20 Eylül 2012 Perşembe

AHLAKSIZ HAKEM WOLFGANG STARK!


   Dile kolay, 5 yıllık bir ara. Hem de içinde olmaya çok alıştığımız, artık evimiz haline gelen bir yere. Üstelik en çok katılan üç takımdayken biriyken...
   Tabi ki Galatasaray ve Şampiyonlar Ligi’nden bahsediyorum. Kimimize göre kısa, kimimize göreyse bir hayli uzun süren bir boşluğun ardından dün nihayet yeniden o sahnedeydik. Kaderin cilvesi olsa gerek, rakibimiz de 19 yıl önce bu arenaya attığımız ilk adımda turnuvanın dışına iterek bir tarih yazdığımız Manchester United’dı.
  Normal şartlarda Manchester United kendi sahasında oynadığı her maçın rakip Barcelona ya da Real Madrid olmadığı sürece mutlak favorisidir.  Dolayısıyla dün akşam da herkesler Manchester United’ın galip gelmesini bekliyordu. Öyle de oldu. Ancak bu şekilde olmamalıydı!
  Fatih Hoca her zaman olduğu gibi dün akşam da maç saati bazı sürprizlere imza attı. Sürprizlerin büyüğü, Şampiyonlar Ligi için transferin son günü apar topar takıma dahil edilen Cris’in yerine formayı Dany’e vermesi, küçüğü ise Elmander’in yerine bu kez Burak’ı tercih etmesi oldu. Fatih Hoca durduk yere neden Dany’i oynatmaya kalkmış olabilir diye düşündüğümde, aklıma gelen tek mantıklı cevap çabukluğundan faydalanmak isteyebileceği oldu. Nitekim doğru tahmin etmişim. Müsabakanın ardından yaptığı basın toplantısında hoca da bu nedenden ötürü Dany’i tercih ettiğini belirtti.
  Karşılaşmaya oldukça hırslı ancak bir o kadar da heyecanlı ve tutuk başladık. Henüz 40.saniyede ceza sahası içinde Umut Bulut, Vidic tarafından arkadan ayak bileğine basılmak suretiyle düşürülünce hepimiz ayağa fırladık. Ancak pozisyona 10 metre mesafedeki Stark  ve daha komiği 3 metre mesafedeki çizgi hakemi penaltımızı bilerek ve isteyerek çalmadılar! Hiç kimseler kusura bakmasın, böylesine büyük bir turnuvada maç yönetecek düzeye gelmiş bir hakemin böyle bir penaltıyı, hele hele o kadar yakın mesafeden görememesi imkansız. Hadi orta hakemi geçtim, çizgi hakeminin görememesi için anca kör olması lazım. Dolayısıyla az önce de belirtmiş olduğum gibi Manchester United’ın adından korkan iki EMEK HIRSIZI penaltımızı bilerek ve isteyerek çalmadılar!
  O an penaltı verildiğini düşünsenize. Düdük çalındığı takdirde Vidic’in de oyundan atılması gerekecek. Bu durumda henüz 1.dakikada öne geçiyoruz, rakibimiz de 1 kişi eksik kalıyor. Olayın bütün seyri değişirdi ve bambaşka bir karşılaşma izlerdik. Ama dedik ya, Wolfgang Stark’ta o düdüğü ağzına götürebilecek ne yürek vardı ne de karakter!
  Zaten Umut Bulut o pozisyonda aldığı darbe sonucu sakatlandı ve oyuna devam edemedi. Henüz maçın başlarında zorunlu bir değişikliğe gitmemiz, hangi amaca hizmet ettiği açıkça belli olan Stark’ı fazlasıyla mutlu etmiştir diye umuyorum!
    Belki de bu pozisyonun etkisinde kalan takımımız ilk 15 dakikada Manchester United’ın temposuna ayak uyduramadı. Özellikle savunmamız bir hayli bocaladı. Hal böyle olunca da 8.dakikada ortada pozisyon yokken, yaptığımız bireysel hatalar zinciri sonucu saçma sapan bir gol yedik. Yalnız Allah’tan o pozisyonda top ağlarımıza gitti. Çünkü gol esnasında Muslera’nın Carrick’i çelme takarak düşürmesi de bariz penaltı ve kırmızı karttı. Zaten Carrick golü atamamış olsa bu niyeti bozuk Alman hiç tereddüt etmeden penaltıyı çalıp Muslera’yı da atardı oyundan.
  Golden sonra sanki 1993’e geri döndük. Aynı o gün olduğu gibi yine bambaşka bir Galatasaray çıktı ortaya. 30 dakika boyunca öyle bir futbol oynadık ki, herhalde tüm taraftarlarımız takımlarıyla bir kez daha gurur duymuştur. Yüklenen, tempo yapan, belli bölümlerde United takımını yarı alanına hapseden, pozisyonlara giren takımımız 2 kez direği geçemeyince maalesef soyunma odasına 1-0 geride gitti. Ancak 2.devre öncesi hepimiz mutlu ve umutluyduk.
   Nitekim umutlarımız boşa çıkmadı. 45-75 arası aynı tempoyu ve muhteşeme yakın oyunumuzu sürdürdük. Etkili olduğumuz anlar, değerlendiremediğimiz fırsatlar ve yine direğe takılan bir kafa vuruşumuz vardı.
  İlk yarıda %1500’lük penaltıyı es geçmesi gerektiği için! çalamayan Stark, ceza sahamız içinde Burak Yılmaz’ın Rafael’in beline yaptığı ufacık dokunuşu görmezden gelemezdi elbet! Karakter yoksunu Alman anında çalıverdi düdüğü…
  Ancak kendisine en güzel cevabı kalecimiz Muslera verdi. Nani’nin vuruşunda son ana kadar bekleyen kalecimiz yattı sağa ve çıkardı topu.
  Penaltı da gol olmayınca dönsün artık bu maç dedik. Gerekirse hakemleri de yenip o staddan puan ya da puanlarla ayrılmak farz olmuştu. Ancak ne yazık ki tüm çabamıza, emeğimize, azmimize, başa başa, kora kor oyunumuza rağmen olmadı. Ahlak kelimesinin sözlük anlamından bir hayli yoksun olan Wolfgang Stark, duraklama anlarında Aydın Yılmaz’ın ceza sahası içinde ayağına basılarak düşürülüşüne de ‘’devam’’ deyince karşılaşmadan 1-0’lık mağlubiyetle ayrıldık. Stark, bir yerlerine kına yakmayı unutmamıştır inşallah!
  Şimdi bir-iki paragraf takımımızın dün akşamki performansına, sonra da hakemlere değinip bu günkü yazımı noktalayacağım.
   Galatasaray takımı dün akşam alkışlanası bir performans koymuştur ortaya. Şampiyonlar Ligi gibi bir seviyede, böylesine zorlu bir ekibe karşı yapabileceğinin maksimumunu yapmış, sadece tecrübesizliğinin ve şanssızlığının kurbanı olmuştur. Unutulmasın ki dün sahaya çıkan takımın yarısından fazlası hayatında ilk kez Şampiyonlar Ligi maçı oynadı. Dolayısıyla bu şartlar altında bundan daha iyisini yapmamız beklenemezdi.  
   Bireysel performanslara bakacak olursak Muslera, Semih, Dany ve Eboue mükemmele yakın oynadılar. Keşke Hakan Balta’da onlara ayak uydurabilseydi. Çünkü maç boyunca aksayan ve sürekli açık veren tek bölgemiz orası oldu. Melo çok agresifti, rakibi sürekli rahatsız etti ama çokta pasa hatası yaptı. Hala geçen sezonki kimliğini yakalamış değil. Selçuk ve Amrabat beklediğimin biraz altında, Hamit ise üstündeydi. Burak’ta bir an olsun yerinde durmadı. Sürekli sağa sola koşular yaparak Manchester savunmasının dengesini bozmaya çalıştı. Fakat maalesef bir pozisyon dışında istediği topları alamadı.
   Sorarım size; daha önce o staddan galibiyetle ayrılan Fenerbahçe ve Beşiktaş böylesine başa başa oynayabilmişler miydi Manchester United takımıyla? Ya da bu kadar fazla sayıda net pozisyonları var mıydı?
   Canınız sağolsun Aslanlar. Hiç ama hiç önemli değil. Siz yeter ki bu futbolu oynamaya devam edin. O zaman içerdeki tüm maçlarımızı kazanır, Braga ve Cluj deplasmanlarından da en kötü beraberlikle ayrılırız.
  Son olarak Wolfgang Stark’a gelelim. Daha önce defalarca kez Şampiyonlar Ligi, Uefa Kupası ve Uefa Avrupa Ligi maçı seyretmiş bir insan olarak, bir hakemin bir takımın kaderiyle bu denli oynadığı bir başka maç hatırlamıyorum.  Alman hakem alanen çalmadığı 2 penaltı, ceza sahası çizgisi üzerinde vermediği serbest vuruş ve tüm takdir haklarını rakibimiz lehine kullanarak, dün akşam Galatasaray’ın resmen emeğini çalmış ve ART NİYETLİ hatta BOZUK KARAKTERLİ bir insan olduğunu gözler önüne sermiştir! Umarız bir daha maçlarımıza böylesine AHLAKSIZ hakemler atanmaz da şartların eşit olduğu bir ortamda daha iyisini yapabilmek için uğrarışırız…  

   e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR