30 Ocak 2014 Perşembe

Tek Rakibimiz MANCINI

  Daha Pazar akşamı yaşadığımız ‘’Mancini rezaleti’’nin etkilerini atamamıştık üzerimizden ki, maçtan 1 saat önce kadrolar açıklandığında yeni bir rezaletle daha karşı karşıya kaldık. Artık çok net bir şekilde söyleyebilirim ki,  Mancini futboldan zerre kadar anlamayan, futbola dair hiçbir şey bilmeyen, bu doğrultuda da çalıştırdığı takımı tanıyıp gerekli analizleri yapabilmesi mümkün olmayan bir teknik direktör. Bu sezona zaten artık gitti gözüyle bakıyorum ben. Ancak gelecek sezonları kurtarmak istiyorsak şayet hiç zaman kaybetmeden derhal bu futbol katili şahsiyetten kurtulmak zorundayız!
  Haftalardır takımı sabote etmekten, futbolcuları katletmekten bıkmadı, usanmadı adam! Dost mu düşman mı, vallahi belli değil. Açıkçası Galatasaray’a bu kadar zarar veren bir başka teknik direktör hiç ama hiç hatırlamıyorum. Tamam her hoca hata yapar, yanlışlar yapar fakat bu adamın yaptıkları artık ne hata ne de yanlış. Olay bildiğin komedi filmine döndü! Trajıkomik diye nitelendirilen şey, Mancinili Galatasaray’ın içinde buldunduğu durum işte.
  Daha önce defalarca kez yaptığı üzere, takımdan acilen gitmesi gerektiğini dile getirdiği oyunculardan bu kez Dany’i koydu ilk 11’e. Maçtan sonra da çıktı, ‘’Yarın aramızdan ayrılacak Dany’’ dedi. Yaa inanın artık söyleyecek söz, kelime, hiçbir şey bulamıyorum. Sadece gülüyorum olup biten anormalliklere.Ya Dany bu akşam sakatlansaydı? O zaman ne olacaktı? Gaziantepspor ya da bir başka kulüp transfer edecek miydi yine Dany’i? Bunun hesabını kim verecekti peki böyle bir şey yaşanmış olsaydı? Gerçekten tuhaf bir durum…
  Sorarım sizlere, Sabri-Eboue-Hakan Balta ve Ceyhun sahadaysa ve de o gün 4-4-2 oynamaya karar verdiyseniz, bu oyuncuları mevkiisel anlamda nasıl dağıtırsınız? Benim neznimde en mantıklı olan, Ceyhun’u stoperde oynatıp Hakan Balta’yı kendi yeri olan sol bekte kullanmak, Eboue ve Sabri’yi de arkalı önlü olarak (yani Eboue geride, Sabri ilerde) sağ çizgiye yerleştirmektir. Bu bağlamda sadece Ceyhun Gülselam esas mevkiisinde oynamamış olurdu. Geri kalan 3 oyuncu alışık olduğu ve de en önemlisi severek oynadığı alanlarda forma giymiş olacaklardı. Sonuçta Sabri A Takım’a ‘’sağ ön’’ oyuncusu olarak çıkmış ve ilk 3-4 sezonunda o mevkiide oynamıştı. Sonrasında takıma yıllarca sağ bek transfer edilmemesi Sabri’yi zorunluklardan ötürü ‘’sağ bek’’ haline getirdi. Gerçi getiremedi de biz yine iyimser yaklaşıp olaya getirdi farz edelim… Peki Mancini ne yaptı? Sağ ayaklı Sabri’yi sol bek, Hakan Balta’yı stoper, Eboue’yi de sağ açık oynattı. Bu durumda 3 oyuncu birden esas yerleri olmayan, oynamaktan da pek keyif alacaklarını sanmadığım mevkiilerde forma giymiş oldular. İşte biz buna kısaca Mancini zekası diyoruz…
  Neyse ki,  oyuncularımız başlarındaki ‘’sözde’’ teknik direktöre rağmen kazanmayı bildiler bugün. Özellikle Emre Çolak muhtemelen Galatasaray kariyerindeki en iyi maçını oynadı. Her zaman kendisinin yeteneklerinden hiçbir şüphe duymadığımı ancak Emre’deki problemin futbolu beyniyle oynayaması olduğunu dile getirmiştim. Umarım Emre, basit oynamayı tercih ettiğinde takıma ne kadar katkı sağlayabildiğini farketmiştir bugün ve bundan sonra da bugünkü tarzını benimseyerek oynamaya çalışır.
  Son maçlarda tel tel dökülen ve üzerine basa basa artık takıma faydadan çok zarar vermeye başladığını, bu yüzden de oynatılmaması gerektiğini dile getirdiğim Drogba, Elazığspor önünde biraz daha güçlü bir görüntü çizdi. En azından son maçlardan farklı olarak kendine değil takımı için oynamaya çalıştı. Düşünce yapısındaki bu ufak fark bile haftalardır süren gol orucunu bozmasına yetti. Emre Çolak gibi o da bugünkü oyun tarzını sürdürmeye devam eder inşallah.
  Salih Dursun için ilk maçından sonra ‘’heyecanlı’’ demiştim. Gaziantep maçından sonra da yanlış yerde oynatıldığını savundum.  Bugün onu ilk kez transfer edildiği pozisyon olan sağ bekte izledik. Sadece bugünü baz almadan geride kalan 3 karşılaşmayı birleştirip kendisiyle ilgili yorum yapacak olursam, ne yazık ki şu aşamada Galatasaray’da oynayabilecek seviyede olduğunu söyleyemeyeceğim. Yani Eboue’yi kesmesi için daha 40 fırın ekmek yemesi lazım. Çok fazla eksiği var, geliştirmesi gereken çok fazla özelliği var. Bunların yanında onu Eboue’den ya da ligdeki diğer sağ beklerden üstün kılabilecek, gözümüzde sivriltecek hiçbir özelliği yok. Dümdüz bir oyuncu görüntüsünde şu an için. Hatta maç içersinde fiziğinden ötürü ‘’Acaba stoper oynatılsa daha mı iyi olur?’’ diye düşdüm bir ara. Yani bilmiyorum ama Salih’te Galatasaray’a transfer olmasını sağlayabilecek hiçbir özellik göremedim. Umarım ilerleyen zamanlarda mahçup eder beni.
   Sonuç olarak Mancini handikapına rağmen Ceyhun, Drogba ve Sabri’nin golleriyle sahadan 3-0’lık galibiyetle ayrılmasını bildik ve gruptan çıkma adına önemli bir adım atmış olduk. Her ne kadar Mancini bu ölüm grubunda! 8 puanı kafi görse de, ben 13 puanla lider olarak bitiririz bu işi diyorum.
  Şimdi önümüzde oldukça zorlu geçecek bir Bursaspor karşılaşması var. Açıkçası kendi sahamızda oynayacak olmamıza rağmen ben Emporio Mancini yüzünden ‘’Takımımız maçı kazanır.’’ diyemiyorum. Bu da gerçekten çok acı bir durum. En azından Hajrovic ve Telles’in lisansları yetişmiş olur inşallah da bir nebze olsun kadroda anormallikler deneme sevdasından vazgeçer belki….

                                                       e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

27 Ocak 2014 Pazartesi

REZİLLİK, KEPAZELİK!!!

  Başlangıçlar her zaman önemlidir. Özellikle de futbolda. Hele ki, ligin ilk yarısını liderin 8 puan gerisinde kapamışsanız ve ikinci devrede puan kaybına tahammülünüz kalmamışsa... Ancak ne var ki, başınızda Mancini gibi sadece kağıt üstünde ‘’teknik direktör’’ ünvanına sahip bir şahıs varsa, sizin için işler tahminlerinizden çok daha farklı işleyebilir. Mesela bu akşam olduğu gibi...
  Bugün takımımız sezonun belki de en önemli maçına çıktı. Çünkü yaşanacak puan kaybı Fenerbahçe’yi hepten havaya sokacak, aradaki farkın çift haneli rakamlara çıkması da şampiyonluk kelimesini her telaffuz edişimizde realistlikten ciddi anlamda uzaklaşmış bir anlam içerecekti. Zaten bundan sonra  öyle olacak muhtemelen.
  Çarşamba günü söylemiştim, ‘’Bir teknik direktör düşünün ki, elinde 3 tane stoper olmadan 3-5-2 oynamaya kalksın. Bir teknik direktör düşünün ki, elinde sol açık olmadam 3-5-2 oynamaya kalksın.’’ diye. Huylu huyundan vazgeçmez derlerdi de inanmazdım. Cidden de öyleymiş. Bir insan bu kadar mı inatçı olur? Pes diyorum başka da bir şey demiyorum!
   Ben hayatımda öngörüsü bu kadar düşük bir başka insan tanımadım. Daha maç başlamadan çıkardığı 11’i gördüğümde ‘’Bu maç sabaha kadar da oynansa bu Galatasaray bu kadro ile kazanamaz.’’ demiştim. Bunu ben bile kestirirken, 4 aydır bu takımın başında olan, 1 aydır takımla kamp yapan, her gün idmanlarda çalışan kişi nasıl olur da böylesine kötü bir onbirden galibiyet bekler…
   Adam takımın başına geçeli tam 4 ay oldu ancak hala ne ideal 11 belirleyebildi ne de bu takımdan maksimum verimi alabileceği dizilişi. İşte Galatasaray'ımız Fatih Terim gibi bir efsaneden sonra ne yazık ki böylesine aciz insanların eline teslim edildi! Yazıklar olsun! Cidden yazıklar olsun! Bize bunu layık görenlere ben hakkımı hiçbir şekilde helal etmiyorum. Aranızda benle aynı üzüntüyü yaşayanlar varsa, onlar da etmesinler!
  Macini’nin bu akşam sahaya çıkardığı onbirin tek açıklaması Galatasarayla alay etmektir! Hiç kimse bana hikaye anlatmaya kalkmasın lütfen. Evet, bu akşam Galatasaray’ın 109 yıllık tarihinde ilk kez bir teknik direktör Galatasaray ismiyle ve değerleriyle alay etmeye kalkmış, bu amacında da başarılı olmuştur! Ancak daha acısı, gerek başkanımız gerekse de yönetim kurulumuz bu durumdan zerre rahatsızlık duymamışlar ve adı Galatasaray’dan kati suretle büyük olamayacak bu şahsın, 109 yıllık markamıza yaptığı bu rezil davranışa kayıtsız kalmışlardır!
  Ne yazık ki, Galatasaray Yönetim Kurulu’nda futboldan anlayan bir Allah’ın kulu yok şu an. Bu başı boşluk da, elinoğlunun gelip burada takımımızla kafa bulmasını, kendini eğlendirmesini müspet kılıyor işte!
  Yapılan onca transferden sonra hala Sabri forma giyiyorsa ilk 11’de, ne söyleyelim ya da neyi konuşalım? Mesela ‘’Salih Dursun ne için transfer edildi o zaman?’’ sorusu geldi hemen aklıma. Ama eminim yaptıklarıyla söylemleri asla birbirini tutmayan Mancini, bu konuda da mantıklı bir açıklama yapamaz bana.
  Sürekli olarak takımdan gitmeleri gerektiğini dile getirdiğin Amrabat, Dany ve Riera’yı neden hala oynatıyorsun diye sormazlar mı adama? Bu oyunculara forma verdiğin her karşılaşma, ‘’Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’’ düşüncesine bürümeyecek mi insanları? Onu da geçtim, adamları umutlandırmaz mı, ‘’Hoca demek ki bizi kafasında tam olarak silmemiş’’ diye. İşte sen bu kadar düşünce yoksunu bir insansın Roberto Mancini!
  Tabi Mancini kadar yönetim kurulumuz da aciz ve basiretsiz! Öyle ki, transfer ettikleri oyunculara lisans çıkaramayacak kadar beceri yoksunu insanlar bunlar. Ben Alex Telles ya da Hajrovic olsam ‘’Kafa mı buluyorsunuz kardeşim siz benimle?’’ sorusunu sorardım bu beyefendilere. Dünya’nın hiçbir ülkesinde, hiçbir ligde böyle bir komedi yaşanmış mıdır acaba? Sen çuvalla para ödeyip transfer ettiğin oyuncuları oynatama, kötü giden maçta kurtarıcı olarak takımdan gitmesini dört gözle beklediğin Amrabat’a bel bağla! Vay anasını beee… Ne hallere düşürdüler koskoca Galatasaray’ı…
  Roberto Mancini bu akşam Fenerbahçe’nin şampiyonluk yolundaki avantajını daha da fazlalaştırmak, Galatasaray’ın da zaten az olan umutlarını tamamen yok etmek için elinden geleni yapmış, bu doğrultuda da istediğini fazlasıyla elde etmiştir! Herhalde kariyer hedefleri arasında Fenerbahçe teknik direktörlüğü de var! Yoksa bu akşam yaşananların gerçek olması pek mümkün olamazdı.
  Tek stoperle ve sol açıksız 3-5-2 oynamaya çalışan, daha fenası da bunda ciddi anlamda ısrarcı olan bir teknik direktörle bu takım hiçbir başarı yakalayamaz. Olur da yakalar ise bu sefer gerçekten ‘’tesadüf’’tür!
   Bu akşamki rezaletin ve kepazeliğin tek sorumlusu olan Roberto Mancini’den birilerinin acilen hesap sorması gerekmektedir. Bunu yapacak mercii de Galatasaray Yönetim Kurulu’dur. Ancak ne var ki, yukarıda da belirtmiş olduğum gibi futbolun f’sini bilmeyen, hayatlarında topa ayak vurmamış bu şahıslardan böyle bir hareket beklemek hayalcilik olur elbet.
   Son olarak, Fenerbahçe’ye 2013-2014 sezonu şampiyonluğu adına Ersun Yanal’dan bile fazla katkıda bulunmuş olan Roberto Mancini’yi en kısa zamanda elinde bavullarıyla birlikte Atatürk Havaalanı-Dış Hatlar Terminali'nde görmeyi temenni ederek bu akşamlık noktayı koyuyorum.  

                                                      e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

23 Ocak 2014 Perşembe

Emporio Mancini

 İlk yarının son 2 haftasında oynanan Trabzonspor ve Kayseri Erciyes maçlarının ardından biraz umutlanmıştım açıkçası. Hatta kendi kendime ‘’Yaav adama çok mu haksızlık ettim acaba?’’ diye düşünmüştüm Mancini’yle ilgili olarak. Ama bu akşam bir kez daha anladım ki, ilk devre boyunca kendisi hakkında yaptığım bitmek tükenmek bilmeyen eleştirilerimde yerden göğe kadar haklıymışım. İddia ediyorum, değil Galatasaray Türkiye’ye bugüne kadar gelmiş en kötü 3-5 teknik direktörden biri Roberto Mancini. Ondan olsa olsa takım elbise katalog mankeni olur başka da bir halt olmaz! Dolayısıyla da bu Emporio Armani beyefendisiyle 20 senede çalışsak biz, bir arpa boyu mesafe kat edemeyiz!
  Dervişin bile fikri olmasa da zikri olurmuş. Ancak gelir görün ki, bu adamın fikri de yok zikri de…
 Bir teknik direktör düşünün ki, elinde 3 tane adam akıllı stoper olmayan takımı ısrarla 3-5-2 oynatmak istesin... Bir teknik direktör düşünün ki, elinde doğru düzgün sol açık olmayan takımı ısrarla 3-5-2 oynatmak istesin... Bir teknik direktör düşünün ki, ön libero Melo’dan,  ön libero Ceyhun’dan ve de sol bek Hakan Balta’dan stoper yaratmaya kalksın... Bir teknik direktör düşünün ki, her maça ayrı bir kadroyla, her maça ayrı bir sistemle çıksın... Bu nedir yaa? Kafa mı buluyorsun arkadaş sen bizimle??  
  Adam göreve geleli 4 ay oldu, hala ne taktik belirleyebildi, ne sistem, ne de ideal 11… Yazık günah! Cidden yazık günah!
  Madem Mancini’nin kafasında 3-5-2 var, hadi Chelsea’ya karşı da bugünküne benzer bir yapıyla çıksın oynasın da görelim bakalım… İnsanın en başta kendisinin inanmadığı bir şeyi doğru diye insanlara empoze etmeye çalışması neyin nesi anlamak gerçekten mümkün değil!
  Sen kalk, son 3 sezonda orta sahamızın neredeyse %50’sini tek başına oluşturmuş olan Melo’yu, Selçuk İnanla mükemmel bir uyum yakalamış olan Melo’yu, o bölgeden alıp stopere monte etmenin yollarını ara... Pes arkadaş! Vallahi de pes, billahi de pes! Sanki elimizde Yaya Toure, Matuidi falan var da Melo’yu tereddütsüz bir şekilde oradan alabiliyoruz! Bir kere Selçuk-Melo ikilisini durduk yere bozmaya kalkmak takıma yapılan bir ihanettir!
  Mancini 2.devrede Melo’yu stoper oynatsın, Melo 17 haftayı en az 3 kırmızı kartla bitirmezse şayet ben bir daha yazı falan yazmayacağım! Bu kada kesin konuşuyorum! Akıl var mantık var, kart görme potansiyeli bu kadar yüksek olan, böylesine agresif oynayan bir oyuncu son adam olarak oynatılır mı hiç yaaa???
  Kafama takılan bir diğer unsur da şu; arkadaş sen madem ille de 3-5-2 oynayacağım ben diyosun, o zaman neden ısrarla sağ bek, sol bek aldırıyorsun yönetime? Git 2 tane doğru düzgün stoper aldır, sen de rahatla, biz de rahatlayalım… Orta 5’linin sağı için Salih’i, solu için de Telles’i düşünüyorsan zaten seni hala teknik direktör diye orda tutanlara da yazıklar olsun!
  Drogba için de birkaç şey söylemek istiyorum: Haftalardır takıma katkısı 0, zararı ise onlarca. Evet, Drogba şu an Galatasaray Takımı’na ciddi anlamda zarar veriyor. Bunca zamandır gerek kariyerinin, gerekse de kendisine olan sevgimin hatrına sabrediyordum. Ancak bu akşamki performansı bardağı taşıran son damla oldu. Umut Bulut bile o kısıtlı yetenekleriyle, oynadığı maçlarda Drogba’da daha fazla çırpınıyor takımına bir şeyler verebilmek için. Dolayısıyla da Drogba bu vurdumduymaz tavırları ve sadece ‘’kendine’’odaklı futbol tarzıyla Galatasaray’da oynayamaz, oynamamalıdır da. Sanırım kendisi kafasında bitirmiş Galatasaray’ı. Sezon sonu MLS’den alacağı milyonlar bence şu an daha cazip geliyor ona. Hal böyleyken de sırf ismi ‘’Drogba’’ diye bir oyuncuya ısrarla forma vermenin diğer oyuncuların gözünde nasıl bir adalet olgusu oluşturacağını tekrar bir gözden geçirmek lazım bence…
   Bugün ilk kez Galatasaray forması giymiş olan Umut Gündoğan ve Salih Dursun hakkında da bir şeyler söylemek gerekir sanırım. Açıkçası Umut çok rahattı. Sanki yıllardır Galatasaray'da oynuyormuş gibi bir görüntü çizdi. Elbet eksikleri var. Özellikle pasları biraz kısa atıyor. Açıkçası stili bu şekildeyse bizim takımdan çok adam sakatlar. Fakat genel anlamda top tekniği, çabukluğu ve rahatlığıyla rotasyonun önemli parçalarından biri olabilir.
   Salih Dursun Umut'a oranla biraz tutuk gibiydi. Özellikle oyuna dahil olduğu ilk bölümde biraz bocalamadı değil. Ama çok normal tabi bunlar. Her genç futbolcunun İstanbul takımlarına transfer olduğunda ilk başlarda yaşadığı şeyler. Zaten dakikalar ilerledikçe o da yavaş yavaş attı üzerinden o tutukluğu. Ancak gerçekçi olmak gerekirse, şu an ki seviyesiyle Eboue'yi kesmesi bu oyuncumuza ciddi bir haksızlık olur. Belki yabancı kontenjanından ötürü önem seviyesi yüksek olmayan maçlarda böyle bir şey yapılabilir ancak zorluk derecesi yüksek olan maçlarda bu takımın 1.sağ beki her zaman hiç tartışmasız Eboue olmalıdır.
   Son olarak, bu aralar üzerimizde karabulutlar dolaşıyor. Önce Bruma, bugün de Aydın Yılmaz. Aydın'ı en çok eleştiren insan belki de benimdir bu ülke de. Hatta birkaç yıl önce neden hala Galatasaray Takımı'nda yer aldığına dair bir yazı bile almıştım kaleme. Ancak ne olursa olsun, maçı anlatan Sabri Ugan'ın da belirtmiş olduğu gibi ''Her şeyin başı sağlık'' Aydın'a buradan geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum ve en yakın zamanda bu süreci atlatmasını temenni ediyorum...

                                                             e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

20 Ocak 2014 Pazartesi

Gelmez O Goller...

  Artık isyan edesim geliyor bazen. Yani aylardır ben bıktım bu noktaya değinmekten ancak bizim oyuncularımız bıkmadı aynı sorunu tekrar tekrar önümüze getirmekten…
  Yaa Allah aşkına bu konuda usta biri çıksın ve bizimkilere özellikle de forvetlerimize ‘’Son vuruş’’ konulu özel ders versin. Gerçi Drogba’ya da son vuruş çalıştıracak hale geldiysek artık, söylenecek fazla bir şey kalmamış demektir…
  Ben artık bu durumun Hakan Şükür’ün ahı olduğunu düşünmeye başladım ciddi ciddi. Başka bir açıklama gelmiyor çünkü aklıma.
  90 dakika boyunca oyunun ve sahanın mutlak hakimiyiz fakat o penaltı olmasa belki de sahadan mağlubiyetle ayrılacaz…
  Merak ediyorum futbolcularımız nasıl hazmediyolar sürekli olarak iyi oynadıkları maçlarda puanlar yitirmeyi? Hiç sormuyorlar mı birbirlerine ‘’Beyler bu durum daha ne kadar devam edecek böyle?’’ diye.
  3 metreden kaleciye vur, 2 metreden verkaça gir… Bu nedir Allah aşkına yaaa? Ceza sahasının içinde kaleyi gördüysen artık Allah ne verdiyse vuracaksın o topa. Gerekirse kaleciyi de topla beraber sokacaksın içeri ama netiecede yapacaksın o golü!
  Fenerbahçe’yle bizim aramızdaki en büyük fark da bu zaten. Onların ilerideki 4 adamı maşallah ne bulsalar atıyorlar. Bizimkiler ise 15 pozisyonda 1 gol ortalamasıyla bitiriyorlar genelde maçları…
  Bu takım bu gol kaçırma hastalığına bir çare üretemediği sürece, böylesine iyi oynadığı bir çok karşılaşmada puan kayıpları yaşamaya mahkum maalesef!
  İngiltere Premier Ligi gibi Avrupa’nın en üst düzeydeki 2 liginden birinde 2 kez gol kralı olma başarısı göstermiş Didier Drogba bile takım arkadaşlarına uyum sağladı valla. Maşallah baya bir cömert son zamanlarda. Özellikle kalecilerin göğüs kısmına nişan almayı pek sevdi!
  Daha da fazla söylenebilecek bir şey yok zaten. 2’yi, 3’ü hatta gerekirse 4’ü, 5’i bulmayı beceremediğimiz sürece puanları böyle bol keseden dağıtmaya mahkumuz ne yazık ki… Umarım gün gelir ve bu takımın öyle bir santraforu olur ki, her vurduğu gol olur. Son zamanlardaki en büyük hayalimiz bu oldu ne yazık ki...

                                                                      e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

16 Ocak 2014 Perşembe

Aslan Tokadı!

  Tek kelimeyle özlemişim… Galatasaray’ı, Türk Telekom Arena’yı, kısacası içinde sarı-kırmızı olan her şeyi... Dolayısıyla bu akşamki karşılaşma daha bir özel geçti benim açımdan.
  Mancini beklemediğimiz bir şekilde ideale yakın bir onbirle çıkardı takımı sahaya. Semih, Melo, Sneijder, Selçuk, Bruma, Burak gibi as oyuncularımız forma bulmuştu basit geçmesi beklenen karşılaşmada.
  Basit geçmesi beklenen dedim, fakat ne var ki hiç de öyle geçmedi. Hatta bir ara ben de ‘’Acaba?’’lara kapılmadım desem yalan söylemiş olurum. Neyse ki geç de olsa geldi goller ve korkulan olmadı.
  Tabi böylesine mütevazi  bir ekip karşısında takımımız oyunun her iki devresini de oldukça üstün oynadı. Yine hemen her karşılaşmada olduğu gibi sayısız gol pozisyonundan yararlanamadık. Burak Yılmaz, Hakan Şükür’ün 1996-2000 arasındaki ortası olmayan, yani ya rakibi darmadağan eden ya da taraftara saç baş yolduran performanlanslarını bizlere ısrarla hatırlatmaya devam ediyor. Mesela ligin son haftalarında darmadağan etme dönemindeydi, bu akşam ise saç baş yoldurma…
  Gönderilecekler arasında adı geçen Riera, 2 sezondur forma bulduğu her karşılaşmada olduğu gibi yine takımın hatasız oynayanlarındandı. Çok net bir şey söyleyeceğim;  bundan sadece 4-5 yıl önce avrupa futbolunun önde gelen sol açıklarından biri olan ve İspanya Milli Takımı’nda mevkiisinde Luis Garcia, Jose Antonio Reyes, David Silva, Santi Cazorla gibi oyuncular olmasına rağmen şans bulmuş, bu doğrultuda Galatasaray’a da ‘’sol açık’’ olarak transfer edilip sonrasında ‘’bek’’ oynamaya mahkum edilmiş, fakat bu görevi de layikiyle yerine getirmiş olan bu oyuncumuz takımdan gönderilmeyi asla ve asla hak etmiyor bence. Futbolculuğu dışında karakteri ve profesyonelliği ile de hemen her teknik direktörün takımında görmek isteyeceği türden bir oyuncu Albert Riera. Dolayısıyla da bu anlamda kendisine sonsuz bir saygım var…
   Son 25 dakikada biri kaçan 2 penaltı ve Amrabat’ın golü geceye damga vuran unsurlar oldu. İlk penaltıda düzgün bir vuruş yapan Selçuk, ikincisinde ise aynı oranda başarılı olamadı ne yazık ki. Böylelikle de Galatasaray kariyerinde ilk kez bir penaltı vuruşundan yararlanamamış oldu.
  Amrabat’a bazı şeyler bir hayli genç dank etti anlaşılan. Tam top oynamaya başladı ancak iş işten geçti. Bu saatten sonra takımda kalması çok çok zor. Gerçi karşılaşmanın bitiminde gelen Bruma’nın çapraz bağlarının koptuğu ve sezonu kapadığı haberi doğruysa şayet ( umarım değildir!) küçücük de olsa bir umut ışığı doğabilir belki kendisi için.
  Sezon başında aylarca takip edilip, 10 milyon euro gibi kulüp tarihinin belki de en yüksek bonservis bedeliyle transfer edilmiş olan Bruma’nın az önce de vurgulamış olduğum gibi sakatlığı doğruysa, gerçekten çok üzücü bir durum söz konusu… Tek avantajı yaşının genç oluşu. Umarım çabucak toparlar ve yeniden yeşil sahalara döner. Gelecek yıllar için ondan beklentilerimiz oldukça fazla çünkü.
  Sevinçlerle üzüntüleri bir arada yaşadığımız bu enteresan gecenin galibi olan takımımız, bundan sonraki karşılaşmalarda da böyle başarılı sonuçlar almayı sürdürür inşallah. Bu sayede de 3 kuluvarda da yolumuza emin adımlarla devam ederiz…

                                                                      e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR