Sezon başında yapılan Mancini-Prandelli değişikliği şüphesiz
yeni bir heyecan yeni bir başlangıç yaratır diye düşünmüştük. Ancak geride
kalan birkaç aylık süreçte geçen sezona oranla pozitif hiçbir farklılık
göremedim ben. Hatta tam tersine her geçen gün biraz daha geriye giden bir
Galatasaray var ortada. Tabi gelinen şu noktanın en büyük sorumluları kaçma
hazırlıkları yapan Ünal Aysal ve yeni yönetimin muhtemelen görevine son
vereceği Cesare Prandelli!
Öylesine büyük bir
Galatasaray sevdalısıdır ki Ünal Aysal, sırf içindeki bu Galatasaray sevdasından
zirveye çıkmış takımı bu noktalara getirdi! Öylesine değer verir ki Galatasaray’a,
sırf bu yüzden koca kulüp yalınızca ona ait olsun, onun olsun istedi ve tek adam olmaya kalktı!
Öylesine düşünür ki Galatasaray’ı, aşırı iyi niyetinden İmparator Fatih Terim’in
görevine son verip İtalya’da iş bulamayan 2.sınıf teknik direktörlere bu
kulübün kapılarını açtı! Öylesine büyük hizmetler verdi ki Galatasaray’a, gözü hiç
arkada kalmadan, vicdanı son derece rahat bir şekilde, içi huzur dolu olarak
benden bu kadar diyebildi! Sadece tek bir şey söylemek istiyorum, bundan sonra
hayatının hiçbir noktasında yolun asla ve asla Galatasarayla kesişmez inşallah
Sayın Aysal! Çünkü bu kulüp 109 yıllık tarihinde senin kadar egoist, senin
kadar bencil, senin kadar kibirli, senin kadar işgüzar ve senin kadar
Galatasaray’dan uzak bir başkanı kesinlikle görmemişti. Umarım bundan sonra da
görmez!
Maça gelecek
olursak, ligde oynadığı tüm karşılaşmalarda rakip kim olursa olsun en az 4-5
tane %100’lük pozisyon veren ancak rakip forvetlerin gerek yetersizliği gerekse
de beceriksizliği sayesinde tarihi farklardan kurtulan takımımızın oynayacağı
ilk ciddi ekip karşısında madara olacağının hemen hepimiz farkındaydık. Hatta
uzun zamandır ‘’Arsenal ya da Dortmund’a karşı bu kadar pozisyon verirsek
silindir gibi geçerler üzerimizden.’’ görüşümü paylaşıyordum etrafımdakilerle.
Nitekim haklı da çıktım.
Manchester United’dan
neredeyse kuyruğuna tenekeler bağlanarak yollanan Wellbeck’in hat trick yaparak
yıldızlaştığı bir karşılaşmadan bahsediyoruz bilmem farkında mısınız? Bir
zamanlar Rosenborglu Sigurd Rushfeldt’i, Chelsea’li Tore Andre Flo’yu yıldız
yaptığımız gibi tıpkı…
Geçen hafta sonu
oynadığımız Sivas maçında’da 3-5-2’yi deneyen ancak bana göre bundan hiçbir verim
alamamış olan bir teknik direktörün 4 gün sonra hele hele Arsenal
deplasmanındayken aynı şeyi bir kez daha uygulamaya koyması ‘’futbol
bilmezliğin’’ daniskasıdır!
Hali hazırda avrupa’nın
en iyi 3-5 on numarasından biri olan Sneijder’den ön libero yaratmaya kalkmak,
elindeki ön liberonun kralı Melo’yu da stopere çekmek, 5 milyon euro’ya yakın
bir bonservis bedeliyle transfer edilen Tarık’ı yedek soyundurup haftalardır
kapasitesinin ve yeteneklerinin ne kadar sınırlı olduğunu defalarca kez görmüş olduğumuz Veyselle maça başlamak, 3 sezondur ‘’Galatasaray’da ne işi var bunun?’’
sorusunu defalarca kez kendime sorup hiçbir yanıt bulamadığım Yekta’yı banko
oyuncu haline getirmek, hangi aklın, hangi mantığın ve hangi futbol
mantalitesinin dışa vurumudur bunu Prandelli bana izah etsin lütfen?
Dünya üzerinde
Juventus dışında 3-5-2 oynayan bir takım var mı Allah aşkına? Belli ki Prandelli’nin
futbol görüşü 25 sene geriden geliyor. Onu da bir kenara bırakalım, geçtiğimiz
sezonlarda da defalarca kez söyemişimdir bunu; Galatasaray’ın tarihe damga
vurduğu tüm dönemlere bakalım, hep 4-4-2 ile yakalamıştır başarıyı. Hadi Londra
deplasmanında bunu denemek size fazla cesurca geliyor diyelim, o zaman bir
forvet eksiltip ortayı 5’lersin kimseler de sana bi şey demez. Ama 3-5-2’yi
Galatasaray şu oyuncu kadrosuyla değil Arsenal, bizim ligin en zayıf
takımlarından birine karşı da oynasa başarılı olamaz kardeşim!
Eboue ve Sabri’nin kadro
dışı bırakılıp Veysel gibi az önce de belirtmiş olduğum gibi kapasitesi ve
yetenekleri son derece sınırlı bir oyuncunun ilk 11’in vazgeçilmezi haline geldiği
bir takım bana göre büyük takım hüvviyetine asla sahip olamaz. Eboue ve Sabri’yi
de boşverdik diyelim, Veysel’den 3 gömlek iyi futbolcu olan Tarık’ın günahı ne?
Yekta’nın sürekli
şans bulduğu bu takımda, Furkan Özçal, Emre Çolak, Hamit Altıntop ya da Umut
Gündoğan olsanız ne düşünürsünüz mesela? Bu saydığım 4 ismin hiç biri Yekta’dan
aşağı değil çünkü. Hatta hepsinin de Yekta’dan çok daha artıları var bana göre.
Aynı şekilde
Dzemaili gibi ne yapmaya çalıştığı, ne yapmak istediği anlaşılamayan, ligimizdeki
her takımda rahatlıkla bulabileceğimiz, Yiğit İncedemir seviyesindeki arkadaşın
da Galatasaray’ın değişmezleri arasına girmesi oldukça enteresan doğrusu…
İşte siz bu kadar
gereksiz adamı bir arada oynatır, üstüne de abuk bir sistemle çıkarsanız
sahaya, karşınızdaki takım Balıkesir ya da Sivas olmadığı için böyle 4’lük
yaparlar adamı! Dua edelim ki, kalecileri atıldı da oyunu son yarım saatte
dengeledik. Yoksa 5’e, 6’ya gitme ihtimali oldukça yüksekti karşılaşmanın.
Sonuç olarak, Prandelli’nin
teknik direktörlüğü ile geçirdiğimiz 3-3,5 aylık zaman bizlere neyin ne
olduğunu göstermeye fazlasıyla yetmiştir. Zaten kendisinin maç sonunda verdiği ‘’Bizim
asıl hedefimiz lig’’ demeci de bir şeyleri net olarak ortaya koymuştur. Prandelli
Venezia’nın hadi bilemediniz en fazla Parma’nın hocasıdır. Galatasaray
kendisine 2 beden büyük gelmiştir. Dolayısıyla bu arkadaş üzerinde sabretmenin
ya da ‘’Zamanla daha iyi olacak elbet’’ şeklinde gereksiz hayaller kurmanın hiçbir
mantığı yoktur.Kafasında hiçbir plan-program olmayan ve futbol bilgisi-oyun görüşü yerlerde sürünen
bu sinyor, muhtemelen oturup geçen senenin Mancinili Galatasaray’ının maç
kasetlerini izliyor ve o doğrultuda benzer abukluklar yapmaya kalkıyor. Yani
sizin anlayacağınız son halifemiz Cesare Prandelli!
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR