4 Ağustos 2015 Salı

Yeni Sezona Merhaba

  Uzun bir tatilin ardından nihayet başlıyoruz yeniden .Tabi benim gibi yüreği Galatasaray’la çarpan, Galatasaray’la yatıp Galatasaray’la kalkan, Galatasaray’ı yaşayan, Galatasaray’la yaşayan bir sarı kırmızı sevdalısı için böylesine uzun aralar gerçekten çok zor…
  Sizlerden uzak kaldığımız ve ağırlıklı olarak transfer haberleriyle geçirdiğimiz 2 aylık sürede yönetimimiz ve Hamza Hoca yoğun eleştirilerimize maruz kaldılar. Bunun en büyük nedeni ise başkan Dursun Özbek’in seçimden önce sunduğu vaadleri başkan seçildikten sonra inkar ederek bambaşka bir profile bürünmesi ve bunun doğal olarak Hamza Hoca’ya yansımaları…
  Kusura bakmayın ama sırf başkan olabilmek adına ‘’Yıldızlar yağacak’’ ‘’Çilek, vişne değil yıldız alıcam’’ ‘’5-6 tane 1.sınıf oyuncu gelecek’’ gibi beklentileri oldukça yükseltecek vaatlerde bulunup sonrasında da ‘’Bizim paramız yok, kimse bizden maliyeti yüksek transfer beklemesin.’’ tarzında bir düşünce yapısına bürünürseniz, taraftarın gözünde 1-0 mağlup başlarsınız her şeye! Sonrasında skoru lehinize  çevirebilmeniz de çok çok zordur. Ki biz bu örneği yakın geçmişte rahmetli Özhan Canaydın’da yaşamıştık.  Benzer hatalar yüzünden hiçbir zaman tribünler tarafından ‘’sevilen başkan’’ olamadı kendisi…
   Fenerbahçe’nin Nani ve Van Persie gibi dünya çapında 2 yıldızı kadrosuna kattığı yetmezmiş gibi ligimizin gol kralı Fernandao ve Bursaspor’un son 2 sezondaki en büyük yıldızlarından Şener’i de transfer etmesi, Beşiktaş’ın Hamza Hamzaoğlu tarafından ‘’Maliyeti bizi aştığı için alamıyoruz’’ diye lanse ettiği dünyaca ünlü golcü Mario Gomez  ve taraftarın sevgilisi Quaresma’yı takıma kazandırması, ister istemez bizim taraftarımızda da yıldız beklentisi ve arzusu yarattı. Bu doğrultudaki beklentileri karşılayabilmek adına atılan tek adım ise Lukas Podolski oldu. Son 4 sezonda düzenli olarak her transfer döneminde isteyip, kadromuza katmayı bir türlü başaramadığımız Alman yıldıza nihayet sarı kırmızılı formayı giydirebildik. Ancak bu bile taraftarımızın gönlünü almaya tam manasıyla yetmedi.
   Podolski dışında Bilal Kısa, Lionel Carole, Jem Paul Karacan ve Jose Rodriguez kadroya dahil edilen diğer isimler oldu. Bu isimlerden Bilal’ı dışarda tutacak olursak, diğer 3 isim tam anlamıyla kapalı kutu. Sezon genelinde neler yapacakları, takıma neler katabilecekleri büyük merak konusu…
   Son günlerde gündemin bir numaralı konusu ise İbrahimovic... Taraftarın %95’lik kısmı her gün sosyal medyada gerek Zalatan’ı, gerekse de kulübümüzün resmi hesaplarını adeta mesaj bombardurmanına tutuyor. Gerçekçi olmak gerekirse mevcut şartlar ve eldeki yönetimle İbrahimovic’in Galatasaray’a gelmesi oldukça zayıf bir olasılık. Hee Ünal Aysal hala başkan olsaydı şayet, o zaman düşüncelerim daha başka olurdu. Hatta belki de şimdiye kadar nokta konmuştu bu transfere. Ancak az önce de belirtmiş olduğum gibi Dursun Özbek yönetiminin bu denli iş bitirici olabilme ihtimali yok gibi…
   Gündemi meşgul eden bir diğer konu ise Melo’nun takımda kalıp kalmayacağı. Sezon bitiminden beri gitmeyi kafasına koyan ve kulübe karşı her türlü sorumsuzluğu sergileyen Melo’ya verilen taviz ve sunulan kredi, Hamza Hamzaoğlu’nun bir ayıbıdır bence!! İsmi her ne olursa olsun, hiçbir oyuncu Galatasaray’dan daha büyük değildir, olamaz da! Dolayısıyla yeri dolmayacak oyuncu yoktur! 5 sene önce Melo mu vardı? Galatasaray taraftarının belki de hakettiğinin çok üzerinde bir sevgi sunduğu, yaptığı onca yanlışa rağmen aşırı derecede müsamaha gösterilen Melo’yla yolları ayırma zamanı gelmiştir artık! Durum böyleyken hala kendisine yalvarırcasına takımda kalmaya ikna etmeye çalışmak, Galatasaray adını ve marka değerini zedeler, kulübümüze zarar verir! Birilerinin bunu Hamza Hoca’ya anlatması lazım bence! Ki Melo bu saatten sonra kalse bile takıma çok fazla katkı sağlayabileceğini düşünmüyorum…
  Hazırlık maçlarından bahsetmek gerekirse, Nice maçı dışında genel anlamda iyi skorlar aldık. Özellikle İspanya’nın köklü ekiplerinden Celta Vigo’ya karşı alınan galibiyet ve yarıda kalan Udinese maçında oynanan futbol sezona dair umut vericiydi. Ancak sonrasında Nice önünde aldığımız 4-0‘lık mağlubiyet ve Cüneyt Tanman’ın Maxi Pereira’dan daha iyi olarak nitelendirdiği Sabri’nin! yaptığı 2 amatörce penaltı, kafalarımzda ciddi anlamda soru işretleri oluşturdu…
   Cumartesi akşamı Bursaspor’la oynayacağımız Süper Kupa maçıyla sezona başlayacağımızı düşünürsek, son provayı Serie A devi Inter önünde yapmış olduk. Eski hocamız Mancini’nin yeni, Sneijder’in ise eski takımı karşısında gücümüzün ne seviyede olduğunu öğrenebilme şansı yakaladık.
    Maçın genelini değerlendirecek olursak, ofansif anlamda gayet iyi bir görüntü çizdik. Ancak savunmamız için aynı şeyleri söylemek ne yazık ki mümkün değil! Özellikle ilk yarıda verdiğimiz açıklar ve kalemizde yaşadığımız tehlikeler, savunma ve orta alana mutlak suretle takviye yapılması gerektiğini gözler önüne serdi. Sürekli olarak yerini boş bırakan ve atağa çıktıktan sonra geriye dönmekte zorlanan Sabri’yle artık bu işin yürümeyeceğini anlaması lazım birilerinin! Hele ki sözleşmesine yapılan astronomik zamdan sonra taraftarın ciddi tepkisine maruz kalan Sabri’nin, yapacağı en ufak hatada bile yoğun protestolara maruz kalacağı aşikar… Hal böyleyken ya ikinci yarıda oyuna dahil olduktan sonra önünde oynayan Sinan Gümüş’le beraber çok etkili bir görüntü çizen Tarık’da ısar edilmeli, ya da yabancı bir sağ bek transferi yapılmalı. Ama bence Tarık Sabri’ye 10 senedir verilen şansın en azından beşte birini hak ediyor!
  Semih’in sürekli yaşadığı sakatlıklar, sağlam olduğu dönemlerde de Chedjou’yla tam bir uyum yakalayamaması, Hakan Balta’nın ise ilerlemiş yaşı, stoper takviyesini olmazsa olmaz kılıyor bence. Ki eminim Chedjou’da sağlam bir partnerle beraber oynadığında çok daha iyi olacaktır.
  Bilal Kısa sahada kaldığı süre boyunca takımın en iyilerindendi. 40-45 metreye dikine ya da ters kanada attığı toplarla bir çok atağı başlatan isim oldu. Geçtiğimiz 2 sezonda takımda bu tarz paslar atabilen  bir oyuncu yoktu ne yazık ki… Sadece ilk geldiği sezon zaman zaman Selçuk yaptı bunu ancak sonraki sezonlarda o da yitirdi bu özelliğini. Bilal takıma katkı sağlayacaktır ancak Melo’nun boşluğunu kapatma şansı imkansız. Çünkü ikisi çok farklı tarzda oyuncular. Biri çok sert, diğeri ise çok yumuşak. Melo fizik gücüyle oynar, Bilal ise yüksek top tekniğiyle. Melo adam kovalar, Bilal ise topsuz oyunu sevmez. Dolayısıyla Bilal’in Melo’nun boşluğunu doldurma şansı yok. Mevcut yapıda anca Sneijder’e,  hadi biraz zorlarsak da Selçuk’a alternatif yaratabiliriz Bilal’den.
   Oyunun ikinci yarısında Sneijder’le bulduğumuz golün öncesinde Podolski’nin topu önüne alıp rakibi peşine takışı, sonrasında da kafayı kaldırıp, bilerek, görerek topu Sneijder’le buluşturuşu, Alman Milli Takımı formasını kolay kolay 125 kere bir adama giydirmeyecekleri gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermiş oldu. Henüz tam olarak hazır değil Podolski. Fiziksel anlamda eksik hala. O açığını kapadığında çok daha büyük işler yapacaktır.
  Sneijder ise bıraktığımız gibi. Oyun içinde çok yok. Attığı pasların yine %80’i rakibe! Ama doğru zamanda doğru yerde… Bu sezonda kritik maçlarda kritik goller atacak belli ki.
  Son yarım saatte oynayan ve yaş ortalaması 24-25 civarında olan takım gerçekten çok iyi iş çıkardı. Özellikle Emre Çolak, Lionel Carole, Sinan Gümüş ve Tarık Çamdal ‘’Biz bu sezon formayı istiyoruz’’ der gibiydiler. Umarım bu performansları 1 maçlık değildir. Sezonun genelinde böyle oynarlarsa şayet Hamza Hoca’da bazı oyuncular üzerindeki gereksiz ısrarından vazgeçerse, er ya da geç formayı alır hepsi. Geçen sezon Yasin örneğinde olduğu gibi.
  Olcan Adın’ı ilk Avusturya kampından beri dikkatle takip ediyorum. Çok hırslı ve istekli. Hazırlık maçlarına da zaman zaman yansıttı bu görüntüsünü. İnter karşılaşmasında da oyuna dahil olduktan sonra az önce belirtmiş olduğum isimlerle birlikte son yarım saatte kusursuz oynayan takımın iyilerindendi. Umarım o da böyle devam eder. Geçen sezonkinden çok daha fazla katkısı olur bu haliyle.
  Evet, bu hafta sonu 2015/2016 sezonunun perdesini açıyoruz. Bursaspor’la oynadığımız kupa finaliyle bırakmıştık, yine Bursaspor’la oynayacağımız bir başka finalle başlıyoruz. Bursaspor’un kadrosundan önemli isimleri kaybetmesi ve Şenol Güneş’le de yolların ayrılmış oluşu ibreyi bize döndürüyor. Umarım güzel başlarız, güzel götürürüz ve güzel bitiririz… Ancak transfer döneminin bitimine 25 gün gibi bir süre kalmışken yukarıda saymış oluğum bölgelere transfer yapmamız da şart! Aksi halde Şampiyonlar Ligi’nde sonuç yine hüsran olur! Umarım Dursun Özbek ve görev arkadaşları da benim gibi düşünüyorlardır ve gerekeni yaparlar. Yolun sonu yine kupalar olsun sevgili Galatasaraylılar…

                                                           e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR