Kayserispor maçı
sonunda gerek taraftarın gösterdiği büyük tepki, gerekse de kamuoyunda oluşan
hava, Reiekerink ile yolların ayrılmasını artık zorunlu hale getirmişti. Ki maçın
arından bende söylemiştim aynı şeyi: ‘’Riekerink'le yollar yarın muhtemelen ayrılacak’’
diye. Nitekim beklenen oldu ve Salı günü itibariyle Riekerink’in görevine son verildi.
Son verildi verilmesine de, bana göre bu
kararın çok çok önceden alınmış olması gerekirdi. Bunca zaman yönetimin
Riekerink’le yola devam edtme inadı Galatasaray’ın kaybettiği bir şampiyonluğa
mal olacak belki de…
Riekerink’in gönderilmesinden
sonra takımın başına apar topar bu sezon Karabükspor’la yıldızı parlayan Igor
Tudor getirildi. Hem de olaylı bir şekilde. Karabükspor yönetimiyle hiç
görüşmeden, sözleşmesindeki 150.000 Euro’luk fesih maddesini kullanarak,
kendisiyle anlaşma sağlamak Galatasaray Spor Kulübü’ne hiç yakışmadı! Nezaketen
bile olsa Karabükspor başkanı Feridun Tankut’la görüşülmesi gerekirdi…
Hal böyle olunca,
Tudor üzerindeki baskı da iyice artmış oldu. Beklentiler yükseldi çünkü.
Dolayısıyla da bundan sonra işi pek kolay olmayacak gibi.
İlk resmi karşılaşmasına
Rizespor önünde çıkan Tudor, ayağının tozuyla Bruma’yı maç kadrosuna almayarak ilk
icraatını gerçekleştirmiş oldu! Bu karara gerekçe olarak da Bruma’nın son idmanda
sergilediği isteksiz tavırlar gösterildi.
Şahsi fikrim, Bruma
son zamanlarda fazla havaya girmişti ve kendini takımın vazgeçilmezi olarak
görmeye başlamıştı. Bu doğrultuda biraz burnu sürtmeliydi kabul. Ancak kendisini
maç kadrosuna almamak biraz ağır oldu bence. Götürürsün Rize’ye ama yedek
soyundurursun, oyunun gidişatına göre de sonradan sokarsın veya sokmazsın.
Bunun doğrusu budur bence…
Tudor’la birlikte
uzun bir aradan sonra Chedjou on bire döndü. Haftalardır Riekerink’in ısarla
bozmadığı Semih-Hakan ikilisi, sürekli olarak puanlar kaybetmemize neden
olurken, Chedjou’nun kulübeye mahkum edilmesi saçmalıktan başka bir şey değildi!
Nitekim, Rizespor
karşısında 90 dakika boyunca takımın belki de en iyisiydi Chedjou. Neredeyse
bütün hava toplarına müdahale etti. Kaç tane kritik top kesti. Savunmadan atağa
çıkarken, 30-35 metrelere tam isabet paslar gönderdi. Chedjou’nun bu
performansını gördükten sonra herhalde bütün Galatasaraylı'lar Riekerink’e
hepten sinir olmuşlardır!
Tudor’lu Galatasaray
ilk 45 dakikada sezon başından beri hiç olmadığı kadar hırslı ve mücadeleci bir
futbol sergiledi. Belki çok iyi oynayamadık yine. Çok fazla pozisyon da
üretemedik ama en azından sahadaki herkes elinden geldiğince mücadele etti.
Savunma oyuncularımız geride kalan haftalara oranla çok daha dikkatliydi. Zaten
savunmada daha derli toplu bir görüntü çizdik. Bunun neticesinde de 45 dakika
boyunca Muslera’ya hiç iş düşmedi.
Rakip kalede etkili
olduğumuz tek pozisyonda Podolski’yle golümüz geldi. Sağdan ceza sahasına doğru
sokulan Yasin, çizgiye doğru kaçan Josue’yi gördü. Sıfıra inen Josue, sol ayağının dışıyla penaltı
noktasına doğru çıkardı. Savunmadan seken topu önünde bulan Podolski, adeta
mermi gibi vurarak takımını 1-0 öne geçirdi. Topa gerçekten muazzam vurdu
Podolski!
Bulduğumuz tek
pozisyonu gole çevirerek devreyi 1-0 önde tamamladık. İkinci yarıda neler
yapacağımız elbette büyük merak konusuydu.
Ne var ki, ikinci 45
dakikada işler pek istediğimiz gibi gitmedi. Rüzgar terse döndü çünkü. Topa
sahip olan, oyunu yönlendiren ve rakip kalede daha etkili olan taraf Rizespor’du.
Tudor’un Rizespor
baskısı karşısında oyuncu değişikliklerine erken gitmesi takdirimi kazansa da,
sahanın iyilerinden Linnes’i kenara alıp Semih Kaya’yı sol bek çekmesine hiçbir
anlam veremedim! Rizespor sürekli olarak Sabri’nin kanadını kullanırken, Tudor’un
Linnes’i oyundan alması ve yerine Ahmet Çalık’ı sokup, Semih’i sol beke
kaydırması doğru bir hamle olmadı bence.
Galatasaray gibi
büyük takımlar, böylesine maçlarda stoper sayısını arttırarak skoru korumaya
kalkarsa, %80 o maçı galip bitiremezler. Çünkü geriye ne kadar yaslanırsanız, rakibe
üzerinize gelmesi için o kadar olanak sağlamış olursunuz. Tudor’da ne yazık ki
bu hatayı yaptı…
Bunun dışında Tolga
Ciğerci oyuna dahil olduktan sonra orta sahanın tüm dengesini alt üst etti.
Fizik gücü düşük Josue’nin yerine, direnç sağlasın diye oyuna alındı ama son
derece isabetsiz pas yüzdesi bize sürekli olarak saç baş yoldurttu. Tüm iyi
niyetine ve mücadeleci oyununa rağmen Tolga Ciğerci Galatasaray seviyesinde bir
oyuncu değili maalesef! Ki golü yediğimiz serbest vuruşta yaptığı son derece
gereksiz faul, maalesef 2 puanımıza mal oldu…
75.dakikada son
derece tehlikeli bir noktadan Tolga’nın sebebiyet verdiği serbest vuruşu
kullanan Özgür Çek, mükemmel bir gole
imza atarak takımına beraberliği getirdi.
Her ne kadar son 15
dakikalık bölümde Galatasaray’ın tüm hatlarıyla yüklenerek, oyunu rakip yarı
alana yıkması beklense de oyuncularımız bunu ne yazık ki başaramadılar…
Yasin’in son
dakikada 6 pas üzerinden vurduğu bomboş kafayı yandan auta atmasıyla da
karşılaşmanın son pozisyonunu değerlendirememiş olduk.
90+3’te gelen Halis
Özkahya’nın bitiş düdüğü, Galatasaray’ın bu hafta da galip gelemediği anlamını
taşıyordu. Açıkçası Kayserispor karşısında alınan mağlubiyetin ardından, Rize’de
de 2 puan bırakmamız, kritik Beşiktaş maçı öncesi ağır bir darbe oldu. Gelecek
hafta Türk Telekom Arena’da Beşiktaş’ı yensek bile fark anca 4’e inecek ve üst
üste 2 maçını iç sahada oynayacak olan Beşiktaş hala büyük avantaja sahip olacak.
Kimsenin elinde
sihirli değnek yok elbet. Tudor’dan 3 idmana çıkıp bambaşka bir Galatasaray
yaratmasını beklemek hayalcilik olurdu tabi ki. Dolayısıyla da bu hafta
kaybedilen 2 puana kimselerin sesi çıkmadı. Ancak ne olursa olsun şampiyonluk
yolunda ufacık bir umudumuzun bile kalmasını istiyorsak, gelecek hafta ne yapıp
edip Beşiktaş’ı yenmek zorundayız. Takımı buna hazırlaması gereken kişi de Igor
Tudor’dan başkası değil…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR