12 Nisan 2017 Çarşamba

Kompleksli Hoca, Utanmaz Başkan!

 Futbol aslında çok basit bir oyun. Anlayana ve bilene tabi. Macera aramak isteyen için ise bazen içinden çıkılamaz hale gelen bir karmaşa. Tıpkı Başakşehir karşılaşmasında Tudor’un başına geldiği gibi!
 1 hafta evvel Adanaspor karşısında 4-4-2 dizilişiyle mücadele edip, son dönemlerini en iyi futbolunu oynayarak elde ettiğimiz 4 gollü galibiyetin ardından ‘’Sanırım Tudor en sonunda doğruyu buldu.’’ demiştim. Ne yazık ki yanılmışım…
  Merak ettiğim tek bir soru var sadece: artık esamesi okunmayan 3-5-2 ya da 3-4-3 dizilişlerini, dünya üzerinde Chelsea ve Juventus dışında oynayan bir başka takım var mı? Cevabı yine kendim vereyim: Yok!
  3’lü defansın her anlamda ortaya çıkış noktası olan İtalyan futbolu bile her anlamda dibe vurmuş ve bu ligin temsilcileri dahi Juventus istisnası dışında bu sistemi çoktan çöpe atmışken, Tudor hangi aklın ya da mantığın hizmetiyle Galatasaray’a ısrarla bunu oynatmaya çalışıyor?
  Daha önce de söylemiştim, 3’lü defans oynayabilmeniz için elinizde 3 tane tabiri caizse ‘’taş gibi’’ stoper, bunun yanında da sağ ve sol kanatta sürekli olarak 70-80 metre gidip gelecek Dani Alves, Roberto Carlos, Javier Zanetti, Darijo Srna gibi kenar oyuncuları olmak zorundadır. Peki siz söyleyin, Galatasaray’ın 3 tane ‘’taş gibi’’ stoperi ya da bahsettiğim tarzda kenar oyuncuları var mı?
  Galatasaray’ın mevcut kadro yapısıyla 3’lü defans üzerinde ısrar etmek intihar etmektir! Bu kadar net söylüyorum bunu. Bu Galatasaray hiçbir maçta, hiçbir rakibe karşı 3’lü defans oy-na-ya-maz! Başakşehir karşısında alınan tarihi mağlubiyet bunu artık sağır sultana bile duyurur niteliktedir!
  Gelelim bir başka konuya. Yine Tudor’a sormak istiyorum: Senin futbolculuk kariyerin Sneijder ya da Podolski’den daha mı büyüktü de kendince bu iki isim üzerinden bir şeyleri ispat etme çabasına girişiyorsun?
  Şu Galatasaray’da ilk on bir yapılacağı zaman, tahtaya yazılacak ilk isim Muslera olur. İkinci sırada Sneijder gelir, üçüncü isim de Podolski olur. Geri kalan 8 boşluğa istediğini koyarsın, istediğini oynatırsın, istediğini de kesersin… Ama bu üç ismi hiçbir şekilde kesemezsin!
  Hafta boyunca öve öve bitiremediği Josue’nin Başakşehir karşısındaki performansını gördükten sonra acaba ne düşünmüştür Tudor? Adama gülerler be! Vallahi de gülerler, billahi de gülerler! Sen dünya çapında iki yıldız De Jong ve Sneijder’i kulübede oturtacaksın, sonra da Josue’den ön libero, Yasin’den de 10 numara yaratmaya kalkacaksın. Sadece gülerler adama…
  Riekerink’i eleştirmekten dilimizde tüy bitmişti artık. Oyuna müdahale edemiyor, ettiği zaman da yanlış işler yapıyor diye. Ancak görüyorum ki bu konuda Tudor’un da ondan eksiği yok fazlası var! Öylesine rezil bir ilk yarının ardından, üstüne üstlük 2 farklı geride kapadığınız bir ilk yarının ardından hala daha oyuna müdahale etmiyorsa bir teknik direktör, onun futbol bilgisini ciddi anlamda sorgularım ben!
  Galatasaray’ın rakip kaleye tek bir isabetli şut dahi gönderemediği oyun şablonunu, 65 dakika boyunca sadece izlemekle yetindi Tudor.  Skor 3-0 olduktan sonra lütfetti de Sneijder’le Podolski’yi oyuna alma zahmetinde bulundu…
  Galatasaray-Başakşehir karşılaşmasında ortaya çıkan en önemli sonuç, Tudor’un Galatasaray’ın yıldız futbolcularının isimleri altında ezildiği ve bunu kendine kompleks edindiğidir!
  Ortaya çıkan bu başarısız tablonun en büyük sorumlusu yönetim hakkında ise konuşmak istemiyorum artık. Çünkü biz ne söylersek söyleyelim, ne yazarsak yazalım, ne kadar eleştirirsek eleştirelim, kendileri sadece ‘’Yarabbi şükür’’ deyip geçecekler. Bu kadar utanmaz, bu kadar arsız, bu kadar pişkin bir Galatasaray başkanı ve ona bağlı yönetim kurulu görmedim ben!
  Evet sevgili Galatasaraylılar; Dursun Özbek önderliğindeki ikinci sezonumuz da bir öncekinde olduğu gibi başarısızlıklar ve rezaletler içerisinde tamamlanmak üzere. Allah 3.sünden saklasın diyeceğim ama Dursun Özbek başımızda olduğu sürece nice 3’ler, 13’ler bizi bekler… Tez zamanda bu adamdan kurtulmak dileğiyle…

                                                                           e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR