Başlangıçlar önemlidir. Nasıl başlarsa %90 öyle gider çünkü.
En basiti geçtiğimiz sezona kötü başlamıştık, sonu da kötü bitti. İyi
başlamayınca toparlaması zor oluyor çünkü. Takımların sezon öncesi hazırlık
sürecinde yaptıkları ağır idmanlardan ötürü aşırı yorgun ve bitik gözüktükleri ilk
haftalarda alabildiğine maksimum galibiyet almak, sezonun son bölümünde büyük
avantaj yaratıyor şüphesiz. Bu doğrultuda da ilk haftalarda iyi futboldan
ziyade maçları bir şekilde galip bitirebilmek önemli olan.
Geçen sezon yaşadığı
ciddi başarısızlıktan dolayı özgüven problemi yaşaması muhtemel takımımızın
sezona iyi başlaması hepimizin ortak temennisiydi. Yapılan takviyeler ve ödenen
hatrı sayılabilecek bonservis bedelleri de bunu zorunlu kılıyordu bir yerde.
Federasyonumuz
sağolsun, sezon açılışını hem de oldukça ihtiyaç duyduğumuz bir ortamda
taraftarımızdan yoksun olarak yaptık! Dün Galatasaray taraftarı tribünleri
doldurmuş olsaydı şayet inanıyorum ki Galatasaray’ın performansı en azından %30
oranında artar, maç da daha erken kopardı. Neyse sağlık olsun…
Geçtiğimiz hafta
Süper Kupa maçında Beşiktaş’a karşı sahaya sürdüğü onbirden mecburi
Podolski-Eren değişikliği dışında herhangi bir oynama yapmamıştı Jan Olde
Riekerink.
Karşılaşmaya beklediğim
temponun çok çok altında başladık. Ki 90 dakika boyunca da son bölümleri
saymazsak eğer kolay kolay yükseltemedik vitesi. Sezonun açılış maçında her ne
olursa olsun, tribünler boş bile olsa çok daha arzulu ve iştahlı oynayan,
rakibi sağlı sollu ataklarla baskı altına alan bir Galatasaray beklerdim
açıkçası...
Sürekli olarak yana
ya da geriye oynayarak sadece topla oynama yüzdelerinde ezici bir üstünlük
sağladık. Bunun da skora hiçbir katkısı olmadı. Zaten girdiğimiz gol pozisyonu
sayısı da oldukça azdı. Buna karşılık konuk Karabükspor %100’lük
diyebileceğimiz en az 4-5 fırsat yakaladı. Çok şükür ki Muslera günündeydi de
kalesini gole kapattı!
İlk 45 dakikada
Galatasaray’ın ve sahanın en kötü ismi net olarak Martin Linnes’ti. Geldiği
günden bu yana takıma hiçbir şey veremeyen Norveçli sağ bek, dün de tel tel
döküldü. Oyunda kaldığı 38 dakika boyunca Karabükspor takımı o kanadımızı adeta
kevgire çevirdi! Linnes’i ne zaman görsek ekranda yerlerde sürünüyordu!
Geçtiğimiz sezondan beri belli periyotlarla aynı soruyu soruyorum: Linnes’i
izleyip ‘’Alalım bize katkı sağlar’’ diyen arkadaş kim acaba? Kendisini alnından
öpmek lazım!
Takımın diğer 2
kötüsü ise Selçuk ve Sneijder’di. Özellikle Sneijder bıraktığı yerden devam
ediyor. Attığı 10 pasın en az 7’si rakipte! Maşallah müthiş bir pas yüzdesi var
ama tersten! Bir de son 2 maçtır isabetsiz paslarının yanına, kendisine atılan
topları ayağında tutamama gibi bir özellik de ekledi! Sneijder’e atılan paslar
duvara çarpmış gibi bir anda 5-6 metre öteye sekebiliyor. Koskoca Hollanda
Milli Takımı’nın kaptanı ve 10 numarası, Real Madrid ve İnter formaları giyip
Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşamış, orta sahada beyin olarak görev alan
oyuncu bu Sneijder ise şayet söylenecek fazla bir şey yok…
Selçuk’a gelince, bu
şekilde oynayacaksa eğer artık ona da ufak ufak kulübenin yolunu gösterme zamanı
geldi de geçiyor bile! Hele ki Josue’de transfer edildiğine göre Selçuk ve
Sneijder bu takım için vazgeçilmez olmamalılar artık! Bu arkadaşlar kendilerini
böyle gördükleri için bu kadar etkisiz oynuyorlar çünkü!
2.devre her ne
kadar biraz daha kıpırdanmış gibi gözükse de son 10 dakikaya kadar gol
pozisyonları üretmekte zorlanmaya devam eden bir Galatasaray izledik. Tabi
bunda her atağımızda en az 8-9 kişiyle müdafaya dizilerek bütün alanları
kapayan Karabükspor’un da etkisi büyüktü. Son yıllarda izlediğim en fazla
oyuncuyla savunma yapan takımdı dün akşamki Karabükspor takımı. Yakaladıkları bütün
pozisyonlar kontra ataklarla gelişti zaten. Kontra atağa takım halinde iyi
çıkıyorlar.
Son dakikalarda
Sneijder ve Selçuk’un alması gereken sorumluluğu fazlasıyla üstlenen Tolga
Ciğerci orta alanda oyun kurucu rolüne soyunarak, atakları şekillendirmeye
çalıştı. Ki iyi işler de yaptı. Özellikle adam eksiltmeye çalışarak dikine oynamaya
yönelik çabaları hepimizden alkış aldı. Çünkü 90 dakika boyunca Selçuk ve
Sneijder’in bu yönde tek bir olumlu girişimi olmadı!
Tam karşılaşma 0-0
bitti derken 90+4’te Chedjou’nun ceza sahası içine gönderdiği topa penaltı
noktası hizasından mükemmel bir kafa vuruşu yapan Eren Derdiyok, topu ağlarla
buluşturarak adeta şapkadan tavşan çıkardı.
Eren’in golü çok
çok ekstra bir 3 puan kazandırdı bize. Galibiyeti hiç hak etmemiştik çünkü…
Hazır Eren
demişken, dün çok net bir şekilde görüldü ki, Galatasaray Drogba’dan sonra ilk
kez gerçek bir ‘’striker’’ ile oynadı. Çıktığı hava toplarının %80’ini aldı.
Sırtı dönükken buluştuğu toplarda duvar oldu. Rakip yarı alana gönderilen yüksek
toplarda savunmayı oldukça rahatsız etti. İlerleyen haftalarda kanatlardan
gelen orta sayısını arttırabilirsek, bu sezon Eren Derdiyok çok gol atar. Hava
hakimiyeti fazlasıyla iyi çünkü.
Sonuç itibariyle,
en başında da söylemiş olduğum gibi ligin ilk 8-10 haftasında iyi futboldan
ziyade bol miktarda galibiyet alabilmektir önemli olan. Ki dünkü gibi bir
futbolla, son saniyede gelen ekstra bir golle kazanmış olmak hepsinden çok daha
önemli. Takıma Podolski, Cavanda ve Serdar Aziz’in gireceğini, en geç 1 haftaya
kadar da mutlaka bir ön libero transfer edileceğini hesaba katarsak haftalar
geçtikçe daha iyi bir Galatasaray izleyeceğimizi umut ediyorum…
e-falanfilan yazarı:Kerem ZÜLFİKAR