Bugün, yaklaşık 3 haftalık aranın ardından,
Galatasarayımız’la özlem giderme akşamıydı bizler için. Ayrıca hafta sonu
başlayacak ligin 2.yarısı öncesi, son bir prova niteliği de taşıyordu
Diyarbakır Büyükşehir Belediyespor maçı. Tabi gerek iki takım arasındaki ciddi
kalite farkı, gerekse de ilk maçta Diyarbakır’da aldığımız 4 gollü galibiyet, bu
akşama dair ‘’farklı skor’’ beklentisi içine soktu bizleri. Hele hele
takımımızın mevcut şartlar altında ideale en yakın onbirle sahaya çıktığını
görünce de doğal olarak güle oynaya kazanacağımızı düşündük. Ancak ne var ki 90
dakikanın hiçbir anı takımımız adına bizlerin beklediği rahatlıkta geçmedi.
Hatta oldukça sıkıntılı bir akşam yaşadık diyebilirim. Ve bu doğrultuda da
sahadan şok bir skorla 2-0’lık mağlubiyetle ayrıldık…
Öncelikle şunu
değinmek istiyorum, takımımızda bazı oyuncular var ki, artık cidden bunları
görmekten, izlemekten bıktık, usandık, sıkıldık! Bu sefer imada falan bulunmayacağım,
direk isim telaffuz edicem. Mesela Yekta: Bu arkadaşımız 5 sezondur falan
Galatasaray forması giyiyor. İyi kötü forma şansı da buluyor. Hatta yeri geldi,
ilk onbirde düzenli oynadığı dönemlerde oldu. Peki sormak isterim; Yekta 5
yıllık Galatasaray kariyerinde bu takıma pozitif anlamda ne katmıştır? Hangi
maçı kazandırmıştır? Ya da hangi maçın kaybedilmesini önlemiştir? Kaç tane golü
ya da asisti vardır? Veya ‘’çok iyi oynadı’’ diyebileceğimiz 3 tane maçı var
mıdır? Yekta için spikerlerimizin %90’ı anlaşılamaz biçimde ‘’iyi top
kullanır’’ şeklinde bir söylemde bulunuyorlar. Allah aşkına hangi topu iyi
kullanmış bu Yekta? Ne zaman olmuş yani bu? Ya da bugüne kadar hiç olmuş mu?
Benim 5 yıldır izlediğim Yekta aldığı 10 topun 6-7’sini geriye verir, dikine
oynamaya çalıştığı o 3-4 top da ya rakibe gider ya da taca… Hal böyleyken, bu
tarz oyuncuları olduğundan 2 gömlek daha üstün göstermek kulüplerimize ve milli
takımımıza hazırlanmış bir sabotajdır bence!
İyi niyetinden ve
Galatasaraylılığı’ndan hiçbir şüphe duymadığımız ancak 11-12 senede ne yazık ki
bir arpa boyu mesafe kat edemeyen Sabri’den, kim olduğu farketmeksizin yönetim
kurullarımızın ve teknik ekiplerimizin hemen hepsinin beklentisi nedir Allah
aşkına? 31 yaşına kadar gösteremediği gelişimi bu saatten sonra gösterme
ihtimali var mıdır Sabri’nin?
Peki kulübünü ikna
edebilmek için 6 aydan fazla uğraşılan, nihayet transferin son günlerinde 5
milyon euro gibi astronomik bir bonservis bedeli ödenerek takıma kazandırılan Tarık
Çamdal’ı bu maçta bile oynatmazsan, yarın öbür gün ihtiyacın olduğunda ya da oynatmaya
mecbur kaldığında, nasıl bir şeyler isteyeceksin, bekleyeceksin sen bu
oyuncudan Hamza Hoca? Yazık günah değil mi Tarık’a ve ona ödenen milyonlara?
Bir de yeni oldukları halde, 4-5 ay gibi kısa bir
sürede kabak tadı veren arkadaşlar var. Bunların başında hiç şüphesiz Olcan yer
alıyor. Bana göre en iyi dönemlerinde bile orta seviyede bir anadolu takımı futbolcusuydu.
Şu an ise o halinden de geri gitmiş durumda… Saha içindeki bütün tercihleri yanlış.
Yapmak istediklerinin %70’ini yapamıyor. Dolayısıyla Sinan Gümiüş gibi, Tarık
Çamdal gibi, Emrecan Coşkun gibi gencecik kardeşlerimiz bir umutla forma
beklerken, yaşı 30’lara gelmiş Olcan’lardan Sabri’lerden medet ummak cidden
acizliktir!
Sinan Bolat’ın şu
ana kadar oynadığı resmi karşılaşmaların hepsinde, kaleyi tutan hemen her top
gol oldu diyebilirim. Abartmıyorum, cidden öyle. Doğru düzgün bir kurtarışı ya
da önlediği bir gol gelmiyor aklıma. Sanırım kulüp tarihinin en pahalı yedek
kalecisi beklentileri hiçbir şekilde karşılayamadı…
Bireysel eleştrilerden
genel performansa gelecek olursak, Mancini ve Prandelli dönemlerinde denenip
her defasında fiyaskoyla sonuçlandığı üzere Melo’dan asla ve asla stoper
olamayacağı bu akşam bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bunun yanında Chedjou ve
Semih’in yokluğunda oraya bir takviye yapılmasının gerekliliği de yine apaçık
ortadadır. Başta Sayın Abdurrahim Albayrak olmak üzere yönetim kurulumuzun tamamının
‘’ağlamış suratlılığı’’ bir kenara bırakıp o bölgeye acilen transfer yapması
gerekmektedir. Aksi takdirde takımımız 3 hafta içersinde bir anda kendini
şampiyonluk yarışının dışında bulabilir...
Son olarak Hamza
Hoca’ya birkaç şey söylemek istiyorum: Geldiği günden beri kendisini hep övdüm
ve takdir ettim. Hakkında tek bir olumsuz söz söylemedim. Ancak üzülerek
gözlemlediğim bir tarafı var ki, uzun vadede takımı olumsuz etkileyebilir.
‘’Ustam’’ dediği Fatih Hoca’nın ‘’takıntı’’ huyu ne yazık ki kendisinde de var.
Göreve başladı başlayalı oldukça ısrarcı olduğu bazı arkadaşlar var. Kötü de
oynasalar, hata üstüne hata da yapsalar, ısrarla ve sürekli oynatıyor (Alex
Telles, Emre Çolak gibi) onları. Bazı arkadaşlara da taktı kafayı, hiçbir
şekilde onbirde düşünmüyor (Sinan Gümüş, Tarık Çamdal, Goran Pandev gibi) Dolayısıyla
benim naçizane önerim, bu tarz saplantılardan acilen kurtulup geldiği noktada
üzerine koyması imkansız olan arkadaşların yerine, gelişime açık, hepimizin çok
şeyler beklediği 20’li yaşların başlarındaki genç kardeşlerimizde ısrarcı
olmasıdır. Yoksa bu tarz maçlarda alınan mağlubiyetler ne Galatasaray’dan bir
şeyler eksiltir, ne de Galatasaray’ın büyüklüğünden bir şeyler götürür…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR