9 Nisan 2012 Pazartesi

Şampiyonluk Provası

  Dile kolay; geride kalan 34 hafta, 306 tane karşılaşma. Bu zorlu maratonu mutlu mesut bitirenler, hayal kırıklığıyla noktalayanlar  ya da bizim gibi henüz hiçbir duygu haline bürünemeyenler… Tek gerçek, 43 yıllık 1.lig tarihinin en çalkantılı ve sıkıntılı sezonun en azından 9 takımımız için gün itibariyle sona erdiği.
  Olaya Galatasaray açısından bakmak gerekirse, ortada yadsınamayacak bir başarı var bence. Bir takım düşünün ki, bir önceki sezonu 8.olarak tamamlasın. Aynı sezon içersinde alışılagelmemiş üzere 3 tane teknik direktör değiştirsin. Sonrasında yepyeni bir yönetim, yepyeni bir teknik kadro ve yapılan onca transferle yeni sezona başlasın. Tabii onca dezavantajı içinde barındıran bu tabloda birçoklarımız ‘’Bu sezon ilk üçe oynayalım, sezon sonunda da play off’a girelim, yeter de artar bize. Ne de olsa bu sezon geçiş dönemi’’ diye düşünürken, bu takım Fenerbahçe’ye 9, Trabzonspor’a 21, Beşiktaş’a da 22 puan fark atarak 34 haftalık maratonu ligin en çok gol atan ve en az gol yiyen takımı olarak zirvede tamamladı. Hiç kuşkusuz, bu başarıda en püyük sahibi Fatih Hocamız’dır. Eğer takımın başına yerli-yabancı farketmez başka bir teknik direktör getirilmiş olsaydı, eminim puan cetvelindeki yerimiz ve şu an konuştuklarımız çok daha farklı olacaktı. Ayrıca Semih Kaya ve Emre Çolak gibi Türk futboluna rahatlıkla 10-15 yıl hizmet edecek iki genç yeteneği de kazanmamış olacaktık. Dolayısıyla 34 haftalık maratonda takımımızı yeniden ayağa kaldıran, bizlerin yüzünü yıllar sonra tekrar güldüren Fatih Hocamız’a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
  Bu akşama gelecek olursak, aslında sonucu önceden belli bir karşılaşma oynandı diyebiliriz. Her ne kadar hafta arasında yaşanan Melo-Riera kavgası biraz tadımızı kaçırıp, bazılarının küçücükde olsa umutlanmasına vesile olsada, lider normal sezonun son karşılaşmasında da kendisine yakışacak şekilde oynadı. Bu güzel akşamda futbola yakışmayacak tek şey ise Yiğit İncedemir’ın tamamen rakibi sakatlamak üzerine kurulu futboluydu! Böyle bir futbol anlayışıyla bu maçı tamamlayabilmesi pek mümkün değildi. Zaten tamamlayamadı da. Gelecek sezon Bank Asya’da umarım sadece futbol oynamaya konsantre olursun Yiğit….
  İlk 45 dakikada ‘’Nasıl olsa kazanırız’’ düşüncesiyle biraz gevşek davrandık. Ancak yine de rakip kalede pozisyonlar bulan ve oyuna hükmeden taraftık. Takımda yolunda gitmeyen tek bir şey vardı; Sabri… Açıkçası Fatih Hoca’nın hala kendisinden birşeyler bekliyor oluşu biraz şaşırttı beni. Nitekim bu akşam o da hocasına bu beklentisinden vazgeçmesi gerektiğini göstermiş oldu. Zaten iki devreyi ayrı ayrı ele alacak olursak, her zaman söylemiş olduğum gibi Galatasaray’ı yıllardır bozan şeyin Sabri olduğunu bir kez daha görmüş olduk…
  Sabri’nin oyundan çıkışı, belki de 7 senedir kullanmayı beklediğimiz cümleyle ‘’son haftaların formda ismi Aydın’ın’’ oyuna dahil oluşu anında meyvesini verdi ve 46.dakikada penaltı kazandık.
  Topun başına geçen sezonun en iyilerinden Selçuk, bu sezon 10.kez gol sevinci yaşıyordu.
   1-0’dan sonra 10 kişilik Manisaspor oyundaki konsantrasyonunu tamamen kaybetti. Karşılaşma iyiden iyiye Manisaspor yarı sahasında oynanmaya başladı.
  Dakikalar 77’yi gösterirken gecenin yıldızı Selçuk’un yaklaşık 30 metreden gönderdiği füze, kaleci Volkan Babacan’nın sağından ağlarla buluştu.
  2.golün üzerinden birkaç dakika geçmiştiki, bu sefer Necati’nin düşürülmesiyle bir kez daha penaltı kazanıyorduk. Vuruşu yapmak için topu Necati alsada, seyircinin yoğun Muslera tezahüratına Fatih Hoca kayıtsız kalmadı ve penaltıyı Muslera’nın kullanmasını istedi. Sevinç içersinde rakip ceza sahasına koşan Muslera, kaleci Volkan Babacan’ı terse yatırarak 8 yıllık profesyonel kariyerinde ilk kez gol sevinci yaşamış oldu.
  87.dakikaya geldiğimizde sağdan ceza sahasına giren Necati açısını kaybedince topu arka direğe Aydın’a doğru kaldırdı. Aydın’ın yaptığı kafa vuruşu ağlara doğru giderken çizgi üzerindeki Baros’tan son bir dokunuş geldi. Bu golle, herşeye rağmen hala birçoğumuzun sevgilisi olan Milan Baros, haftalar süren gol orucuna son vererek belki de Play Off öncesi moral bulmuş oldu.
  Son dakikada Emre Çolak’ın gördüğü kırmızı kart gereksiz ve sorumsuzcaydı. Birbirinden zorlu 6 karşılaşma oynayacağımız şu dönemde, Melo ve Riera’nın akıbeti de belirsizken, takımını 1 hafta bile yalnız bırakacak oluşu profesyonellikle bağdaşmayacak cinsten.
  Toparlamak gerekirse, yıllardır oynanan alışılagelmiş sistemin şampiyonu Galatasaray’dır. Yazımın başında da belirtmiş olduğum gibi sezon başındaki onca dezavantajına rağmen, Fatih Hoca’nın üstün gayretleri sonucu önce takım savunmasını öğrenen, ardında da ofansif gücünü geliştiren takımımız Play Off öncesinde taraflı tarafsız herkeslerin en büyük favorisi durumuna geldi. Sezonun ilk haftalarındaki yazılarımı takip edenler  üzerine basa basa ‘’8.-10. Haftadan itibaren gerçek Galatasaray’ı izlemeye başlayacaksınız’’ dediğimi hatırlayacaklardır. Bu tezimde haklı çıkmış olmam kendi adıma mutluluk verici. Fakat en büyük mutluluğu yani şampiyonluk sevincini yaşayabilmemiz için darısı 6 haftalık zorlu sürece inşallah.
                                                                           e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar