25 Mayıs 2011 Çarşamba

LONDRA’DA SICAK SAATLER

Ligin ilk devresinin sonlarına doğru ansızın basınımızca ortaya atılan ‘’Galatasaray gelecek sezon için Drogba’nın peşinde.’’ Haberi bir çoklarımız için ‘’asparagas’’ niteliği taşımaktan öteye gidememişti o günlerde. Sonrasında da her ‘’asparagas’’ haber gibi unutuldu gitti zaten. Ancak Ünal Aysal’ın Galatasaray başkanlığına adaylığını resmen açıkladığı dönemden itibaren (ki o dönem de Nisan ayı ortalarına tekammül eder)Drogba-Galatasaray flörtü kulislerde bu kez çok daha yüksek sesle ve ciddiyet katsayısı artarak konuşulmaya başlandı. Daha sonrası ise malum. Ünal Aysal’ın 2 hafta önce başkanlığa seçilmesiyle başlayan süreçte arkaya arkaya Fatih Terim, Elmander ve Selçuk İnan bombalarının patlaması, Galatasaray taraftarının unutalı çok uzun zaman olduğu o heyecanı yeniden kendinde bulmasına vesile oldu.
Ünal Aysal’ın katıldığı televizyon programlarında verdiği mesajlar ve kendinden emin duruşu taraftarı iyiden iyiye ‘’yıldız’’ beklentisine soktu. Aslında bu noktada kullanılan ‘’beklenti’’ kelimesini hayal olarak nitelendirmeye kalkarsak hata yaparız. Çünkü Galatasaray Spor Kulübü’nde şu anki durumlar 4 ay önce geride kalan Ocak ayı transfer dönemine göre bir hayli farklı boyutlarda diyebilirim.
Evet lafı çok fazla uzatmaya gerek yok. Gündemin bir numaralı ismi Chelsea’nin dünyaca ünlü gol makinası Didier Drogba. Başlangıçta birçokları için bir hayal olan bu transferin an itibariyle gerçekleşme oranının %70-%80 seviyelerinde olduğunu söyleyebilirim. Yalnız burada ince bir ayrıntıyı gözden kaçırmayın. ‘’Kesin bitti’’ ya da ‘’Bu iş tamamdır’’ gibi ibareler asla kullanmıyorum. Sadece bu transferin gerçekleşme oranı oldukça yüksek seviyelerde diyorum.
Ünal Aysal şu an Londra’da, gerek Chelsea’li yetkililer gerekse de Drogba ve menajerleriyle pazarlık halinde. Drogba’nın Chelsea’dan aldığı yıllık ücret vergileri düşecek olursak 5-5,5 milyon euro seviyelerinde. Tabii bu sadece garanti para. Yani maç primler vs hariç. Galatasaray Spor Kulübü’nün dün çeşitli bankalardan 22 milyon euro civarında teminat mektubu aldığı şeklinde bize gelen duyumlar var. Basit bir matematik hesabı yapacak olursak 5,5 milyon euro’dan 4 yıllık bir kontrar bize bu rakamı çıkarır!
Ayrıca dün bir İngiliz bahis sitesinin Drogba transferi üzerinden açtığı bahis oranlarında sabah saatlerinde Galatasaray’ı listeye bile dahil etmezken, akşam saatlerinde birden Galatasaray’ı Real Madrid’in ardından 2.sırada listeye sokup, birkaç saat sonra’da Galatasaray’ı bir numaraya taşıması ve de son olarak Galatasaray’ı bahis dışı tutarak ‘’evens’’ ifadesiyle mutlak favori durumuna getirmesi olaya daha da ilginç bir boyuta getirdi.
Drogba transferinin İngiliz basının ‘’Daily Mail’’ ve ‘’Daily Mirror’’ gibi iki önemli gazetesinde de geniş yer bulması, Drogba’nın Galatasaray’a transferinin yavaş yavaş İngiliz medyası tarafından da kabul görür hale gelmesinin kanıtı sanırım.
Evet herkes bir şeyler yazıp çizerken, basında, internette, kısacası heryerde bileni-bilmeyeni bir çok spekülasyonlar üretirken bizde bu konuda kendi bilgilerimizce sizleri aydınlatma ihtiyacı hissettik. En başta da söylediğimiz gibi bu transfer gerçekleşir, gerçekleşmez bilemeyiz. Ama Drogba-Galatasaray flörtünde an itibariye durum bundan ibaret. Ben şu an için biraz daha sabır diyorum.
                                                                                                e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar

Ve Selçuk İnan Galatasaray'da



Transferin gözde isimlerinden Selçuk İnan Galatasaray ile anlaşma sağladı. Bu sezon sergilediği performansla büyük alkış alan milli futbolcu sarı kırmızılı takımla 5 yıllığına anlaştı. Selçuk önümüzdeki günlerde resmi sözleşmeye imza atacak.

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Kabusun Sonu

Galatasaray taraftarı için büyük bir ızdırap içinde geçen ve artık bir an önce bitmesi için dualar eder hale geldiğimiz 2010-2011 sezonuna nihayet bu akşam nokta koyduk. Geride kalan sezon için söyleyebileceğimiz tek şey, çok büyük bir hayalkırıklığı yaşamış olduğumuz gerçeği. Evet belki sezon başında mevcut kadromuzda küçülmeye gitmiş, takımdaki yüksek maliyetli oyuncuları satıp yerlerine madddi şartları kısmen daha iyi olan oyuncular transfer etmiştik. Ancak her ne olursa olsun sonuç bu olmamalıydı. Normal şartlar altında Galatasaray ‘ın sadece formasını bile sahaya koysak , bundan daha iyi neticeler beklerdik hepimiz. Ancak olmadı işte. Yanlış yönetim, yanlış hoca seçimleri, yanlış oyuncu tercihleri, hatalı stratejiler … Hepsi bir araya gelince ortaya bizler için böylesine acı verici bir sezon çıkmış oldu işte. Ama her gecenin ardından doğan güneş misali, geçen hafta Ünal Aysal’ın başkanlığa seçilmesi ve bu hafta da bu kabus sezonun tamamlanmasıyla kötü günler geride kaldı artık diye düşünüyorum. En azından böyle olacağına tüm kalbimle inanmak istiyorum ...
Dün itibariyle, günlerdir büyük bir heyecan ve sabırsızlıkla beklediğim İMPARATOR’un yuvaya dönüşü, bizzat başkanımız tarafından resmen açıklandı. Şu an bu kararın doğruluğu çok tartışılıyor olsa da, ben de Fatih Hocamız’ın teknik direktörlüğe getirilişini tam isabet olarak nitelendirenlerdenim. Çünkü Florya’daki başıboşluğu,otorite eksikliğini ortadan kaldırabilecek ve de futbolcuların yitirmiş oldukları özgüvenlerini onlara yeniden kazandırabilecek yegane güç kesinlikle Fatih Hoca’dır. Ayrıca Galatasaray’ın Fatih Hoca’ya olduğu kadar, Fatih Hoca’nın da Galatasaray’a ihtiyacının olduğu bir gerçektir. Galatasaray’dan ayrıldığı ilk dönemden bu yana teknik direktörlük kariyerinde bir düşüş yaşayan ve tam anlamıyla bir istikrar sağlayamamış olan İMPARATOR’un da tıpkı Galatasaray gibi en ufak bir başarısızlığa dahi tahammülü kalmamıştır. Dolayısıyla da Fatih Terim ile Galatasaray’ın 3.buluşması her anlamda tencere-kapak misalidir.
Yine dün akşam saatlerinde başkanımız tarafından açıklanan Elmander transferinin de camiamıza hayırlı, uğurlu olmasını temenni ederim. Elmander son 5-6 yıldır her daim avrupa piyasasında boy gösteren ve bizim basınımızda da ismi takımlarımızla sık sık anılan bir oyuncuydu. Kısmet Galatasarayımız’aymış.
Takımımızın bu sezonki son maçına değinecek olursak, ''futbolun olmazsa olmazı seyircidir'' gerçeğinin bir kez daha gün yüzüne çıktığı Konya Spor karşılaşmasında, bu şartlar altında oynanabilecek kadar iyi futbol oynadık ve sahadan 2-0 galip ayrıldık. Gerek Kazım’ın gerekse de Culio’nun attığı goller şık gollerdi. Skoru daha da arttırmamız mümkündü ama bunu yapabilmeyi yine beceremedik. Daha farklı galibiyetler seneye inşallah …
Evet sevgili Galatasaraylı’lar bu sezonlukta benden bu kadar. Ligin başından beri beni takip eden, yazılarımı okuyan ve desteğini esirgemeyen herkese buradan teşekkürlerimi sunuyorum. Gönül isterdiki sezonu bambaşka yerlerde bitirelim. Ne diyelim, kısmet değilmiş. Ancak ben yeni sezondan çok umutluyum. Güzel şeyler olacak inşallah. Özellikle Ünal Başkan’ımız bugüne dek pek alışık olmadığımız türden bir başkan profili ve duruşu sergileyecek gibi bizlere …
Yeni sezonda çok özlediğimiz o eski günlerimize geri dönmek dileğiyle … Hoşçakalın …

                                                                                           e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Hoşgeldin Ünal Başkan

Hiç şüphesiz ki 14 Mayıs 2011 tarihi Galatasaray Spor Kulübü’nün 106 yıllık geçmişine bir dönüm noktası olarak kazınacaktır. Binbir belirsizlik, çalkantı ve gerginliğin arasında ''yapılır'' – ''yapılamaz'', ''o gün yapılır'' – ''bugün yapılmaz'' kehanetlerinin arasında nihayet dün gerçekleştirilebilen Galatasaray Spor Kulübü başkanlık seçimleri Ünal Aysal’ın ezici üstünlüğü ile sona erdi. Böylece de Galatasaray Spor Kulübü’nün 34. Başkanı Ünal Aysal olmuş oldu. Tabii bu seçimlerin Aysal adına diğer bir olumlu yanı da, almış olduğu 2998 oy ile Adnan Polat’ın her fırsatta övünerek dile getirdiği ''Kulüp tarihinin en yüksek oyla seçilen başkanı'' unvanını tarihe gömmesiydi. Peki bundan sonra Galatasaray’da neler olacak? Doğrusunu söylemek gerekirse herkes çok büyük beklentiler içerisinde. Ee beklentiler büyük olduğuna göre Ünal Başkan’ın işi pek de kolay olmayacak gibi. Çünkü ne Galatasaray taraftarının ne de camianın artık en ufak bir başarısızlığa dahi zerre kadar teammülü kalmadı. Ancak Sayın Aysal’da illaki kendi kafasında bir takım hesap-kitaplar yapmış ve kendisini bekleyen görevin zorluk derecesinin bilinciyle başlanlığa talip olmuştur. Dolayısıyla bu noktada bizlerin yapması gereken tek şey, bu zor dönemde o kutsal göreve talip olduğu için kendisine saygı duymak, güvenmek ve üstün başarılar dilemek olmalıdır.
Seçim konusunu bir kenara bırakıp Gençlerbirliği karşılaşmasına değinecek olursak, bana göre bu galibiyetin altında yatan en önemli neden futbolcuların yeni başkanlarına ''Hoşgeldin'' deme isteğidir. Gerçi elde edilen bir galibiyetin nedenlerini aramak ne denli doğrudur, tartışılır tabi. Neticede galibiyet galibiyettir ve hangi amaçla kazanıldığının pek bir önemi yoktur.
Bülent Ünder Gençlerbirliği karşısına eldeki alternatiflerle kurulabilecek en iyi kadroyla çıktı. Takımda elinden geldiğince mücadele etti. Oyuncular galip gelmek için bu hafta daha bir motiveydiler sanki. Maç boyunca, geriye düştükleri anda da, skoru yakaladıkları anda da hırslarından ve mücadele azimlerinden hiçbir şey kaybetmeden oynamaya devam ettiler. Bunun karşılığını da maçı 3-2 kazanarak almış oldular.
Gençlerbirliği karşısında en beğendiğim 2 ismin Culio ve Kewell olduğunu söyleyebilirim. Culio zaten bu sene yapılan transferlerin şüphesiz en isabetlisi. Gelecek sezonda da takımda tutulması en muhtemel yabancı olarak gözüküyor. Kewell ise geldiği ilk günden bu yana hep aynı Kewell. Zaten sakatlık ve devam sorunları olmasa, Galatasaray forması giydiği 3 sezonda, Alex’in Fenerbahçe’ye verdiklerine yakın seviyede şeyler verirdi şüphesiz takımımıza.
Ligi gelecek hafta Türk Telekom Arena’da oynayacağımız Konya Spor karşılaşmasıyla bitiriyoruz. Ondan sonra büyük bir sabırsızlıkla yeni hocamızı, yeni oyuncularımızı ve yeni sezonu bekleyeceğiz. Adnan Polat yönetiminde geçirdiğimiz kabus gibi 3 sezonun ardından yeniden güzel günlere yelken açabilmek en büyük arzumuz ve temennimiz. Yazımın başında da söylemiş olduğum gibi ben Ünal Başkanımız’a inanıyor ve güveniyorum. Sizlerde inanın ve güvenin. Çünkü zaman birlik ve beraberlik zamanı …

10 Mayıs 2011 Salı

Gazozuna Maç

Dün akşam, bu sezonun belkide en anlamsız maçlarından birini seyrettiğimizi söyleyebilirim. Bir tarafta ''şu lig artık bitsede gitsek'' moduna haftallar evvel girmiş Galatasaray, diğer tarafta ligden düşmesi geçen hafta kesinleşmiş olan Kasımpaşa. Hal böyle olunca sahada bir hayli sıkıcı ve futbol yoksunu bir mücadele bekledi birçoklarımız. Ancak düşünülünenin aksine oldukça zevkli bir mücadele izlediğimizi söyleyebilirim.
Bülent Ünder aslında dün akşam sahaya gençlerden kurulu bir 11 ile çıkmayı planlıyordu ancak A2’takımımızın bugün oynadığı şampiyonluk yolundaki kritik müsabaka, Bülent Hoca’nın bu düşüncesini sahaya yansıtmasına engel oldu. Dolayısıyla dün akşam da, sezonun başından beri izlemekte olduğumuz ancak büyük bir kısmını izlemekten fazlasıyla sıkıldığımız oyunculardan kurulu bir kadroyla mücadele ettik.
Galatasaray iki devrede de oyunun mutlak hakimiydi. Stancu sayısız gol pozisyonunu cömertçe harcadı. Son vuruşlarda biraz becerikli olabilse ligdeki gol sayısını rahatlıkla 3’e katlayabilirdi. Kim bilir belki de şans yanında değildi. Tabii gol kaçırma konusunda cömert olan oyuncularımız Stancu ile sınırlı değildi. Orta saha ve diğer hücum elemanları da bir vites geriden eşlik ettiler Rumen forvete.
Aykut Erçetin, Galatasaray kariyeri boyunca yemiş olduğu ''kendi şahsına münasır'' gollere bir yenisini daha ekledi. Ancak yediği golü bir kenara bıraktım, Çağlar’a sallamış olduğu uçan tekme ilginç olduğu kadar, artislik jimnastik ve judo sporlarının futbol sahalarına yansımasını temsili nitelkite bir hareketti!
Dünkü maçta Baros’un yedek, Kewell’in ise 18 dışında oluşuna pek anlam veremedim açıkçası. Bugün tüm gazetelerde Kewell’ın bu duruma çok sinirlendiği ve tesisleri terkettiği yazıyor. Buna karşılık Bülent Hoca dünkü basın toplantısında ''Kewell maç oynamaya hazır durumda değildi, kendisinden kalan 2 haftada faydalanacağım.'' dedi. Ortada büyük bir çelişki olduğu aşikar …
Doğrusunu söylemek gerekirse lig Galatasaray için haftalar evvel bitmişti. Futbolcular her hafta sahaya bir yerde mecburiyetten çıkıyor. Durumun böyle oluşu futbolcular kadar taraftara da yansıyor diyebilirim. Onlarda kendilerini maça gelmeye mecbur hissediyor gibi. Zaten dün akşam stad da 5.000 kişi vardı veya yoktu. Normalde Galatasaray Takımı böylesine az bir seyirci topluluğu önünde maça çıksa bir hayli şaşırırdı herkes ancak dünkü durum gayette normal karşılandı. Zaten gerek sahadakilerin, gerekse de tribündekilerin akıllarının Cumartesi günü yapılacak kongrede olduğunu biliyorum, görebiliyorum. Benim fikrimi soracak olursanız, Ünal Aysal’ı destekliyor ve başkan seçilmesini arzu ediyorum. İnşallah bu arzum gerçeğe dönüşür de, başarıdan başarıya koşan, ortalığı kasıp kavuran, sahaya çıktığı zaman rakiplerini tir tir titreten o çok özlediğimiz Galatasaray’ımızı uzun yıllar sonra yeniden izlemeye başlarız .
                                                                                              e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Anadolu Takımı GALATASARAY

  Dün akşam oynanan Beşiktaş-Galatasaray karşılaşmasının ardından ortaya çıkan gerçek; Galatasaray’ın sahip olduğu büyük takım hüvviyetinden her hafta biraz daha uzaklaşarak, sıradan bir ''Anadolu Takımı'' olma yolunda emin adımlarla ilerlediğidir.
   Yalnız bu değerlendirmeyi yaparken öncelikle ''Büyük Takım'' ile ''Anadolu Takımı'' arasındaki temel fark nedir? İsterseniz bunu açıklayayım size:
   Büyük Takımlar katıldıkları her turnuva ya da şampiyonada daima en üst basamağı hedeflerler. Yani amaç her zaman şampiyon olmak ve kupalar kaldırmaktır. Karşılaştıkları rakiplerden korkmaz, onların gücünden hiçbir şekilde çekinmezler. Hatta tam tersine, ''Onlar bizden korksun.'' diye düşünürler. Kendilerinden daha alt seviyedeki takımları hiç zorlanmadan yenerler, ezeli rakiplerine karşı oynarken de her ne şartta olursa olsun mutlak galibiyet parolasıyla çıkarlar sahaya.
   Peki şimdi bu anlattıklarımdan yola çıkarak soruyorum sizlere: Yukarıda saymış olduğum bu unsurlardan hangisi ya da hangileri Galatasaray Futbol Takımı’nın 2010-2011 sezonuna dair sahip olduğu takımsal özellikler arasında yer alıyor? Cevap tabiki hiçbiri ..
   Galatasaray Takımı şu an ligin en az gol atan, en çokta gol yiyen takımlarından biri durumunda. Kalesinden forvetine kadar hiçbir mevkiisinde herhangi bir istikrara, takım olabilme adına da en ufak bir başarıya sahip değil.  Bunların akabinde ligin üst sıralarında yer alan Fenerbahçe, Trabzon Spor, Bursa Spor, Kayseri Spor ve Beşiktaş gibi takımlara karşı da bu sezon tek bir galibiyet dahi alamamış olduğunu göz önünde bulunduracak olursak, ben artık Galatasaray Futbol Takımı’ndan büyük takım olarak bahsetmenin hem ligin diğer büyüklerine, hem de o sıfatı Galatasaray’a göre çok daha fazla hak eden Bursa Spor, Gaziantep Spor, Kayseri Spor, Eskişehir Spor gibi ekiplere büyük haksızlık olacağı kanaatindeyim.
   Dün akşamki maçla ilgili bir şeyler söylememi bekleyenler için ise sadece şunu söyleyebilirim; galip gelen taraf, galibiyeti gerçekten hak eden ve maçı çok daha fazla isteyen taraftı. Zaten maçı seyreden herkes, daha iyi top oynayan, oyunda daha hakim gözüken, rakip kalede daha fazla ve daha ciddi pozisyonlar üreten ekibin hangisi olduğunu çok net bir şekilde gördüler. Dolayısıyla bu noktada yapılması gereken şey, Beşiktaş futbolcularını ve taraftarlarını tebrik etmekten başka bir şey olamaz.
   Son olarak birkaç cümle de Bülent Ünder için yazmak istiyorum. Evet böylesine kötü bir gidişat sergileyen ve mücadele ettiği tüm kulvarlara çoktan havlu atmış olan bir Galatasaray’ı kolay kolay kimse teslim almak istemezdi, istemedi de zaten. Kendisi bu taşın altına elini sokarak hem Galatasaray’ı ne kadar çok sevdiğini hem de kulübüne olan bağlılığını bizlere bir kez daha göstermiş oldu. Bülent Hoca’nın buraya kadar yapmış oldukları gerçekten alkışlanacak cinsten. Ancak hocanın göreve başladığı ilk günden bu zamana kadar geçen 4-5 haftalık süreçte, takımda en ufak bir gelişme göremediğimiz gibi her geçen gün Rijkaard ve Hagi dönemlerinden bile daha gerilere gittiğimizi söyleyebilirim. Bu da demek oluyor ki, Bülent Hoca’da Galatasaray’ın hancı, kendisinin ise 8 durak sonra inecek bir yolcu olduğunun bilinciyle göreve başlamış ve an itibariyle otobüsten inmesi için kalan 3 durağı bekliyor …
                                                                                                       e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar