Tek kelimeyle özlemişim… Galatasaray’ı, Türk Telekom
Arena’yı, kısacası içinde sarı-kırmızı olan her şeyi... Dolayısıyla bu akşamki
karşılaşma daha bir özel geçti benim açımdan.
Mancini
beklemediğimiz bir şekilde ideale yakın bir onbirle çıkardı takımı sahaya.
Semih, Melo, Sneijder, Selçuk, Bruma, Burak gibi as oyuncularımız forma
bulmuştu basit geçmesi beklenen karşılaşmada.
Basit geçmesi
beklenen dedim, fakat ne var ki hiç de öyle geçmedi. Hatta bir ara ben de
‘’Acaba?’’lara kapılmadım desem yalan söylemiş olurum. Neyse ki geç de olsa
geldi goller ve korkulan olmadı.
Tabi böylesine
mütevazi bir ekip karşısında takımımız
oyunun her iki devresini de oldukça üstün oynadı. Yine hemen her karşılaşmada
olduğu gibi sayısız gol pozisyonundan yararlanamadık. Burak Yılmaz, Hakan
Şükür’ün 1996-2000 arasındaki ortası olmayan, yani ya rakibi darmadağan eden ya
da taraftara saç baş yolduran performanlanslarını bizlere ısrarla hatırlatmaya
devam ediyor. Mesela ligin son haftalarında darmadağan etme dönemindeydi, bu
akşam ise saç baş yoldurma…
Gönderilecekler
arasında adı geçen Riera, 2 sezondur forma bulduğu her karşılaşmada olduğu gibi
yine takımın hatasız oynayanlarındandı. Çok net bir şey söyleyeceğim; bundan sadece 4-5 yıl önce avrupa futbolunun
önde gelen sol açıklarından biri olan ve İspanya Milli Takımı’nda mevkiisinde
Luis Garcia, Jose Antonio Reyes, David Silva, Santi Cazorla gibi oyuncular olmasına
rağmen şans bulmuş, bu doğrultuda Galatasaray’a da ‘’sol açık’’ olarak transfer
edilip sonrasında ‘’bek’’ oynamaya mahkum edilmiş, fakat bu görevi de layikiyle
yerine getirmiş olan bu oyuncumuz takımdan gönderilmeyi asla ve asla hak
etmiyor bence. Futbolculuğu dışında karakteri ve profesyonelliği ile de hemen
her teknik direktörün takımında görmek isteyeceği türden bir oyuncu Albert
Riera. Dolayısıyla da bu anlamda kendisine sonsuz bir saygım var…
Son 25 dakikada
biri kaçan 2 penaltı ve Amrabat’ın golü geceye damga vuran unsurlar oldu. İlk
penaltıda düzgün bir vuruş yapan Selçuk, ikincisinde ise aynı oranda başarılı
olamadı ne yazık ki. Böylelikle de Galatasaray kariyerinde ilk kez bir penaltı
vuruşundan yararlanamamış oldu.
Amrabat’a bazı
şeyler bir hayli genç dank etti anlaşılan. Tam top oynamaya başladı ancak iş
işten geçti. Bu saatten sonra takımda kalması çok çok zor. Gerçi karşılaşmanın
bitiminde gelen Bruma’nın çapraz bağlarının koptuğu ve sezonu kapadığı haberi
doğruysa şayet ( umarım değildir!) küçücük de olsa bir umut ışığı doğabilir
belki kendisi için.
Sezon başında
aylarca takip edilip, 10 milyon euro gibi kulüp tarihinin belki de en yüksek
bonservis bedeliyle transfer edilmiş olan Bruma’nın az önce de vurgulamış
olduğum gibi sakatlığı doğruysa, gerçekten çok üzücü bir durum söz konusu… Tek
avantajı yaşının genç oluşu. Umarım çabucak toparlar ve yeniden yeşil sahalara
döner. Gelecek yıllar için ondan beklentilerimiz oldukça fazla çünkü.
Sevinçlerle
üzüntüleri bir arada yaşadığımız bu enteresan gecenin galibi olan takımımız, bundan
sonraki karşılaşmalarda da böyle başarılı sonuçlar almayı sürdürür inşallah. Bu
sayede de 3 kuluvarda da yolumuza emin adımlarla devam ederiz…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR