Uzun bir tatilin ardından nihayet başlıyoruz yeniden .Tabi
benim gibi yüreği Galatasaray’la çarpan, Galatasaray’la yatıp Galatasaray’la
kalkan, Galatasaray’ı yaşayan, Galatasaray’la yaşayan bir sarı kırmızı
sevdalısı için böylesine uzun aralar gerçekten çok zor…
Sizlerden uzak
kaldığımız ve ağırlıklı olarak transfer haberleriyle geçirdiğimiz 2 aylık
sürede yönetimimiz ve Hamza Hoca yoğun eleştirilerimize maruz kaldılar. Bunun
en büyük nedeni ise başkan Dursun Özbek’in seçimden önce sunduğu vaadleri
başkan seçildikten sonra inkar ederek bambaşka bir profile bürünmesi ve bunun
doğal olarak Hamza Hoca’ya yansımaları…
Kusura bakmayın ama
sırf başkan olabilmek adına ‘’Yıldızlar yağacak’’ ‘’Çilek, vişne değil yıldız
alıcam’’ ‘’5-6 tane 1.sınıf oyuncu gelecek’’ gibi beklentileri oldukça
yükseltecek vaatlerde bulunup sonrasında da ‘’Bizim paramız yok, kimse bizden
maliyeti yüksek transfer beklemesin.’’ tarzında bir düşünce yapısına
bürünürseniz, taraftarın gözünde 1-0 mağlup başlarsınız her şeye! Sonrasında
skoru lehinize çevirebilmeniz de çok çok
zordur. Ki biz bu örneği yakın geçmişte rahmetli Özhan Canaydın’da yaşamıştık. Benzer hatalar yüzünden hiçbir zaman tribünler
tarafından ‘’sevilen başkan’’ olamadı kendisi…
Fenerbahçe’nin Nani
ve Van Persie gibi dünya çapında 2 yıldızı kadrosuna kattığı yetmezmiş gibi
ligimizin gol kralı Fernandao ve Bursaspor’un son 2 sezondaki en büyük
yıldızlarından Şener’i de transfer etmesi, Beşiktaş’ın Hamza Hamzaoğlu
tarafından ‘’Maliyeti bizi aştığı için alamıyoruz’’ diye lanse ettiği dünyaca
ünlü golcü Mario Gomez ve taraftarın
sevgilisi Quaresma’yı takıma kazandırması, ister istemez bizim taraftarımızda
da yıldız beklentisi ve arzusu yarattı. Bu doğrultudaki beklentileri
karşılayabilmek adına atılan tek adım ise Lukas Podolski oldu. Son 4 sezonda
düzenli olarak her transfer döneminde isteyip, kadromuza katmayı bir türlü
başaramadığımız Alman yıldıza nihayet sarı kırmızılı formayı giydirebildik.
Ancak bu bile taraftarımızın gönlünü almaya tam manasıyla yetmedi.
Podolski dışında
Bilal Kısa, Lionel Carole, Jem Paul Karacan ve Jose Rodriguez kadroya dahil
edilen diğer isimler oldu. Bu isimlerden Bilal’ı dışarda tutacak olursak, diğer
3 isim tam anlamıyla kapalı kutu. Sezon genelinde neler yapacakları, takıma
neler katabilecekleri büyük merak konusu…
Son günlerde gündemin
bir numaralı konusu ise İbrahimovic... Taraftarın %95’lik kısmı her gün sosyal
medyada gerek Zalatan’ı, gerekse de kulübümüzün resmi hesaplarını adeta mesaj
bombardurmanına tutuyor. Gerçekçi olmak gerekirse mevcut şartlar ve eldeki
yönetimle İbrahimovic’in Galatasaray’a gelmesi oldukça zayıf bir olasılık. Hee
Ünal Aysal hala başkan olsaydı şayet, o zaman düşüncelerim daha başka olurdu.
Hatta belki de şimdiye kadar nokta konmuştu bu transfere. Ancak az önce de
belirtmiş olduğum gibi Dursun Özbek yönetiminin bu denli iş bitirici olabilme
ihtimali yok gibi…
Gündemi meşgul eden
bir diğer konu ise Melo’nun takımda kalıp kalmayacağı. Sezon bitiminden beri
gitmeyi kafasına koyan ve kulübe karşı her türlü sorumsuzluğu sergileyen Melo’ya
verilen taviz ve sunulan kredi, Hamza Hamzaoğlu’nun bir ayıbıdır bence!! İsmi
her ne olursa olsun, hiçbir oyuncu Galatasaray’dan daha büyük değildir, olamaz
da! Dolayısıyla yeri dolmayacak oyuncu yoktur! 5 sene önce Melo mu vardı?
Galatasaray taraftarının belki de hakettiğinin çok üzerinde bir sevgi sunduğu,
yaptığı onca yanlışa rağmen aşırı derecede müsamaha gösterilen Melo’yla yolları
ayırma zamanı gelmiştir artık! Durum böyleyken hala kendisine yalvarırcasına
takımda kalmaya ikna etmeye çalışmak, Galatasaray adını ve marka değerini zedeler,
kulübümüze zarar verir! Birilerinin bunu Hamza Hoca’ya anlatması lazım bence!
Ki Melo bu saatten sonra kalse bile takıma çok fazla katkı sağlayabileceğini
düşünmüyorum…
Hazırlık maçlarından
bahsetmek gerekirse, Nice maçı dışında genel anlamda iyi skorlar aldık.
Özellikle İspanya’nın köklü ekiplerinden Celta Vigo’ya karşı alınan galibiyet
ve yarıda kalan Udinese maçında oynanan futbol sezona dair umut vericiydi.
Ancak sonrasında Nice önünde aldığımız 4-0‘lık mağlubiyet ve Cüneyt Tanman’ın
Maxi Pereira’dan daha iyi olarak nitelendirdiği Sabri’nin! yaptığı 2 amatörce penaltı,
kafalarımzda ciddi anlamda soru işretleri oluşturdu…
Cumartesi akşamı
Bursaspor’la oynayacağımız Süper Kupa maçıyla sezona başlayacağımızı
düşünürsek, son provayı Serie A devi Inter önünde yapmış olduk. Eski hocamız
Mancini’nin yeni, Sneijder’in ise eski takımı karşısında gücümüzün ne seviyede
olduğunu öğrenebilme şansı yakaladık.
Maçın
genelini değerlendirecek olursak, ofansif anlamda gayet iyi bir görüntü çizdik.
Ancak savunmamız için aynı şeyleri söylemek ne yazık ki mümkün değil! Özellikle
ilk yarıda verdiğimiz açıklar ve kalemizde yaşadığımız tehlikeler, savunma ve
orta alana mutlak suretle takviye yapılması gerektiğini gözler önüne serdi. Sürekli
olarak yerini boş bırakan ve atağa çıktıktan sonra geriye dönmekte zorlanan
Sabri’yle artık bu işin yürümeyeceğini anlaması lazım birilerinin! Hele ki
sözleşmesine yapılan astronomik zamdan sonra taraftarın ciddi tepkisine maruz
kalan Sabri’nin, yapacağı en ufak hatada bile yoğun protestolara maruz kalacağı
aşikar… Hal böyleyken ya ikinci yarıda oyuna dahil olduktan sonra önünde
oynayan Sinan Gümüş’le beraber çok etkili bir görüntü çizen Tarık’da ısar
edilmeli, ya da yabancı bir sağ bek transferi yapılmalı. Ama bence Tarık Sabri’ye
10 senedir verilen şansın en azından beşte birini hak ediyor!
Semih’in sürekli
yaşadığı sakatlıklar, sağlam olduğu dönemlerde de Chedjou’yla tam bir uyum
yakalayamaması, Hakan Balta’nın ise ilerlemiş yaşı, stoper takviyesini olmazsa
olmaz kılıyor bence. Ki eminim Chedjou’da sağlam bir partnerle beraber
oynadığında çok daha iyi olacaktır.
Bilal Kısa sahada
kaldığı süre boyunca takımın en iyilerindendi. 40-45 metreye dikine ya da ters
kanada attığı toplarla bir çok atağı başlatan isim oldu. Geçtiğimiz 2 sezonda
takımda bu tarz paslar atabilen bir
oyuncu yoktu ne yazık ki… Sadece ilk geldiği sezon zaman zaman Selçuk yaptı
bunu ancak sonraki sezonlarda o da yitirdi bu özelliğini. Bilal takıma katkı
sağlayacaktır ancak Melo’nun boşluğunu kapatma şansı imkansız. Çünkü ikisi çok
farklı tarzda oyuncular. Biri çok sert, diğeri ise çok yumuşak. Melo fizik
gücüyle oynar, Bilal ise yüksek top tekniğiyle. Melo adam kovalar, Bilal ise
topsuz oyunu sevmez. Dolayısıyla Bilal’in Melo’nun boşluğunu doldurma şansı
yok. Mevcut yapıda anca Sneijder’e, hadi
biraz zorlarsak da Selçuk’a alternatif yaratabiliriz Bilal’den.
Oyunun ikinci
yarısında Sneijder’le bulduğumuz golün öncesinde Podolski’nin topu önüne alıp
rakibi peşine takışı, sonrasında da kafayı kaldırıp, bilerek, görerek topu
Sneijder’le buluşturuşu, Alman Milli Takımı formasını kolay kolay 125 kere bir
adama giydirmeyecekleri gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermiş oldu. Henüz
tam olarak hazır değil Podolski. Fiziksel anlamda eksik hala. O açığını
kapadığında çok daha büyük işler yapacaktır.
Sneijder ise bıraktığımız
gibi. Oyun içinde çok yok. Attığı pasların yine %80’i rakibe! Ama doğru zamanda
doğru yerde… Bu sezonda kritik maçlarda kritik goller atacak belli ki.
Son yarım saatte
oynayan ve yaş ortalaması 24-25 civarında olan takım gerçekten çok iyi iş
çıkardı. Özellikle Emre Çolak, Lionel Carole, Sinan Gümüş ve Tarık Çamdal ‘’Biz
bu sezon formayı istiyoruz’’ der gibiydiler. Umarım bu performansları 1 maçlık
değildir. Sezonun genelinde böyle oynarlarsa şayet Hamza Hoca’da bazı oyuncular
üzerindeki gereksiz ısrarından vazgeçerse, er ya da geç formayı alır hepsi.
Geçen sezon Yasin örneğinde olduğu gibi.
Olcan Adın’ı ilk
Avusturya kampından beri dikkatle takip ediyorum. Çok hırslı ve istekli.
Hazırlık maçlarına da zaman zaman yansıttı bu görüntüsünü. İnter karşılaşmasında
da oyuna dahil olduktan sonra az önce belirtmiş olduğum isimlerle birlikte son yarım
saatte kusursuz oynayan takımın iyilerindendi. Umarım o da böyle devam eder.
Geçen sezonkinden çok daha fazla katkısı olur bu haliyle.
Evet, bu hafta sonu
2015/2016 sezonunun perdesini açıyoruz. Bursaspor’la oynadığımız kupa finaliyle
bırakmıştık, yine Bursaspor’la oynayacağımız bir başka finalle başlıyoruz.
Bursaspor’un kadrosundan önemli isimleri kaybetmesi ve Şenol Güneş’le de
yolların ayrılmış oluşu ibreyi bize döndürüyor. Umarım güzel başlarız, güzel
götürürüz ve güzel bitiririz… Ancak transfer döneminin bitimine 25 gün gibi bir
süre kalmışken yukarıda saymış oluğum bölgelere transfer yapmamız da şart! Aksi
halde Şampiyonlar Ligi’nde sonuç yine hüsran olur! Umarım Dursun Özbek ve görev
arkadaşları da benim gibi düşünüyorlardır ve gerekeni yaparlar. Yolun sonu yine
kupalar olsun sevgili Galatasaraylılar…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR