Geçen hafta rakiplerimizin puan kaybı yaşamaları, şampiyonluk
yolunda bize ciddi bir avantaj getirmişti. Ve bu doğrultuda da aldık elimize
kağıt kalemi, başladık puan hesabı yapmaya. Ben Fenerbahçe maçına hiç
tereddütsüz 0 yazmıştım. Hayatın içindeki bazı gerçekleri kabullenmek
zorundayız maalesef. Son yıllarda Fenerbahçe’nin Kadıköy’de bize karşı ezici
bir üstünlüğü söz konusu. Ve bu durum en azından şimdilik değişeceğe
benzemiyor. Hee elbet hep böyle gitmeyecek, rüzgar bir gün terse dönecek, ancak
şimdilik öyle bir şey söz konusu değil…
Aldığımız
mağlubiyet şampiyonluğa olan inancımızdan bir şey eksiltmedi, eksiltmez de
zaten. Hala lideriz, hala en büyük avantaj sahibi biziz. Dolayısıyla da
ümitlerimiz geçen haftayla aynı seviyede.
Hamza Hoca bugün pek
tahmin edemeyeceğimiz bir on bir tercih etmişti. Semih’in yokluğunda son 4-5
maçtır düzenli oynayan Chedjou-Koray ikilisini bozmuştu mesela. Muhtemelen,
Koray bu maçın ağırlığını kaldıramayabilir diye düşündü ve bu tarz maçları çok
daha fazla oynamış olan Hakan Balta’yı tercih etti.
Bir süredir
oynatmadığı Alex Telles’e yeniden şans verip hem de sol açığa koyması gecenin en
büyük süprizi oldu herhalde. Aynı şekilde Umut Bulut’un sağ açık oynaması da bir
başka süprizdi. Herhalde sahaya böyle enteresan bir kadroyla çıkıp Fener’i
şaşırtmak istedi Hamza Hoca…
Fenerbahçe son 15
yıldır bizi Kadıköy’de düzenli olarak yenerken, oyuna çok hızlı başlayıp ilk 20
dakikada golü bulmaları en önemli özellikleriydi. Bugün belki de çok uzun bir
zaman sonra o istedikleri başlangıcı yapamadılar. Bu sefer ilk 20 dakikalık
bölüm tamamıylen bizim kontrolümüzde geçti. 2 de net fırsattan yararlanamadık.
Soldan Telles’in
yaptığı ortada boşa çıkan Volkan’ın yerde kalması sonucu, Selçuk’un önüne düşen
topa yaptığı vuruş beni gol diye yerimden fırlattı ki, Volkan’dan müthiş bir
refleks geldi. O topa nasıl yetişti, oraya nasıl uçtu cidden anlayamadım.
Gerçekten alkışlanacak bir kurtarış yaptı Volkan…
Birkaç dakika sonra
bu kez Burakla başka bir fırsattan yararlanamadık. Umut Bulut’un defansın
arkasına attığı top bir anda Burak’ı Volkanla karşı karşıya bıraktı. Ancak
Kral’ın ceza sahasına girerken yaptığı aşırtma ne yazık ki ağlara gitmedi…
20.dakikada sonra
Fenerbahçe yavaş yavaş kontrolü ele almaya başladı ve oyunu bizim yarı
alanımıza yığdı. Devrenin sonuna kadar topu kendilerinde tuttular ve
savunmamızda boşluk aradılar. Bu doğrultuda da sürekli olarak ama yerden ama
havadan topu ceza sahamıza göndermeye çalıştılar.
Kadıköy’deki
senaryo hemen her sene 3 aşağı 5 yukarı aynıdır zaten. Maçın başında pozisyonları
biz buluruz, 2-3 net fırsat kaçırırız, ondan sonra Fener kalemize geldiği ilk
atakta golü bulur ve maçı alıp götürür… Bu sefer tek fark, ilk devre kalemizi
savunmayı başarabildik. Çok net bir pozisyon da vermedik.
Devrenin sonunda stoperde
iyi oynayan Hakan Balta’nın sakatlanması bizim için kötü oldu. Çünkü futbol
bilgisi, bir savunma oyuncusu için yüksek seviyedeki top tekniği ve tecrübesi
bu tarz maçlarda oyunu götürmesi için yeterli oluyor. Yerine giren Koray ise az
önce saydığım etkenlerin hepsinde Hakan Balta’ya göre bir hayli geride...
İkinci 45 dakika yine
bizim kontrolümüzde başladı. Top bizde ne kadar fazla kalsa o kadar iyiydi
bizim için. Bi 10-15 dakika kadar yapabildik bunu. Ancak 60’tan itibaren kontrol
bir kez daha Fenerbahçe’ye geçti. Bunun farkına varan Hamza Hoca’da oyuna
müdahele yaparak Telles-Yasin değişikliğine gitti. Tamam, Telles belki pek
etkili değildi ancak sağ çizgide kaybolan Umut Bulut ve amatör futbolcular gibi
aldığı her topu rakibe atan Sneijder’de 90 dakikayı tamamlamayı hak etmediler
bence!
60-75 arası bölümde
Fenerbahçe 3-4 kez golle burun buruna geldi. Moussa Sow’un şutunda Muslera’nın
mükemmel kurtarışı, Emenike’nin direği yalayarak auta giden kafası ve Emre Belözoğlu’nun
üst direkten dönen serbest vuruşu Fenerbahçe’nin gole çok yaklaştığı
pozisyonlardı. Hatta Emre’nin frikiğinde direkten dönen topu bomboş kaleye
gönderemeyen Kuyt, taraftarına hepten saç baş yoldurttu.
Son 15 dakikada,
her iki devrede de baskı kurduğu bölümlerde golü bulamayan Fenerbahçe, hem
demoralize olmaya hem de yorgunluğun da etkisiyle oyundan düşmeye başlamıştı
ki, gecenin en kötüsü Sneijder’in rakip üzerinde ciddi baskı kurduğumuz anda
yaptığı pas hatası, o topun dönüp kalemizde gol olmasına neden oldu! Yukarıda
da söylemiş olduğum gibi bu akşam BAL (Bölgesel Amatör Ligi) seviyesinde
oynayan Sneijder, rakip yarı alana çok adamla gittiğimiz bir anda kalktı topu
rakibe verdi ve takımına golü yedirdi… Tabi Sabri’nin geri dönemeyerek yerini o
kadar boş bırakışı, Muslara’nın kapattığı köşeden yemesi vs de cabası…
80 dakika boyunca
istediğiniz gibi giden bir karşılaşmada, tam ‘’Fener yoruldu’’ dediğiniz
anlarda kalenizde golü görmeniz, sizde yıkım etkisi yaratır şüphesiz. İşte
bizim oyuncularımıza da aynısı oldu...
Santradan hemen
sonra Fener ceza sahası içinde oluşan karambolde, 3 kişiden sıyrılıp bir anda 5
metre mesafede Volkanla karşı karşıya kalan Yasin’de topu ağlara gönderemeyince,
Fenerbahçe’yi bu sene de Kadıköy’de yenemediğimiz gerçeğini kabullenmek zorunda
kaldık…
En başta da
söyledim, geçen hafta Beşiktaş’ın 3, Fener’in de 4 puan önüne geçtikten sonra
kalan haftalar için puan hesabı yaptığımda bu akşama direk 0 yazmıştım zaten.
Buna rağmen bendeki hesap ‘’Galatasaray şampiyon!’’ diyor. Hee olur mu olmaz
mı, onu kalan haftalar gösterecek. Ancak yineliyorum, hala 3 takım arasında en
avantajlı olan biziz ve en önemlisi de kimsenin puan kaybetmesini beklemek
zorunda değiliz. Bizim kendi maçlarımızı kazanmamız herşeye fazlasıyla yetecek!
Son sözlerim Wesley
Sneijder’e: Biz onu çok sevdik. Geldiği günden beri de hep destek verdik. Ancak
geride kalan 2.5 yılda, 25-30 metrelerden attığı jeneriklik goller dışında
hiçbir katkısı olmadı bu takıma! Ne herhangi bir maça oyunsal anlamda
ağırlığını koydu ne de gerçek bir ‘’10 numara’’ gibi oynayıp bizleri mest etti.
Kimse kusura bakmasın ama ‘’10 numara’’ sıfatıyla transfer edilmiş, hali
hazırda hala avrupa’nın en iyi oyuncuları arasında gösterilen ve takım içi
dengelerin çok çok üzerinde bir maliyete oynayan oyuncudan çok daha fazlasını
beklerim ben! Cevad Prekazi’nin oyuna ağırlığını koyuşunu, Tanju Çolak’a attırdığı
nefis golleri, Gheorghe Hagi’nin 5 sezon boyunca bizleri büyülercesine
yaptıklarını, Cassio Lincoln’ün Lincoln gibi oynadığı o yarım sezonluk
serüveninde bizlere sunduklarını görmek isterim en azından. Madem ki yıldız
futbolcusun, madem ki bu takımın ‘’10 numarası’’sın, o zaman yıldız futbolcu
gibi ‘’10 numara’’ gibi oynayacaksın! Kusura bakmayın ama 90 dakika boyunca sahada
gezip, aldığın her topu rakibe verip, ondan sonra maçın sonlarına 30 metreden 1
şut sıkıştırıp golü bulmakla olmuyor bu işler! Sneijder sahada takımını
rahatlatsın, oyunun sıkıştığı anlarda pas trafiğini yönetsin, rakip savunmayı
hataya zorlayacak işler yapsın; varsın bana 30 metreden o golü atmasın... İnanın
o zaman çok daha değerli, çok daha kıymetli olur benim için…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR