21 Mart 2012 Çarşamba

Nazar Boncuğu Olsun

3 gün önce oynadığımız zorlu Fenerbahçe mücadelesinin ardından, bu akşam kupa mesaisi için sahadaydı Galatasaray’ımız.1-2 değişiklik dışında uzun süredir hep aynı oyuncularına şans veren Fatih Hoca, hem yorgunları dinlendirme, hem de formaya hasret kalanların son durumunu görme adına kadroda rotasyona gidiyordu.
   Takımın iki değişmezi Elmander ve Melo, 18’de değildi bugün. Onların yerlerine Milan Baros ve Aydın forma giyerken, Emre Çolak’ın mevkiisinde de Riera görev yapıyordu. Ayrıca Adana Demirspor maçında olduğu gibi kalemizi yine Ufuk koruyordu.Galatasaray maça mükemmel başladı desek abartmış olmayız herhalde. İlk 20 dakikalık bölümde inanılmaz bir istek ve arzuyla rakibin üzerine gittik çünkü. Öyle ki, 20.dakikada ekrana gelen topla oynama yüzdeleri bir futbol maçında ender görülebilecek cinstendi. %79’a, %21.
  35.dakikaya kadar Sivasspor değil kendi yarıalanı, ceza sahasının bile dışına çıkamadı neredeyse. Vurdukları her top tenis oynarmışçasına kendi ceza alanlarına geri dönüyordu. Bu ezici baskı bize golü getirmedi ancak Milan Barosla iki net pozisyondan yararlanamadık.
  35’ten sonra takımımız ister istemez yorulmaya ve vites düşürmeye başladı. Bunu fırsat bilen Sivasspor, devrenin son 10 dakikalık bölümünde hızlı kontralarla kalemizde pozisyonlar bulsada kaleci Ufuk’u geçemediler.
  İlk devre 0-0 sona erdi fakat 35 dakika boyunca lig maçlarından bile çok daha üstün performans sergileyen bir Galatasaray izledik. Oynanan bu futbol ikinci 45 dakika öncesi turu cepte görmemizi sağladı.
  Aydın Yılmaz hakkındaki düşüncelerimi sanırım artık herkesler biliyordur. O kadar çok eleştirdim ki bu kardeşimizi, artık sağır sultan bile duydu. Ancak son 1-2 aylık sürede Aydın’da ciddi anlamda bir değişim yaşanmaya başladı. Fatih Terim’in taraftara ‘’Aydın’ı kazanalım’’ ricasından sonra 7 yılda zerre kadar mesafe kat edemeyen Aydın, baya baya takımı adına bir şeyler yapar hale geldi. Bu durum başta ben olmak üzere hemen hemen tüm Galatasaraylılar’ı şaşırtmıştır herhalde.
  Bu akşama gelecek olursakta, ilk 45 dakikanın en etkili isimlerinden biri olan ve Sivasspor’un özellikle sol kanadını zaman zaman çok zorlayan Aydın’ı, Fatih Hoca’nın oyundan alışına pek anlam veremedim açıkçası. Bir sakatlığı falan oldu sanırım. Yoksa Fatih Hoca iyi oynayan oyuncusunu durduk yere kenara almazdı herhalde.
  Aydın-Sabri değişikliği ikinci yarının tamamında meyvesini verdi elbet! Uzun zamandır takımımızda görmediğimiz tam atağa çıktığımız anda anlamsız top kaptırmalar, amaçsız ve isabetsiz ortalar ve de hiç kimsenin beklemediği yerlere atılan anlamsız paslar Sabri’nin önderliğinde aylar sonra yeniden huzurlarımızdaydı…
  İkinci 45 dakikaya Sivasspor takımı ardı ardına pozisyonlar bularak başladı. İlk ikisinde gecenin başarılı ismi Ufuk Ceylan engeline takıldılar. Ancak buldukları 3.pozisyon onlara golü getirdi. Ceza sahamıza yaptıkları ortada top Erman Kılıç’ın önünde kaldı, Erman’da plaseyi köşeye bıraktı.
  Ben her şeye rağmen ‘’Maçı çeviririz, çeviremesekte uzatırız.’’ diye düşünsemde sahada işler benim öngördüğüm şekilde gitmemeye başlamıştı. Fenerbahçe yorgunluğunun üzerine ilk 35 dakikada yaptığımız o inanılmaz tempo, orta sahamızın 60.dakikada bitmesine neden oldu. Öyle ki, artık Sivasspor kendi yarıalanında kaptığı her topu rahatlıkla bizim ceza sahamıza kadar taşıyabiliyordu. Fatih Hoca bu duruma müdahele etmek istemiş olacakki, karşılaşmanın başından beri yokları oynayan Riera’yı Emre Çolak’la değiştirdi.
  Emre Çolak orta sahaya biraz dinamizm getirsede rakip kale civarında bir türlü etkili olamıyor, golü getirecek pozisyonları bulamıyorduk. Bu bölümde yapılan Sercan-Engin değişikliği Sivasspor’un ekmeğine yağ sürdü. Zaten oyundan kopmuş olan orta sahamız sayı olarakta eksilince Sivasspor için kalemize gelmek çok daha fazla kolaylaştı. Buna karşılık oyuna dahil olan Sercan’ın sahadaki umursamaz ve vurdumdaymaz halleri hepimizin sinirlerini alt üst etti! Fakat ben suçu Secan’da aramam. Bu konuda bir suçlu aranacaksa, önce onu bu takıma transfer edenlerde, sonra da hala kendisinden bir şeyler bekleyerek sahaya sürenlerde aranmalıdır bence. Hayır merak ettiğim şu; bu adam 3 sezon boyunca Bursaspor’da bile sürekli yedek beklerken, her fırsatta takım içi problem yaratırken, kendisini ödüllendirir gibi kalkıp Galatasaray’a transfer etmenin mantığı neydi acaba? Umarım sezon sonunda herhangi bir anadolu takımının yolunu tutar. Çünkü bu formayı giymek için canının bile vermeye hazır insanlar varken, böylesine ruhsuz bir futbolcu sarı-kırmızıyı üzerinde taşımayı hiç ama hiç haketmiyor!
  Sercan’ı bırakıp tekrardan maça dönecek olursak, son 20-25 dakikalık bölümde klasik anti-futbol yanlısı Sivasspor vardı sahada. Sürekli zamana oynayan, her fırsatta kendini yere atan, yattımı da kalkmak bilmeyen futbolcularıyla ne kadar gurur duysa azdır Rıza Hoca! Ama şu da bir gerçek ki, sen bu kafa yapısına sahip olduğun sürece sittin sene büyük takım çalıştıramayacaksın, büyük takım hocası olamayacaksın Rıza Çalımbay. Senin yerin anca oralar işte…
  Son 5-10 dakikalık bölümde skoru koruma psikolojisiyle geriye yaslanınca Sivasspor, bizde yeniden rakip üzerinde baskı kurduk. Ancak kurduğumuz bu baskı öyle aman aman pozisyonlar getirmedi bize.
  Dakikalar 90+5’i gösterirken Selçuk’un ortası ceza sahası içinde bariz bir şekilde kolla kesilsede, pozisyona 7-8 metre mesafedeki Abitoğlu bunu ‘’Kollar yanda’’ olarak yorumladı! Kolun hangi kısmı yandaysa artık…
  Sonuç olarak en son 7 sezon önce kazandığımız Türkiye Kupası’na son yıllarda olduğu gibi bu sezonda erken veda ettik. Çifte kupa parolasıyla çıktığımız yolda önümüzde tek hedef kaldı şimdi. Asıl olan da o hedef zaten. Dolayısıyla bu akşamki hatalarımızdan ders çıkarıp, bunların lig maçlarında tekrar edilmemesi için gerekli önlemlerin alınması en temel nokta bence. Ayrıca bu akşam da bir kez daha Elmander ve Felipe Melo’nun bu takım için ne kadar önemli olduğunu görmüş olduk. Melo’nun oynamadığı Adana Demirspor karşılaşmasında da tıpkı bu akşam olduğu gibi çok sayıda pozisyon vermiştik. Dolayısıyla Melo’nun olmadığı maçlarda bu kadar fazla pozisyon vermemiz, artık 12’sine,13’üne bakmadan  bir an önce Juventusla pazarlık masasına oturmamız gerektiğini gözler önüne seriyor.
                                                                        e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar