8 Aralık 2011 Perşembe

EZE EZE !!!


‘’Olalım tek yumruk, tek yürek; sana söz baharlar yine geri gelecek.’’ sloganıyla çıktığımız yolun gün itibariyle 14.haftası geride kalırken, henüz kış mevsimi bile tam anlamıyla başlamadan ufak ufak gelmeye başladı sanki o çok özlenen bahar…
Boşuna demedik Fatih Hoca’mıza ‘’Haydi hoca, son bir kez daha…’’ diye. Açık ve net : Fatih Terim’in olduğu yerde HIRS vardır. Fatih Terim’in olduğu yerde İNANÇ vardır. Ve de en önemlisi Fatih Terim’in olduğu yerde BAŞARI vardır.
Gelecek, inanın gelecek o eski günler. Sadece sabır. Biraz daha sabır. Çok değil, kısa bir zaman sonra geri dönecek o Avrupa’yı titreten, kasıp kavuran Galatasaray. Böyle olacağını hissedebiliyorum, görebiliyorum çünkü...
Bu akşamın ardından söylenebilecek tek şey, yıllar sonra bizlere yeniden böylesine bir Galatasaray izlettiren İMPARATOR’umuza sonsuz teşekkürlerimizi sunmak olmalıdır.
Aslında maçtan yaklaşık yarım saat önce kadrolar açıklandığında bir çok Galatasaraylı gibi benimde kafam karışmıştı biraz. Çünkü böylesine kritik bir karşılaşmada Emre Çolak’ın 11’de olmasını ister istemez hepimiz yadırgadık . Ama yine de karamsarlığa kapılmadık. Vardır dedik İMPARATOR’un bir bildiği…
Derken beklenen an geldi çattı. Tüm Türkiye’de yaklaşık 2 saatliğine durdu hayat. Ancak başlangıç düdüğüyle başlayıp 90.dakikaya kadar durmayacak, durdurulamayacak tek bir şey vardı: GALATASARAY!
O kadar hızlı başladık ki karşılaşmaya, daha 20.dakikada Fenerbahçeli futbolcuların kafasında bitiverdi maç. Çünkü onlarda anladılar bu akşam bu Galatasaray’ı durdurabilmelerinin mümkün olmayacağını.
Öyle bir tempo yaptık ki ilk 20 dakikada, adeta kendi yarı alanına hapsettik Fenerbahçe’yi. Önce Baros, ardından Kazım, sonra Ujfalusi, sonra yine Baros ve de son olarak Elmander derken bombarduman altına alınan kalesinde bir sağa, bir sola uçmaktan abandone olan Volkan az çok anlamıştı artık bu akşam başına gelecekleri.
Evet, Galatasaray yüklendikçe yükleniyor Fenerbahçe’yi değil yarı alanı, ceza sahasından bile çıkarmıyordu. Ancak ne var ki o aradığımız, beklediğimiz, istediğimiz gol bir türlü gelmiyordu. Ta ki 33.dakikaya kadar…
Yine Fener savunmasının bunaldığı bir anda son haftaların yıldızı Eboue, Elmander’le yaptığı verkaç sonucu ceza sahasına girdi. Herkes şut atmasını beklerken öyle bir çektiki topu, Yobo 2 ekmek, 1 gazete almak için bakkala gitti! Sonrasında da Volkan’ın bacaklarının arasından köşeye gönderdi meşin yuvarlığı.
Türk Telekom Arena’da yer yerinden oynuyordu adeta. Çıldırmış gibiydi 50 bin ASLAN!
Dedik ya en başında, bu akşamki Cim Bom’un kesinlikle niyeti yoktu durmaya. Sahanın her yerinde pres, her yerinde baskı vardı rakibe. Dakikalar 42’ye geldiğinde, gene o baskılardan birinde Elmander bu akşamın yıldızı Bilica’dan  topu kaparak sol taraftan ceza sahasına girdi. Baktı ki içerde pas verebileceği hiçbir arkadaşı yok, Allah ne verdiyse vurdu topa. O meşhur bazukalarından birini de Volkan’a gönderdi yani. Volkan’ın ise tüm çabası yetersizdi topun ağlara gidişini engellemek için…
Arena yıkılıyordu artık. Bayram erken başlamıştı sanki. Hakem Fırat Aydınus’un devreyi bitiren düdüğü yetişti Fenerbahçe’nin imdadına. Bizler ise 2-0’a rağmen buruktuk biraz. Böylesine mükkemmel bir futbol oynayıp sayısız fırsat yakaladığımız 45 dakikada neden 5’i, 6’yı bulmasaydık ki?
Ama unutulmaması gereken bir şey de vardı: ‘’Aza kanaat getirmeyen çoğu hiç bulamaz.’’
İkinci devreye 2 değişiklikle başladı Aykut Kocaman. Emre Belözoğlu ve Bienwenu’yu oyundan alırken, Semih ve Stoch’u sürdü sahaya.
İkinci yarının ilk 20 dakikasında Galatasaray ilk devreye oranla daha kontrollü, hatta biraz da durgundu. Belliki ,Fatih Hoca rakibin kuracağı baskıyı kırmak istiyordu öncelikle. Bunu hallettikten sonra tekrar vitesi yükseltirsiniz diye de talimat vermişti muhtemelen.
Bu 20 dakikalık bölümde Fenerbahçe oyunu iyiden iyiye bizim yarı alanımıza yığdı. Stoch’un direkte patlayan şutu girse belki biraz olsun umutlanacaklardı. Ancak herşeyin bitişi belki de o pozisyonla başladı. Çünkü maçın kırılma anı bence o şuttu. O şut girmeyince, rüzgarı tekrardan arkasına alan Galatasaray basmaya başladı gaza.
Elmander’in ceza sahasına yerden gönderdiği topu, Kazım bomboş durumdaki Baros’a çıkarıp maçı tamamen bitirmek yerine Volkan’ın üzerine nişanlamayı tercih edince hepimize saç-baş yoldurttu.
Ancak birkaç dakika sonra kullandığımız köşe vuruşunda, Selçuk’un arka direğe yaptığı ortaya baldır-karın karışımı bir vuruş yapan Melo, Volkan’ın şaşkın bakışları arasında ‘’Pitbull Dansı’’na başlamıştı bile.
Artık tam anlamıyla mest olmuştu tribünler. Herkes ‘’Ne olur arkası kesilmesin. 5’e,6’ya gitsin.’’ diye dua ediyordu Allah’a. Bende tabii 
Ama bizim çocuklara da hak vermek lazımdı. Böylesine bir tempodan sonra biraz dinlenmek ve oyunu soğutmak haklarıydı. Zaten alacağımızı almıştık artık. Aylar sonra gelen liderliğin tadını çıkarmaya başlama zamanıydı şimdi.
90+2’de Alex’le buldukları gol, sadece bir teslliden ibareti Fenerbahçe için.
Müthiş bir ambians, mükemmel bir futbol, tatmin edici ve güzel bir sonuç... Bu saydıklarımın hepsi aynı akşamda bir araya gelince bizim için ‘’Yeme de yanında yat’’ oldu.
Evet, 3 sezon boyunca galip gelemediğimiz için bizimle dalga geçen Fenerbahçeli kardeşlerim, sizlere soruyorum şimdi: Yendik işte. Hem de eze eze! Oldu mu gönlünüz??
Peki şimdi de Galatasaray’lı kardeşlerime soruyorum: Biz bu akşam kaybetsek ne olurdu? Sizin yerinize ben cevap veriyim: Hiçbir şey olmazdı. Sadece Fener’i Bank Asya’ya biraz daha moralli uğurlamış olurduk. Peki şimdi ne oldu ? Normalde pek adetimiz olmasa da hakedene hakettiği muamele misali düşene bir tekme de biz vurmuş olduk!
İMPARATOR ve ASLANLARI gururla sundu. Saygılarımızla …

e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar