8 Ocak 2012 Pazar

Şifre: İNANMAK

   Her başarı öyküsünün içinde bir yerlerde bir kırılma anı, bir dönüm noktası vardırya hani, o an inanırsınız artık mutlu sonun çok yaklaştığına. İşte bu akşam belki de böyle bir başarı öyküsünün başlangıcına şahit oldu tüm Galatasaraylılar.
   İlk haftasından başlayarak bugüne kadar geçen bölümünü incelediğimizde sezonun, her hafta biraz daha üzerine koyan, biraz daha takım olan ve de en önemlisi geçen sezonun en büyük eksiği olan İNANCI çok daha fazlasıyla kazanan  bir ekip seyrettiğimizi açıkça görebiliriz.
   Çok değil daha bir sezon önce yerlerde sürünen, kendine en ufak bir özgüveni, inancı kalmamış olan takım gitti, yerine bambaşka bir takım geldi. Bu değişimin adı nedir biliyor musunuz arkadaşlar? Bu değişimin adı Fatih Terim’dir. Ya da Abdurrahim Albayrak’ın her hafta üzerine basa basa söylediği gibi ‘’I love you HOCA’’dır.
  Takımımız sahaya galibiyet serisini 8 maça taşımak için çıkmıştı bu akşam. Bunun gerçekleşmemesi için de hiçbir neden yoktu aslında. Tek sıkıntı son 10 haftanın yıldızı Eboue’nin yokluğuydu. Ancak büyük bir takım olmaktan ve şampiyonluk hedefinden bahsediyorsanız şayet, kadronuzdaki hiçbir oyuncunuzun eksikliği sizin için herhangi bir bahane ya da sorun teşkil etmemek zorundadır. Dolayısıyla İmparator’da bunun bilinciyle aldırmıyordu Eboue’nin olmayışına. Aldırmıyordu eyvallah da, huylu huyundan vazgeçmez misali Fatih Hoca yine bildiğimiz Fatih Hoca’ydı J Severdi macera aramayı. Kimsenin denemeye cesaret edemeyeceği şeyleri hiç tereddütsüz uygulamak onun işiydi. Hep söylerim ya ‘’Futbolun matemetiği 2x2=4 ise işin içine türev, integral sokmaya gerek yok.’’ diye. İşte sözkonusu Fatih Terim olunca işin içine değil türev ya da integral, diferansiyel bile girebiliyor bazen. Ama ne yalan söyleyeyim, onu Fatih Terim yapan, bizlerin gönüllerine kazıyan bu kendine has özellikleri değil mi zaten ?
  Madem Eboue’siz oynayacaktık bugün, o zaman aklın ve mantığın tek yolu Ujfalusi’yi sağ beke kaydırıp, Servet’i stoper oynatmaktı. Ancak hoca bizim gibi düşünmedi tabii. Yaklaşık 2 aydır takımdan uzak olan Sabri’yi ilk onbirde başlatmak daha cazip geldi kendisine.
  İlk 45 dakika boyunca sezonun en etkisiz Galatasaray’ı vardı sahada. Özellikle Sabri Sarıoğlu ve Engin Baytar ikilisi resmen zarar verdiler takıma. Koca devrede her ikisinin de gözle görülür, elle tutulur tek bir olumlu hareketi olmadı. Yenilen 2 golde de Sabri’nin hatasının oluşu da cabasıydı. Ayrıca Felipe Melo’da oldukça laubali ve takım oyunundan uzak bir görüntüdeydi. Durum böyle olunca devreyi 2-0 geride kapamak hiçte sürpriz olmadı.
  İkinci devreye başlarken bir nebze de olsa hatasından dönüyordu Hoca. Moralman çöken Sabri’de daha fazla ısrar etmeyip Riera’yı oyuna alarak bir yerde kumar oynuyordu. Çünkü Ujfalusi sağ beke, Sabri’nin yerine geçince, oluşan stoper boşluğunu doldurma görevi Felipe Melo’ya kaldı. Sezon başından beri ilk kez böyle bir kurguyla mücadele ediyorduk. Orta sahanın sağında oynayan isim de sürekli değişiyordu. Bir Emre Çolak geçiyordu çizgiye, bir Engin Baytar…
  50.dakikada Semih Kaya’yla gelen gol hepimiz için umut oldu. Peşinden belki de bu akşamki en doğru hamlesini gerçekleştirdi İmparator. Sahada 55 dakika boyunca tel tel dökülen, adeta takımına zarar veren Engin Baytar’ı oyundan alıp Servet’i sahaya sürünce, 55 dakika önce görmemiz gereken diziliş biraz rötarlı da olsa uygulanmış oldu. Neyseki durum 2-1’di ve maçın bitmesine 35 dakika gibi uzun bir zaman vardı. Yani henüz kaybedilmiş hiçbir şey yoktu!
   Taşlar yerine oturunca ister istemez takımın çehresi de değişmeye başladı. Hemen akabinde oyuna bir hücumcu daha aldı Fatih Hoca. Felipe Melo yerini Sercan’a bırakınca, bir anda 3 santrafor+Riera ile full ofansif bir takıma dönüşüverdik. Samsun Spor’un da pili bitmeye başlamıştı sanki. Kısacası bundan sonra yaşanacaklar yavaş yavaş belli etmeye başlamıştı kendini.
  Önce son haftaların yıldızı Selçuk İnan yine mükemmel bir vuruşla beraberliği getirdi takımına. Ardından eski günlerine dönüş sinyalleri veren Milan Baros ayağa kaldırdı bizleri. Son noktayı koymak ise sarı-kırmızılı forma altında gol sevinci yaşayabilmek için tam 19 haftadır bekleyen Sercan Yıldırım’a nasip oldu.
  Dile kolay, 35 dakika içinde sürekli olarak değişen bir takım tertibi, oyun şablonu ve bu süreye sığdırılan tam 4 gol… Ben bunu İNANÇ olarak, KAZANMA AZMİ olarak ve de en önemlisi TAKIM OLMAK olarak nitelendirdim. Bilmem sizler nasıl nitelendirirsiniz?
  Şunu tüm içtenliğime söyleyebilirim ki, artık bu takımı yenmek çok zor. Hatta bu takımdan puan almak bile çok zor. O zaman son cümlem 3 hafta önceki yazımın başlığı olsun: Şampiyonluğa Selam Olsun Sevgili Galatasaraylılar ….                                                                              e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar