Hamit oyundan
çıkarken hemen hepimiz oyunun başında riske edilmeyen Melo artık daha fazla
bekletilemez diye düşündük. Ancak Hamza Hoca bizim gibi düşünmeyerek Emre Çolak
kozunu oynadı. Açıkçası bu hamle bende ciddi soru işaretleri oluşturdu. Çünkü
Trabzonspor’un fizik gücü yüksek orta sahası karşısında zaten zorlanan
Hamit-Selçuk ikilisinden birini de kaybetmişken, oyun tarzı daha yumuşak olan
Emre Çolak’la hepten eziliriz diye düşündüm. Fakat Emre sağ çizgiye geçti,
oyuna sağda başlayan Umut’ta Burak’la
beraber forveti ikiledi. 10 numara pozisyonundaki Sneijder ise Selçuk’un
yanında oynamaya başladı.
2010 senesinde
karlar altında oynadığımız bir Antep maçı vardı. Yanlış hatırlamıyorsam 1-0
kazanmıştık. O gün Elano Blumer’de aynı Sneijder’in oynadığı pozisyonda
oynamıştı ve oldukça verimli olmuştu. Sneijder orta alanda çift yönlü oynamaya
başlayınca aklıma o maç geldi hemen.
Çehresi baştan
aşağı değişen Galatasaray, 35 dakika boyunca sağlayamadığı oyunsal üstünlüğü
nihayet ele geçirdi ve yavaş yavaş rakip kaleye yüklenmeye başladı. Devre
biterken 2 saniye içinde Emre Çolak ve Burakla iki kez direkleri nişanlamamız
soyunma odasına beraberlikle gitmemize engel oldu. Emre’nin attığı şuta
söylenebilecek fazla bir şey yok. Fevkalade vurdu ancak şanssızdı ve top girmedi.
Ancak 7.32’lik bomboş kaleye topu gönderemeyen Burak’ın kendini bir sorgulaması
lazım bence!
İkinci yarıya
başlarken ilk yarının belki de en etkisiz ismi Yasin’i Olcanla değiştirdi Hamza
Hoca. Sol tarafta Olcan, sağ tarafta Emre Çolak, ortada Selçuk-Sneijder, onların
hemen önünde Burak, en uçta da Umut formatıyla, göreve başladığı ilk haftalarda
seri galibiyetler alıp sonrasında nedeni bilinmez bir şekilde rafa kaldırdığı
dizilişine büründü Hamza Hoca.
Her zaman söylediğim
gibi Galatasaray’ın ruhunda, mayasında, kimyasında olan 4-4-2 dizilişi yine
meyvelerini vermeye başladı ve ikinci 45 dakikada bambaşka bir Galatasaray
izledik. 45-80 arası 35 dakikalık bölümde Trabzonspor’u tabiri caizse sahadan
sildik. Oyunun ve sahanın her yerine, her anına amabrago koyan bir Galatasaray
vardı artık. Buna karşılık da kalesinde devleşen bir Hakan Arıkan…
Sağlı sollu
ataklarımız, ardı ardına kullandığımız köşe vuruşları ve Hakan Arıkan’ın enfes
kurtarışları… İkinci yarının özeti tam
olarak böyleydi.
Dakikalar 67’i yi
gösterirken soldan Sneijder’in penaltı noktasına doğu çıkardığı topa gelişine
sol ayak içini müthiş koyan Emre Çolak, topu sağ doksana asarak takımına nihayet
beraberliği getirdi. Emre’nin golünden sonra ‘’Kazandık’’ dedim. Çünkü öylesine
baskılı, öylesine tempolu oynuyorduk ki muhtemelen Hamza Hoca’nın göreve
başladığı günden bu yana oynadığımız en etkili oyundu.
1-1’den sonra da
10-15 dakika boyunca ataklarımız devam etti. Aynı şekilde sağlı-sollu
kornerlerimiz de. Ancak bir türlü topu 2.kez 3 direğin arasından geçirmeyi
başaramadık…
80’den sonra yavaş
yavaş yorgunluk baş göstermeye başladı. 35 dakika boyunca böylesine yüksek bir
tempoda oynayıp gerekli skoru alamayınca, ister istemez sonu sıkıntılar
yaratabiliyor. Yavaş yavaş oyunun boşluklarına sığınmaya ve fazla sayıda faul
yapmaya başladığımız anlarda kalemizde 2.golü gördük. Hiç beklemediğimiz anda,
hiç hesapta yokken gelen bu gol hepimizde yıkım etkisi yarattı. Ancak biraz
sert olacak belki ama büyük takım böyle gol yemez! Böyle gol yerse de çıkıp ben
büyük takımım diyemez! Hamza Hoca
haftalardır bu takımın gol yeme hastalığına bir çare bulamadı. Ne acıdır ki rakip
kim olursa olsun herkesden gol yiyoruz. Bir başka deyişle bu sezon Galatasaray’a
gol atamayanı dövüyorlar! Zaten şampiyonluğa oynayan bir takım 10 maç üst üste
kalesini koruyamıyorsa söylenecek fazla bir şey yok sanırım…
Yediğimiz golde son
5-6 sezonda hemen hemen yediğimiz bütün gollerde olduğu gibi yine Hakan Balta’nın
hatası, peşinden de Alex Telles’in de benzer şekilde klasikleşmeye başlayan ‘’Adamını
kaçırma’’ hadisesi söz konusuydu! İşte bu denli hatalara sezon genelinde bir
türlü çare bulamazsanız, maalesef sonuçlarına da katlanırsınız!
Oldukça etkisiz bir
ilk yarı, mükkemele yakın oynanan bir ikinci yarı. Ortalamasını alsanız hakkı
beraberlik. Ancak biz sahadan mağlubiyetle ayrıldık. Demek ki burada ters giden bir şeyler var. Şu an şampiyonluk yolunda avantaj yitirmiş
konumdayız. Ancak henüz kaçan bir şeyler de yok. Fenerbahçe’nin sadece 1 maçta
puan kaybetmesi durumunda kalan bütün maçlarımızı kazanırsak, Fenerbahçe’nin 2
kez takılması durumunda da Beşiktaş'la berabere dahi kalsak şampiyonuz. Ayrıca
bir başka anektod; Fenerbahçe’yle ikili averajda eşit durumdayız. Olası bir
puan eşitliğinde genel gol averajına bakılacak. Şu an Fenerbahçe’nin bize ciddi
bir averaj üstünlüğü söz konusu. Dolayısıyla kalan maçlarımızın hepsini
kazanmaya odaklanırken, atabildiğimizin maksimumunu da atmak bizim yararımıza
olacaktır.
Son olarak
Fenerbahçe’nin gelecek 4 maçı sırasıyla Bursa, Eskişehir deplasmanı, Balıkesir
ve Sivas deplasmanı şeklinde. Balıkesir maçını saymazsak, geri kalan 3 maçtan
Fenerbahçe’nin 9 puan çıkarma ihtimalini çok yüksek görmüyorum. Hatta yarın
akşam Bursaspor’a bile takılabilirler. Dolayısıyla bundan sonraki her maç bizim
için bir final ve artık tek 1 puan kaybına dahil ne kredimiz ne de tahammülümüz
kalmamış durumda!
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR