26 Aralık 2011 Pazartesi

Devre’nin Aslanı


Temmuz ayında patlak veren şike skandalının gölgesinde ve yaklaşık 1 ay rötarlı olarak başlayan 2011-2012 futbol sezonunun gün itibariyle ilk devresinin son hafta karşılaşmaları oynanmaya başladı. En azından benim için çok çabuk geçti  17 haftalık süreç. Tabii bundaki en büyük etken sıkça oynanan Çarşamba-Perşembe maçları olsa gerek.
   Tıpkı diğer takımlar gibi LİDER de ilk devreyi tamamlamak için çıktı bugün sahaya. Ancak son 5-6 gündür yapılan çağrıların aksine staddaki derin boşluklar göze çarpıyordu karşılaşma öncesi. Belki maçın hafta içi oynanması, belki de bilet fiyatlarında tekrardan artışa gidilmesi engel olmuştu tribünlerin dolmasına.
  Galatasaray, seyircisine ayak uydururcasına durgun ve temposuz başladı karşılaşmaya. Halbuki ben, çok güzel bir karşılaşma izleyeceğimiz ve sahadan en az 2 farkla galip ayrılacağımız kanaatindeydim. Heleki yaklaşık 45 dakika önce Fenerbahçe 2 puan kaybetmişken…
  Manisa Spor’un ilk 45 dakikada sergilediği futbol, 25 yıl öncesinin 2 puanlı sisteminde İstanbul’a 1 puan koparmak için gelen Anadalu takımlarını anımsattı bizlere. Çünkü hiçbir şekilde golü düşünmeyen ve tamamen anti futbol oynayan yani futbolu çirkinleştiren bir ekip vardı sahada. Rakibin bu düşünce yapısına futbol oynanmasına izin vermeyen ve temel niyeti en ufak bir temasta oyunu durdurmak üzerine kurulu olan hakem Özgür Yankaya eklenince, bizleri adeta futboldan soğutan ve sıkıntıdan patlatan bir 45 dakika izledik. Yerimden fırlamama neden olan tek pozisyon ise 44.dakikada ani gelişen atağımız sonucu Selçuk’un soldan kestiği müthiş ortaya Emre Çolak’ın yaptığı kafa vuruşu oldu. Ancak bu kafa vuruşunda top ne yazıkki ağlarla buluşmadı…
  İkinci devreye ilk devreye oranla daha istekli ve tempolu başladık. En azından her iki kanattan da beklerin bindirmeleri sonucu yapılan ortalarla golü bulmaya çalıştık. Ancak Manisa Spor’lu futbolcuların hem gözleri, hem de dikkatleri toptan çok bizim futbolcuların bileklerindeydi nedense! Özellikle Eboue yerden kalkamaz hale geldi.
  Dakikalar 65’i gösterirken, bu kez ceza yayı çevresinde yaptıkları faulün kendilerine pahalıya patlayacağından habersizdi Manisa Spor’lular. Topun başına geçen son haftaların usta frikikçisi Selçuk aynı Trabzon Spor karşılaşmasında olduğu gibi kalecinin sağına gönderdiği müthiş plaseyle kilidi açan isim oldu.
  Selçuk’un attığı gol Manisa Spor’un bütün planlarını alt üst etti. Bunun verdiği sinirden olsa gerek Eboue’ye attığı tekmelerin sıklığını neredeyse 30 saniyede 1’e çıkaran Yiğit İncedemir, gördüğü 2.sarı kart sonucu oyundan atılarak iyice rahatlattı bizleri.
  Kalan bölümde hem geriye düşmenin, hem de 10 kişi kalmanın moral bozukluğuyla tamamen oyundan kopan Manisa Spor, sözün özü mağlubiyeti kabullenmiş oldu. Kalan bölümde de fazla önemli bir şeyler olmayınca karşılaşma 1-0’lık skorla Galatasaray’ın lehine sonuçlandı.
  17 haftalık maratonun ardından kısa bir değerlendirme yapmamız gerekirse şayet; Galatasaray adına gördüğümüz en önemli gelişme takımın savunma yapmayı öğrenmiş olmasıdır. Gerek geçen sezonlara, gerekse de bu sezonun ilk haftalarına oranla kalesinde çok daha az pozisyon veren ve çok daha az gol yiyen bir Galatasaray var artık. Ayrıca yine ilk haftalara oranla rakibe daha çok pres yapan, galibiyet için daha fazla uğraşan ve de önemlisi kötü oynarken bile bir şekilde kazanmasını bilen bir takım var sahada.
  Toparlamak gerekirse, bu akşam oynanan futbol birçoklarımızı tatmin etmiş olmasada, baştan aşağı değişen bir yönetim, yepyeni bir teknik heyet ve bunca yeni transferle sezona başlayan takımımızın ilk devreyi lider  bitirmesi, son 6 maçının tamamını kazanması ve oynadığı son 10 karşılaşmada sadece 2 gol yemesi bence takdir edilmesi gereken şeyler…
                                                                          e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar

17 Aralık 2011 Cumartesi

Tam Gaz Devam


Şüphesiz ki bundan yaklaşık 2 hafta önce, Galatasaray’ın 15 günlük süreçte 2’si derbi olmak üzere oynayacağı 4 karşılaşmada çok zorlanacağı ve puan kayıpları yaşanmasının da muhtemel olacağı görüşündeydi birçoğumuz. Ancak dilimizi ısıralım, takım Sivas Spor maçıyla başladığı periyotta mükemmel bir seri yakaladı. Öyle veya böyle, ama iyi oynayarak, ama iyi mücadele ederek bir şekilde kazanıyoruz ya gerisi o kadar önemli değil benim için...
Bu akşam da en azından lidere yakışır şekilde oynadı Galatasaray. Koca 90 dakikada kalemizde tek bir pozisyon dahi vermedik. Zaten kalenizde pozisyon vermediğiniz takdirde, elinizde önemli hücum silahlarınız varsa şayet, galip gelmeniz daha bir kolay oluyor. Tıpkı bu akşam Galatasaray’ın bizlere göstermiş olduğu gibi.
Aslında karşılaşmaya oldukça tutuk, hatta son haftalara oranla bir hayli kötü başladık diyebilirim. Öyleki, ilk 20 dakikalık bölümde bir ara savunmadan top çıkaramaz hale geldik. Ancak sonrasında toparlanan oyuncularımız önce oyunu dengelediler, sonra da rakip kalede yarattığımız ilk tehlikede kaleci Fevzi’nin hatası sonucuda olsa golü buldular. Benim bu gole sevinmemi en anlamlı kılan neden ise altında Milan Baros imzasının oluşuydu. Çünkü her zaman söylediğim gibi bu Galatasaray’ın 3 sene önceki Baros’a gerçekten çok ihtiyacı var.
Golün akabinde Baros, önce Kazım’a ardından da Elmander’e 2 müthiş asist yapmış olsada onlar bu güzel asistleri cömertçe harcadılar…
Devrenin daha sonraki bölümlerinde ise iki takım adına da kaydadeğer bir şey olmadı.
2.yarıya Galatasaray 1-0’ın moraliyle, Ordu Spor ise ‘’Galibiyet hasreti 9 haftaya çıkacak mı acaba?’’ düşüncesinin yarattığı stres ve baskıyla başladı.
Neredeyse tamamı vasat bir orta alan mücadelesi şeklinde geçen devrenin istisnai anlarından birinde Milan Baros bir kez daha çıktı sahneye. Ani gelişen atağımızda herkes topu Elmander’in koşu yoluna atmasını beklerken, o ters tarafa, Kazım’a 2 kişinin arasından Xavivari bir ara pas gönderdi. Kazım’da topun gelişine yaptığı sert ve düzgün vuruşla aradaki farkı 2’ye çıkardı.
68.dakikada 2 farkı yakalayan Galatasaray’ımız iyiden iyiye rahatlamıştı artık. Ordu Spor’un ise bu haftaki umutları da tükenmişti. Hal böyle olunca kalan 20-25 dakikalık bölüm formalite icabı oynandı bir yerde.
Yazılarımı takip edenlerin hatırlayacağı üzere sezon başında ısrarla üzerine durduğum bir nokta vardı. 8.haftadan sonra gerçek Galatasaray’ı izlemeye başlarız diyordum ısrarla. Nitekim bu tezim doğru çıktı. Çünkü oynadığımız son 9 karşılaşmanın 6’sını kazandık, 3’ünü berabere bitirdik, hiç mağlup olmadık. Üstüne üstlük ilk 7 haftada kalesinde 9 gol gören takımımız, son 9 haftada ise sadece 2 kez gol izni verdi rakiplerine.
Tekrar bu akşama döndüğümüz takdirde 90 dakikanın sonunda tabloya Galatasaray açısından bakacak olursak; galibiyet serisi 5 maça çıkmış, deplasmanda gol yemeden tamamlanan hafta sayısı 7 olmuş ve de ligin ilk devresini lider tamamlamak için geriye sadece Çarşamba akşamı oynanacak olan Manisa mücadelesi kalmıştı…
e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar

12 Aralık 2011 Pazartesi

Şampiyonluğa Selam Olsun

 Kolay değildi aslında, daha 4 gün önce ezeli rakibe karşı oynayıp müthiş bir galibiyet elde ettikten sonra bu akşamki maçın havasına girmek ve aynı üst düzey performansı tekrar sergilemek.
Hiç tartışmasız bu ligin en zor 2-3 deplasmanından biridir Trabzon deplasmanı. Dolayısıyla Çarşamba’nın yogunluğu rakibin zorluğu ile birleşince puan kaybı da olası gözüküyordu bugün.
Fakat gelin görün ki, maç beklediğimizin aksine çok daha kolay geçti bizim açımızdan.
Kazanan takım bozulmaz misali, 4 gün önceki resitalin mimarları bu akşam da eksiksiz olarak sahadaydı. Buna karşılık Şenol Hoca da çok ofansif bir onbirle başlıyordu karşılaşmaya. Hal böyle olunca , gollü ve bol pozisyonlu bir maç geçeceği havasına girdik hepimiz.
Karşılaşmaya daha iyi başlayan taraf Trabzon Spor olsa da, Marek Cech’in 6.dakikadaki hatasını iyi değerlendiren Kazım, sezon başından bu yana yaptığı 2.olumlu hareketle topu ceza sahası içindeki Elmander’e gönderdi. Elmander’de kaleye sırtı dönük pozisyonda buluştuğu topu mükemmel bir vuruşla ağlara göndererek ‘’Hakan Şükür-Leeds United’’ günlerine götürdü bizleri …
Avni Aker’de gerek Trabzon Sporlu futbolcular, gerekse de tribünleri dolduran seyirciler buz kesmişti adeta. Bu şok halini iyi değerlendiren Galatasaray’da fırsat bu fırsat diyerek oyunun hakimiyetini eline geçirdi.
Hem kendi yarı alanımızda, hem de rakip yarı alanda sürekli olarak ayağa pas yaparak rakibe topa sahip olma imkanı vermiyor, bu sayede de oyundaki tüm kontrolü elimizde tutuyorduk.
Devrenin sonlarına doğru, ceza yayı hizasından kazanılan serbest vuruşta o dakikaya kadar Trabzon seyircisinin hedefindeki isim olan Selçuk İnan geçti topun başına. Tolga’nın sağına gönderdiği mükemmel kesme, hem yıllardır devam eden frikikten gol izleme hasretimize son verdi, hem de kendisini sürekli olarak ıslıklayan Trabzon seyircisini tabiri caizse ‘’çıt çıkaramaz’’ hale getirdi.
İlk 45 dakika tam anlamıyla istediğimiz gibi geçmişti. Skor üstünlüğü de, oyunun kontrolü de bizdeydi.
2.yarı daha çok yüklenecek olan Trabzon Spor’un savunmada vereceği açıklar, belki de farkı daha da arttırmamıza neden olacak diye düşünüyordum devre arasında.
İkinci 45 dakikaya bıraktığımız yerden başladık. Henüz 47’de Elmander mükemmel taşıdığı topu ‘’al da at’’ dercesine Felipe Melo’nun önüne bıraktı ancak Melo bu ikramı geri çevirdi.
55.dakikada bir hava topu mücadelesinde kasıtlı veya kasıtsız, tartışılır bir pozisyonda Zokora, Felipe Melo’nun yüzüne yaptığı müdahele sonucu oyundan atılınca zaten gardı düşmüş olan Trabzon Spor’u hepten çaresiz bıraktı .
Artık maç tamamen Galatasaray tekelinde oynanmaya başlamıştı. Oyunu, Muslera dışındaki 10 futbolcusuyla rakip alanda oynayan Galatasaray, Barcelona misali sürekli ayağa pas yaparak rakibine en ufak bir umut ışığı dahi vermiyordu.
Bu dakikalarda, son haftaların yıldız ismi Elmander mükemmel oyununu hat-trickle süsleme fırsatı bulsada yakaladığı 2 net pozisyonda kaleci Tolga’yı geçemedi.
Fatih Terim, Engin Baytar ve Ceyhun Gülselam’ı da oyuna dahil ederek geçen sezon Trabzon Spor forması giyen 3 futbolcusunu hem ilk kez bir arada oynatmış oldu, hem de Ceyhun Gülselam’a golle tanışma fırsatı verdi.
90.dakikada gelişen atakta, galibiyetin mimarlarından Selçuk topu soldan bindiren Ceyhun’un koşu yoluna bıraktı. Kaleye şut açısı pek olmayan Ceyhun, topu altı pas içindeki Elmander’e çıkarmak istedi ancak Tolga’nın müdahelesi sonucu kaleye yönelen top direğe de vurarak ağlara gitti. Böylece Ceyhun Gülselam şansının da yardımıyla sarı-kırmızı forma altında ilk kez gol sevinci yaşama imkanı buldu.
4 günde oynanan 2 derbi, atılan 6 gol, alınan 6 puan... Üstelik hepsinden önemlisi de sergilenen tatmin edici futbol. Bence saymış olduğum bu unsurlar alkışı çoktan hak etti. Ancak alkışı hakedenler bu unsurlarla sınırlı olmasa gerek . Bir futbolcumuz var; Johan Elmander. Sahada terinin son damlasına kadar savaşan, takımı adına bir şeyler yapabilmek için tüm gücünü ortaya koyan, goller atan-attıran bu 30’luk İsveçli, son haftalarda ortaya koyduğu müthiş performansla bence alkışların en büyüğünü hak ediyor..
e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar

8 Aralık 2011 Perşembe

EZE EZE !!!


‘’Olalım tek yumruk, tek yürek; sana söz baharlar yine geri gelecek.’’ sloganıyla çıktığımız yolun gün itibariyle 14.haftası geride kalırken, henüz kış mevsimi bile tam anlamıyla başlamadan ufak ufak gelmeye başladı sanki o çok özlenen bahar…
Boşuna demedik Fatih Hoca’mıza ‘’Haydi hoca, son bir kez daha…’’ diye. Açık ve net : Fatih Terim’in olduğu yerde HIRS vardır. Fatih Terim’in olduğu yerde İNANÇ vardır. Ve de en önemlisi Fatih Terim’in olduğu yerde BAŞARI vardır.
Gelecek, inanın gelecek o eski günler. Sadece sabır. Biraz daha sabır. Çok değil, kısa bir zaman sonra geri dönecek o Avrupa’yı titreten, kasıp kavuran Galatasaray. Böyle olacağını hissedebiliyorum, görebiliyorum çünkü...
Bu akşamın ardından söylenebilecek tek şey, yıllar sonra bizlere yeniden böylesine bir Galatasaray izlettiren İMPARATOR’umuza sonsuz teşekkürlerimizi sunmak olmalıdır.
Aslında maçtan yaklaşık yarım saat önce kadrolar açıklandığında bir çok Galatasaraylı gibi benimde kafam karışmıştı biraz. Çünkü böylesine kritik bir karşılaşmada Emre Çolak’ın 11’de olmasını ister istemez hepimiz yadırgadık . Ama yine de karamsarlığa kapılmadık. Vardır dedik İMPARATOR’un bir bildiği…
Derken beklenen an geldi çattı. Tüm Türkiye’de yaklaşık 2 saatliğine durdu hayat. Ancak başlangıç düdüğüyle başlayıp 90.dakikaya kadar durmayacak, durdurulamayacak tek bir şey vardı: GALATASARAY!
O kadar hızlı başladık ki karşılaşmaya, daha 20.dakikada Fenerbahçeli futbolcuların kafasında bitiverdi maç. Çünkü onlarda anladılar bu akşam bu Galatasaray’ı durdurabilmelerinin mümkün olmayacağını.
Öyle bir tempo yaptık ki ilk 20 dakikada, adeta kendi yarı alanına hapsettik Fenerbahçe’yi. Önce Baros, ardından Kazım, sonra Ujfalusi, sonra yine Baros ve de son olarak Elmander derken bombarduman altına alınan kalesinde bir sağa, bir sola uçmaktan abandone olan Volkan az çok anlamıştı artık bu akşam başına gelecekleri.
Evet, Galatasaray yüklendikçe yükleniyor Fenerbahçe’yi değil yarı alanı, ceza sahasından bile çıkarmıyordu. Ancak ne var ki o aradığımız, beklediğimiz, istediğimiz gol bir türlü gelmiyordu. Ta ki 33.dakikaya kadar…
Yine Fener savunmasının bunaldığı bir anda son haftaların yıldızı Eboue, Elmander’le yaptığı verkaç sonucu ceza sahasına girdi. Herkes şut atmasını beklerken öyle bir çektiki topu, Yobo 2 ekmek, 1 gazete almak için bakkala gitti! Sonrasında da Volkan’ın bacaklarının arasından köşeye gönderdi meşin yuvarlığı.
Türk Telekom Arena’da yer yerinden oynuyordu adeta. Çıldırmış gibiydi 50 bin ASLAN!
Dedik ya en başında, bu akşamki Cim Bom’un kesinlikle niyeti yoktu durmaya. Sahanın her yerinde pres, her yerinde baskı vardı rakibe. Dakikalar 42’ye geldiğinde, gene o baskılardan birinde Elmander bu akşamın yıldızı Bilica’dan  topu kaparak sol taraftan ceza sahasına girdi. Baktı ki içerde pas verebileceği hiçbir arkadaşı yok, Allah ne verdiyse vurdu topa. O meşhur bazukalarından birini de Volkan’a gönderdi yani. Volkan’ın ise tüm çabası yetersizdi topun ağlara gidişini engellemek için…
Arena yıkılıyordu artık. Bayram erken başlamıştı sanki. Hakem Fırat Aydınus’un devreyi bitiren düdüğü yetişti Fenerbahçe’nin imdadına. Bizler ise 2-0’a rağmen buruktuk biraz. Böylesine mükkemmel bir futbol oynayıp sayısız fırsat yakaladığımız 45 dakikada neden 5’i, 6’yı bulmasaydık ki?
Ama unutulmaması gereken bir şey de vardı: ‘’Aza kanaat getirmeyen çoğu hiç bulamaz.’’
İkinci devreye 2 değişiklikle başladı Aykut Kocaman. Emre Belözoğlu ve Bienwenu’yu oyundan alırken, Semih ve Stoch’u sürdü sahaya.
İkinci yarının ilk 20 dakikasında Galatasaray ilk devreye oranla daha kontrollü, hatta biraz da durgundu. Belliki ,Fatih Hoca rakibin kuracağı baskıyı kırmak istiyordu öncelikle. Bunu hallettikten sonra tekrar vitesi yükseltirsiniz diye de talimat vermişti muhtemelen.
Bu 20 dakikalık bölümde Fenerbahçe oyunu iyiden iyiye bizim yarı alanımıza yığdı. Stoch’un direkte patlayan şutu girse belki biraz olsun umutlanacaklardı. Ancak herşeyin bitişi belki de o pozisyonla başladı. Çünkü maçın kırılma anı bence o şuttu. O şut girmeyince, rüzgarı tekrardan arkasına alan Galatasaray basmaya başladı gaza.
Elmander’in ceza sahasına yerden gönderdiği topu, Kazım bomboş durumdaki Baros’a çıkarıp maçı tamamen bitirmek yerine Volkan’ın üzerine nişanlamayı tercih edince hepimize saç-baş yoldurttu.
Ancak birkaç dakika sonra kullandığımız köşe vuruşunda, Selçuk’un arka direğe yaptığı ortaya baldır-karın karışımı bir vuruş yapan Melo, Volkan’ın şaşkın bakışları arasında ‘’Pitbull Dansı’’na başlamıştı bile.
Artık tam anlamıyla mest olmuştu tribünler. Herkes ‘’Ne olur arkası kesilmesin. 5’e,6’ya gitsin.’’ diye dua ediyordu Allah’a. Bende tabii 
Ama bizim çocuklara da hak vermek lazımdı. Böylesine bir tempodan sonra biraz dinlenmek ve oyunu soğutmak haklarıydı. Zaten alacağımızı almıştık artık. Aylar sonra gelen liderliğin tadını çıkarmaya başlama zamanıydı şimdi.
90+2’de Alex’le buldukları gol, sadece bir teslliden ibareti Fenerbahçe için.
Müthiş bir ambians, mükemmel bir futbol, tatmin edici ve güzel bir sonuç... Bu saydıklarımın hepsi aynı akşamda bir araya gelince bizim için ‘’Yeme de yanında yat’’ oldu.
Evet, 3 sezon boyunca galip gelemediğimiz için bizimle dalga geçen Fenerbahçeli kardeşlerim, sizlere soruyorum şimdi: Yendik işte. Hem de eze eze! Oldu mu gönlünüz??
Peki şimdi de Galatasaray’lı kardeşlerime soruyorum: Biz bu akşam kaybetsek ne olurdu? Sizin yerinize ben cevap veriyim: Hiçbir şey olmazdı. Sadece Fener’i Bank Asya’ya biraz daha moralli uğurlamış olurduk. Peki şimdi ne oldu ? Normalde pek adetimiz olmasa da hakedene hakettiği muamele misali düşene bir tekme de biz vurmuş olduk!
İMPARATOR ve ASLANLARI gururla sundu. Saygılarımızla …

e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar

3 Aralık 2011 Cumartesi

Derbi Morali


  Hiç şüphesiz ki futbolcusundan teknik heyetine, idarecisinden taraftarına kadar tüm Galatasaray camiasının aklı zorlu Gençlerbirliği karşılaşmasından çok Çarşamba akşamı oynanacak olan Fenerbahçe maçındaydı. Durum böyle olunca da konsantrasyon eksikliğinden kaynaklanması muhtemel bir kaza hiç hoş olmazdı bizim için. Üstelik de zirveye bu kadar yaklaşmışken…
  Cezalılar Elmander, Engin ve Ujfalusi dışında sezonu haftalar evvel kapatan Yekta ile sakatlığı süren Sabri ve nedeni bilinmez bir şekilde Kazım dün Ankara’ya giden kafilede yer almadılar. Kazım’ın herhangi bir sakatlığı olup olmadığı hakkında kimselerin net bir fikri yok. Muhtemelen Fatih Hoca en güvendiği oyuncusunu! Çarşamba akşamına saklamak istedi diye düşünüyorum.
  Bugün sahaya son haftalara oranla çok farklı bir onbirle çıktık. Ujfalusi’nin yerine Servet ya da Gökhan Zan’da birinin oynayacağı aşikardı. Ancak Hoca son anda bir sürpriz yaparak ikisini birden sahaya sürüp son haftaların formda ismi Semih Kaya’yı yedek soyundurdu. Tabii Hoca’nın bu kararında da yine ‘’Çarşamba akşamına saklama’’ faktörü etkili olsa gerek.
   Bir diğer süprizde hücum hattında yaşandı bugün. Kazım’ın yerine Sercan’ın oynaması beklenilirken artık hangi akla hizmetse karşılaşmaya onbir de başlayan isim Aydın oldu… Sercan’da onbirdeydi ama Elmander’in yerine. Dolayısıyla uzun bir aradan sonra geçen hafta oynadığımız 4-4-2’yi bu hafta da sürdürüyorduk.
  Şunu tüm samimiyetimle söyleyebilirm ki; karşılaşmanın ilk dakikasından son dakikasına kadar sahada tek bir takım gördük, o da Galatasaray’dı. Zaten maç içinde sürekli ekrana gelen topla oynama yüzdeleri hep %60-65’e %30-35 seviyelerindeydi. Bugün sahada oynayan Gençerlerbirliği takımı abartısız benim son 10 senede gördüm en kötü Gençlerbirliği’ydi.
  Galatasaray ise her ne kadar gol pozisyonları üretemesede sezon başından bu yana belki de en çok ve ayağa en isabetli pas yapabildiği maçı oynadı.  90 dakika boyunca rakip ceza alana gelene kadar çok etkili ve başarılıydık ancak ceza yayının üzerinde yapılmak istenen final verkaçlarında nedense bir türlü şeytanın bacağını kıramadık. Ta ki 70.dakikaya kadar.
  70.dakikada, yine çok organize gelişen atakta nihayet Sercan topu Eboue’nin önüne yuvarlamayı başarabildi. Eboue’de bir anda önünde bulduğu topu düzgün bir vuruşla Gençlerbirliği ağlarına gönderdi.
  Kalan 20 dakikada ise Galatasaray skoru koruma psikolojisine bürünerek tamamen geriye yaslandı. Gençlerbirliği takımının ise kapanan bu Galatasaray’ı ne zorlayabilecek gücü vardı ne de gol atabilecek kapasitesi ...
  Vaziyet böyle olunca, karşılaşma 1-0’lık sonuçla Galatasaray’ımızın lehine sonuçlandı. Geçmiş yıllarda gündüz maçlarında oldukça zorlanan bir takım olmamıza rağmen bu yıl oynadığımız  2 gündüz maçını da kazanmış olmamız bence sevindirici bir gelişme. Diğer sevindirici durum ise derbi öncesi puan kaybı yaşamamış  ve bunun verdiği moralle Fenerbahçe önüne liderlik için çıkacak olmamız. 
                                                                 e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar