Geçtiğimiz hafta
itibariyle şampiyonluk yarışına havlu attığımız sezonda, artık en büyük
hedefimiz ligi 2.sırada bitirip Şampiyonlar Ligi Ön Elemesi’ne katılabilmek. Bu
doğrultuda da bir galibiyet serisi yakalama zorunluluğu ve arzusuyla çıkıyorduk
Antalyaspor karşısına.
Podolski’nin cezalı,
Sneijder ve De Jong’un da sakat oluşu özellikle orta alanda alternatifleri
kısıtlı olan kadromuzda önemli ölçüde sıkıntı yaratacak gibiydi. Tudor, De Jong’un
yerine Tolga’ya, Sneijder’in yerine de Josue’ye forma vermeyi tercih etti.
Podolski’nin yerine ise beklenildiği üzere Eren Derdiyok sahadaydı.
Tudor, geçtiğimiz
hafta Beşiktaş karşısında denediği 3-4-3 düzeninden memnun kalmış olacak ki, bu
hafta da aynı dizilişle çıktı karşılaşmaya. Ahmet Çalık-Semih ve Chedjou’dan
oluşan üçlü defans. Carole-Selçuk-Tolga-Yasin şeklindeki orta dörtlü. Onların
hemen önünde Bruma-Josue ikilisi, en uçta da Eren Derdiyok.
Karşılaşmanın ilk
devresinde oyunun hakimi olan taraf takımımızdı. Her ne kadar hücumda çok fazla
üretken olamasak da, ağırlıklı olarak topa sahip olan, arzulu-istekli oynayan,
topun rakibe geçtiği anlarda ise geçtiğimiz haftalara oranla çok daha yüksek
seviyede mücadele eden ve direnç gösteren bir Galatasaray gördük.
Dakikalar 24’ü
gösterirken Bruma’yla öne geçtik. Bruma, kendi başlattığı atakta, ceza yayı
üzerindeki Josue ile verkaça girdi ve bir anda kaleci Fornezzi’yle karşı
karşıya kaldı. Sağ direğin dibine gönderdiği vuruşla da takımı 1-0 öne geçirdi.
Golün etkisiyle
morallenen takımımız, rakip yarı alana daha kalabalık gitmeye başladı.
Özellikle Josue zaman zaman etkili paslar atarak takımının ataklarına şekil
verdi.
36.dakikada Eren
Derdiyok mükemmel bir gole imza koyarak aradaki farkı 2’ye çıkardı. Josue’nin
pasıyla ceza sahasının 5-6 metre kadar dışında topla buluşan Eren, Antalyaspor
kalesine adeta bir füze yollayarak durumu 2-0 yaptı.
Skorun bir anda 2-0
olması, maçın kalan bölümünün bizim adımıza rahata geçeceği intibası yaratsa da
Galatasaray’ın sezon genelinde yaşadığı savunma zafiyetleri, ister istemez
olaya temkinli yaklaşmamıza neden oluyordu. Nitekim haklı çıktık...
Tam devre bitiyor
derken rakip savunmayı 3’e 1 yakaladığımız pozisyonda Bruma pası Tolga’ya
veremeyince 3.golden olduk. Yetmezmiş
gibi de dönen top Antalyaspor golü olarak ağlarımıza gitti. Chedjou’nun inanılmaz
hatasında bir anda topu önünde bulup Muslera’yla karşı karşıya kalam Mbilla
farkı 1’e indirdi. Böylelikle de Antalyaspor soyunma odasına umutlu gitti.
Bruma pası düzgün
verebilse %90 skor 3-0 olacak ve maç 43.dakikada bitmiş olacaktı. Ancak Bruma’nın
yanlış pası, akabinde Chedjou’nun akıl almaz hatası ve ağlarımıza giden
Antalyaspor golü 2.yarı yaşayacağımız kabusun habercisiydi sanki.
Soyunma odasına
umutlu giden Antalyaspor, bunun verdiği moralle ikinci 45 dakikaya oldukça
istekli başladı. İlk düdükle birlikte sağlı-sollu ataklarla kalemize gelmeye
başladılar.
Carole’un
sakatlanarak yerde kaldığı ve kaşının açıldığı pozisyonda, ısrarla oyuncu
değiştirmeyen Tudor adeta göz göre göre Antalyaspor golüne zemin hazırladı! Nitekim
Carole’un kanadından geliştirdikleri atakta, ceza sahamıza yerden sert gelen
topa 6 pas içinde dokuna Deniz Kadah skora dengeyi getirdi.
Güle oynaya
kazanacağımız karşılaşmanın bir anda 2-2’ye gelmesi, hepimizin canını sıktı
tabi. Bu esnada kaşı açılan Carole’u ısrarla oyunda tutan Tudor’un golü
yedirdikten sonra Linnes-Carole değişikliğine gitmesi gerçekten çok amatörceydi…
Bu değişikliği 5 dakika önce yapmış olsa muhtemelen o golü yemeyecektik!
2-2’den sonra
kısmen de olsa silkinen takımımız ağırlıklı olarak Bruma’nın bireysel
çabalarıyla 3.gol için rakip kaleye gitmeye çalıştı. Ancak bu esnada sahneye
Ali Palabıyık çıktı. Haftalardır takımımızı aleni olarak doğrayan Süper Lig
hakemlerine Ali Palabıyık’ta eklendi. Bruma’nın arkasındaki rakibini görmeden ayağını
uzattığı ancak hiçbir temas olmayan pozisyonda hiç tereddütsüz kırmızı kartını
çıkaran Palabıyık, bizim yediğimiz 2.golün öncesinde Carole’un kaşının açıldığı
pozisyonda nerelerdeydi acaba?
Takımımızın
yönetimsel anlamda yaşadığı başı boşluğun farkında olan hakemler, Galatasaray’ı
saf dışı bırakmak için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar maşallah! Ama
geçen hafta da söylemiş olduğum gibi kimseler unutmasın ki Galatasaray sahipsiz
değildir, mesnetsiz şahısların gücü de Galatasaray’la uğraşmaya hiçbir zaman yetmez!
10 kişi oynayan
takımımız, maçı kazanmak için elinden gelen özveriyi gösterirken 90+4’te Garry
Rodrigues’in ceza sahasına girerken yaka paça indirilmesiyle kritik bir
noktadan serbest vuruş kazandık. Topun başına geçen Selçuk, 6 pas içerisine
mükemmel ortaladı, Eren Derdiyok’ta aynı güzellikle yükselip kafayı vurdu.
Fornezzi’nin yanında ağlara giden top ‘’Galatasaray sonunda hakemi de yendi’’
demekti!
Haftalardır
verilmeyen penaltılarımız, sayılmayan gollerimiz, rakiplerimize verilen uydurma
penaltılar, oyuncularımıza çıkan son derece basit kartlar… Bunların hepsinde
artık art niyet arıyoruz. Kendini ispat etme çabasında olan Süper Lig’in vasat hakemleri
herhalde Galatasaray üzerinden kendilerini bir takım kişi ya da kurumlara ispat
etme çabası içerisindeler. Tabi bunun böyle olmasındaki en büyük etken de
Galatasaray’ın sadece kağıt üzerinde bir başkan ve yönetim kuruluna sahip
oluşu!
Sonuç itibariyle 3
hafta aradan sonra bu kez hakemi de yenerek kazanan takımımız, Tudor’la da ilk
galibiyetini almış oldu. Umarım bu galibiyet takımın son haftalarda yaşadığı
düşüşe bir dur diyerek, bundan sonra alınacak başarılı sonuçların başlangıcı
olur…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR