19 Nisan 2015 Pazar

Mağlubiyet Biraz Ağır Oldu!


  Karşılaşmanın başlamasından 1 saat kadar önce kadrolar belli olduğunda, ‘’Bizim bu Trabzon’u güle oynaya yenmemiz lazım’’ şeklinde bir yorum yaptım. Kimse alınmasın, gücenmesin; Trabzonspor’un sahaya çıkan on biri sıradan bir Anadolu Takımı’ndan farksızdı. Özellikle Salih Dursun, Bosingwa, Uğur Demirok ve Mustafa Akbaş’tan oluşan savunma hattı hiçbir takım taraftarına, hiçbir maçta güven vermez! Dolayısıyla tecrübemizle, kadro kalitemizle, golcü kimliğimizle biz bu maçın altından kalkarız diye düşündüm. Ali Palabıyık’ın ilk düdüğüyle birlikte ise yanıldığım gerçeği ortaya çıktı. İlk 45 dakikanın neredeyse tamamı Trabzonspor egemenliği altında oynandı çünkü. Yapmak istediği hiçbir şeyi yapamayan, rakip kaleye gidemeyen, atak yapmakta oldukça zorlanan ve bununla beraber ciddi anlamda baskı yiyen, ağırlıklı olarak oyunun kendi yarı alanında oynanmasını engelleyemeyen bir Galatasaray vardı sahada… Hamza Hoca 45 dakika boyunca takımının bu naçare görüntüsünü aynı naçarelikle izledi. Üstüne üstlük, Trabzonspor’un Özer’le golü bulması ve son haftaladaki en formda oyuncumuz Hamit Altıntop’un sakatlanarak oyundan çıkması zaten yolunda gitmeyen işleri bizim için hepten içinden çıkılmaz hale getirdi…
   Hamit oyundan çıkarken hemen hepimiz oyunun başında riske edilmeyen Melo artık daha fazla bekletilemez diye düşündük. Ancak Hamza Hoca bizim gibi düşünmeyerek Emre Çolak kozunu oynadı. Açıkçası bu hamle bende ciddi soru işaretleri oluşturdu. Çünkü Trabzonspor’un fizik gücü yüksek orta sahası karşısında zaten zorlanan Hamit-Selçuk ikilisinden birini de kaybetmişken, oyun tarzı daha yumuşak olan Emre Çolak’la hepten eziliriz diye düşündüm. Fakat Emre sağ çizgiye geçti, oyuna sağda başlayan Umut’ta  Burak’la beraber forveti ikiledi. 10 numara pozisyonundaki Sneijder ise Selçuk’un yanında oynamaya başladı.
   2010 senesinde karlar altında oynadığımız bir Antep maçı vardı. Yanlış hatırlamıyorsam 1-0 kazanmıştık. O gün Elano Blumer’de aynı Sneijder’in oynadığı pozisyonda oynamıştı ve oldukça verimli olmuştu. Sneijder orta alanda çift yönlü oynamaya başlayınca aklıma o maç geldi hemen.
   Çehresi baştan aşağı değişen Galatasaray, 35 dakika boyunca sağlayamadığı oyunsal üstünlüğü nihayet ele geçirdi ve yavaş yavaş rakip kaleye yüklenmeye başladı. Devre biterken 2 saniye içinde Emre Çolak ve Burakla iki kez direkleri nişanlamamız soyunma odasına beraberlikle gitmemize engel oldu. Emre’nin attığı şuta söylenebilecek fazla bir şey yok. Fevkalade vurdu ancak şanssızdı ve top girmedi. Ancak 7.32’lik bomboş kaleye topu gönderemeyen Burak’ın kendini bir sorgulaması lazım bence!
  İkinci yarıya başlarken ilk yarının belki de en etkisiz ismi Yasin’i Olcanla değiştirdi Hamza Hoca. Sol tarafta Olcan, sağ tarafta Emre Çolak, ortada Selçuk-Sneijder, onların hemen önünde Burak, en uçta da Umut formatıyla, göreve başladığı ilk haftalarda seri galibiyetler alıp sonrasında nedeni bilinmez bir şekilde rafa kaldırdığı dizilişine büründü Hamza Hoca.
  Her zaman söylediğim gibi Galatasaray’ın ruhunda, mayasında, kimyasında olan 4-4-2 dizilişi yine meyvelerini vermeye başladı ve ikinci 45 dakikada bambaşka bir Galatasaray izledik. 45-80 arası 35 dakikalık bölümde Trabzonspor’u tabiri caizse sahadan sildik. Oyunun ve sahanın her yerine, her anına amabrago koyan bir Galatasaray vardı artık. Buna karşılık da kalesinde devleşen bir Hakan Arıkan…
   Sağlı sollu ataklarımız, ardı ardına kullandığımız köşe vuruşları ve Hakan Arıkan’ın enfes kurtarışları… İkinci yarının özeti  tam olarak böyleydi.
  Dakikalar 67’i yi gösterirken soldan Sneijder’in penaltı noktasına doğu çıkardığı topa gelişine sol ayak içini müthiş koyan Emre Çolak, topu sağ doksana asarak takımına nihayet beraberliği getirdi. Emre’nin golünden sonra ‘’Kazandık’’ dedim. Çünkü öylesine baskılı, öylesine tempolu oynuyorduk ki muhtemelen Hamza Hoca’nın göreve başladığı günden bu yana oynadığımız en etkili oyundu.
  1-1’den sonra da 10-15 dakika boyunca ataklarımız devam etti. Aynı şekilde sağlı-sollu kornerlerimiz de. Ancak bir türlü topu 2.kez 3 direğin arasından geçirmeyi başaramadık…
  80’den sonra yavaş yavaş yorgunluk baş göstermeye başladı. 35 dakika boyunca böylesine yüksek bir tempoda oynayıp gerekli skoru alamayınca, ister istemez sonu sıkıntılar yaratabiliyor. Yavaş yavaş oyunun boşluklarına sığınmaya ve fazla sayıda faul yapmaya başladığımız anlarda kalemizde 2.golü gördük. Hiç beklemediğimiz anda, hiç hesapta yokken gelen bu gol hepimizde yıkım etkisi yarattı. Ancak biraz sert olacak belki ama büyük takım böyle gol yemez! Böyle gol yerse de çıkıp ben büyük takımım diyemez!  Hamza Hoca haftalardır bu takımın gol yeme hastalığına bir çare bulamadı. Ne acıdır ki rakip kim olursa olsun herkesden gol yiyoruz. Bir başka deyişle bu sezon Galatasaray’a gol atamayanı dövüyorlar! Zaten şampiyonluğa oynayan bir takım 10 maç üst üste kalesini koruyamıyorsa söylenecek fazla bir şey yok sanırım…
  Yediğimiz golde son 5-6 sezonda hemen hemen yediğimiz bütün gollerde olduğu gibi yine Hakan Balta’nın hatası, peşinden de Alex Telles’in de benzer şekilde klasikleşmeye başlayan ‘’Adamını kaçırma’’ hadisesi söz konusuydu! İşte bu denli hatalara sezon genelinde bir türlü çare bulamazsanız, maalesef sonuçlarına da katlanırsınız!
  Oldukça etkisiz bir ilk yarı, mükkemele yakın oynanan bir ikinci yarı. Ortalamasını alsanız hakkı beraberlik. Ancak biz sahadan mağlubiyetle ayrıldık. Demek ki burada ters giden bir şeyler var. Şu an şampiyonluk yolunda avantaj yitirmiş konumdayız. Ancak henüz kaçan bir şeyler de yok. Fenerbahçe’nin sadece 1 maçta puan kaybetmesi durumunda kalan bütün maçlarımızı kazanırsak, Fenerbahçe’nin 2 kez takılması durumunda da Beşiktaş'la berabere dahi kalsak şampiyonuz. Ayrıca bir başka anektod; Fenerbahçe’yle ikili averajda eşit durumdayız. Olası bir puan eşitliğinde genel gol averajına bakılacak. Şu an Fenerbahçe’nin bize ciddi bir averaj üstünlüğü söz konusu. Dolayısıyla kalan maçlarımızın hepsini kazanmaya odaklanırken, atabildiğimizin maksimumunu da atmak bizim yararımıza olacaktır.
  Son olarak Fenerbahçe’nin gelecek 4 maçı sırasıyla Bursa, Eskişehir deplasmanı, Balıkesir ve Sivas deplasmanı şeklinde. Balıkesir maçını saymazsak, geri kalan 3 maçtan Fenerbahçe’nin 9 puan çıkarma ihtimalini çok yüksek görmüyorum. Hatta yarın akşam Bursaspor’a bile takılabilirler. Dolayısıyla bundan sonraki her maç bizim için bir final ve artık tek 1 puan kaybına dahil ne kredimiz ne de tahammülümüz kalmamış durumda!

                                                                 e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR