22 Mart 2011 Salı

YETTİ ARTIK HAGI !

http://www.ekoayrinti.com/images/news/20511.jpgDoğruyu söylemek gerekirse bu akşam sahada böylesine bir Galatasaray göreceğimi hiç tahmin etmiyordum. Gerek kısıtlı kadromuz, gerekse de yaratıcı oyuncu eksikliğimizden ötürü ligin hiç tartışmasız en formda takımı olan Fenerbahçe karşısında pek fazla varlık gösteremeyiz diye düşünüyordum. Ancak seyirci baskısı ve belki de bir takım psikolojik faktörlerin etkisiyle Fenerbahçe’nin de çok fazla yüklenemeyeceği ve kısır bir futbolla maçın 0-0 ya da 1-1 gibi bir skorla sona ereceği kanaatindeydim.
  Maç başladıktan sonra 52 bin taraftarının desteğini arkasına alan Galatasaray ilk dakikalardan itibaren oyuna ağırlığını koydu ve topu rakip yarı alanda dolaştırmaya başladı. Fenerbahçe ise rakibini kendi yarı sahasında kabulleniyor, kontra ataklarla gol aramaya çalışıyordu. Ancak ilk 45 dakika boyunca bu planlarında başarılı olduklarını söyleyemem. Çünkü Fenerbahçe takımı kalemizde bir tek pozisyon dahi bulamadı. Buna karşılık Galatasaray ise rakip kalede 3 net pozisyon bulup bunlardan ilkinde Kazım’ın mükemmel vuruşuyla topu ağlara gönderdi ve skor üstünlüğünü yakaladı. Ağlara gitmeyen diğer 2 pozisyonda ise Kazım attığı golün çok daha kolayını kaçırdı, Culio ise herhangi bir santraforun rahatlıkla filelere gönderebileceği kafayı auta vurdu. O an birçok Galatasaray taraftarının aklından da sanırım benim aklımdan geçen şey geçmştir: Keşke Hakan Şükür olsaydı …
   İlk 45 dakika boyunca Galatasaray’ın en etkisiz ismi Stancu’ydu. Sahada boş boş gezmek dışında hiçbir şey yapmadı. Gökhan Zan’da hem yaptığı basit hatalarla hem de aşırı agresif futboluyla ''Ya atılır ya da gol yedirir.'' sinyali verdi bizlere. Ama tahmin ettiğimiz üzere Hagi bunları göremedi. Tıpkı her hafta  bu tarz şeyleri göremediği gibi …
   Geçen haftanın en etkili ismi Pino neden yedek kulübesindeydi anlamadım, sonradan oyuna sokulmayışını ise hiç anlamadım. Muhtemelen Hagi ona da ''lolipop yedi.'' falan diye takmıştır!
   2. yarının ilk dakikasından itibaren Hagi skoru koruma isteğini sahaya yansıttı ve takımı iyice geriye yasladı. Buna rağmen topa daha çok hakim görünen Fenerbahçe, ta ki 75.dakikaya kadar kalemizde pozisyon bulamamaya devam etti.  Fenerbahçe’nin topa hakim oluşunu ve oyuna hükmedişini çaresiz gözlerle izlemekten vazgeçen Hagi ( geçmez olaydı!) yaptığı inanılmaz değişikliklerle resmen aldığımız maçı Fenerbahçe’ye hediye etti. Önce sahanın yıldızı Kazım’ı oyundan alıp yerine Arda’yı sahaya sürdü. Kazım belki yoruldu, belki sakatlandı bunları bilememem ama oyundan çıkacaksa eğer, yerine girmesi gereken isim mutlak suretle Pino olmalıydı. Hagi’nin 2.anlamsız değişikliği ise Stancu ile Kewell'ı değiştirmek oldu. Stancu’yu oyundan almakta geç bile kalmış olsa da yerine girmesi gereken isim yine Pino’ydu. Ama dedik ya en başta Hagi takmıştı bir kere ''EL MAGO''ya …
   Yekta’nın yerine Ayhan’ın oyuna dahil oluşu Galatasaray adına maçı bitirdi zaten. Hagi ''Ben bu Fener'i bu saatten sonra yenemem. Aman berabere bitireyim bari.'' Dedi ama o beraberliği almayı bile beceremedi! İlk yarıda çok daha kolay bir pozisyonda Culio’nun yapamadığını, Alex çok daha zor pozisyonda yaparak Fenerbahçe’nin son yıllarda Galatasaray’a karşı elde ettiği alışılagelmiş galibiyetlerine bir yenisini daha eklemesini sağladı.
  Evet biz bu sezon şampiyonluk istemedik. ''Şampiyonlar Ligi’ne gidelim bari.'' demedik. Türkiye Kupası’ndan vazgeçtik, avrupa kupalarına gitmeyi de rafa kaldırdık. Takımımızdan koca sezon adına tek bir şey istedik. Şu kayıp sezonu telafi etmek ve bizlerin gönüllerini almak adına şu Fenerbahçe’yi yenin dedik. Ama sanırım çok şey istedik! Çünkü bunu bile fazla gördü bizlere bir ''Rumen Kasıntısı'' !!
   Lütfen git artık Hagi! Dön artık evine! Sana biraz olsun saygımızın kalmasını istiyorsan, biraz olsun gururun, onurun varsa istifa et! Çünkü sen malesef teknik direktörlük yapmayı beceremiyorsun. Rakibi analiz edemiyorsun, kadro yapmayı bilmiyorsun, oyunu okuyamıyorsun, yaptığın saçma ve anlamsız değişikliklerle her hafta aldığımız maçları kendi ellerine rakibe veriyorsun. Dolayısıyla biz artık seni bu takımın başında teknik direktör olarak görmek istemiyoruz! 
                                                                                                      e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar

14 Mart 2011 Pazartesi

NE SÖYLESEK BOŞ ...

http://www.haber50.com/images/news/59212.jpgŞu noktada bir şeyleri anlatmaya ya da yazmaya nasıl başlanır, ne söylenir, inanın bilemiyorum. Galatasaray Spor Kulübü girmiş upuzun bir tünele. Tünelin ucu karanlık mı karanlık. En ufak bir ışık dahi görünmüyor. Tünelin girişine geri dönmeye kalksalar şu noktada o da imkansız diyebilirim. İş işten geçeli bir hayli zaman oldu çünkü. Başkanından yöneticisine, teknik direktöründen futbolcusuna herkes ne yapacağını bilmez halde. Sanki hepsinin beyni durmuş, kendilerine olan özgüvenleri yok olmuş. Öylesine aciz ve korumasız bir halde ki Galatasaray, artık hakemler bile büyük takım hüvviyetiyle yaklaşmıyor takımımıza. ''Düşene bir tekme de biz vuralım.'' diyorlar hatta!
   25.hafta itibariyle lidere 24, küme düşme hattına ise 12 puan uzaklıktayız. Yani bir başka deyişle Galatasaray Futbol Takımı’nın şampiyon olması imkansız ancak küme düşmesi olasılıklar dahilinde. Durumun böyle olması ne kadar acı verici değil mi ?
   Dün maçtan yarım saat önce kadrolar açıklanıyor, bakıyorum Aydın Yılmaz ilk 11’de. İşte biz Ankaragücü maçını daha o an kaybettik diyebilirim. Çünkü böylesine kritik bir maçta sahaya kurtarıcı olarak sürdüğümüz futbolcu, haftalardır 18’de bile olmayan Aydın Yılmaz oluyorsa şayet, söylenecek ya da tartışılacak fazla bir şey olduğunu düşünmüyorum!
  Bir kaleci almışız, kalecilikle uzaktan yakından alakası yok. Sıradan bir halı saha maçında kaleye geçen birisi bile, Zapata’nın dün yediği ilk ve 2.golleri yemez, yerse de arkadaşları tarafından bir dahaki maça çağrılmaz!
   Hakan Balta sanıyorum Galatasaray’ı kafasında çoktan bitirmiş. Bu adam haftalardır bu takıma hiç bir şey vermiyor. Karpaty Lviv maçlarından bugüne dek vermiş olduğu zarar bini geçti. Ama hala oynuyor, hala oynuyor …
  Lorik Cana’nın 3.golde yaptığı hareket , çocukluk yıllarımda mahallede arkadaşlarımla oynadığımız ''topu kim daha yükseğe dikecek?'' isimi oyunu anımsattı bana. Aslında Cana adına üzüldüğümü söyleyebilirim. Çocukluğunu yaşama konusunda bizim kadar şanslı değilmiş heralde ki, bizim orta okula başladığımız dönemlerde oynamayı bıraktığımız bu oyunu, kendisi 27 yaşında anca keşfedebildi!
   Hiç kimsenin özel hayatı bizleri ilgilendirmez. Hele hele beni hiç ilgilendirmez. Ancak şunu da sizlerle paylaşmadan edemeyeceğim : Arda Turan 2 sezon öncesine kadar bu takımın en az sakatlanan ve en çok maç oynayan oyuncusuydu. Her sezon 40-45 arası maçı rahatlıkla çıkarırdı. Fakat gerek geçtiğimiz sezon, gerekse de bu sezon oynamış olduğu maç sayısını toplarsak 40’ı buldurabilirmiyiz, pek zannetmiyorum. O zaman bu noktada benim de aklıma herkesin düşündüğü şey geliyor. Arda Turan özel hayatına futbolculuk kariyerinden daha fazla önem veriyor ve düzgün yaşamıyor.
   Muhteşem üçlümüzden Adnan Sezgin’in zoraki afarozuyla, muhteşem ikiliye dönüşen Adnan Polat ve Hagi için ise artık bir şeyler yazma gereği duymuyorum. Çünkü onlar için ayırmam gereken 3-5 dakikayı bile vakit kaybı olarak görüyorum!
   Evet haftaya herkesin merakla beklediği Fenerbahçe derbisi var. Muhtemelen Galatasaraylılar’ın %90’ı da benim gibi bu maçı bekliyor. Yani Adnan Polat’da bu maçı bekliyor, Hagi’de bu maçı bekliyor, taraftar da bu maçı bekliyor. Adnan Polat ve Hagi’nin maçı bekleme amaçları; alınacak bir galibiyetle kendilerini kurtarma umudu. Taraftarın maçı bekleme amacı ise; olası bir mağlubiyette bundan 3-4 sezon önce Ali Sami Yen’de yaşananların muhtemelen çok daha beterini bizlere sunmak. Her ne kadar derbilerin havası farklı olur dense de, ben bu Galatasaray’ın bu Fenerbahçe’yi yenebileceğine inanmıyorum. Beraberliği olası görüyorum, bir galip çıkacaksa da bunun Fenerbahçe olacağını düşünüyorum. İnşallah ben yanılırım da henüz çiçeği burnunda olan stadımız tarumar edilmez …
                                                                                       e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar

12 Mart 2011 Cumartesi

Hakemleri de YENMEK!

http://www.tbf.org.tr/TBFweb/TBFweb2.nsf/947dba62ba635b24c22571fd002e14a3/67758f5845604b12c2257851004b7d3b/Blob/13.2Db2?OpenElement&FieldElemFormat=jpg   Türkiye Basketbol Ligi 21. hafta mücadelesinde Mersin B.ş.b. ile Galatasaray C.C. Edip Burhan Spor Salonu’nda karşı karşıya geldi. Galatasaray’ın Mersin tarzı 2-3 oyuncunun eline bakan takımlara karşı rahat galibiyetler aldığı bir ortamda galibiyet kaçınılmazdı. Maça 4-0 ile başlayan Galatasaray C.C.5 buçuk dakika geride kalırken rakibinin 10-10’luk eşitliği sağlamasına engel olamadı. Mersin Bşb. ilk kez 16-14’lük skor ile son 1 uçuk dakikaya girilirken öne geçse de ilk periyodu 16-19 geride kapattı. Karşılıklı sayılar ile başlayan 2. periyot da 2. dakika 25-25’lik eşitlikle geçildi. Andric’in 1 dakika da 3 faulüne ulaşmasıyla yerine giren Sertaç ilk sayısını Tutku’nun asisti ile buldu.(27-27) Periyodun bitimine 3 dakika kala Mersin farkı 1’e indirsede Galatasaray’ın iyi savunma yapmasıyla periyodu 33-41 geride kapadı.3. periyota da ritmini koruyarak başlayan Galatasaray farkı bir ara 11’e çıkarsa da Mersin farkı 7’ye çekti. Galatasaray aleyhine gelen kolay düdüklerle faul hakkını erken doldurdu. Televizyon molasının ardından Galatasaray ilk hucüm da 24 saniye içinde şut kullanamadı bir nevi şut kullanmayı unuttu. Son 3 dakikaya girilirken Alex’in basketiyle 8 sayıya indirdi ardıdan bir üçlük isabeti daha bulan Alex farkı 5’e çekti.(48-53) periyodun bitimine 1-50 kala Grundy’nin basketi ile farkı 3’e indi ve Oktay Mahmuti molayı aldı. Mola dönüşümünde Tutku’nun top kaybı ve ardından Caner’in 3 sayı atışı sırasında yaptığı faul ile 3’te 3 isabet bulan Alex skoru 53-53’te eşitledi. Oyuna giren Luksa’nın top kaybı ve ardından Nedim Yücel’in smacı ile Mersin öne geçti. Haluk’un kaçan turnikesinin ardından diğer hucümda Tutku’nun üçlüğü ile Galatasaray tekrar öne geçti ve periyodu 1 sayı ile önde kapattı.(55-56) 4. periyoda Luksa’nın üzerinden başlayan Galatasaray art arda 3 faul aldırdı Mersin’e. Faul çizgisine gelen Luksa 2’de bir attı ve farkı 2’ye çıkardı. Ardından Shumpert’ın turnukesiyle fark 4’e çıktı. Mersin’in top kaybı yapmasının ardından bu hucüm da Mersin 4 faul hakkını çok erken doldurdu ve 4 faulü de Luksa yaptırdı. Aynı zamanda fark 6’ya çıktı. Grier’in basketiyle fark 4’e indi.(57-61) Andric müdaafa da yaptığı top kaybının ardından 5.faulünü yerini Ermal’e bıraktı. Ermal ilk hucüm da zor isabeti buldu.(57-63) Başarılı Türk hakemlerimizin(!) yine faul yarattığı bir pozisyonda Ermal’de 5 faul ile kenara geldi ve fark 4’e indi. Oyuna giren Sertaç serbest atış çizgisine geldi kendisine yapılan faul ile. Sertaç’ın 2’de 2’siyle fark yeniden 6’ya çıktı.(59-65) Mutlu’dan hemen cevap geldi ve ardından Galatasaray’ın top kaybı geldi. Bu hucümda çok iyi savunma yapan Galatasaray rakibin top kaybına zorladı ve molaya 61-65 önde girdi. Molanın ardından Tutku’nun içeriye drive etmesi sonucu dışarıda ki Haluk’u bulmasyıla fark 7’ye çıktı. Grier’ın serbest atışlardan bulduğu sayılarla fark 5’e düştü. Hakemlerin ayakta tuttuğu Mersin farkı 3’e indirdi. Sertaç’ın top kaybının ardından gelen ekstra üçlük skoru 68-68’de eşitledi. Ardından Shumpert’in serbest atışı çizgisine gelmesiyle Galatasaray yeniden öne geçti.(68-70) Hakemlerin çaldığı yine kolay bir faul ile fark 1’e indi ve diğer hucümda gelen 3’lük ile Mersin 2 sayı öne geçti. Shipp’in serbest atışları sayıya çevirmesiyle skor 72-72 oldu. Shipp’in top kaybı yapmasıyla Hakan Köseoğlu turnikeyi buldu ve 33 saniye kala takımını öne geçirdi. Hakan’ın faulü ile Tutku’nun 2’de 2’siyle skor eşitlendi. Alex’in top kaybı ve Tutku’ya yapılan faullerin sayıya dönüşmesiyle Galatasaray 10 saniye kala 2 sayıyla öne geçti ve molayı rakibine aldırdı. Mola dönüşü Haluk’un faulü ve Alex’in 2’de 2 atmasıyla skor yeniden eşitlendi. 1 saniye kala yıllanmış şarap Haluk’tan gelen 3’lük ile Galatasaray maçı 76-79 kazandı. Ve zirve takibini sürdürdü. Hakemlere de buradan selam olsun!
                                                                                        e-falanfilan Yazarı: Alperen Küçük

10 Mart 2011 Perşembe

'' İSTİFA DA BİR HİZMETTİR! ''

http://haberpan.net/haber/11/03/05/7233/canli-galatasaray-karabukspor.jpgDün Türk Telekom Arena'ya giden 5-10 bin civarındaki seyircinin, sahada oynanan futbol ya da diğer olup bitenlerle pek de alakası yoktu aslında. Özellikle ilk 45 dakika boyunca ne oyunu takip ettiler, ne de takımlarını desteklediler. Tek amaç Adnan Polat ve yönetimine istifa ettirtebilmek için her yolu denemekti. Açılan pankartlar, yapılan tezahüratlar hep bu amaca yönelikti.
  Tribünlerde bunlar olup biterken takım sahada maçı kazanmak ya da en azından iyi futbol oynamak adına birşeyler yapmaya çalışıyordu kendince. Ama gerek kısıtılı kadro, gerekse de yaratıcı oyuncu eksikliği, Hagi'nin de maçtan sonra söylemiş olduğu gibi son 30 metrede üretken olabilmeyi engelliyordu. Tabi bir Alex'iniz ya da bir Quaresma'nız olmayınca kadronuzda, böyle sıkışan maçları kazanabilmeniz de pek mümkün olmuyor. Dün akşam da bu gerçeği bir kez daha görmüş olduk. Zaten koskoca Galatasaray Takımı sahaya çıktığında ''üst düzey'' denebilecek oyuncusu sadece Milan Baros oluyorsa, o zaman o maçın kazanılması da hakikaten mucizelere bağlı oluyor ne yazık ki!
   Aslında Hagi'nin dün akşam sahaya sürmüş olduğu 11 için mevkiisel diziliş anlamında geldiği günden bu yana yaptığı en iyi 11'di diyebilirim. Ama işte ne yazık ki en azından 2-3 tane yaratıcı oyuncunuz olmayınca bu 11'in içinde, herkesin doğru mevkiide oynaması bile maçı kazanmaya yetmiyor.
   Arda haftalardır hatta aylardır ortalarda yok. Kewell desen bir var, bir yok. Eee bu takımın da başka yaratıcı oyuncusu olmadığına göre eldekilerle anca bu kadar üretken olunabiliyor!
   Hagi'nin teknik direktörlüğünü artık tartışma gereği bile duymuyorum. Çünkü ortada tartışılacak bir teknik direktörlük göremiyorum! Zaten bir insan çıkıp '' Culio 10 Misimovic eder.'' diyebiliyorsa, o insanın futboldan ne düzeyde anladığı apaçık ortadadır!
   Taraftar ''İSTİFA'' diyor, Adnan Polat'tan tık yok. Taraftar yine ''İSTİFA'' diyor, Hagi: ''Oturur konuşuruz.'' diyor. Yani bunun Türkçe meali: ''Bırakmasına bırakırım, o sorun değil ama siz ne kadar sakal atacaksanız ondan bahsedin.'' Eee hal böyle olunca bu şartlar altında anca bu kadar GALATASARAY ..

                                                                                                 e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar                 


4 Mart 2011 Cuma

ADNAN POLAT , ADNAN SEZGİN , HAGI ...

    En sevdiğim sözlerden biridir; ''Bazen yetersiz kalan kelimelerdir,biz değil.'' deyişi. Gerçekten de böyle hissettiğimiz anlar yok mudur hayatta? İçinde bulunduğumuz karamsar bir ruh halini ya da duygusal çıkmazımızı anlatmaya çalışırken düşünmez miyizi kelimelerin kifayetsiz kaldığını? İşte Galatasaray Spor Kulübü'nün, dolayısıyla da ben de dahil olmak üzere milyonlarca taraftarının şu an içinde bulunduğu durumu anlatmaya kalksak kelimeler yine kifayetsiz kalacaktır. Benim bu noktada merak ettiğim tek şey; dün gece itibariyle koskoca Galatasaray'ı henüz Mart ayının başında, tek bir hedefi dahi kalmamış hale getirenler vicdanen kendilerini rahat hissedebiliyorlar mı?
   Şu an içinde bulunulan şu rezil durumun en büyük sorumluları hiç tartışmasız başta Adnan Polat, sonra da Adnan Sezgin ve Hagi'dir.
   Bir kulüp başkanı düşünün ki, kulübü devraldığı günden bu yana hiç bir sportif başarı sağlayamamış, kendi yönetim kurulundaki futboldan anlayan tek adam olan Haldun Üstünel'i belki egoları, belki de kadim dostu! Adnan Sezgin uğuruna harcamış, teknik direktör ve futbolcu seçimlerinde hiç bir zaman doğru bir karar verememiş, her koşulda ve her şartta sadece mali tablolardan bahsedip bu tabloları gözümüze sokmak için direnerek, kulübü adeta bir ''anonim şirket'' havasında yönetmekten öteye gidememiş ...
   Bir sportif direktör düşünün ki; senelerdir çalışmakta olduğu kulübe en ufak bir katkısı bile olmadığı gibi gerek yaptığı yanlış ve gereksiz transferler, gerekse de takımın başına gelen her teknik direktörün işine karışıp rahat çalışma fırsatı vermeyerek, belki de yakalanması muhtemel başarıları da engelleme anlamında o kulübe tonla zararı olsun ... Üstüne üstlük de tek bir Galatasaraylı'nın dahi kendisini zerre kadar sevmediğini adı gibi bilen bu şahsiyet, eğer istifa ettiği haberi doğruysa ta ki bu akşama kadar görevini sürdürmek için direnmiş olsun.
   Ve son olarak bir teknik direktör düşünün ki; bir takımın başına 7.haftada geçsin ancak haftalar 23'ü gösterdiğinde, değil takımı ileriye taşımak, teslim aldığı günden bile çok daha gerilere götürsün ...
   Keşke hiç bir zaman teknik direktörlük yapmaya kalkışmasaydın Hagi! Kalkışmasaydın da, her zaman bizlerin gönlünde futbolculuğuna hayranlık duymaktan öte taptığımız, bizlere en güzel günlerimizi yaşatan, en büyük başarılarımızı kazandıran ''Kahramanımız'' Hagi olarak kalsaydın!
   Evet sevgili Galatasaraylılar; şu saatten sonra ne yazsak, ne söylesek boş. Artık iş işten geçmiş, Adnan Polat'ın başkanlığındaki 3.sezon da başarısızlıklarla ve hayal kırıklıklarıyla dolu bir şekilde noktalanmıştır. Sizlerden tek ricam, sezonun geriye kalan kısmında belki benim gibi maça gitmeyerek, belki de başka şekillerde kendinizce protestonuzu ortaya koymanız ve bu sayede Galatasaray Spor Kulübü'nün sahipsiz olmadığını, bizlerin duygularıyla oynayıp hayallerini çalan bu ''hırsızlara'' göstermenizdir. Saygılarımla ...

                                                                                              e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar

3 Mart 2011 Perşembe

3’te 3, 3’te 0 Elde Var 0

Turkish Airlines Euroleague'de temsilcimiz Fenerbahçe Ülker Top 16'da grubun son maçında Avrupa'nın en sert takımı olan Pamesa Valencia ile deplasmanda karşı karşıya geldi. Fenerbahçe’de bilindik eksikler vardı. Mirsad, Engin, Vidmar üçlüsü bu maçta da kadroda bulunmuyordu. Kadrodaki Mahalbasic ve Can Maxim’in herhangi bir aksilik dışında süre alması beklenmiyordu. Oyuna dengeli bir başlangıç yapıldı. Rakip ilk iki periyotta serbest atış çizgisine kolay geliyordu. Rakibinin sert savunmasına karşı zorlanan Fenerbahçe ikinci yarıda bir ara 9 sayı geri düşse de devreyi 39-32 geride kapattı.İkinci yarının ilk bölümünde farkı eritemedik. 9 sayılarda seyreden fark 26. dakika geride kalırken Pamesa’nın 48-41’lik üstünlüğü ile geçildi. Fenerbahçe farkı Emir’in üst üste gelen iki üçlüğüyle farkı 1’e indirse de bunu koruyamadı. Hakemler bu periyotta da aleyhimize çok rahat fauller çalmaya devam ettiler. Ancak telafi düdükleri çalmaya başlayınca oyun soğudu. 3. periyodu da 58-52 geride kapadık. Son periyoda adeta berbat başlayan temsilcimiz farkı aşağıya bir türlü çekemedi, hatta fark son 4 buçuk dakikaya girilirken 12’ye kadar çıktı. Farkı bir türlü 5’in altına çekemeyen Fenerbahçe maalesef 14 sayı ile maçı kaybederek Avrupa’ya veda etti.

    Maça 2-6 ile başlayan Fenerbahçe rakibinin sert savunmasına bir süre karşılık veremeyince bir ara 10’a 6 geriye düştü, 5-0’lık seri bulan temsilcimiz 1 sayı öne geçse de De Colo’dan gelen üçlükle 2 sayı geriye düştü. Fenerbahçe Ülker yeniden beraberliği yakalayıp öne geçse de ilk periyot 15-15’lik eşitlikle sona erdi.

    İkinci periyoda iyi başlasak da hatta 5. dakikada 4 sayılık üstünlüğü yakalasak da inanılmaz müdafaa ile ev sahibi takım 9.dakikada 7 sayılık üstünlüğü yakaladı. Ardından farkı 9’a çıkarsalar da devreyi 39-32 geride kapattık.

    2. devreye Oğuz’un saha içi isabetiyle başladık. 2 hücum sonra Javtokas’ın turnikesiyle cevap gecikmedi. Rafa Martinez’in serbest atış çizgisinden bulduğu atışlarla fark bir ara 9’a çıktı. (45-36)Bu periyot da faul hakkımızı erken doldurduk. Bu rakibin daha kolay sayı bulmasına sebep olabilirdi. Karşılıklı 3-0’lık sayılarla skor 48-39’a taşındı.Bu periyot da içeriden Oğuz ile sayı bulma ısrarını sürdüren Fenerbahçe kolay bir sayı daha buldu. Televizyon molasının ardından Emir art arda gelen iki üçlüğü ile farkı 1’e çektik (48-47) ve rakibi mola almaya zorladık. Rakip moladan sonra Ukic’e sıkı baskı yapıp oyunu 2 veya 3 numaralarımızın kurmasını istedi. Hakemler aleyhimize çok rahatça fauller çalmaya devam etti. Periyodu  59-52 geride kapadık.

    Temsilcimiz adına sadece bu sezonki EL maçlarının son çeyreği olmamasını ümit ettiğim bu bölümde karşılıklı top kayıplarıyla başladı. Onlar bizim top kaybımızı fast break sayısıyla bitirdi. Etkisiz Saras hemen periyodun başında Ukic’e bıraktı yerini. Tepeden Ukic’in kaçan 3’lüğüyle umutlar azalıyordu. 2. dakika geride kalırken fark 7 sayıdaydı.(61-54) Bir de hücum ribaundlarını vermese belki periyodun başında oyunun içine girebilirdik. Kaçan kolay atışlar da cabası. İçeriden oynamamız gerekiyordu ve Oğuz ile sayıyı bulmuştuk. Böylece farkı 5’e çektik. (65-58) Son 4 buçuk dakikaya girilirken fark 12’ye kadar çıktı. (64-52) Hemen ardından mola geldi. Emir’in sihrine kalmıştı maç moladan sonra oyuna giren Emir’ den sayı bekliyorduk. Hemen ilk hücumda topu iyi dolaştıran temsilcimiz kolay atışı buldu ve basket bir de faul kazandı.(70-61) De Colo’nun Kobe Bryant vari (zor anlarda zor basketler) atışları umudumuzu kırsa da bizim de Emir’imiz vardı.(72-64) Alan savunmasıyla savunmasını en üst seviyede sertliğe çeken temsilcimiz Lavrinovic’in hücum ribaunduyla birlikte gelen basketiyle farkı son 2 dakikaya girilirken 6’ya çektik.(72-66) Rafa’ nın muazzam iki tane arka arkaya gelen üçlüğüyle fark yeniden çift haneye çıkıverdi.(78-68) Ardından Tomas’ın kaçan üçlüğüyle Fenerbahçe’nin Avrupa defteri kapandı. Taraftarların hepsi ayakta henüz maç bitmeden coşkuyu sahada hissettiriyordu. Son hücumu kullanmayan Pamesa Valencia maçı 82-68 kazanarak çeyrek finalde Real Madrid’in rakibi oldu. 

                                                                                    e-falanfilan Yazarı: Alperen Küçük

1 Mart 2011 Salı

Kartal uyandı

Haftalardır galibiyete hasret Beşiktaş eski dostun takımı Antalyasporu vasat geçen maçta 2-0 yenmeyi başardı. Ne hikmetse bu ligde bir tek Antalyaspor bizi yenemiyor. Aslına bakarsanız iki iddiasız takımın mücadelesinde sıkıcı bir maç olacağı önceden belliydi. Beşiktaş zaten lig defterini kapatmış gelecek sezon için antreman yapar gibi maç yapıyor. Aslında bu dönemler en çok genç oyuncular için fırsat oluyor. Bu maçlarda altyapıdan çocukları denemek çok büyük bir önem arz ediyor. Çünkü yarışın içinde kaldığınız zaman bu gençleri oynatamıyorsunuz. Kaybettiğinizde suç hemen o gençleri oynatanlara kalıyor. Böyle maçta tecrübesiz adamı oynatılır diye söylenmeyen kalmıyor. Beşiktaş üzerindeki şu ölü toprağını attıktan sonra eminim ki alt yapıdaki o parlak gençlere bol bol yer verecektir. Özelliklede Necipe. Maçın teknik detaylarına gelecek olursak; Beşiktaş artık eskisi gibi önde basan ısıran görüntüsünü sergileyemiyor. Ya da en azından bana öyle geliyor. Hani o ısıran takım görüntüsü oluşmuyor. İstek kalmadı kimsede. Sanırım tek umut olan kupa mücadelesine saklıyor herkes kendini. Dün gecenin en enteresan olayı Necip’in Trabzon maçında oynamak için kupa maçını feda ederek sarı kart cezası yerine çift sarı karttan kırmızı kart görmesi oldu. Q7 nin sakatlığında gene mi aynı şekilde 1 ay olmayacak dedirtti.

 Fark yaratanlar

Sakatlıktan kurtulduktan sonra form tutmaya başlayan Erkem maçın kilit adamı oldu.son haftalarda Beşiktaş’ın en önemli gol ayağı olan Ekrem dünkü maçta da ters ayağı olan sol ayağıyla topu ağlara gönderip Beşiktaş’ın en önemli eksiği olan ilk golü atma sorununa çözüm buldu ve Antalya’nın kilidi çözüldü. Bir diğer fark yaratan ise Guti idi. Attığı frikik golü ve akıl dolu paslarıyla maçın öne çıkan isimlerinden biri oldu. Aslında maçın görünmeyen kahramanı oldu da diyebiliriz. Antalya kalecisi Ömer ise artık emekliliğinin geldiğini gösterdi bize. Yediği ikinci goldeki hatası affedilecek cinsten değildi. Bana kalırsa Ömer bu sezon sonu futbolculuk kariyerine son verip antrenörlük hayatına başlamalı. Önümüzdeki hafta şampiyonluk yarışının en önemli maçlarından biri olacak. Trabzonspor son haftalarda çok zor maçlar yapıyor ve puan kaybetme kredisini tamamladı. Liderliği elinden kaçıran Karadeniz ekibi en zor deplasmanlarından birine çıkıcak. Çünkü Beşiktaş kaybettiği prestijini kazanmak için böyle büyük bir maçı kazanmak zorunda. Moral açısından da iki takım içinde çok zor bir mücadele. Pazar gününü iple çekiyorum…
                                                                                                                     e-falanfilan Yazarı: Joer