23 Ekim 2014 Perşembe

AKIL HASTASI!

  Ağustos ayı’nda Fenerbahçe’yle oynadığımız Süper Kupa maçından bu yana, Galatasaray’da olup bitenleri, saha içinde oynanan futbolu  hayretle izlemekteyim.  Ve üzülerek söylemeliyim ki, Galatasaray’ın şanli tarihinin içinde bulunduğum, bir parçası olduğum son 20 yıllık diliminde bu kadar kötü futbol oynadığımız, saha içersinde bu kadar çaresiz kaldığımız, rakibin kim olduğu farketmeksizin bu kadar komik durumlara düştüğümüz başka bir dönem kesinlikle hatırlamıyorum…
  Prandelli’nin takımın başında ‘’teknik direktör’’ ünvanıyla sahaya çıktığı bütün resmi karşılaşmalarda Galatasaray rakiplerinin hepsine oyun anlamında ezilmiştir! Açık ve net! Hele hele son 2 Şampiyonlar Ligi maçımızda olay bizim için ciddi bir rezilliğe, emsalsiz bir kepazeliğe dönüşmüştür!
  Karşılaşmadan bir gün önce geleneksel basın toplantısı düzenleniyor, Prandelli soğuk algınlığı geçirdiği için de toplantıda Galatasaray’ı yardımcı antrenör Gabrielle Pin temsil ediyor. Söyledikleri ise şunlar; ‘’Arsenal maçının ilk yarısı bizim için bir dönüm noktası oldu ve oradan çok büyük dersler çıkardık. Bu doğrultuda sistemimizi değiştirdik ve bundan sonra bu şekilde devam edeceğiz.’’ Peki sorarım sizlere dün akşam Dortmund karşısında ‘’çok büyük dersler çıkarmış’’ bir Prandelli ya da Galatasaray takımı görebildiniz mi sahada?
  Futbol  futbolu bilen adamlarla oynanır. Futbolcusundan başlayıp, teknik direktörüne, yöneticilerine, başkanına kadar futbolu çok iyi bilen insanlardan oluşması gereken bir ekip işidir bu. Galatasaray’ın temel sıkıntısı burada başlıyor zaten. Takımın başında sadece ‘’kağıt üzerinde’’ bir teknik direktör var! Yönetim kurulunda bir tane futbolu bilen, futboldan anlayan adam yok. Ünal Aysal’ın zaten son 1 yıl içersinde gerçekleştirdiği icraatlardan, aldığı kararlardan futboldan ne kadar anladığı ortada… Hal böyleyken bu takım iyi futbol da oynayamaz, bu takım büyük maç da kazanamaz. Anca futbolun şans melekleri yanımızda olur da, Sneijder yine 35 metreden 2 tane çatallara sallarsa ona bi şey diyemem tabi.
  Dün maçtan 5-6 saat önce Veysel, Bruma ve Olcan’ın 18 kişilik kadroda olmadığı haberini öğrendiğimde beynimden vurulmuşa döndüm. Veysel için diyecek sözüm yok. Hatta bana göre 3-4 hafta önce uygulanması gereken bir karardı bu. Ancak son Fenerbahçe maçının en iyilerinden Olcan’ı ve bugün satışa çıkarsak en çok talibi çıkacak, en çok para edecek oyuncumuz olan Bruma’yı aklı ve mantığı yerinde olan bir teknik direktör, böylesine hayati bir maçta 18 kişilik kadroya almaz mı? Sorumun cevabı içinde gizli. Ben Prandelli ciddi anlamda psikolojik sıkıntılarının olduğunu ve ruh sağlığının pek normal olmadığını düşünüyorum…
  Olcan’ı veya Bruma’yı oynatıp oynatmamanıza kimseler bi şey diyemez. Bu antrenör tercihidir. Veya taktiksel bir karardır. Buna hiçbir itirazım yok. Ancak bu oyunculardan ilk 11’de faydalanmamak demek onları tamamıylen gözden çıkarmayı mı gerektirir?
  Galatasaray’ın dünkü yedek kulübesine bakıyorum,  oyuna dahil olduğunda skora katkı yapabilecek, takımı ateşleyebilecek, maçı çevirebilecek kapasitede kim var Allah aşkına? Belki biraz Umut Bulut. Başka? Başka yok…
  60.dakikada, 3 farklı mağlupken üstelik kurtarıcı olarak Yasin Öztekin’i oyuna alması, Prandelli’nin her anlamda tükenişiydi bence. Eğer %1 bile kredisi kaldıysa bende, o değişiklik esnasında o %1’i de fazlasıyla yitirmiştir Olcan’ı gözden çıkar, Bruma’yı gözden çıkar, ondan sonra kurtarıcı olarak Yasin’e sarıl. Hem de sezon başından beri doğru düzgün yüzüne bakmadığın Yasin’e. Diyecek söz bulamıyorum…
  Lig maçlarının tamamında Balıkesir’e, Kayseri Erciyes’e karşı bile sahaya tek forvetle çıkan büyük hocamızın, geride kalan 3 Şampiyonlar Ligi karşılaşmasına da çift forvetle başlamasına ne demeli peki? Kendi de bilmiyor ki ne yaptığını. O gün kafasına ne eserse onu uygulamaya çalışıyor sadece. Rakibi analiz diye bir şey kesinlikle yok adamda…
  Sezon başından beri çoğu lig maçında doğru düzgün 18’e dahi almadığı Alex Telles’i ve 5’er 10’ar dakikalar şans tanıdığı Pandev’i, her Şampiyonlar Ligi haftasında pat diye 11’e koyması, yaklaşık 1 yıldır top oynamamış olup son 3-4 haftadır sakatlığın izlerini yeni yeni üzerinden atmaya başlayan Hamit’i, bu hayati karşılaşmada bir anda sahaya sürmesi, elindeki bütün kanat adamlarını devre dışı bıraktıktan sonra sağ ve sol açığı olmayan bir 4-4-2 anlayışı benimsemesi, Prandelli’nin Borussia Dortmund maçında teknik direktörlük mesleğine ettiği ihanetlerdir bence!
  Devreyi 3-0 geride kapamış takımına herhangi bir müdahelede bulunma ihtiyacı hissetmeyişi, dakikalar 60’ı gösterirken de artık mecbur kalıp değişikliğe gittiği anda maçı çevirsinler diye Dzemaili ve Yasin’i oyuna alması da bu adamın Galatasaray’ı ne kadar önemsediğinin, ne kadar umursadığının ispatıdır…
  Dünya’da çoktan tükenmiş olan İtalyan futbolunun, ülkelerinde iş bulamayan 2.sınıf antrenörlerini ‘’avrupa fatihi’’ Galatasaray’ın başına getirirseniz, işte sizi böyle bir zamanlar destanlar yazdığınız o arenanın ‘’averaj takımı’’ haline döndürürler!
  Kuralar çekildiğinde ‘’Sadece İstanbul’da Anderlecht’i yener, toplamda 3 bilemedin 4 puanla bitiririz bu grubu demiştim.’’ Sanırım ben yine fazla iyimser davranmışım. Çünkü görünen tablo öngördüğüm o 3-4 puanın da altında kalacağımız yönünde.
  1 yıl gibi bir zaman diliminde yanlış üstüne yanlış yaparak Galatasaray’ı tırnaklarıyla kazayarak çıktığı zirveden alıp, uçurumun eşiğine sürükleyen Ünal Aysal,  takımın bir bacağı da boşlukta sallanmaya başlayınca, son çare olarak kendisine yakışır bir şekilde kaçmayı tercih etmiştir! Yani büyük başkan batan gemiyi en son değil, ilk terk eden isim olmuştur! Keşke giderken yanında çok güvendiği hocası Prandelli’yi de götürse. Çünkü akıl sağlığı yerinde olmayan bu adamın Galatasaray teknik direktörü olarak takımın başında sahaya çıktığı her karşılaşma, önce futbolcularımıza, sonra taraftarımıza,  hepsinden öte de yerli teknik direktörlerimize yapılan çok büyük bir ayıptır, terbiyesizliktir!

                                                             e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR