7 Mayıs 2011 Cumartesi

Anadolu Takımı GALATASARAY

  Dün akşam oynanan Beşiktaş-Galatasaray karşılaşmasının ardından ortaya çıkan gerçek; Galatasaray’ın sahip olduğu büyük takım hüvviyetinden her hafta biraz daha uzaklaşarak, sıradan bir ''Anadolu Takımı'' olma yolunda emin adımlarla ilerlediğidir.
   Yalnız bu değerlendirmeyi yaparken öncelikle ''Büyük Takım'' ile ''Anadolu Takımı'' arasındaki temel fark nedir? İsterseniz bunu açıklayayım size:
   Büyük Takımlar katıldıkları her turnuva ya da şampiyonada daima en üst basamağı hedeflerler. Yani amaç her zaman şampiyon olmak ve kupalar kaldırmaktır. Karşılaştıkları rakiplerden korkmaz, onların gücünden hiçbir şekilde çekinmezler. Hatta tam tersine, ''Onlar bizden korksun.'' diye düşünürler. Kendilerinden daha alt seviyedeki takımları hiç zorlanmadan yenerler, ezeli rakiplerine karşı oynarken de her ne şartta olursa olsun mutlak galibiyet parolasıyla çıkarlar sahaya.
   Peki şimdi bu anlattıklarımdan yola çıkarak soruyorum sizlere: Yukarıda saymış olduğum bu unsurlardan hangisi ya da hangileri Galatasaray Futbol Takımı’nın 2010-2011 sezonuna dair sahip olduğu takımsal özellikler arasında yer alıyor? Cevap tabiki hiçbiri ..
   Galatasaray Takımı şu an ligin en az gol atan, en çokta gol yiyen takımlarından biri durumunda. Kalesinden forvetine kadar hiçbir mevkiisinde herhangi bir istikrara, takım olabilme adına da en ufak bir başarıya sahip değil.  Bunların akabinde ligin üst sıralarında yer alan Fenerbahçe, Trabzon Spor, Bursa Spor, Kayseri Spor ve Beşiktaş gibi takımlara karşı da bu sezon tek bir galibiyet dahi alamamış olduğunu göz önünde bulunduracak olursak, ben artık Galatasaray Futbol Takımı’ndan büyük takım olarak bahsetmenin hem ligin diğer büyüklerine, hem de o sıfatı Galatasaray’a göre çok daha fazla hak eden Bursa Spor, Gaziantep Spor, Kayseri Spor, Eskişehir Spor gibi ekiplere büyük haksızlık olacağı kanaatindeyim.
   Dün akşamki maçla ilgili bir şeyler söylememi bekleyenler için ise sadece şunu söyleyebilirim; galip gelen taraf, galibiyeti gerçekten hak eden ve maçı çok daha fazla isteyen taraftı. Zaten maçı seyreden herkes, daha iyi top oynayan, oyunda daha hakim gözüken, rakip kalede daha fazla ve daha ciddi pozisyonlar üreten ekibin hangisi olduğunu çok net bir şekilde gördüler. Dolayısıyla bu noktada yapılması gereken şey, Beşiktaş futbolcularını ve taraftarlarını tebrik etmekten başka bir şey olamaz.
   Son olarak birkaç cümle de Bülent Ünder için yazmak istiyorum. Evet böylesine kötü bir gidişat sergileyen ve mücadele ettiği tüm kulvarlara çoktan havlu atmış olan bir Galatasaray’ı kolay kolay kimse teslim almak istemezdi, istemedi de zaten. Kendisi bu taşın altına elini sokarak hem Galatasaray’ı ne kadar çok sevdiğini hem de kulübüne olan bağlılığını bizlere bir kez daha göstermiş oldu. Bülent Hoca’nın buraya kadar yapmış oldukları gerçekten alkışlanacak cinsten. Ancak hocanın göreve başladığı ilk günden bu zamana kadar geçen 4-5 haftalık süreçte, takımda en ufak bir gelişme göremediğimiz gibi her geçen gün Rijkaard ve Hagi dönemlerinden bile daha gerilere gittiğimizi söyleyebilirim. Bu da demek oluyor ki, Bülent Hoca’da Galatasaray’ın hancı, kendisinin ise 8 durak sonra inecek bir yolcu olduğunun bilinciyle göreve başlamış ve an itibariyle otobüsten inmesi için kalan 3 durağı bekliyor …
                                                                                                       e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar