22 Ocak 2015 Perşembe

Eksikler Ortada!

 Bugün, yaklaşık 3 haftalık aranın ardından, Galatasarayımız’la özlem giderme akşamıydı bizler için. Ayrıca hafta sonu başlayacak ligin 2.yarısı öncesi, son bir prova niteliği de taşıyordu Diyarbakır Büyükşehir Belediyespor maçı. Tabi gerek iki takım arasındaki ciddi kalite farkı, gerekse de ilk maçta Diyarbakır’da aldığımız 4 gollü galibiyet, bu akşama dair ‘’farklı skor’’ beklentisi içine soktu bizleri. Hele hele takımımızın mevcut şartlar altında ideale en yakın onbirle sahaya çıktığını görünce de doğal olarak güle oynaya kazanacağımızı düşündük. Ancak ne var ki 90 dakikanın hiçbir anı takımımız adına bizlerin beklediği rahatlıkta geçmedi. Hatta oldukça sıkıntılı bir akşam yaşadık diyebilirim. Ve bu doğrultuda da sahadan şok bir skorla 2-0’lık mağlubiyetle ayrıldık…
   Öncelikle şunu değinmek istiyorum, takımımızda bazı oyuncular var ki, artık cidden bunları görmekten, izlemekten bıktık, usandık, sıkıldık! Bu sefer imada falan bulunmayacağım, direk isim telaffuz edicem. Mesela Yekta: Bu arkadaşımız 5 sezondur falan Galatasaray forması giyiyor. İyi kötü forma şansı da buluyor. Hatta yeri geldi, ilk onbirde düzenli oynadığı dönemlerde oldu. Peki sormak isterim; Yekta 5 yıllık Galatasaray kariyerinde bu takıma pozitif anlamda ne katmıştır? Hangi maçı kazandırmıştır? Ya da hangi maçın kaybedilmesini önlemiştir? Kaç tane golü ya da asisti vardır? Veya ‘’çok iyi oynadı’’ diyebileceğimiz 3 tane maçı var mıdır? Yekta için spikerlerimizin %90’ı anlaşılamaz biçimde ‘’iyi top kullanır’’ şeklinde bir söylemde bulunuyorlar. Allah aşkına hangi topu iyi kullanmış bu Yekta? Ne zaman olmuş yani bu? Ya da bugüne kadar hiç olmuş mu? Benim 5 yıldır izlediğim Yekta aldığı 10 topun 6-7’sini geriye verir, dikine oynamaya çalıştığı o 3-4 top da ya rakibe gider ya da taca… Hal böyleyken, bu tarz oyuncuları olduğundan 2 gömlek daha üstün göstermek kulüplerimize ve milli takımımıza hazırlanmış bir sabotajdır bence!
   İyi niyetinden ve Galatasaraylılığı’ndan hiçbir şüphe duymadığımız ancak 11-12 senede ne yazık ki bir arpa boyu mesafe kat edemeyen Sabri’den, kim olduğu farketmeksizin yönetim kurullarımızın ve teknik ekiplerimizin hemen hepsinin beklentisi nedir Allah aşkına? 31 yaşına kadar gösteremediği gelişimi bu saatten sonra gösterme ihtimali var mıdır Sabri’nin?
  Peki kulübünü ikna edebilmek için 6 aydan fazla uğraşılan, nihayet transferin son günlerinde 5 milyon euro gibi astronomik bir bonservis bedeli ödenerek takıma kazandırılan Tarık Çamdal’ı bu maçta bile oynatmazsan, yarın öbür gün ihtiyacın olduğunda ya da oynatmaya mecbur kaldığında, nasıl bir şeyler isteyeceksin, bekleyeceksin sen bu oyuncudan Hamza Hoca? Yazık günah değil mi Tarık’a ve ona ödenen milyonlara?
   Bir de yeni oldukları halde, 4-5 ay gibi kısa bir sürede kabak tadı veren arkadaşlar var. Bunların başında hiç şüphesiz Olcan yer alıyor. Bana göre en iyi dönemlerinde bile orta seviyede bir anadolu takımı futbolcusuydu. Şu an ise o halinden de geri gitmiş durumda… Saha içindeki bütün tercihleri yanlış. Yapmak istediklerinin %70’ini yapamıyor. Dolayısıyla Sinan Gümiüş gibi, Tarık Çamdal gibi, Emrecan Coşkun gibi gencecik kardeşlerimiz bir umutla forma beklerken, yaşı 30’lara gelmiş Olcan’lardan Sabri’lerden medet ummak cidden acizliktir!
  Sinan Bolat’ın şu ana kadar oynadığı resmi karşılaşmaların hepsinde, kaleyi tutan hemen her top gol oldu diyebilirim. Abartmıyorum, cidden öyle. Doğru düzgün bir kurtarışı ya da önlediği bir gol gelmiyor aklıma. Sanırım kulüp tarihinin en pahalı yedek kalecisi beklentileri hiçbir şekilde karşılayamadı…
   Bireysel eleştrilerden genel performansa gelecek olursak, Mancini ve Prandelli dönemlerinde denenip her defasında fiyaskoyla sonuçlandığı üzere Melo’dan asla ve asla stoper olamayacağı bu akşam bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bunun yanında Chedjou ve Semih’in yokluğunda oraya bir takviye yapılmasının gerekliliği de yine apaçık ortadadır. Başta Sayın Abdurrahim Albayrak olmak üzere yönetim kurulumuzun tamamının ‘’ağlamış suratlılığı’’ bir kenara bırakıp o bölgeye acilen transfer yapması gerekmektedir. Aksi takdirde takımımız 3 hafta içersinde bir anda kendini şampiyonluk yarışının dışında bulabilir...
  Son olarak Hamza Hoca’ya birkaç şey söylemek istiyorum: Geldiği günden beri kendisini hep övdüm ve takdir ettim. Hakkında tek bir olumsuz söz söylemedim. Ancak üzülerek gözlemlediğim bir tarafı var ki, uzun vadede takımı olumsuz etkileyebilir. ‘’Ustam’’ dediği Fatih Hoca’nın ‘’takıntı’’ huyu ne yazık ki kendisinde de var. Göreve başladı başlayalı oldukça ısrarcı olduğu bazı arkadaşlar var. Kötü de oynasalar, hata üstüne hata da yapsalar, ısrarla ve sürekli oynatıyor (Alex Telles, Emre Çolak gibi) onları. Bazı arkadaşlara da taktı kafayı, hiçbir şekilde onbirde düşünmüyor (Sinan Gümüş, Tarık Çamdal, Goran Pandev gibi) Dolayısıyla benim naçizane önerim, bu tarz saplantılardan acilen kurtulup geldiği noktada üzerine koyması imkansız olan arkadaşların yerine, gelişime açık, hepimizin çok şeyler beklediği 20’li yaşların başlarındaki genç kardeşlerimizde ısrarcı olmasıdır. Yoksa bu tarz maçlarda alınan mağlubiyetler ne Galatasaray’dan bir şeyler eksiltir, ne de Galatasaray’ın büyüklüğünden bir şeyler götürür…

                                                                      e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR