Ağustos ayı’nda Fenerbahçe’yle oynadığımız Süper Kupa
maçından bu yana, Galatasaray’da olup bitenleri, saha içinde oynanan
futbolu hayretle izlemekteyim. Ve üzülerek söylemeliyim ki, Galatasaray’ın
şanli tarihinin içinde bulunduğum, bir parçası olduğum son 20 yıllık diliminde
bu kadar kötü futbol oynadığımız, saha içersinde bu kadar çaresiz kaldığımız,
rakibin kim olduğu farketmeksizin bu kadar komik durumlara düştüğümüz başka bir
dönem kesinlikle hatırlamıyorum…
Prandelli’nin
takımın başında ‘’teknik direktör’’ ünvanıyla sahaya çıktığı bütün resmi
karşılaşmalarda Galatasaray rakiplerinin hepsine oyun anlamında ezilmiştir!
Açık ve net! Hele hele son 2 Şampiyonlar Ligi maçımızda olay bizim için ciddi
bir rezilliğe, emsalsiz bir kepazeliğe dönüşmüştür!
Karşılaşmadan bir
gün önce geleneksel basın toplantısı düzenleniyor, Prandelli soğuk algınlığı
geçirdiği için de toplantıda Galatasaray’ı yardımcı antrenör Gabrielle Pin
temsil ediyor. Söyledikleri ise şunlar; ‘’Arsenal maçının ilk yarısı bizim için
bir dönüm noktası oldu ve oradan çok büyük dersler çıkardık. Bu doğrultuda
sistemimizi değiştirdik ve bundan sonra bu şekilde devam edeceğiz.’’ Peki
sorarım sizlere dün akşam Dortmund karşısında ‘’çok büyük dersler çıkarmış’’
bir Prandelli ya da Galatasaray takımı görebildiniz mi sahada?
Futbol futbolu bilen adamlarla oynanır.
Futbolcusundan başlayıp, teknik direktörüne, yöneticilerine, başkanına kadar
futbolu çok iyi bilen insanlardan oluşması gereken bir ekip işidir bu.
Galatasaray’ın temel sıkıntısı burada başlıyor zaten. Takımın başında sadece ‘’kağıt
üzerinde’’ bir teknik direktör var! Yönetim kurulunda bir tane futbolu bilen,
futboldan anlayan adam yok. Ünal Aysal’ın zaten son 1 yıl içersinde
gerçekleştirdiği icraatlardan, aldığı kararlardan futboldan ne kadar anladığı
ortada… Hal böyleyken bu takım iyi futbol da oynayamaz, bu takım büyük maç da
kazanamaz. Anca futbolun şans melekleri yanımızda olur da, Sneijder yine 35
metreden 2 tane çatallara sallarsa ona bi şey diyemem tabi.
Dün maçtan 5-6 saat
önce Veysel, Bruma ve Olcan’ın 18 kişilik kadroda olmadığı haberini
öğrendiğimde beynimden vurulmuşa döndüm. Veysel için diyecek sözüm yok. Hatta
bana göre 3-4 hafta önce uygulanması gereken bir karardı bu. Ancak son
Fenerbahçe maçının en iyilerinden Olcan’ı ve bugün satışa çıkarsak en çok
talibi çıkacak, en çok para edecek oyuncumuz olan Bruma’yı aklı ve mantığı
yerinde olan bir teknik direktör, böylesine hayati bir maçta 18 kişilik kadroya
almaz mı? Sorumun cevabı içinde gizli. Ben Prandelli ciddi anlamda psikolojik
sıkıntılarının olduğunu ve ruh sağlığının pek normal olmadığını düşünüyorum…
Olcan’ı veya Bruma’yı
oynatıp oynatmamanıza kimseler bi şey diyemez. Bu antrenör tercihidir. Veya
taktiksel bir karardır. Buna hiçbir itirazım yok. Ancak bu oyunculardan ilk 11’de
faydalanmamak demek onları tamamıylen gözden çıkarmayı mı gerektirir?
Galatasaray’ın dünkü
yedek kulübesine bakıyorum, oyuna dahil
olduğunda skora katkı yapabilecek, takımı ateşleyebilecek, maçı çevirebilecek
kapasitede kim var Allah aşkına? Belki biraz Umut Bulut. Başka? Başka yok…
60.dakikada, 3
farklı mağlupken üstelik kurtarıcı olarak Yasin Öztekin’i oyuna alması, Prandelli’nin
her anlamda tükenişiydi bence. Eğer %1 bile kredisi kaldıysa bende, o değişiklik
esnasında o %1’i de fazlasıyla yitirmiştir Olcan’ı gözden çıkar, Bruma’yı
gözden çıkar, ondan sonra kurtarıcı olarak Yasin’e sarıl. Hem de sezon başından
beri doğru düzgün yüzüne bakmadığın Yasin’e. Diyecek söz bulamıyorum…
Lig maçlarının
tamamında Balıkesir’e, Kayseri Erciyes’e karşı bile sahaya tek forvetle çıkan
büyük hocamızın, geride kalan 3 Şampiyonlar Ligi karşılaşmasına da çift
forvetle başlamasına ne demeli peki? Kendi de bilmiyor ki ne yaptığını. O gün
kafasına ne eserse onu uygulamaya çalışıyor sadece. Rakibi analiz diye bir şey
kesinlikle yok adamda…
Sezon başından beri çoğu
lig maçında doğru düzgün 18’e dahi almadığı Alex Telles’i ve 5’er 10’ar dakikalar
şans tanıdığı Pandev’i, her Şampiyonlar Ligi haftasında pat diye 11’e koyması,
yaklaşık 1 yıldır top oynamamış olup son 3-4 haftadır sakatlığın izlerini yeni
yeni üzerinden atmaya başlayan Hamit’i, bu hayati karşılaşmada bir anda sahaya
sürmesi, elindeki bütün kanat adamlarını devre dışı bıraktıktan sonra sağ ve
sol açığı olmayan bir 4-4-2 anlayışı benimsemesi, Prandelli’nin Borussia
Dortmund maçında teknik direktörlük mesleğine ettiği ihanetlerdir bence!
Devreyi 3-0 geride
kapamış takımına herhangi bir müdahelede bulunma ihtiyacı hissetmeyişi,
dakikalar 60’ı gösterirken de artık mecbur kalıp değişikliğe gittiği anda maçı
çevirsinler diye Dzemaili ve Yasin’i oyuna alması da bu adamın Galatasaray’ı ne
kadar önemsediğinin, ne kadar umursadığının ispatıdır…
Dünya’da çoktan tükenmiş
olan İtalyan futbolunun, ülkelerinde iş bulamayan 2.sınıf antrenörlerini ‘’avrupa
fatihi’’ Galatasaray’ın başına getirirseniz, işte sizi böyle bir zamanlar
destanlar yazdığınız o arenanın ‘’averaj takımı’’ haline döndürürler!
Kuralar çekildiğinde
‘’Sadece İstanbul’da Anderlecht’i yener, toplamda 3 bilemedin 4 puanla
bitiririz bu grubu demiştim.’’ Sanırım ben yine fazla iyimser davranmışım.
Çünkü görünen tablo öngördüğüm o 3-4 puanın da altında kalacağımız yönünde.
1 yıl gibi bir zaman
diliminde yanlış üstüne yanlış yaparak Galatasaray’ı tırnaklarıyla kazayarak
çıktığı zirveden alıp, uçurumun eşiğine sürükleyen Ünal Aysal, takımın bir bacağı da boşlukta sallanmaya
başlayınca, son çare olarak kendisine yakışır bir şekilde kaçmayı tercih
etmiştir! Yani büyük başkan batan gemiyi en son değil, ilk terk eden isim
olmuştur! Keşke giderken yanında çok güvendiği hocası Prandelli’yi de götürse.
Çünkü akıl sağlığı yerinde olmayan bu adamın Galatasaray teknik direktörü olarak
takımın başında sahaya çıktığı her karşılaşma, önce futbolcularımıza, sonra
taraftarımıza, hepsinden öte de yerli
teknik direktörlerimize yapılan çok büyük bir ayıptır, terbiyesizliktir!
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR