Takımı, Hamza Hoca’yı ve yönetimi hepimiz bir çok konuda
eleştiriyoruz. Ki en doğal hakkımız bu. Ancak yeri geldiğinde alkışlamayı da bilmemiz
lazım. Hamza Hoca’nın oynattığı futbolu, kafasındaki mantaliteyi ya da oyuncu tercihlerini
beğenir veya beğenmeyiz. Fakat 10 ay gibi kısa sayılabilecek bir sürede kulübe
3 kupa kazandırması, daha önemlisi de zor kaybeden bir takım yaratması takdiri
hak ediyor.
2011 yılından beri Fatih Terimle yakaladığı
kazanma alışkanlığını sürdüren takımımız, ne mutlu ki son 4 sezonun hiçbirini
kupasız kapatmadı. Umarım bu hep böyle devam eder...
Sezonu Bursa’da Bursaspor’la
oynadığımız kupa finaliyle tamamlamıştık, kaderin bir cilvesi yine Bursaspor’la
bir başka final için karşı karşıya gelerek yeni sezona merhaba dedik. Tek fark
bu kez Bursa yerine Ankara’daydık.
Hamza Hoca
beklenildiği üzere geçen hafta İnter maçına başladığı onbirle çıktı sahaya. Ki
mevcut kadro yapısında bundan farklı bir onbir de yapılamaz zaten. Semih ve
Hamit’in sakatlığı, Melo’nun ise takımda kalıp kalmayacağına dair belirsizlik,
şu an için ideal onbiri sahaya çıkan takım kılıyor.
Karşılaşmaya Bursaspor
daha iyi başladı. İlk 10-15 dakikalık bölümde daha çok atak yapan ve oyunun
hakimiyetini elinde bulunduran taraf onlardı. Hatta bu süre zarfında aynı
pozisyon içinde önce Bakambu ardından da Ozan’la gole çeviremedikleri çok net
bir fırsat yakaladılar. Neyse ki Muslera’da takım gibi bıraktığı yerden devam
ediyor. Geçen sezonki Mersin İdman Yurdu maçında yaptığı efsane kurtarışın bir
benzerinin sergileyerek, takımının geriye düşmesini engellemiş oldu.
15.dakikadan sonra yavaş yavaş sazı eline
almaya başlayan oyuncularımız, Yasin Öztekin önderliğinde rakip kaleye gitmeye
başladılar. Orta alanda Sneijder ve Bilal’in sürekli olarak uzun toplarla Burak’ı
pozisyona sokma gayreti Kral’ın tüm ikili mücadelelerde ellerini kullanması
yüzünden sonuçsuz kaldı.
21’de o ana kadar takımın en iyisi olan Yasin
çıktı sahneye. Sağ çaprazda buluştuğu topla ceza sahasına doğru sokuldu ve
kaleyi karşısına aldığı anda sol ayağıyla sert bir vuruş çıkararak kaleci Mert’in
de hatası sonucu takımına 1-0’lık üstünlüğü getirdi.
Golden sonraki bölüm
genellikle orta alan mücadelesi şeklinde geçti. İki takım da rakip ceza
sahasına girip pozisyonlar üretmekte zorlandı. Hal böyle olunca da devre 1-0’la
geçildi.
İkinci 45 dakikaya
her iki takımda içeri girdikleri onbirlerle başladı. Bu devrenin tamamında
Bursaspor takımı mağlup oynamanın da etkisiyle daha etkili gözüken taraftı.
Ancak buna rağmen çok net diyebileceğimiz herhangi bir pozisyonları olmadı.
Hamza Hoca geçen
sezonun sonlarında uyguladığı ‘’golü atıp üzerine yatma’’ taktiğini belli ki
çok sevdi! Bundan da kolay kolay vazgeçeceğe benzemiyor. Ancak bir gerçek var
ki, Şampiyonlar Ligi’nde de aynı şeyi yapmaya kalkarsa işler bu kadar yolunda
gitmeyebilir! Çünkü orada oynanan futbol bizim ligimizin seviye olarak en az
2-3 basamak üstü.
Yaptığımız oyuncu
değişiklikleri sırasında Burak ve Sneijder’in hocalarına gösterdikleri tepkiler
gerçekten çok gereksiz. Tamam hiçbir oyuncu oyundan çıkmayı istemez buna
lafımız yok. Ancak kötü oynadığınız ya da gününüzde olmadığınız bir
karşılaşmada da kenara gelmeyi kabullenmek zorundasınız. Özellikle Burak için
söylüyorum bunu. Dün sahada kaldığı 62 dakika boyunca hiçbir olumlu hareket
yapmadı diyebilirim. Ki hazırlık maçlarından beri de formda bir görüntü
sergilemiyor… Sneijder ise ilk yarı iyiydi ancak ikinci 45’te o da oyundan
düştü. Böyle olması da normaldir. Daha sezon yeni başlıyor çünkü. Sıcak hava,
ağır idmanlar, arka arkaya maçlar derken oyuncuların çoğunda bir yorgunluk söz
konusu. Ligin ortalarına doğru daha iyi olacaklardır şüphesiz.
Burak’ın yerine
oyuna dahil olan Emre Çolak’ın son bölümlerde gördüğü kırmızı kart kabul
edilemez türden. Durup dururken Ozan’a arkadan yaptığı hareket tek kelimeyle
sorumsuzca! Emre Çolak’ın en büyük problemi, yeteneklerini disiplinle beraber
bir arada sergileyemeyişi. 2 maç iyi top oynasa hemen havaya giriyor. Ondan
sonra da yeniden kulübenin yolunu tutuyor. Ya da sahada laubalice davranmaya
başlıyor. Ne diyelim kendi bilir. Kimse o formayı ilelebet giymiyor neticede.
90 dakikanın bitiş
düdüğü bir finalden daha alnımızın akıyla çıktığımızı müjdeliyordu. En başta da
belirtmiş olduğum gibi son dönemlerde sürekli olarak kazanmayı alışkanlık
haline getiren ve taraftarını bu bağlamda oldukça mutlu eden bir Galatasaray
söz konusu. Ancak İnter maçından sonra da söylemiştim, bu kadro uzun vadede
yeterli olmaz. Şampiyonlar Ligi’nde bir şeyler yapabilmek istiyorsak, en az 3
hatta bana göre 5 tane kaliteli oyuncu almak zorundayız. Özellikle savunmanın
sağı ve ortası ciddi anlamda alarm veriyor çünkü. Hakan Balta-Chedjou
ikilisiyle sağlam rakiplere karşı çok gol yeriz… Hamza Hoca ve Dursun Özbek
sürekli olarak takımın her noktası muazzammış gibi bir tablo çizseler de gerçekte
durum öyle değil! Ki bence onlar da bunun farkında ama kabullenmek işlerine
gelmiyor sadece…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR