27 Eylül 2014 Cumartesi

Sadece Moral Olur


 Yaza veda edip sonbahara merhaba dediğimiz şu günlerde, uzun bir aradan sonra Galatasaray taraftarı tribünleri oldukça boş bırakmıştı bu akşam. Tabi sağanak yağmurun yanında, günlerden Cuma oluşu, son derece gereksiz Passolig uygulaması ve taraftarın takıma kırgın oluşu bu durumun baş etkenleriydi şüphesiz.
  Umudumuzu yitirmememiz lazım diyecem ancak en başta kendim inanmıyorum ki bu söylediğime. Ne yazık ki son 1 yıl içerisinde çok geri gittik. Öyle ki, dipten çıkıp güç bela zirveye ulaşmışken yeniden dibe vurmanın eşiğine geldik…
  Prandelli baktı ki işler yolunda gitmiyor ve bu doğrultuda kendi kredisi de günden güne azalıyor, bir şeyleri değiştirme arayışına girişti. Gerek dizilişte gerekse de oyuncular üzerinde bazı farklılıklar uyguladı bu akşam. Öncelikle takım 3-6-1 gibi bir dizilişle oynadı, bunun yanında da ilk 3 haftanın bankoları Yekta ve Bruma kulübedeydi. Geçen hafta kadro dışı kalan Olcan ise ilk kez bir lig maçına onbirde başladı.
  Karşılaşmaya Sivasspor bizden çok daha iyi ve istekli başladı. Bu doğrultuda da ilk 10 dakika içinde 3 tane net fırsat yakaladılar. Ne var ki şans bizden yanaydı ve yeni bir şok daha yaşamadık. Malum şok kaldıracak yer kalmadı hiçbirimizin bünyesinde…
  10.dakikadan sonra seyircisinin de desteğiyle toparlanmaya başlayan takımımız oyunu dengeledi.  Geçen maçların aksine Selçuk, Burak dahil bütün oyuncularına sahip çıkan bir Galatasaray taraftarı profili vardı Türk Telekom Arena’da. İster olumlu ister olumsuz olsun futbolcularımızın bütün hareketlerini alkışlarla karşıladılar.
  Geride kalan 5 resmi maçın ardından nihayet şeytanın bacağını kırdık ve ilk 45 dakika içersinde gol bulmayı başardık. 19.dakikada Olcan’ın sağ taraftan kullandığı köşe vuruşuna bu sezon tartışmasız en formda oyuncumuz olan Chedjou bir santrafor gibi yükseldi ve mükemmel bir kafa vuruşuyla topu ağlara gönderdi.
  Tabi bu sezon ilk kez golü erken bulmuş olmamız futbolcularımız üzerindeki stres ve baskıyı bir nebze olsun kırdı. Belki yine çok iyi oynamadık ama en azından diğer maçlara oranla daha tempolu ve daha agresiftik.
  Dakikalar 32’yi gösterirken günün etkili ismi Olcan bu kez takımına penaltı kazandırdı. Burak’ın vuruşunda Ertuğrul kurtarmayı başardıysa da tekrar Burak’ın önünde kalan topa bu kez bir şey yapamadı. Böylelikle aradaki fark 2’ye çıkmış oldu.
  Devrenin kalan bölümünde 2 takım da gol bulamayınca ilk 45 2-0’la geçilmiş oldu.
  Prandelli ikinci yarıya sakatlanan Veysel’in yerine Hakan Balta’yla başladı. Bizde ilk kez Tarık’ı esas yeri olan sağ bekte izleme şansına sahip olduk. Ve net bir şekilde gördük ki Tarık’ın birkaç haftadır ısrarla söylediğim gibi oynaması gereken yer o bölge. Çünkü 45 dakika boyunca hemen hemen tüm ataklarımız Tarık’ın kanadından gelişti. Ayrıca sağ ayağına daha hakim olduğu için rakip savunma üzerinde de ciddi bir tehdit oluşturdu.
  İlk devrede oyunu bir şekilde istediği gibi götüren takımımız, ikinci devrede ise Prandelli’nin bir kez daha Venezia günlerini hatırlamasıyla İstanbul’dan 1 puan almaya gelmiş Anadolu takımı hüvviyetine büründü!  Sadece Burak’ı rakip yarı alanda bırakıp 10 kişiyle kontra atak beklemek Galatasaray gibi dünya çapında bir markaya ne denli yakışır, tartışılır bu…
  Zaten oldukça diri olan Sivasspor’a bir de ‘’gel’’ diye davetiye çıkarınca biz, ister istemez oyun Sivasspor hakimiyeti altında oynanmaya başladı. Ciddi bir baskı kurdular üzerimizde ve arka arkaya pozisyonlar bulmaya başladılar. Hem de son derece ciddi pozisyonlar. Bunun neticesinde de 70.dakikada Chrisantus’un golü geldi ve aradaki fark 1’e indi.
  Yediğimiz gol şüphesiz futbolcularımız üzerinde ciddi bir tedirginlik yarattı. Çünkü son dönemlerde seyirci baskısından oldukça dertli olan oyuncularımız ‘’bugün de kazanamazsak yandık…’’ düşüncesine bürünmüşlerdir mutlaka.
  Neyse ki kalan bölümde korkulan olmadı ve zar zor da olsa sahadan 3 puanla ayrılmayı başardık. Ancak bir gerçek var ki, gidişatımız hiç iyi değil. Zaten bundan sonra seçim sürecine girecek ve bu doğrultuda da yıpranması muhtemel takımımız için bu galibiyet sadece moral olmaktan öteye gidemez maalesef…

                                                       e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

20 Eylül 2014 Cumartesi

TAKIMIMIZI, HOCAMIZI GERİ VERİN!!!

 Öncelikle şunu belirteyim, bugün gerçekten çok doluyum. Duygusal anlamda ciddi fırtınalar kopuyor içimde. Bir Galatasaray sevdalısı olarak son 1 yıl içinde geldiğimiz, daha doğrusu getirildiğimiz şu durumu hazmetmem hiçbir şekilde mümkün değil! Bizleri böylesine aciz ve basiretsiz bir Galatasaray seyretmeye mahkum edenlere hakkımı helal etmiyorum!.
  Gelinen şu noktanın yegane sorumlusu başkan Ünal Aysal’dır! Zaten baktı ki kendi de işin içinden çıkamaz hale geldi, nasıl bir hatalar zincirine bulaştığının farkına vardı, son çare olarak kaçmanın yollarını aramaya başladı! Durup dururken, sırf kendisine yöneltilen eleştirileri bahane göstererek aldığı seçim kararının ardında yatan gerçek de budur zaten.
   Oh ne ala memleket. Sen tıkır tıkır işleyen makineye çomak üstüne çomak sok, önce yönetim kurulunda ne kadar futbolu bilen adam varsa hepsini uzaklaştır, sonra hepimizin sevgilisi Fatih Hocamız’ı sırf egoların ve kıskançlığın uğruna bizlerden kopar, ondan sonra da baktın ki olmuyor kaç ve kurtul! Bu noktada söylenecek çok şey var aslında ama ben susma hakkımı kullanıyım en iyisi!
  Kendi futboldan ne denli anlıyorsa, getirdiği hoca da o denli anlıyor işte. Prandelli’nin göreve başladığı günden bu yana bir tane doğru hareketini göremedim henüz. Kadro dışı bıraktığı oyuncular, veto ettiği transfeler, aldırdığı oyuncular, sahaya çıkardığı onbirler, benimsediği anlayış ve futbol mantalitesi. .. Hepsi baştan aşağı yanlış!
  Sorarım size;  Eto’o gibi dünya çapında bir golcüyü, istediği kadar 33 yaşında olsun, hangi teknik direktör takımında görmek istemez? Prandelli istemedi ama. Hugo Almeida gibi ligin hava hakimiyeti açık ara en iyi olan santraforunu kim istemez ? Yine Prandelli istemedi. Peki bu iki ismi veto ettikten sonra Drogba’nın boşluğunu kiminle doldurmaya kalktı? Ahı gitmiş vahı kalmış Pandevle… Orta sahaya dinamizm getirsin diye kim aldırdı peki? Ceyhun Gülselam’dan hiçbir artısı olmayan ağır vasıta Dzemaili’yi. Her ne kadar ben fazla beğenmiyor olsam da ligin en iyi kanat oyuncusu olarak gösterilen Olcan’a ne yaptı? Doğru düzgün şans dahi vermeden kadro dışı bıraktı. Eboue ve Sabri’yi kadro dışı bıraktıktan sonra ne yaptı? Yasin Öztekin’den sağ bek yaratmaya kalktı… Daha 3 ay gibi bir zaman dilimi kalmışken geride, bir teknik direktör nasıl olur da bu kadar fazla yanlış yapar? İnsanın aklı, mantığı almıyor cidden…
  Her şeyden öte Prandelli, Galatasaray’ı Galatasaray yapan değerleri yok etti. Her zaman kazanmak için sahaya çıkan, son düdüğe kadar var gücüyle savaşan, geriye düştüğünde dahi yılmayan Galatasaray’ı aldı götürdü yerine aciz, korkak ve ruhsuz bir Galatasaray getirdi!
  Bu sezon Galatasaray’ı yenemeyeni döverler. Rakip kim olursa olsun bu oyun şekliyle hiçbir karşılaşmanın favorisi olamaz Galatasaray. Ve iddia ediyorum, bu takım bu sezon ilk 5’e de giremez. Prandelli’de ligin ikinci devresini göremez!
  Hala Selçuk’a sabreden, hala Burak’tan bir şeyler uman, değişmez oyuncusu Yekta olan bu sözde teknik direktöre müsamaha gösterilen her hafta, Galatasaray için sadece ve sadece vakit kaybıdır! İnanın bana ben bu kulübün başkanı olsam, 1 dakika dahi düşünmeden bu akşam yollardım Prandelli’yi. Çünkü 10 sene de geçse bu takıma hiçbir şey veremez. Kendisinin de bir şey bildiği yok zaten. Öyle ki, 2-0’lık mağlubiyetle kapatılan devrenin ardından bile oyuna müdahalede bulunma gereği duymuyor. Öyle ki, 62.dakikada değişiklik yapmaya karar verdiğinde o ana kadar öyle veya böyle sahadaki en etkili ismimiz olan Bruma’yı kenara alıyor. Öyle ki dünya yıldızı Eto’o'yu yaşlı bulup kendisinden sadece 1 yaş ufak Pandev'i aldırıyor. O Pandev’i de 12 dakika kala oyuna sokup maçı kurtarmasını bekliyor...
  Son sözüm başlangıçta olduğu gibi Ünal Aysal’a. Eğer biraz olsun onurlu ve gururlu bir insansan, 1 ay sonra gerçekleşecek kongrede aday olmazsın. Çünkü sen sırf kişisel sürtüşmelerin ve egoların uğruna, uzun bir aradan sonra zirveye çıkmış Galatasaray’ı hiç düşünmeden yeniden dibe vurdurmayı göze alabilecek kadar bencil ve düşüncesiz bir başkansın! Bunun yanında da 3 sene önce söylemiş olduğun gibi futboldan zerre anlamayan, hatta bana göre ‘’Futboldan anlayan adam’’dan da anlamayan bir başkansın! Dolayısıyla da bu takımın yeniden düzlüğe çıkabilmesi için öncelikle senden kurtulması gerekiyor sayın Aysal!

                                                                 e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

17 Eylül 2014 Çarşamba

2 Beden Küçük Antrenör!

 Geceyi iki kelimeyle özetleyeyim; yazıktır, günahtır! Evet çok merak ediyorum şimdi, Sinyor Prandelli bu sefer hangi bahanelerin ardına sığınacak. Yabancı kuralı dedin, al sana serbest yabancı. Taraftar desteği dedin, al sana taraftar desteği. 3-4 yeni oyuncu istedim diyordun, al sana yeni oyuncular. Eee başka? Helva var yer misin?
   Karşılaşma boyunca sadece şunu düşündüm; geçen sezon boyunca hemen her hafta ‘’Bu takımın başında Mancini yerine kim olursa olsun bundan kötüsü olmaz.’’ diyen ben gerçekten adama büyük haksızlık etmişim. Gelen gideni aratır derler ya cidden o hesap oldu bizimkisi. Her gelen hoca bir öncekini mumla aratıyor. Allah daha beterinden saklasın…
  Benim bu sezona dair Galatasarayla ilgili hiçbir ümidim yok. Zaten daha Fenerbahçe’yle oynadığımız Süper Kupa finalinin ardından ‘’Bu takım bu sezon ligde ilk 3’ü dahi göremez, toplamda da 30-35 gol atarsa öpün başınıza koyun.’’ demiştim. Şampiyonlar Ligi kuralarından sonra da geçen senekinden daha kolay olduğu aşikar şu grup için, direk ‘’Sonuncu bitiriririz.’’ yorumunu yaptım. Zaten grubun kağıt üstündeki en zayıf halkası Anderlecht’i de kendi sahanda yenemiyorsan  üstüne üstlük oyun anlamında da eziliyorsan söylenebilecek fazla bir şey kalmıyor bence…
   Bana göre Galatasaray’ın sahip olduğu kadro Türkiye Ligi için gayet  yeterlidir, Şampiyonlar Ligi’nde de en azından bu akşamkinden çok daha iyisini yapabilecek kapasitededir. Yeterli olmayan şey ise teknik direktör Prandelli’dir! İtalya'nın Abdullah Avcı’sı  Cesare Prandelli Galatasaray’a 2 beden küçük arkadaşlar! Kimse kusura bakmasın ama bu işin aslı bu!
  Getirdiği teknik direktörün önce bir CV’sine bakar insan. İtalya’da kimleri çalıştırmış Prandelli? İnter’i mi? Yok! Milan’ı mı? Yok! Juventus’u mu? Yok! Adamın çalıştırdığı takımlar ortada işte. Yok efendim Lecce, yok efendim Verona, Venezia vs vs. Hasbel kader Fiorentina’da biraz başarılı olmuş işte, ondan sonra da İtalya Milli Takımı’nın başına geçmiş. Ki o İtalya Milli Takımı’nın halini de gördük 2 ay kadar önce…
  Sinyor her demecinde ‘’Göze hoş gelen futbol oynayacağız, atak oynayacağız, tempolu oynayacağız.’’ deyip durdu sezon başında. Şimdi bakıyorum, Galatasaray rakip kim olursa olsun topa sahip olamıyor. Oyunun hiçbir anında rakip üzerinde baskı kuramıyor.  Gereken anlarda vitesi arttıramıyor. Rakip kaleye gidemiyor.  İleride çoğalamıyor. Gol pozisyonu üretemiyor. Eee hani nerde göze hoş gelen futbol? Hani nerede atak oynayan Galatasaray? Alışmış İtalya’nın orta sıra takımlarını çalıştırmaya, önce 1 puan diye sahaya çıkmaya. Burada da aynısını uyguluyor işte. Bildiğin ‘’Aman abi yemeyelim de konta ataktan falan atarsak 1 tane yatarız üstüne’’ futbolu oynuyor Galatasaray. Yakışır mı peki koskoca Galatasaray’a böyle bir anlayış, böyle bir zihniyet? Hele hele daha 4-5 gün önce bizlere 4.yıldız sözü vermişken…
  İnsanda biraz utanma olur be! 18-19 yaşındaki çocuklarla karşımıza çıkan tecrübesiz Anderlecht , sözde dünya yıldızlarına sahip Galatasaray’ı 90 dakikanın tamamında etkısız bırakıyorsa, topu sürekli dolaştırıp bizi sadece seyretmeye mahkum ediyorsa, istediğimiz hiçbir şeyi yapmamıza olanak tanımıyorsa, bunun tek sorumlusu Cesare Prandelli’dir!
  Bakıyorum, 4 tane orta saha oyuncusuyla oynuyoruz. Daha 3 gün önce söyledim,  ‘’Bu kadar fazla orta saha oyuncusuna ne gerek var?’’ diye. Peki bu kadar fazla orta saha oyuncusuyla oynadığız bir karşılaşmada oyunun her iki devresinde de topla daha çok oynayan tarafın rakibiniz olmasını nasıl açıklarsınız bana? Hadi onu da bir kenara bırakalım, 4 tane göbek oyuncusuyla oynadığız ve bu yüzden de oyunun ortaya sıkıştığı karşılaşmada, kanatlara inip sıkışan oyunu açabilmeyi nasıl başarabilirsiniz? Ben söyleyeyim, hiçbir şekilde başaramazsınız. Ki 70-75 dakika boyunca başaramadık da zaten. Ne zaman ki Bruma girdi, Tarık girdi, biraz olsun kanatlardan gelmeye başladık. O da yeterli olmadı…
  Tarık neden yedek oturdu onu da anlamadım. Hele ki Veysel ilk 11’deyken… Bu Veysel’in kadro dışı bırakılan Eboue ya da Sabri’den tek bir artısını görebilen oldu mu acaba aranızda, cidden çok merak ediyorum. Bu kadar düz, bu kadar özelliksiz bir sağ bek anca Prandelli gibi anti futbol yanlısı bir teknik direktörün takımında banko oynar! Topu ayağına her alışında ‘’ben futbolcuyum’’ diye bas bas bağıran garibim Tarık’da 75 dakika kenarda oturur. Yazık, gerçekten çok yazık…
  Yine Eskişehir maçının ardından söylediğim gibi Dzemaili kesinlikle Galatasaray’a ekstra bir şeyler katabilecek ya da herhangi bir fark yaratabilecek bir oyuncu değil. Bu noktadaki en büyük üzüntüm ülkemizdeki bitmek tükenmek bilmeyen yabancı hayranlığı maalesef. İnsanın ismi Ceyhun olunca yuhlanmak, beğenilmemek kaderi ama Dzemaili olunca milyonlar ödeyip transfer etmek, futbolculuğunu beğenmek bizim için bir zorunluluk… Ne diyim ki ben? Bizde bu yabancı sevdası olduğu sürece daha çok izleriz bu senaryoyu…
  Evet, ne yazık ki bu sezon Galatasaray Galatasaray gibi oynamıyor. Veya oynatılmıyor. İzleyenleri sıkıyor, hatta bir noktadan sonra isyan ettiriyor! Hal böyleyken de galip gelmekte haddinden fazla zorlanıyor. Bu duruma tahammül edilir mi peki? Bence uzun süre edilmez. Çekilir mi derseniz, kesinlikle çekilmez. Dolayısıyla çok fazla vakit kaybetmeden ve de herşeyden önemlisi iş işten geçmeden Galatasaray Spor Kulübü Yönetim Kurulu radikal kararlar almak zorundadır. Ve bir gerçek var ki, Galatasaray’ın menfaatleri doğrultusunda de alınamayacak hiçbir karar yoktur.
   Şu futbolu gördükten sonra Hikmet Karaman’ın günahı neydi diye sormazlar mı adama? Yani Hikmet Kamaran takımın başında olsa bu kadar futbol oynatamaz mıydı? Bence fazlasını yapardı. İşte Dzemaili örneğindeki gibi onun da şanssızlığı isminin Hikmet oluşu. Mesela Hichmet olsaydı o zaman o da Galatasaray’ın başında olmayı hak ederdi. Ama birkaç harf yüzünden bu hakka sahip olamadı adamcağız…
  Galatasaray’ın Venezia, Verona ya da Lecce olmadığının hala farkına varamayan bu arkadaşa, bir taraftar olarak benim katlanma mecburiyetim olmadığını düşünüyorum. Bunun yanı sıra yok kombinesiydi, yok passoligiydi, yok bilmem nesiydi diye işini gücünü bırakıp sırf Galatasaray aşkı uğruna türlü türlü anlamsızlıkla uğraşan Galatasaray taraftarı da bunu hak etmiyor kesinlikle! Bugün 4 ay sonra ilk kez kendi evinde seyircisiyle buluşan Galatasaray, alıştığımız bildiğimiz Galatasaray olsaydı şayet çıkar kendi topunu oynar ve Anderlecht’i eze eze yenerdi. Ancak ne var ki, bazı arkadaşlar bu kadarını takımımızdan isteyebilme hakkını da çok gördüler bize ne yazık ki…

                                                                           e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

13 Eylül 2014 Cumartesi

Bu Sezon Böyle Bitmez!

 Taraftar olmak zor be. Hem de çok. 1 hafta boyunca heyecanla, sabırsızlıkla hafta sonunu, takımının maçını beklersin, ondan sonra oyuncular çıkar sahaya ve hiçbir şey yapmadan 90 dakikayı tamamlarlar. Senin de bütün hayallerin, kafanda hafta boyu canlandırdığın o güzel şeylerin hepsi yerle bir olur… Tıpkı bu akşam olduğu gibi.
  2-3 haftadır, ‘’Galatasaray’dan bu sezon hiçbir şey olmaz. 10-12.haftalar civarı da şampiyonluk yarışına tamamen havlu atar.’’ şeklindeki düşüncemi sürekli olarak tekrarlıyorum. Geride kalan 3 resmi maçta izlediğim Galatasaray’da beni bu anlamda pek yanıltmadı zaten.
  Düşünün ki, 4 ay sonra kendi sahanızda maça çıkıyorsunuz, istediği kadar tribünler boş olsun, nasıl başlarsan öyle gider der büyüklerimiz, sen çıkıp aslanlar gibi oynarsın topunu, rakiplerine gövde gösterisi yaparsın.  Gözdağı verirsin. Ama nerde…
  Dünya futbolunda ‘’İtalyan ekolü’’ denen şeyin esamesi okunmazken, İtalyanlar gerek kulüpler gerekse de milli takım bazında yerlerde sürünürken, İnter’in, Milan’ın, Lazio’nun hali ortadayken, son 2-3 sezondaki yenilmez armadaları Juventus bile geçen sene bizden 2 maçta sadece 1 puan alabilmişken, teknik direktör getirirken hala ‘’İtalyan’’ diye diretmenin manası ne, onu anlayamadım ben! Üstüne üstlük elimizde sonu hüsranla bitmiş bir örnek olduğu halde…
  Burası başarısız olmuş insanların kendini yeniden ispatlama çabalarına girişime noktası mı, yoksa Galatasaray Spor Kulübü mü? Öncelikle birileri bunun kararını versin bence!
  Şampiyonluğun mutlak favorisi olarak başlanan bir sezonda, başkan-teknik direktör sürtüşmesi uğruna yaşanan saçmalık yüzünden, ortaya çıkan başarısız tablonun ardından Galatasaray taraftarının 1 sezonu daha heba etmeye en ufak tahammülünün olmadığının bilincinde mi acaba başkanımız ve ekip arkadaşları? Hayır değillerse şayet kendilerine bunu tebliğ etmekte fayda var bence!
  Fenerbahçe’ye kaybettiğimiz Süper Kupa Finali’nde belki yine iyi top oynamamıştık ancak en azından takımın sistemi ve Prandelli’nin ne oynatmak istediği belli gibiydi. İster 4-3-3 deyin ister 4-2-3-1. İkisi de aynı kapıya çıkar. Fakat Bursa ve Eskişehir maçlarında sahadaki takımın ne dizilişini anlayabildim ben ne de oynamak istediği şeyin ne olduğunu! Oyuncuların mevkiisi de belli değil, takımın oyun şekli de!
  Anlayamadığım bir başka nokta da Galatasaray gibi büyük bir takımın sıradan bir lig maçında neden bu kadar fazla orta saha oyuncusuyla oynadığı? Geçen hafta Melo-Selçuk-Yekta-Sneijder, bugün de Dzemaili-Selçuk-Yekta-Sneijder. Bunlardan bir tanesiyle başlamayıp (ki mantıken Yekta olur o) Pandev’e forma şansı vermiş olsanız, takımın çehresinde bir  fark yaratmaz mıydı sizce de? Bence kesinlikle daha pozitif bir Galatasaray izlerdik. Hee sorun yabancı kontenjanıysa şayet Bruma’nın yerine Olcan oynardı, aynı işi de görürdü. Hatta her ne kadar kendisini çok çok beğenmiyor olsam da en azından son hareketlerde Bruma’dan daha başarılı olduğu bir gerçek.
  Hazır ismi geçmişken, Bruma’yı seyrettikçe elimizden kaçan Hajrovic’i hatırlıyorum. Vurulacak yerde pas veriyor, pas atması gerekirken vuruyor. Topu ayağından ne zaman çıkaracağını bir türlü ayarlayamıyor. Ya çok fazla tutup kaybediyor ya da acele edip yanlış yerlere atıyor. Kısacası bütün tercihleri baştan aşağı yanlış. Kesinlikle doğru zamanda doğru şeyi yapamıyor... Açıkçası bu problemi çözemediği takdirde Bruma’nın ‘’iyi futbolcu’’ olabilmesi çok zor…
  Dzemaili’yi nasıl buldun derseniz, çok düz geldi bana. Gerçi henüz erken bazı şeyler için ama Galatasaray’a ekstra bir şeyler katabilecek ya da bir farklılık yaratacak izlenimi uyandırmadı bende. İyi niyetli olduğu bir gerçek ama Ceyhun Gülselam’ı aratmaz şu an ki görüntüsüyle.
  Tarık Çamdal için ise olumlu şeyler söyleyebilirim. İlk maçı olmasına rağmen 40 yıllık Galatasaraylı gibi oynadı. Ne bir yabancılık çekti ne de heyecan yaptı. Üstelik bu akşam onun için biraz zor bir durum söz konusuydu. Galatasaray formasını ilk kez eski takımına karşı giydi çünkü.
  Her şeyden önce top ayağına yakışıyor. Hem sağını hem solunu iyi kullanıyor, oldukça rahat adam geçiyor. Ki sağ tarafta oynarsa bence verimi daha da artacaktır. Yapılan transferlerin içinde Galatasaray’a en büyük katkıyı Tarık sağlayacak gibi.
  Yukarıda da belirtmiştim, bugün belki de yenilerin içersinde onbire yazılması gereken ilk isim Pandev’di. Çünkü geride kalan 2 resmi maçta da ileride top tutmakta ve pozisyona girmekte oldukça zorlanan Galatasaray’ın, bu sıkınıtılarına merhem olsun diye transfer edildi Goran Pandev. Ancak ne var ki Prandelli nedenini anlayamadığım bir şekilde 76-77 dakika kenarda tuttu kendisini. Ve oyuncu değişikliklerinde 3.tercih olarak sahaya sürdü. Cidden ilginç…
  Hani kafanızda bir şeyler vardır, denersiniz. Ancak baktınız olmuyor, çok fazla vakit kaybetmeden B planını devreye sokarsınız. Bu takım zaten Fenerbahçe ve Bursa maçlarında ileride top tutmakta ciddi sıkıntılar yaşamış, çok fazla gol pozisyonu da üretememiş. Hal böyleyken hala tek santrafor Burak, arkasında da 3’ü defansif 4 orta saha oyuncusu ile oynamaya çalışmanın mantığı ne? Ki elinizde Umut Bulut, Goran Pandev, Olcan Adın gibi alternatifler varken.
  Prandelli’nin geride kalan 3 maç itibariyle bende yarattığı intiba pek olumlu değil. Eğer bu şekilde devam ederse, sezonu Türkiye’de tamamlayamaz zaten. Çünkü yarattığı takım benim son 10-15 yılda gördüğüm en isteksiz, en temposuz ve kazanma arzusundan en yoksun Galatasaray diyebilirim. Geçen hafta da yazmış olduğum gibi, herhalde kafasında izleyenleri uyutan bir takım var! Ancak ne var ki bizlerin kış uykusuna yatmaya hiç ama hiç niyeti yok! Bunu da Türk Telekom Arena’da oynayacağımız seyircili karşılaşmalarda anlar zaten Sinyor Prandelli!
 Sonuç olarak, Galatasaray şu an ki haliyle ne lig ne de Şampiyonlar Ligi için hiç ama hiç iyi sinyaller vermiyor. Şurada 3 gün sonra Anderlecht maçı var ancak ‘’Çıkar topumuzu oynar yeneriz’’ diyemiyoruz hiçbirimiz. Ki o Anderlecht de grubumuzun en zayıf halkası konumunda kağıt üzerinde… Dolayısıyla İtalya’nın orta sıra takımlarını çalıştırmaya alışmış Prandelli’ye bu sefer  durumun biraz farklı olduğu ve gerek Türkiye gerekse de Avrupa’nın en büyük kulüplerinden birinin başına geçtiği gerçeğini birilerinin acilen izah etmesi gerek bence!

                                                         e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR