Burak Yılmaz’ı en çok eleştirenlerden biri benimdir herhalde. Ancak bir gerçek var ki, Galatasaray’ın mevcut kadro yapısında Sneijder’in bile alternatifi vardır fakat Burak Yılmaz’ın yoktur! Yani Burak Yılmaz bu takımın olmazsa olmazıdır. İsterse her maç 25 tane gol kaçırsın, isterse 15 kere ofsayta düşsün, kadroyu yaparken Muslera’yla beraber tahtaya yazılacak ilk isimdir Burak Yılmaz!
Peki Burak’sız
Galatasaray maça nasıl başladı? Bilal-Selçuk çift ön libero, önlerinde
Sneijder, sağda Olcan, solda Yasin, en uçta da Podolski. Tüm hazırlık
maçlarında Yasin’i sağda, Podolski’yi solda düşünüp Olcan’ı hiç hesaba katmayan
Hamzaoğlu, o günlerde Burak’lı takımın çok ofansif olacağını hesaba katmamış
mıydı peki? Yani dün maçtan 1 saat önce birden bire mi dank etti bazı şeyler?
Komik olmayalım lütfen…
Sezon başı
yorgunluğu, aşırı sıcak hava ve ciddi eksikleri olan kadro bir araya gelince
oyuna pek de iyi başlamadık. Aynı şeyleri Sivasspor içinde söyleyebiliriz.
Aatıf Chahechouhe’nun bireysel gayretleri dışında herhangi bir hücum planları
yok gibiydi. Ne var ki, Chahechouhe’nin yine ferdi yeteneklerini kullanamaya
çalıştığı bir esnada aylardır sürekli olarak övdüğümüz Muslera’nın inanılmaz
hatası sonucu topu ağlarımızda gördük. Yaklaşık 25 metreden kucağına doğru
gelen topu elinin altından kaçırarak takımının geri düşmesine sebebiyet verdi.
Gelen bu şok gol
başta Muslera olmak üzere zaten çok iyi oynayamayan oyuncularımızı tamamen
oyundan düşürdü. Devre boyunca sadece duran toplarla tehlike yaratabildik.
Onlardan birinde Olcan’la bulduğumuz gol de ofsayt gerekçesiyle geçerli
sayılmadı.
1-0 geriye düşen
takımın sahada ‘’golcü’’ denebilecek bir oyuncuya sahip olmayışı işleri iyiden
iyiye arap saçına çevirdi. Hamza Hoca sürekli olarak ileri uç elamanlarının
yerleriyle oynamaya başladı. Yasin bir sağa geçti bir sola... Santrafor
başlayan Podolski önce sol açık oldu, sonra tekrar santrafor, son yine sol açık…
En son baktık hücum hattının merkezine Olcan geçti. Yani 9 numara oldu... Özellikle
Sabri’nin kanadından Olcan’a yapılan ortalara, bu oyuncumuzun İbrahim Öztürk’le
Ümit Kurt gibi 2 tecrübeli stoper arasından çıkıp kafa vurmasını beklemek
oldukça trajıkomik bir durumdu… İşte sen durup dururken Burak’ı kesip macera aramaya
kalkarsan, çaresizlikten böyle abuk subuk şeyler denemek zorunda kalırsın Hamza
Hoca!
1-0’la geçilen ilk
45 dakikanın ardından beklenildiği üzere Burak Yılmaz oyuna dahil oldu.
Kaçınılmaz sondu çünkü bu. Kenara gelen isim ise kaburgasından sakatlanan
Sneijder’di.
2.devreye farklı
bir formatla başladık. 4-4-2 düzenine döndü takım. Göbekte yine Selçuk-Bilal,
sağda Yasin, solda Olcan, ileride Burak ve Podolski. Bu takımın ilk yarıdakine
göre daha üretken olacağı belliydi. Çünkü en azından bir ‘’santrafor’’ vardı
sahada. Ki Burak Yılmaz hemen kendini göstermeye başladı. İlk önce 6 pasın
köşesinde buluştuğu topta kaleci Setkus’u geçemedi, birkaç dakika sonrasında da
kornerden gelen topa yaptığı kafa vuruşunda üst direği…
Tam maçın seyri
değişecek derken 90 dakikanın bir çok anında olduğu gibi rakibin savunmamızı az
adamla yakaladığı bir pozisyonda Chahechouhe’nin ceza sahası içinde Bilal
tarafından düşürülmesi sonucu hakem Barış Şimşek penaltı noktasını gösterdi.
Gecenin Sivasspor adına yıldızı olan Chahechouhe atışı kullandı ve Muslera’ya şans
tanımayarak aradaki farkı 2’ye çıkardı.
2-0’dan sonra Hamza
Hamzaoğlu’nun çaresizliğini ve kafasında maçı çevirmeye yönelik hiç bir plan
olmadığını net bir şekilde gördük. Önce Carole’u oyuna sokmaya karar verdi, ardından
vazgeçip Jose Rodriguez’i giyindirdi. O sırada takım Selçuk’un kullandığı
serbest vuruşta Burak’ın şık dokunuşu sonucu golü bulunca oyuncu değiştirmekten
vazgeçti. Bu esnada muhtemelen kendi kendine ‘’Ben Burak’ı oynatmayarak ne
denli büyük bir hata yapmışım’’ demiş olsa gerek! 2-1’den sonra biraz zaman
geçti, tekrar Rodriguez kenara geldi. Sonra yine vazgeçti ve en başa dönüp
Carole’u oyuna almaya karar verdi...
Sorarım size, mağlup
olduğu bir karşılaşmada, maçın bitmesine yarım saat gibi bir süre kalmışken
oyuncu değiştirmek için bu kadar zaman kaybeden bir teknik direktör, büyük
teknik direktör olabilir mi Allah aşkına?
Neyse ki Carole’un
oyuna dahil olması, bir nebze de olsa sol kanada hareket getirdi. En azından
Alex Telles hücuma daha sık çıkıp ortalar yapmaya başladı. Bu ortalardan biri
de golü getirdi. Dakikalar 80’i gösterirken baskımızın arttığı bölümde Podolski’nin
çıkarılması imkansız yere yaptığı mükemmel kafa vuruşu skora eşitliği getirdi.
Teknik anlamda
böylesine büyük yanlışların yapıldığı ve son yarım saatine 2 farklı mağlup
girdiğimiz karşılaşmada beraberliği yakalamamız gerçekten büyük şans oldu. Bu
maçı kaybetseydik şayet bunun tek sorumlusu Hamza Hamzaoğlu olurdu.
İkinci yarıda
Sneijder-Olcan ve Yasin oyundan çıkaraken özellikle son 20-25 dakikada sahadan
adeta silinen ve fizik güç olarak oldukça düşük seviyelerde olduğu gözlenen
Bilal’in 90 dakikayı tamamlaması hayret edilecek cinstendi… Bilal’in
futbolculuğuna hiçbirimiz laf edemeyiz ancak yüksek top tekniğini hiçbir dönem
fizik gücüyle birleştiremediğini de hepimiz çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla
Bilal’i 90 dakika sahada tutup bir Melo’nun, bir Hamit’in hatta ve hatta Selçuk’un
yaptıklarının benzerini yapmasını beklemek ciddi anlamda hayalcilik olur.
Takıma da zarardan başka bir şey getirmez…
Beraberlik golünü
bulduğumuz 80.dakikadan sonra iki takım da skoru değiştirebilecek başka
fırsatlar yakalayamayınca karşılaşma 2-2’lik skorla tamamlanmış oldu.
Bu maçtan çıkarmamız
gereken dersler; en başta da söylemiş olduğum gibi mevcut kadro yapısında Burak
Yılmaz’ın alternatifsiz oluşudur. Bunun yanında sağ beke, stopere ve forvete
mutlak suretle takviye gerektiği de açıkça görülmüştür. Ancak hepsinden
önemlisi kazandırdığı 3 kupaya rağmen Hamza Hamzaoğlu’nun hala Galatasaray’ı
taşıyacak seviyede olmadığının bir kez daha gün yüzüne çıkmış oluşudur…
Kerem ZÜLFİKAR