17 Nisan 2012 Salı

Şampiyonluk MELOdileri

  Ağustos ayından beri merakla beklediğimiz eski adıyla Play-Off, yeni adıyla Süper Final’e hafta sonu itibariyle nihayet kavuştuk. Aslında açılış bizim maçla olacaktı ancak Cumartesi günkü bitmek tükenmek bilmeyen yağmur izin vermedi buna. Dolayısıyla sarı-kırmızıya kavuşmak için 48 saat daha beklemek zorunda kaldık.
  Dün Fenerbahçe’nin Trabzonspor’u oldukça rahat bir şekilde geçmesi, bugün takımımız üzerinde illaki psikolojik bir baskı oluşturmuştur. Çünkü haftalardır 9 puan gerimizden gelin rakibimizin bir anda aradaki farkı 2’ye indirmesi tabiiki can sıkıcı bir durumdu. Ancak neyseki, bu akşam herşey istediğimiz doğrultuda gitti.
  Cumartesi’ne nazire yaparcasına pırıl pırıl bir bahar akşamında başlayan karşılaşmada, ilk 10-15 dakika kendi sahamıza hapsolduk desek yeridir. Ancak Beşiktaş takımının kurduğu bu yoğun baskı golü getirmeyince bir nebze olsun toparlanmaya ve oyunu dengelemeye başladık.
  Beşiktaş takımı da ilk 15 dakikada yaptığı o yüksek tempodan ötürü yorulmuş olacak, biraz soluklanma düşüncesiyle oyunda kısmende olsa vites düşürdü. Bu durum yavaş yavaş pozisyonlar bulmaya başlamımızı sağladı.
  İlk ciddi pozisyonumuzu Elmanderle yakalasakta bu oyuncumuzun yaptığı gol vuruşu yeterli düzeyde değildi. Ancak birkaç dakika sonra, kazandığımız köşe vuruşunun devamında gelişen pozisyonda, Riera’nın ceza sahasına gönderdiği ortada Elmander’in  Rüştü’den dönen vuruşunu tamamlayan Melo skor üstünlüğünü takımına getirdi. Çok iyi oynamadığımız bir bölümde golü bulmak gerçekten müthiş oldu.
  Golden sonraki bölüm klasik bir orta alan mücadelesi şeklindeydi. İki takımın da karşılıklı pas hataları söz konusuydu. Fakat savunmamızın sezon başından beri vermediği açıkları verdiği iki pozisyon vardı ki, gerçekten gözlerimize inanamadık. Neyseki Mustafa Pektemek ve Fernandes bu ikramları gole çeviremediler.
  Hüseyin Göcek’in çalan düdüğü ilk 45 dakikanın Galatasaray lehine tamamlandığını söylerken Beşiktaş seyircisi 2.yarıda yaşanacakların fragmanını izlettiriyor gibiydi.
  2.devrenin başlamasıyla birlikte Beşiktaş yeniden yüksek bir tempo yaptı. Savunmamızın vurduğu her top tenis oynarmışcasına kendi yarı alanımıza geri dönüyordu.
  Açıkçası sezon başından beri hücum anlamındaki en etkisiz futbolumuzu oynadığımız karşılaşmada Fatih Hoca’nın oyuna bu kadar geç müdahele etmesi beni çok şaşırttı. Gerçi belli ki hoca bu akşam hücumdan ziyade savunma futboluna konsantre olmuştu. İlk devrede bulduğumuz gol de bu planı 90 dakika boyunca uygulatmasına çanak tuttu.
  Necati’nin yerine oyuna dahil olan yılların patlatamadığı yetenek Aydın, 80.dakikada öyle bir vurduki topa, kalede kim olsa çıkaramazdı. Rüştü’de çıkaramadı zaten. Çatala giden top direğin içine vurup ağlarla buluştu.
  Sezonun en kötü futboluyla 2-0’ı bulmak, ‘’Demek ki iyi futbol oynadığımız karşılaşmalarda rakipleri hallaç pamuğuna çeviricez.’’ düşüncesini zihinlerimizden geçirsede, ‘’Derbilerin favorisi olmaz’’ söylemini  unutmamakta da fayda var derim ben.  
   Son 10 dakikalık bölüm, karşılaşmanın başından itibaren takımını motive edici hiçbir desteği olmayıp tamamen hakem ve diğer saha dışı etkenlere odaklı tavrını sürdüren Beşiktaş seyircisinin kalitesini ve futbola bakış açısını gözler önüne serildiği süreçti. Sahaya girenler, Eboue’ye saldırmaya çalışanlar, polisle itip kakışanlar… Kısacası içinde öfke ve kin barındıran her şey o an İnönü Stadı’ndaydı. Özellikle ‘’Futbolu bırakın, ayaklara oynayın’’ tezahüratı kanımızı dondurdu. ‘’Vay bee buralara kadar geldik mi?’’ diye sordum kendi kendime. Tabii ben ne desem boş. Yenilgiyi kabullenmeyi hala öğrenememiş bir taraftar kitlesinden bundan fazlasını beklemek büyük haksızlık olur! Gerçi böyle olması iyi oldu. Kendi başlarını yaktılar çünkü. Muhtemelen sahalarındaki Fenerbahçe ve Trabzonspor karşılaşmalarını anca televizyondan izleyebilecekler.  
   Sonuç itibariyle Süper Final’in ilk haftasına en azından skor olarak süper bir başlangıç yapmış olduk. Aldığımız 3 puan bu akşamdan pek bir ümitli olan Fenerbahçeliler için büyük hayal kırıklığı oldu. Kalan 5 maça 5 puanlık avantajla giriyoruz ve bu 5 maçın 3’ünü de kendi sahamızda oynayacağız. Sadece bu 3 maçı kazanmamız bile şampiyon olmamız için fazlasıyla yetecek. Bu gerçeğin farkında olan Fenerbahçe, gelecek hafta Türk Telekom Arena’ya hem durumun yarattığı stres hem de normal sezonda oynanan iki karşılaşmanında çok büyük bölümünü Galatasaray’a karşı mahkum oynamış olmanın verdiği ürkeklikle gelecektir. Kısacası şu an için tüm ipler elimizde ve şamapiyonluk melodileri Cim Bom için yükseliyor…
                                                       e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar