12 Nisan 2011 Salı

GALİP GELMEYİ UNUTMAK

Dün akşam oynanan Trabzon Spor maçından sonra şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Galatasaray Futbol Takımı galibiyet kelimesinin sözlükteki karşılığını ve özellikle de büyük takımlar için nasıl bir anlam ifade ettiğini tamamen unutmuş. Büyük takımlar galip gelmeyi alışkanlık galine getirirler ya hani, işte Galatasaray’da şu an durum tam tersi. Yani alışkanlık haline getirilen şey kazanmaktan çok kaybetmek,yitirmek …
   Maçtan yaklaşık 1 saat evvel kadrolar belli olduğunda Bülent Ünder'in bu maça ilişkin oyun planına anlam vermek adına büyük uğraş sarfetmeme rağmen bir sonuca varamadım. Kendi sahamızda oynadığımız bir karşılaşmada böylesine defansif bir onbirle sahaya çıkmak, ne Galatasaray markasına, ne de daha önceki yıllarda Samsun Spor’a bile hücum futbolu oynatabilmek için çırpınan Bülent Ünder’e yakışmadı. Takımın belki de hücum anlamında biraz olsun üretken olabilecek iki ismi Kewell ve Pino’yu yedek soyundurup, orta sahayı sadece savunmaya yönelik oyunculardan kurmak daha maç başlamadan beraberliği kabullenmekten öte bir şey olamazdı!
   Sahaya çıkan bu defansif onbir yetmezmiş gibi henüz 3.dakikada sakatlanıp oyundan çıkmak zorunda kalan Yekta’nın yerine bir savunmacı daha almak (Mustafa Sarp), Trabzon Spor adına zaten kolay başlayan maçı dahada kolay hale getirecek gibi görünsede; Galatasaray ilk 45 dakika boyunca eldeki kadroyla yapılabileceklerin maximumunu yaptı diyebilirim. Gol arayan, pozisyonlara giren, oyunda daha hakim olan taraf devre boyunca Galatasaray’dı ancak her hafta olduğu gibi bu haftada oyundaki bu üstünlüğünü skor tabelasına yansıtamayı başaramadı.
   İkinci devrede de değişen pek bir şey yoktu aslında. İlk yarıya paralel özelliklerle giden oyunda dengelerin değiştiği an Colin Kazım’ın 75.dakikada Serkan’ın bileğini kırmaya yönelik hareketi oldu!
   Evet ben Kazım’ın kafa yapısının ve hayat görüşünün ne doğrultuda olduğunu iyi bildiğim için transferini hiçbir zaman onaylamadım. Geldiği ilk haftalarda sergilediği saman alevi misali maç performanslarından sonra da sürekli olarak ''İnşallah bir süre sonra tekrardan sapıtmaz.'' Demiştim. İşte korktuğum o şey başıma geldi ne yazık ki. Kazım haftalardır takıma bir şey vermiyor. Sahada boş boş geziyor. Üstelik bu olumsuz performansı yetmezmiş gibi faydasının dokunmadığı takımına zarar da vermeye başladı! O zaman Kazım’a yapılması gereken hareket; Ocak ayı transfer döneminde Serdar Özkan’a yapılan hareketin aynısı olmalıdır diye düşünüyorum.
   Kazım’ın atılmasıyla kendine iyice güveni gelen Trabzon Spor’un golü bulması da çok uzun sürmedi. Dakikalar 81'i gösterirken Jaja’nın 4 tane Galatasaray’lı oyuncunun arasından Burak’a yuvarladığı top - ki o 4 kişiye sormak lazım, aralarından o topun nasıl geçtiğini - ağlarla buluşunca hepimiz bu haftada galip gelemedeğimiz gerçeğini kabullenmek zorunda kaldık.
   Maçtan sonra Bülent Ünder'in çıkıp ''Pino bir daha bu takımın formasını giyemeyecek.'' demesi saçma ve anlamsız olduğu kadar komikti de. Bu nedir arkadaş? Her mağlubiyetten sonra birilerine fatura kese kese, takım neredeyse son 6 haftada kadro çıkaramayacak hale geldi. Sanki dünya çapında yıldızlarla dolu 30 kişilik bir kadromuz var da kafamıza estiği an birilerini kadro dışı bırakabiliyoruz. Ben birkaç hafta evvel Hagi Pino’yu da yakında lolipop yedi diye kadro dışı bırakmasın demiştim ama Bülent Hoca Hagi’den bile hızlı çıktı vallahi! Daha 2.maçında neşter vurmaya başlaması kendisinin cerrahlık mesleğine olan merakı üzerinde gerçekten derin bir bilgi sahibi olmamızı sağladı!
   Son olarak Arda’yla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. A Takım formasıyla oynadığı ilk maçı dün gibi hatırlarım. Ağustos 2006’da belki de mecburiyetten ötürü, Şampiyonlar Ligi Ön Elemesi’nde giymişti ilk defa  Galatasaray formasını. Belki o an kendisine 3 yıl sonra bu takımın kaptanı ve ''10 Numarası'' sen olacaksın dese birileri,''’Dalga mı geçiyorsun?'' diye karşılık verirdi. Ama öylesine hızlı tırmandı ki basamakları Arda, bir anda Galatasaray taraftarının, bütün futbolseverlerin ve hatta tüm Türkiye’nin kahramanı, sevgilisi oldu. Ancak son 1.5 yılda terse dönen rüzgarın kendisini sürüklemesine karşı koyamayan Arda’nın en azından Galatasaray taraftarının gözündeki tükenişi de aynı hızlaydı.
   Evet Galatasaray taraftarının %80'i artık Arda’yı sevmiyor, takımda görmek istemiyor. Arda’da artık bunun bilincinde ve protestolardan bunalmış durumda. Kendince kurtuluşu Avrupa’ya gitmekte buldu. Kim bilir belki yanlış zaman, belki de tam zamanı. Hangisi doğru ? yaşanmadan bilinmez. O da yaşayarak görecek zaten. An itibariyle Atletico Madrid’e transferi %70 kesinleşti gibi. Yarın veya öbür gün resmi açıklama gelecek belkide. Gerek Arda için, gerekse de Galatasaray için hayırlısı olur inşallah. Yalnız şunu da söylemeden edemeyeceğim: Geçen sezon bu kadar olmasada benzer şekilde Mehmet Topal’ı eleştirenler, bu sezon orta sahada Cana’yı, Barış’ı, Mustafa Sarp’ı izledikçe kafalarını duvardan duvara vurur hale geldiler ancak son pişmanlık fayda etmedi tabi. Umarım gelecek sezon Avrupa’nın ilginç bir ülkesinin, ilginç bir takımından gelecek sol açığı izlerkende yine ''keşke'' demezler …  
                                                                                               e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar