4 Ocak 2012 Çarşamba

Seriye Devam

   Doğruyu söylemek gerekirse devre arası tatillerini oldum olası sevmemişimdir. Hele hele geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız 1-1,5 aylık tatiller en azından benim için işkence niteliğinde geçiyordu. Çünkü takımınız bir ivme yakalamış ve siz de bu durumdan keyif alır haldeyken, araya giren bu tatiller bir anlamda tıkır tıkır işleyen bir makinenin durmasına ya da bozulmasına neden olabiliyor.
  İlk devrenin sonlarına doğru tam da böyle bir çıkış yakalamış olan takımımız, 2 haftalık aranın ardından bu akşam tekrar başlıyordu mesaiye. Ne yalan söyleyeyim 15 gün bile fazlasıyla yetti özlem duymama. Neyseki bu yıl az önce bahsetmiş olduğum o uzun tatillerden birini daha yaşamak zorunda kalmadık.
  Ekrana kadrolar geldiğinde gördük ki, Felipe Melo’nun yokluğunda o bölgede Engin Baytar’ı kullanmak isteyen Fatih Hoca, geri kalan 10 futbolcusu üzerinde son 4-5 haftada olduğu gibi herhangi bir oynamaya gitmemişti. Buna karşılık Arif Erdem’in çıkış arayan İ.B.B’si ise, 4-5-1 düzeniyle ileride Webo’yu tek başına bırakarak bir anlamda öncelikle rakibi durdurma niyetiyle başlıyordu karşılaşmaya.
   Başlama düdüğünün üzerinden henüz 6 dakika geçmişti ki, belki de geliştirdiğimiz ilk atakta Emre Çolak’ın rakip kaleye gönderdiği müthiş füze skor üstünlüğünü yakalamamızı sağladı. Gerçekten çok şık bir gole imza attı Emre Çolak.
  Golün erken gelmesi hepimizi mutlu etmişti. Maçı erken koparıp farklı bir galibiyet alacağımız düşüncesine büründük bir anda. Ancak, aynı bizim gibi İ.B.B takımı da geliştirdiği ilk atakta golü bulmayı başardı. Visca’nın 6 kişinin arasından yaptığı vuruş Muslera’nın uzanamayacağı noktaya gidince skor tabelasına eşitlik geldi.
  1-1’den sonra İ.B.B sahanın her noktasında tam saha prese ve adam adama markaja başladı. Bu durum da Galatasaray’ı oldukça sıkıntıya soktu. Felipe Melo’nun yokluğunda daha defansif bir rol üstlenen Selçuk İnan’dan savunmanın kilidini açacak bitirici paslar gelmeyince, rakip kaleye gitmekte ve gol pozisyonu üretmekte bir hayli zorlanmaya başladık. Bunun akabinde İ.B.B’li futbolcular oyunu iyiden iyiye sertleştirmeye başladılar. Arka arkaya gördükleri sarı kartlar beni ‘’İ.B.B bu maçı 11 kişi tamamlayamaz.’’düşüncesine doğru sürüklerken Webo sesime kulak verdi sanki. Topla en ufak bir alakası olmayıp direk Semih Kaya’nın bileğine yönelik sert müdahelesi kendisinin bu maçtaki son hareketiydi.
  Webo’nun atılmasından sonra İ.B.B takımı doğal olarak tamamen geriye çekildi. Tek amaç 1-1’i korumaktı artık. Olaya ilk 45 dakika bazında bakacak olursak bu amaçlarında başarılı oldular. Ancak 90 dakikanın sonunda bu maçın bu şekilde bitmeyeceğinin de, en azından ben farkındaydım.
  İkinci yarıya oldukça tempolu başladık. Rakibi kendi on sekizine hapsedip sağlı sollu ataklar geliştirdik. Nitekim, Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli misali, 50.dakikada Emre Çolak bir kez daha çıktı sahneye ve yine ceza sahası dışından yaptığı vuruşla takımımızı tekrar öne geçirdi.
  Golden sonra morali iyice bozulan İ.B.B’li futbolcular oyundan tamamiylen koptular. Son 40 dakikada karşılaşma Galatasaray hegemonyası altında oynandı desek yeridir. Orta saha ve forvet oyuncularımız kendi aralarında gol kaçırma yarışına girdi adeta. Her biri birbirinden müsait ve net sayısız pozisyonu cömertçe harcadılar.
  Ancak bu gol kaçırma yarışına rağmen  skor hanemize 2 gol daha sığdırmayı da başarabildik. 72’de Milan Baros, 90’da da Selçuk İnan bu akşamki neticeyi tayin eden isimler oldular. Özellikle Selçuk’un attığı gol tek kelimeyle mükemmeldi. Hani futbol okullarında ders diye gösterilecek cinsten.Topu alışı, dönüşü, götürüşü ve direğin dibine gönderdiği müthiş ayak içi… Her biri kusursuz nitelikteydi. Zaten hiç tartışmasız Sekçuk İnan bu ligin ayak içini en iyi kullananan futbolcusu.
  Evet, 4-1’in ardından üzerinde durulması gereken noktaların ilki takımın galibiyet serisini 7 maça çıkarmış olması. Yanılmıyorsam bu seri Galatasaray Tarihi’nin en uzun süreli galibiyet serisi. Umarım bundan sonra da bu şekilde devam ederiz ve bu seriyi çok daha fazla maça taşımayı başarırız.
  Tabii bir şeyler söylenmesi gereken diğer bir konu da Emre Çolak. Rijkaard döneminde de zaman zaman forma şansı bulmuştu ancak o zamanki görüntüsü oldukça laubali ve vurdumduymaz bir futbolcuymuş gibiydi. Zaman içerisinde belki olgunlaştı, belki işin içine Fatih Terim disiplini girdi. Fakat ne olduysa oldu ve Emre Çolak çok büyük bir aşama kat etti. En azından Aydın Yılmaz’ın ya da Sercan Yıldırım’ın 5 senede yapamadığı patlamayı, o 5-6 ay gib kısa bir sürede yapmayı başardı . İnşallah bundan sonraki süreçte üzerine koyarak ilerlerde, hem takımımız, hem de ligimiz büyük bir yıldız daha kazanır.
  Bu akşamın son cümleleri ise Selçuk İnan için. Manisa Spor’da oynadığı dönemden beri her zaman takip ettiğim ve beğendiğim bir futbolcu olan Selçuk’un transferi, bence çok büyük bir işti. Ancak ligin ilk haftalarında kendisinden beklenilenleri bir türlü veremeyince, bir anda eleştri oklarının hedefi haline  gelmişti. Tabii ben alıştım artık bizim insanımızın sabırsızlığına, yanardönerliğine. İşte o sezon başında çok eleştirilen Selçuk İnan son haftalarda bizlere gösteriyor ki, Galatasaray’ın yıllardır özlemini  duyduğu maestro nihayet bulunmuş durumda…
                                                                          e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar