Doğruyu söylemek gerekirse, son 2 karşılaşmada
sergilediğimiz vasat futboldan ötürü Eskişehirspor maçına çok çok umutlu
bakamıyordum. Belki duygusal tarafım kazanırız diyordu ama mantığımın aynı
düşüncede olmadığı da kesindi. Fakat ne olursa olsun üst üste alınan 2
mağlubiyetten sonra bugün kazanmak gerekiyordu.
Tribünde 40 binden
fazla seyirci vardı. Yani bu demek oluyor ki, seyirci takımına gönül koymamış,
bilakis ‘’destek zamanı’’ olduğunu tüm cümle aleme göstermeye karar vermiş
Karşılaşmadan 1 saat
önce kadrolar açıklandığında bu hafta da savunmamızın değiştiğini gördük. Zaten
geçen sezonla bu sezon arasındaki en belirgin fark istikrar! Geçen sezon her
maçtan önce hepimiz Galatasaray’ın onbirini sayabiliyorduk. Ancak bu sezon
durum çok farklı. Özellikle savunmada sürekli bir değişiklik söz konusu. Keza
orta sahada da… Unutulmasın ki, başarı istikrarla gelir. En basiti geçen sezon
istikrar vardı başarı geldi. Bu sezon istikrar yok, başarı gelir mi göreceğiz…
Karşılaşmanın ilk
dakikasından itibaren Eskişehirspor takımı onbir kişiyle savunma yapmaya
başladı. Mecburiyetler dışında hiçbir şekilde kendi yarı sahalarından
çıkmadılar. Belli ki Ersun Yanal Braga takımından çok etkilenmiş. Galatasaray’dan
puan almanın yolunun 1960’lardan kalma ‘’Katanaçyo Savunması’’ndan geçtiği gibi bir kanaate varmış! Açıkçası son
yıllarda İstanbul’da bu kadar kapanan bir Anadolu takımı görmemiştim…
Tabi rakip bu kadar
defansif oynayınca bizim de işimiz bir hayli zorlaştı. Sürekli top çevirsek de
bir türlü bir boşluk bulup pozisyona giremiyorduk. Top sürekli olarak sağdan
sola, soldan sağa gitti geldi. Dikine oynamaya çalıştığımız anlarda ise masa
tenisi oynarmışçasına duvara çarpıp bize geri döndü.
Felipe Melo sezon
başından beri her maçta olduğu gibi bu akşam da tel tel döküldü. Hatta bu sefer
dökülmekten ziyade rezaletti! Özellikle ilk 45 dakikada beni bile çileden çıkarttı!
Bence oyundan çıkarken kendisine 56 dakika tahammül eden Fatih Hocası’na
teşekkür etmeliydi…
İlk devre bittiğinde
‘’Bu maç böyle biter’’ diye düşündüm. Çünkü Eskişehir’in gol atmaya niyeti
yoktu, bizde ise oyunun kilidini açabilecek bir çilingir…
56’da Amrabat
girince en azından biraz hareket geldi oyuna. Zaten 3 dakika sonra, Eskişehir
savunmasının yaptığı ilk hatada golü bulduk. Dede’nin sektirdiği topa Burak
Yılmaz mükemmel vurdu ve takımını öne geçirdi. Ancak bir duran toptan ya da bir savunma hatasından gol bulabilirdik, öyle de oldu.
Eskişehir takımı
golü yiyince doğal olarak artık rakip kaleye gitmek zorunda kaldı! Bu durum
maçın başından beri bulamadığımız pozisyonları yavaş yavaş bize getirmeye
başladı. Özellikle Hamit’in 1 metreden kaçırdığı bir gol vardı ki, kaçırmak
atmaktan daha zor…
Son bölüme
girildiğinde Yekta-Umut değişikliğiyle skoru korumaya çalıştıysa da Fatih Hoca,
ne yazık ki bunda başarılı olamadı...
89.dakikada gelişen
Eskişehirspor atağında bütün savunmamızın uyuması sonucu, Muslera’nın can
havliyle yaptığı 3 tane imkansız kurtarışa rağmen! topu ağlarımızda gördük...
Maalesef 3 maçtır sahadan galip
ayrılamıyoruz. Fakat daha önemlisi takımda ciddi bir düşüş söz konusu.
Pozisyona giremiyoruz, ayağa yüksek isabetle pas yapamıyoruz, ikili mücadeleler
de ayakta kalamıyoruz. Özellikle Felipe Melo ve Selçuk İnan tanınmayacak
haldeler. Geçen sezonki mükemmel performanslarından sonra bu sene kolay kolay
bizi tatmin edemeyecekleri belliydi ancak bu kadar kötü oynamaya da hakları
olmadığını düşünüyorum.
Emre Çolak ve Hamit
Altıntop ise bence futbolu beyinleriyle oynamıyorlar! Her ikiside 40 mt-45 mt hiç farketmez, her yerden kaleye
vuruyorlar. Tamam uzaktan şut atmak güzel bir şeydir ancak her pozisyonda da
vurulmazki arkadaş. Hele ki isabetli vuramıyorsan...
Sanırım milli maç
arası tam zamanında yetişti imdada. Belki bu 2 haftalık boşlukta biraz olsun
toparlanırız. Yoksa şu an ki durumla gidişat hiç iyi gözükmüyor…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR