27 Eylül 2014 Cumartesi

Sadece Moral Olur


 Yaza veda edip sonbahara merhaba dediğimiz şu günlerde, uzun bir aradan sonra Galatasaray taraftarı tribünleri oldukça boş bırakmıştı bu akşam. Tabi sağanak yağmurun yanında, günlerden Cuma oluşu, son derece gereksiz Passolig uygulaması ve taraftarın takıma kırgın oluşu bu durumun baş etkenleriydi şüphesiz.
  Umudumuzu yitirmememiz lazım diyecem ancak en başta kendim inanmıyorum ki bu söylediğime. Ne yazık ki son 1 yıl içerisinde çok geri gittik. Öyle ki, dipten çıkıp güç bela zirveye ulaşmışken yeniden dibe vurmanın eşiğine geldik…
  Prandelli baktı ki işler yolunda gitmiyor ve bu doğrultuda kendi kredisi de günden güne azalıyor, bir şeyleri değiştirme arayışına girişti. Gerek dizilişte gerekse de oyuncular üzerinde bazı farklılıklar uyguladı bu akşam. Öncelikle takım 3-6-1 gibi bir dizilişle oynadı, bunun yanında da ilk 3 haftanın bankoları Yekta ve Bruma kulübedeydi. Geçen hafta kadro dışı kalan Olcan ise ilk kez bir lig maçına onbirde başladı.
  Karşılaşmaya Sivasspor bizden çok daha iyi ve istekli başladı. Bu doğrultuda da ilk 10 dakika içinde 3 tane net fırsat yakaladılar. Ne var ki şans bizden yanaydı ve yeni bir şok daha yaşamadık. Malum şok kaldıracak yer kalmadı hiçbirimizin bünyesinde…
  10.dakikadan sonra seyircisinin de desteğiyle toparlanmaya başlayan takımımız oyunu dengeledi.  Geçen maçların aksine Selçuk, Burak dahil bütün oyuncularına sahip çıkan bir Galatasaray taraftarı profili vardı Türk Telekom Arena’da. İster olumlu ister olumsuz olsun futbolcularımızın bütün hareketlerini alkışlarla karşıladılar.
  Geride kalan 5 resmi maçın ardından nihayet şeytanın bacağını kırdık ve ilk 45 dakika içersinde gol bulmayı başardık. 19.dakikada Olcan’ın sağ taraftan kullandığı köşe vuruşuna bu sezon tartışmasız en formda oyuncumuz olan Chedjou bir santrafor gibi yükseldi ve mükemmel bir kafa vuruşuyla topu ağlara gönderdi.
  Tabi bu sezon ilk kez golü erken bulmuş olmamız futbolcularımız üzerindeki stres ve baskıyı bir nebze olsun kırdı. Belki yine çok iyi oynamadık ama en azından diğer maçlara oranla daha tempolu ve daha agresiftik.
  Dakikalar 32’yi gösterirken günün etkili ismi Olcan bu kez takımına penaltı kazandırdı. Burak’ın vuruşunda Ertuğrul kurtarmayı başardıysa da tekrar Burak’ın önünde kalan topa bu kez bir şey yapamadı. Böylelikle aradaki fark 2’ye çıkmış oldu.
  Devrenin kalan bölümünde 2 takım da gol bulamayınca ilk 45 2-0’la geçilmiş oldu.
  Prandelli ikinci yarıya sakatlanan Veysel’in yerine Hakan Balta’yla başladı. Bizde ilk kez Tarık’ı esas yeri olan sağ bekte izleme şansına sahip olduk. Ve net bir şekilde gördük ki Tarık’ın birkaç haftadır ısrarla söylediğim gibi oynaması gereken yer o bölge. Çünkü 45 dakika boyunca hemen hemen tüm ataklarımız Tarık’ın kanadından gelişti. Ayrıca sağ ayağına daha hakim olduğu için rakip savunma üzerinde de ciddi bir tehdit oluşturdu.
  İlk devrede oyunu bir şekilde istediği gibi götüren takımımız, ikinci devrede ise Prandelli’nin bir kez daha Venezia günlerini hatırlamasıyla İstanbul’dan 1 puan almaya gelmiş Anadolu takımı hüvviyetine büründü!  Sadece Burak’ı rakip yarı alanda bırakıp 10 kişiyle kontra atak beklemek Galatasaray gibi dünya çapında bir markaya ne denli yakışır, tartışılır bu…
  Zaten oldukça diri olan Sivasspor’a bir de ‘’gel’’ diye davetiye çıkarınca biz, ister istemez oyun Sivasspor hakimiyeti altında oynanmaya başladı. Ciddi bir baskı kurdular üzerimizde ve arka arkaya pozisyonlar bulmaya başladılar. Hem de son derece ciddi pozisyonlar. Bunun neticesinde de 70.dakikada Chrisantus’un golü geldi ve aradaki fark 1’e indi.
  Yediğimiz gol şüphesiz futbolcularımız üzerinde ciddi bir tedirginlik yarattı. Çünkü son dönemlerde seyirci baskısından oldukça dertli olan oyuncularımız ‘’bugün de kazanamazsak yandık…’’ düşüncesine bürünmüşlerdir mutlaka.
  Neyse ki kalan bölümde korkulan olmadı ve zar zor da olsa sahadan 3 puanla ayrılmayı başardık. Ancak bir gerçek var ki, gidişatımız hiç iyi değil. Zaten bundan sonra seçim sürecine girecek ve bu doğrultuda da yıpranması muhtemel takımımız için bu galibiyet sadece moral olmaktan öteye gidemez maalesef…

                                                       e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR