzemaili’nin girişi, bir anda sahadaki tabloyu 180 derece terse döndürdü. 65 dakika boyunca rakibinin baskısını ve hakimiyetini kabul etmek zorunda kalan Başakşehir takımı esaretten kurtularak oyunsal üstünlüğü ele geçirdi ve kalemize yüklenmeye başladı.
  Yaptığı anlamsız değişiklikle takımın tüm dengesini alt üst eden Hamza Hoca, bu hatası yetmezmiş gibi Başakşehir’in yüklenmeye başlamasını da göremedi ve 3. değişiklik hakkını kullanma gereği duymadı! Buna karşılık Abdullah Avcı’nın Mehmet Batdal hamlesi takımına golü getirdi!
  Skorun 2-1’e gelmesi bile Hamza Hoca’nın takımını sahadan 9 kişi bırakan Bruma yeteneksiziyle Sneijder vurdumduymazından vazgeçmesi için yeterli olmadı! Ne de olsa Hamzaoğlu’da Fatih Terim’in öğrencisiydi ve ondaki ‘’takıntı’’ hastalığı kendisinde de olmalıydı!
  Dakikalar 85’i gösterirken ne tesadüftür ki, Abdullah Avcı’nın yine oyuna sonradan soktuğu bir başka isim Enver Cenk Şahin takımına beraberlik sayısını getirdi! Tabi bu gol hepimizde tam analımyla şok etkisi yarattı!
   ‘’Kazandık’’ dediğimiz maçın 2-2’ye gelmesi seyirciyi de isyan ettirdi. Haftalardır düzenli olarak şans bulduğu halde kendini geliştirmek bir yana her geçen gün biraz daha gerileyen Bruma, bugün de sahada yokları oynayınca bir dönem Selçuk ve Burak’ın yaşadığı gibi seyircinin hedefi haline geldi ve topu her ayağına aldığında yuhalanmaya başladı. Peki burada kabahat kimin? Bruma’nın mı? Bence kesinlikle değil. Bu durumun sorumlusu da Hamza Hamzaoğlu’dur! Yasin’i çıkaracağına Bruma’yı çıkarsaydı şayet hem Bruma sahayı her şeye rağmen alkışlarla terkeder ve taraftar protestosuna maruz kalmazdı, hem de kalıbımı basarım ki bu maç 2-2’ye falan gelmezdi! Bravo sana be Hamza Hoca!
  Bundan sonra Türk Telekom Arena’da oynayacağımız karşılaşmalarda, işlerin yolunda gitmemeye başladığı anlarda, seyircinin ortak tepki noktası Bruma olacak. Ölmez sağ kalırsak hep birlikte göreceğiz bunu…
  2-2’den sonra bile kenardaki tek hücumcu Pandev’i oyuna almaya yeltenmeyen Hamza Hoca beraberliğe razıydı demek ki! Yazık günah…
   Bugün fazlasıyla hak ettiğimiz ve kazandığımız bir karşılaşmayı, Hamza Hamzaoğlu’nun haftalardır süregelen anlamsız değişikliklerinden birisi neticesinde 2 puan bırakarak noktalamış olduk. En başta da söylemiş olduğum gibi şampiyonluk yolunda son viraja girdiğimiz ve her puanın altın değerinde olduğu şu haftalarda 2 maçta 5 puan kaybetmemiz, hele hele bu akşam kendi sahamızda berabere kalmamız, şampiyonluğu Fenerbahçe’ye altın tepsiyle sunmaktan başka bir şey değildir. Pek zannetmiyorum ama umarım Hamza Hoca bu akşam yaptığı hatanın takımına ne denli pahalıya patladığının farkına varmıştır ve bundan önemli dersler çıkarır...
  Artık geride 10 maç kaldı ve Galatasaray 4.yılızı gerçekten istiyorsa 10’da 10 yapıp 30 puan almak zorunda. Şu saatten sonra şampiyonluk için 29 bile yetmeyecektir çünkü!      

                                                             e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

8 Mart 2015 Pazar

Elbet Bir Gün Biter Bu Hasret...

  Geçen hafta rakiplerimizin puan kaybı yaşamaları, şampiyonluk yolunda bize ciddi bir avantaj getirmişti. Ve bu doğrultuda da aldık elimize kağıt kalemi, başladık puan hesabı yapmaya. Ben Fenerbahçe maçına hiç tereddütsüz 0 yazmıştım. Hayatın içindeki bazı gerçekleri kabullenmek zorundayız maalesef. Son yıllarda Fenerbahçe’nin Kadıköy’de bize karşı ezici bir üstünlüğü söz konusu. Ve bu durum en azından şimdilik değişeceğe benzemiyor. Hee elbet hep böyle gitmeyecek, rüzgar bir gün terse dönecek, ancak şimdilik öyle bir şey söz konusu değil…
   Aldığımız mağlubiyet şampiyonluğa olan inancımızdan bir şey eksiltmedi, eksiltmez de zaten. Hala lideriz, hala en büyük avantaj sahibi biziz. Dolayısıyla da ümitlerimiz geçen haftayla aynı seviyede.
  Hamza Hoca bugün pek tahmin edemeyeceğimiz bir on bir tercih etmişti. Semih’in yokluğunda son 4-5 maçtır düzenli oynayan Chedjou-Koray ikilisini bozmuştu mesela. Muhtemelen, Koray bu maçın ağırlığını kaldıramayabilir diye düşündü ve bu tarz maçları çok daha fazla oynamış olan Hakan Balta’yı tercih etti.
  Bir süredir oynatmadığı Alex Telles’e yeniden şans verip hem de sol açığa koyması gecenin en büyük süprizi oldu herhalde. Aynı şekilde Umut Bulut’un sağ açık oynaması da bir başka süprizdi. Herhalde sahaya böyle enteresan bir kadroyla çıkıp Fener’i şaşırtmak istedi Hamza Hoca…
  Fenerbahçe son 15 yıldır bizi Kadıköy’de düzenli olarak yenerken, oyuna çok hızlı başlayıp ilk 20 dakikada golü bulmaları en önemli özellikleriydi. Bugün belki de çok uzun bir zaman sonra o istedikleri başlangıcı yapamadılar. Bu sefer ilk 20 dakikalık bölüm tamamıylen bizim kontrolümüzde geçti. 2 de net fırsattan yararlanamadık.
  Soldan Telles’in yaptığı ortada boşa çıkan Volkan’ın yerde kalması sonucu, Selçuk’un önüne düşen topa yaptığı vuruş beni gol diye yerimden fırlattı ki, Volkan’dan müthiş bir refleks geldi. O topa nasıl yetişti, oraya nasıl uçtu cidden anlayamadım. Gerçekten alkışlanacak bir kurtarış yaptı Volkan…
  Birkaç dakika sonra bu kez Burakla başka bir fırsattan yararlanamadık. Umut Bulut’un defansın arkasına attığı top bir anda Burak’ı Volkanla karşı karşıya bıraktı. Ancak Kral’ın ceza sahasına girerken yaptığı aşırtma ne yazık ki ağlara gitmedi…
   20.dakikada sonra Fenerbahçe yavaş yavaş kontrolü ele almaya başladı ve oyunu bizim yarı alanımıza yığdı. Devrenin sonuna kadar topu kendilerinde tuttular ve savunmamızda boşluk aradılar. Bu doğrultuda da sürekli olarak ama yerden ama havadan topu ceza sahamıza göndermeye çalıştılar.
   Kadıköy’deki senaryo hemen her sene 3 aşağı 5 yukarı aynıdır zaten. Maçın başında pozisyonları biz buluruz, 2-3 net fırsat kaçırırız, ondan sonra Fener kalemize geldiği ilk atakta golü bulur ve maçı alıp götürür… Bu sefer tek fark, ilk devre kalemizi savunmayı başarabildik. Çok net bir pozisyon da vermedik.
  Devrenin sonunda stoperde iyi oynayan Hakan Balta’nın sakatlanması bizim için kötü oldu. Çünkü futbol bilgisi, bir savunma oyuncusu için yüksek seviyedeki top tekniği ve tecrübesi bu tarz maçlarda oyunu götürmesi için yeterli oluyor. Yerine giren Koray ise az önce saydığım etkenlerin hepsinde Hakan Balta’ya göre bir hayli geride...
  İkinci 45 dakika yine bizim kontrolümüzde başladı. Top bizde ne kadar fazla kalsa o kadar iyiydi bizim için. Bi 10-15 dakika kadar yapabildik bunu. Ancak 60’tan itibaren kontrol bir kez daha Fenerbahçe’ye geçti. Bunun farkına varan Hamza Hoca’da oyuna müdahele yaparak Telles-Yasin değişikliğine gitti. Tamam, Telles belki pek etkili değildi ancak sağ çizgide kaybolan Umut Bulut ve amatör futbolcular gibi aldığı her topu rakibe atan Sneijder’de 90 dakikayı tamamlamayı hak etmediler bence!
  60-75 arası bölümde Fenerbahçe 3-4 kez golle burun buruna geldi. Moussa Sow’un şutunda Muslera’nın mükemmel kurtarışı, Emenike’nin direği yalayarak auta giden kafası ve Emre Belözoğlu’nun üst direkten dönen serbest vuruşu Fenerbahçe’nin gole çok yaklaştığı pozisyonlardı. Hatta Emre’nin frikiğinde direkten dönen topu bomboş kaleye gönderemeyen Kuyt, taraftarına hepten saç baş yoldurttu.
   Son 15 dakikada, her iki devrede de baskı kurduğu bölümlerde golü bulamayan Fenerbahçe, hem demoralize olmaya hem de yorgunluğun da etkisiyle oyundan düşmeye başlamıştı ki, gecenin en kötüsü Sneijder’in rakip üzerinde ciddi baskı kurduğumuz anda yaptığı pas hatası, o topun dönüp kalemizde gol olmasına neden oldu! Yukarıda da söylemiş olduğum gibi bu akşam BAL (Bölgesel Amatör Ligi) seviyesinde oynayan Sneijder, rakip yarı alana çok adamla gittiğimiz bir anda kalktı topu rakibe verdi ve takımına golü yedirdi… Tabi Sabri’nin geri dönemeyerek yerini o kadar boş bırakışı, Muslara’nın kapattığı köşeden yemesi vs de cabası…
   80 dakika boyunca istediğiniz gibi giden bir karşılaşmada, tam ‘’Fener yoruldu’’ dediğiniz anlarda kalenizde golü görmeniz, sizde yıkım etkisi yaratır şüphesiz. İşte bizim oyuncularımıza da aynısı oldu...
  Santradan hemen sonra Fener ceza sahası içinde oluşan karambolde, 3 kişiden sıyrılıp bir anda 5 metre mesafede Volkanla karşı karşıya kalan Yasin’de topu ağlara gönderemeyince, Fenerbahçe’yi bu sene de Kadıköy’de yenemediğimiz gerçeğini kabullenmek zorunda kaldık…
  En başta da söyledim, geçen hafta Beşiktaş’ın 3, Fener’in de 4 puan önüne geçtikten sonra kalan haftalar için puan hesabı yaptığımda bu akşama direk 0 yazmıştım zaten. Buna rağmen bendeki hesap ‘’Galatasaray şampiyon!’’ diyor. Hee olur mu olmaz mı, onu kalan haftalar gösterecek. Ancak yineliyorum, hala 3 takım arasında en avantajlı olan biziz ve en önemlisi de kimsenin puan kaybetmesini beklemek zorunda değiliz. Bizim kendi maçlarımızı kazanmamız herşeye fazlasıyla yetecek!
  Son sözlerim Wesley Sneijder’e: Biz onu çok sevdik. Geldiği günden beri de hep destek verdik. Ancak geride kalan 2.5 yılda, 25-30 metrelerden attığı jeneriklik goller dışında hiçbir katkısı olmadı bu takıma! Ne herhangi bir maça oyunsal anlamda ağırlığını koydu ne de gerçek bir ‘’10 numara’’ gibi oynayıp bizleri mest etti. Kimse kusura bakmasın ama ‘’10 numara’’ sıfatıyla transfer edilmiş, hali hazırda hala avrupa’nın en iyi oyuncuları arasında gösterilen ve takım içi dengelerin çok çok üzerinde bir maliyete oynayan oyuncudan çok daha fazlasını beklerim ben! Cevad Prekazi’nin oyuna ağırlığını koyuşunu, Tanju Çolak’a attırdığı nefis golleri, Gheorghe Hagi’nin 5 sezon boyunca bizleri büyülercesine yaptıklarını, Cassio Lincoln’ün Lincoln gibi oynadığı o yarım sezonluk serüveninde bizlere sunduklarını görmek isterim en azından. Madem ki yıldız futbolcusun, madem ki bu takımın ‘’10 numarası’’sın, o zaman yıldız futbolcu gibi ‘’10 numara’’ gibi oynayacaksın! Kusura bakmayın ama 90 dakika boyunca sahada gezip, aldığın her topu rakibe verip, ondan sonra maçın sonlarına 30 metreden 1 şut sıkıştırıp golü bulmakla olmuyor bu işler! Sneijder sahada takımını rahatlatsın, oyunun sıkıştığı anlarda pas trafiğini yönetsin, rakip savunmayı hataya zorlayacak işler yapsın; varsın bana 30 metreden o golü atmasın... İnanın o zaman çok daha değerli, çok daha kıymetli olur benim için…

                                                e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

   

3 Mart 2015 Salı

Moraller Yerinde, Akıllar Fener'de

  Belki de en son söylemem gerekenle başlayayım: Bugün Ziraat Türkiye Kupası standartlarına göre mükemmele yakın bir Galatasaray vardı sahada. 90 dakikanın tamamında bir an olsun gevşemeyen, aynı disiplinle oyunu sürdüren, iştahını, hırsını, isteğini asla yitirmeyen ve maçın her anında golü düşünen bir Galatasaray...
  Açıkçası hafta sonu Fenerbahçe’yle belki de sezonun en kritik maçını oynayacak takımımızın Manisaspor’a karşı işi böylesine sıkı tutacağını düşünmüyordum. Tamam, sahaya çıkan takım as takım değildi belki. Ancak ne olursa olsun, mücadele azmi ve ortaya konan futbol takdir edilecek türdendi bence.
  Savunmamıza pek iş düşmedi. Dolayısıyla ilk yarıda Semih-Hakan, ikinci yarıda da Yekta-Hakan ikilisi oldukça rahattılar. Onların yanıına kaleci Sinan Bolat’ı da ekleyebiliriz. Geriye kalan 7 oyuncumuz ve sonradan oyuna dahil olan Sinan Gümüşle Olcan, farklı galibiyet için ellerinden gelenin fazlasını yaptılar diyebiliriz herhalde. 
  Direkten dönen 3 topa ve kaçan en az 7-8 net fırsata rağmen sahadan 4-0 gibi farklı bir neticeyle ayrılmak cidden göz kamaştırıcı. Karşı takım ister Manisaspor olsun, ister bir başkası. Sonuçta Beşiktaş, Trabzonspor gibi büyüklerin havlu attığı turnuvada buralara kadar gelmiş olmak da bir başarı. Dolayısıyla, rakibi ‘’Manisaspor işte’’ deyip o kadar basite indirgeyemeyiz.
  Bugün takımda birden fazla iyi isim vardı ancak Blerim Dzemaili biraz daha ön plana çıktı. Bütün gol pozisyonlarının içinde vardı bir kere. Sürekli golü kokladı, istedi. Kaleciden seken hemen hemen her topu tamamlamaya çalıştı. 1 gol attı, 1 de penaltı yaptırdı… Uzun zamandır forma giymediğini de hesaba katarsak, Melo’nun yokluğunda ortaya koyduğu bu performans cidden sevindirici.
  Oyunda kaldığı süre boyunca Sneijder’de oldukça istekli ve etkiliydi. Tıpkı Erciyes maçında olduğu gibi yine bir füzesi direkte patladı. Onun performansı da Fenerbahçe derbisi öncesi umut verici.
  Pandev’de golü çok istedi bu akşam. Sürekli olarak aradı. Nihayet son yarım saatte de buldu golleri. Yaptığı 2 kafa vuruşu da 1.sınıftı. Daha önce de söyledim, Ziraat Türkiye Kupası’nda oynadığı hemen her maçta gol ve goller atan Pandev, lig maçlarında da süre almayı hak ediyor bence. En azından Umut Bulut’a, Bruma’ya verilen şansların yarısı da olsa kendisine verilmeli diye düşünüyorum.
  Sonuç olarak, bugün her anlamda benim beğenimi kazanan ve Fenerbahçe maçı öncesi bizlere umut veren bir Galatasaray izledik. Elde edilen 4 gollü galibiyet, 1 ay sonra oynanacak rövanş karşılaşmasını da bir nevi formalite haline getirmiş oldu. Şimdi yükselen morallerle beraber yavaş yavaş bütün konsantrasyonu Fenerbahçe üzerinde toplama ve 16 yıllık hasrete son verebilme adına gerekli analizlerle uğraşma zamanı artık…

                                                    e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR