Henüz 3 gün önce aldığımız farklı mağlubiyetin ardından bu
maça hazırlanmak kolay değildi şüphesiz. Tabi tek kulvarda mücadele eden
rakibimizle bizim maçımızın aynı akşam oynanması da Türk futbolunun bugüne dek
gördüğü en müthiş federasyonun! yine emsalsiz uygulamalarından biriydi. Aman bize Pazar maçı vermeyin olur mu? Neme
lazım, takım daha fazla dinlenme şansı bulur, daha diri olur falan sonra nasıl
durdurursunuz Galatasaray’ı!!
Arsenal maçının
ikinci devresinde 4-4-2 oynayıp ilk 45’ten kalma 3 gollük dezavantaj olmasa
belki de maçı kazanabilecek mücadeleyi göstermiş olan takımımız, tabi ki
Kayseri Erciyes önünde aynı dizilişle yer almamalıydı sahada. Gerek yoktu çünkü
durduk yere takım üzerinde pozitif bir hava yaratmaya! Galatasaray bu sene iyi
futbol oynamamalıydı! Galatasaray bu sene rakiplerini boğmamalıydı! Hepsinde
öte Galatasaray bu sene rahat maç kazanmamalıydı! Prandelli’nin hayalindeki
takım böyle bir takımdı çünkü!
4-4-2 oynatmadı
takımı dedik ama en azından oyuncuların çoğunu doğru yerlerine koymuştu bu
sefer. Sneijder hariç tabi. Tarık’ın sağ beke, Telles’in sol beke, Melo’nun ön
liberoya geçtiği karşılaşmada Football Menager
oynayanlar bilir, DML diye gerçekte pek olmayan bir mevki vardır oyunda.
Açılımı ‘’Defensive Midfielder Left’’ Türkçesi de ‘’Sol Defansif Orta Saha’’
İşte Sneijder dün tam olarak o pozisyonda oynadı. Prandelli neden ısrarla
Sneijder’i bu kadar geride kullanmaya çalışıyor cidden akıl sır ermiyor…
Orta sahadaki 2 el
freni Dzemaili ve Yekta’nın olmayışı, kanatlarda da Tarık ve Telles gibi 2
hücumcu bekin oluşu, özellikle ilk 45 dakikada geride kalan maçlara oranla daha
arzulu, daha üretken ve daha çabuk oynayan bir Galatasaray izlememize neden
oldu. Tabi Felipe Melo’nun rakip atağa çıkacağı anlarda kaptığı kritik toplar
ve Olcan’ın da bir şeyler yapmaya çalışma gayreti pozitif görüntümüzün diğer
etkenleriydi.
İlk 45 dakikada
Galatasaray’ın en sırıtan ismi ise şüphesiz Yasin Öztekin’di. Zaten sınırlı
sayıda topla buluştu, o anlarda da pek olumlu bir şeyler yapamadı. Kaleci Gökhanla
karşı karşıya kaldığı pozisyonda kaçırdığı %100’lük gol de cabası…
Pozisyonlar
bulduğumuz halde son vuruşlardaki klasik beceriksizliğimiz devrenin 0-0’la
geçilmesine neden oldu. Ancak aynı oyunu ikinci 45’te de sürdürürsek er geç
buluruz golü diye düşündüm.
Nitekim haklı
çıktım ve nihayet 52’de geldi gol. Selçuk’un sağdan kullandığı köşe vuruşunda
Semih arka direğe aşırdı, Kral’da zorlanmasına rağmen topu ağlarla buluşturdu.
Golün oyunun son
bölümüne kalmadan gelmesi takımımızı psikolojik olarak rahatlattı şüphesiz. Skor
avantajının verdiği moralle daha da etkili oynamaya başladık.
Yasin-Hamit
değişikliği orta alandaki hakimiyetimizi daha da arttırdı. Bunun neticesinde de
oyun iyiden iyide Erciyes yarı alanında oynanmaya başladı.
70.dakikada bir
başka duran toptan 2.golü bulduk. Yaklaşık 25 metreden kazandığımız serbest
vuruştan kaleyi cepheden gören Sneijder mükemmel bir vuruşla bu sezonki ilk
golünü kaydetmiş oldu.
2-0’dan sonra ise
sahne Prandelli’nin di. ‘’Venezia hocası’’ kimliğini bir kez daha ortaya
çıkardı. Takımı tamamen geri çekerek skoru korumaya çalıştı. Oysa ki biraz
araştırmacı bir insan olsa vatandaşı Mancini’nin de geçen sezon bir çok
karşılaşmada skorun üstüne yatmaya kalkıp sonunda mutlaka hüsran yaşamış
olduğunu rahatlıkla görebilirdi. Ama nerde…
Gol atmaya en ufak
niyeti olmayan rakibimize üzerimize gelmeleri için davetiye gönderen Prandelli son
15-20 dakikanın bir hayli sıkıntılı geçmesinin baş aktörüydü! Hal böyle olunca Kayseri
Erciyesspor üzerimizde yoğun bir baskı kurdu, bunun neticesinde golü de buldu!
2-1’den sonra Dzemaili’yi de oyuna alan Prandelli
skoru korumaktan başka hiçbir düşüncesinin olmadığını artık sağır sultana bile
duyurmuş oldu! Neyse ki, sonuçta Prandelli’nin istediği oldu ve daha fazla gol
yemeyerek sahadan 2-1’lik galibiyetle ayrılmış olduk. Kazanmaya çok ihtiyacımız
olduğu şu dönemde, oynanan futbola bakmadan bir şekilde galip gelmiş olmak
önemli tabi. Ancak bir gerçek var ki, haftalardır Prandelli’ye rağmen kazanan
Galatasaray bu durumu daha ne kadar sürdürebilir, orasını kestiremiyorum işte…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR