19 Eylül 2015 Cumartesi

Allah Herkese Hamza Hamzaoğlu Şansı Versin!

  Atletico Madrid maçından sonra özellikle yazmadım. Çünkü o an ki ruh halimle bir şeyleri kaleme dökmeye kalksam, muhtemelen hoş olmayan sözler sarf ederdim Hamza Hamzaoğlu’na! Dolayısıyla bekledim ve sakinleşmek istedim.
   Şimdi gelin bu akşamla birlikte masaya yatıralım son 2 maçımızı. İkili bir değerlendirme yapalım. Önce Salı’dan başlayalım:

   Atletico Madrid karşısında sahaya çıkan on bir, Galatasaray tarihinin benim yetişebildiğim kısmındaki rakipten korkan ikinci on biriydi. İlki hangisiydi diye sorarsanız, 2008’de Steau Bucharest ile oynadığımız Şampiyonlar Ligi ön eleme maçında Skibbe’nin kaleciyle beraber 7 defansif oyuncuyla sahaya çıkardığı takımdı. Bunun bir benzerini de Salı akşamı Hamza Hamzaoğlu yaptı!
   20’li yaşlarının ortasındayken bile hiçbir zaman seri bir oyuncu olamayan, 30’lu yaşlarında ise hepten ağırlaşan ve bu nedenle artık sol bekte dahi yetersiz kaldığı için stopere dönüştürülen Hakan Balta’yı, kalkıp böylesine kritik bir karşılaşmada orta sahanın göbeğine yerleştirmek hangi mantığın ürünüydü mesela? Öyle ki, Hakan’ın her topla buluşmasında, kendi ekseni etrafında dönene kadar en az 2 Atletico’lu oyuncu kapattı onu….
  Peki Hakan Balta-Selçuk-Sneijder-Podolski-Emre şablonundaki orta alanda kanatlardan kim top alıp götürecekti mesela? Karşılaşmanın ilk dakikasından itibaren rakibi göbekten delmemizin imkansız olduğu, bunu ancak ve ancak kanatlara inerek yapabileceğimiz gerçeği o kadar net bir şekilde görüldü ki... 
  Yediğimiz 2 basit golle 2-0 geriye düştükten sonra Hamzaoğlu 32’de, ayağının altından 4 tane top kaçıran Emra Çolak’ı kenara alırken, yine enteresan bir hamleyle Umut Bulut’u sürdü sahaya. Böyle olunca da koskoca ilk 45 dakika resmen çöpe gitmiş oldu…
  İkinci yarıyla nasıl olduysa Yasin’le başlamayı akıl etti ve verdiği her pas rakibe çarpıp taca giden Sabri’yi oyundan aldı. Denayer ve Yasin’in sağ tarafta önlü arkalı oynamaya başlaması takımı bambaşka bir çehreye bürüse de, haftalardır sıkıntısını çektiğimiz gol yollarındaki beceriksizlik bu karşılaşmada da tavan yaptı. Podolski bile Umut ve Burak’a uyum sağlamaya başladı artık! Öyle ki 2 tane %100’lük pozisyonun birinde çok kötü vurdu, diğerinde ise yere yuvarlandı!
   Sonuç itibariyle oyunun başında yediğimiz 2 golün altından kalkmayı başaramadık ve sahadan mağlubiyetle ayrıldık.
   Atletico Madrid’e yenilmiş olmamız hiç önemli değil. Çünkü zaten kuralar çekildiğinde hepimiz ‘’Bizim rakibimiz Benfica’’ dedik ve hesabı kitabı ona göre yaptık. Ancak bir gerçek var ki, bu takım geçmiş yıllarda Real Madrid’le, Chelsea’yle, Barcelona’yla  oynarken bile hiçbir teknik direktörümüz karşılaşmadan bir gün önce çıkıp ‘’Favori rakibimizdir’’ demedi! Hele hele sahaya çıkardığı on birle mağlubiyeti maç daha oynanmadan kabullenmedi! Yeri geldi Chelsea’den 5, Real Madrid’den 6 yedik. Ama bu skorlar Galatasaray’ın büyüklüğünden bir şeyler eksiltmedi. Eksiltemezdi de zaten. Fakat böylesine korkakça oynamak, rakibe haddinden fazla saygı göstermek Galatasaray’ın ne ruhunda vardır ne de genlerinde! Hamza Hamzaoğlu’nun Galatasaray’a düşünce yapısı olarak çok ama çok ufak kaldığı aşikardır artık!
   Bu akşama gelecek olursak, sevindirici olan tek şey Hamzaoğlu’nun bu sezon ilk defa eldeki alternatifler içinden en düzgün kadroyla maça başlamasıydı. Denayer dışında herkes alıştığı, bildiği yerde oynadı ve kendi görevini yaptı.
   90 dakikanın tamamında dengeli oynamaya çalışmakla beraber, oyunun belli bölümlerinde Trabzonspor’un üzerimizde çok ciddi baskılar kurmasına izin verdik. Ya da direnemedik diyelim. Neyse ki bu akşam şans bizim yanımızdaydı. Özellikle Erkan’ın 6 pas içinden üst direğe nişanladığı topu başka türlü açıklamak imkansız çünkü...
    Trabzonspor karşısında şunu çok net olarak gördüm: bu takım ne sezon başında ne de ligin başlamasından bu yana geride kalan 5 haftalık süre zarfında doğru düzgün çalışmamış. Takımda fizik güç, kondisyon denen şeylerin zerresi yok! Düşünsenize, evvelki hafta Chedjou bir depar attı direk adelesi de attı. Bugün aynı şeyi Burak yaptı sonuç yine aynı oldu. Oyundan Yasin'i alıyor, bakıyorum o da aynı yerini tutuyor. O zaman bunun tek açıklaması, oyuncuların doğru düzgün idman yapmadığı! Hamza Hoca muhtemelen hafta boyunca sadece çift kale maç yaptırıyor. Antrenmanlarda farklı bir şeyler yaptırdığına ihtimal vermiyorum.
   Her şeye rağmen, az önce de belirtmiş olduğum gibi bugün şans bizim yanımızdaydı ve 82.dakikada Bilal’in kullandığı etkili serbest vuruşta son olarak M’Bia’ya çarpan top Trabzonspor ağlarına gitti ve forvetlerimizin gol atmamaya yine yeminli olduğu bu karşılaşmayı rakipten gelen golle kazanmış olduk.
   Artık Burak ve Umut’la bu takımın bu işi götüremeyeceğini görememek için kör olmak lazım! Hala ‘’Burak’a yazık olur’’ ya da ‘’Umut çok iyi niyetli’’ düşüncesindeyse şayet Hamza Hamzaoğlu, söyleyecek fazla bir şey bulamıyorum. Ocak ayı’nda 1.sınıf bir santraforla Melo’nun boşluğunu dolduracak bir oyuncu alınmazsa şayet bu takım sezon sonu sıralamada ilk 5’i dahi göremez benden söylemesi…

                                                                                           Kerem ZÜLFİKAR