26 Şubat 2013 Salı

Şampiyonluğun Şifresi: Hamit'siz Galatasaray!


  Normalde pek adetim değildir yazılarımda herhangi bir oyuncuyu hedef tahtası olarak göstermek. Düzenli olarak eleştirdiğim hatta bazen çeşitli ithamlara maruz bıraktığım insanlar olmuştur illaki. Ancak direk olarak sorumlu gösterme işini bu akşam ilk ve son kez yapacağım. En azından öyle olmasını ümit ediyorum…
  Yalnız ilk olarak maçtan bahsedelim braz. 90 dakikanın bir analizini yapalım. Sonrasında asma-kesme olaylarına gireriz...
  Kağıt üstünde bakıldığında oldukça kolay bir karşılaşmaya çıkıyordu bugün takımımız. Kendi sahasında, Drogbalı, Sneijderli ve formunun zirvesindeki Burak Yılmazlı kadrosuyla ligin en formsuz ekiplerinden, son 12 lig maçından yalnızca 1 galibiyet çıkarabilmiş Orduspor önünde mutlak favoriydi Galatasarayımız.
  Karşılaşmaya gayet etkili de başladık. Hemen her iç saha karşılaşmasında olduğu gibi ilk düdükle birlikte oyunu rakip yarı alana yığdık. Tabi bu akşam üzerimizde futbol dışı etkenlerin dolaşacağından bi haberdik o sıralar.
  Ortada tehlikenin t’si ya da pozisyonun p’si yokken futbol sahalarında eşine az rastlanabilecek hatta belki de bir daha hiç rastlanamayacak türden bir gol yiyerek  1-0 geriye düştük. Muslera’nın topu oyuna çabuk sokayım derken Selçuk’u nişanlayıp kalesine doğru yönelen meşin yuvarlağı çaresiz bakışlarla izleyişi başlı başına bir trajediydi.
  Bu akla, mantığa sığmayacak golün futbolcularımız üzerinde yarattığı travma koca ilk yarının çöpe gitmesi gibi bir şey oldu. Çünkü şoku bir türlü üstlerinden atamayan futbolcularımız soyunma odasına gidene kadar şuğursuzca dolaştılar sahada. Öyle ki Hakan Balta’nın 45.dakikada yaptığı penaltı yine akla mantığa sığmayacak türdendi.
  Sahaya kaptanlık pazubandıyla çıkan bir milli futbolcunun önüne doğru havalanmış topu koluyla bilnçli olarak düzeltmek istemesi gerçekten açıklanması mümkün olmayan bir şeydi. Herhalde bu da ilk golün yarattığı şokun etkisi diyerek avutmaya çalıştık kendimizi.
  Stancu’nun penaltısı 45 dakikada kaleye tek şut atabilen Orduspor’un soyunma odasına mucizevi bir şekilde 2 farklı üstünlükle gitmesi demekti.
  Devre arasında Galatasaray soyunma odasında yaşananları benim gibi Fatih Terim’i iyi tanıyan herkes az çok tahmin edebilmiştir herhalde. Zaten bundan olsak gerek sahaya tekrar geldiğinde oyuncularımız sanki bambaşka bir hava vardı üzerlerinde.
  Bazen silkinmek için ateşleyici bir şeylerin olması gerekir. Çoğu geri dönüşler bu şekilde gerçekleşmiştir çünkü böylesine maçlarda. Mesela devre arasında karşılaşmanın hakemi Serkan Çınarla tartışan Fatih Hoca’nın tribüne yollanması gibi. Aynı şekilde yardımcı antrenörümüz Hasan Şaş’ın da.
  İkinci 45 dakikanın başlamasıyla birlikte belki de geçen sezondan bu yana göremediğimiz kadar hırslı ve arzulu bir Galatasaray vardı sahada. İlk 15 dakikada 1 gol bulursak bu maçı çeviririz dedim kendi kendime. Çünkü tüm futbolcularımızın kendini buna şartladığı gözlerinden okunabiliyordu.
  57.dakikada Sneijder fitili ateşledi. Bize göre ceza sahası sol çaprazından sağ ayağının içiyle uzak direğe gönderdiği mükemmel plase tüm takımın galibiyet inancını tavana vurdurdu.
  Fakat karşılaşmanın esas kırılma anı 66.dakikaydı. 30 maçtır bu takıma zarardan başka bir şey vermeyen sözde büyük futbolcu Hamit Altıntop yerini Umut’a bırakınca galibiyet kaçınılmaz oldu.
  Umut sahaya ayak basar basmaz Drogba’nın kafayla aşırdığı top sonucu kaleciyle karşı karşıya kaldı. Son dokunuşu direğe doğru tıngır mıngır giderken imdada Burak Yılmaz yetişti. Takipçiliği sayesinde direkten dönen topu tamamlayarak takımına beraberliği getirdi.
   2-2’den sonra yakalanan coşkuyla bu maçın dönmemesi imkansızdı artık. Öye ki sahada Galatasaray kasırgası esmeye başlamıştı.
  70’te Burak Yılmaz bir kez daha çıktı sahneye. Orduspor ceza sahası içinde havalanan topa yaptığı mükemmel kafa vuruşu Türk Telekom Arena tribünlerini kendinden geçirdi. Hatta Abdurrahim Albayrak’ı, Fatih Hoca’yı ve Hasan Şaş’ı da …
  İki devre arasında böylesine bir uçurum olacağını ya da daha doğrusu ikinci devredeki mükemmel Galatasaray’ı kimseler tahmin edemezdi herhalde.
  78’de kapanış golümüz Selçuk’tan geldi. Sneijder’e nazire yaparcasına mükemmel bir plase de o gönderdi. Bu geceki 3.jeneriklik golümüzdü Selçuk’un golü…
  Son 10 dakikayı Barral’ın Drogba’yla çarpışıp hastanelik olması sonucu 1 kişi eksik oynayan Orduspor önünde farkı daha da açacak pozisyonları bulduysakta bunları değerlendiremedik ve geceyi 4-2’yle noktaladık.
  Açıkçası çok kolay geçecek gibi başlayıp sonrasında kabusa dönen bu karşılaşmayı 4 golle kazanmak tek kelimeyle mükemmel oldu. Ayrıca Sneijder ‘in ilk golünü atması, Selçuk’un da uzun bir aradan sonra gol bulması bizler adına diğer mutluluk unsurlarıydı.
  İşte Galatasaray-Orduspor karşılaşmasının hikayesi, 90 dakikanın özeti yukarıda anlattığım şekildeydi. Şimdi başlıkla başlayıp, giriş paragrafında devam ettirdiğim esas konumuza dönme zamanı. Konu kısa ve öz. Sadece iki kelime. Hamit Altıntop!
  Bir futbolcu düşünün ki, sezon başında dünya devi Real Madrid’den yaklaşık olarak yıllık 10 milyon TL gibi bir maliyetle transfer ediliyor. Sonrasında bu futbolcu sezonun bu akşama dek oynanan tüm karşılaşmalarında banko ilk 11 oynuyor. Fakat geride kalan 6 aylık süreçte takımına zarar ziyandan başka bir şey vermiyor.
  Evet sevgili Galatasaraylılar bu akşam bu sezon bazında belki de 10.kez kanıtlandığı üzere takımımızın aylardır gösterdiği vasatı aşamayan performansının baş mimarı Hamit Altıntop’tur.
  Hamit Altıntop yetenekleri oldukça kısıtlı olduğu halde, top tekniği vasat denebilecek bir seviyede olduğu halde, kendini dünyanın sayılı yeteneklerinden biri olarak gören, sahada takımı için değil kendisi için oynayan, kısacası Galatasarayımız’a en ufak bir faydası dokunmayan, haybeye senede 10 milyon TL’yi cebe indiren bir futbolcudur.
  Bu oyuncumuz geride kalan 6 ay boyunca, takımımızın hızını kesmek,  atağa kalktığımız anlarda gereksiz yere topu ayağında tutup rakip savunmaya yerleşme imkanı tanımak, olur olmaz yerlerden dağlara taşlara giden amaçsız şutlar göndermek ve de en önemlisi kalçasını rakibe dayayıp çizgiye dönüp sıkışmak, sonrasında da topu kaptırmak dışında hiçbir şey yapmamıştır.
  Hamit Altıntop sadece ve sadece her sezon alacağı 10 milyon TL’lik astronomik ücret için Türkiye’ye gelmiş, Galatasaray’ın başarıları ya da başarısızlıkları umrunda bile olmayan etik değerleri yoksun bir futbolcudur.
  Onun sahada olduğu süre zarfındaki Galatasarayla, sahada olmadığı süre zarfındaki Galatasaray bugün çok net bir şekilde görülmüştür. Dolayısıyla neredeyse 30 maçtır bitmek tükenmek bilmeyen bir ısrar ve  çoktan noktalanması gereken bir umutla kendisini oynatan Fatih Hoca’ya da artık birilerinin bu gerçekleri göstermesi gereklidir.
  Hamit Altıntop’tan Galatasaray’a en ufak bir fayda dahi yoktur. Hiçbir zaman da olmayacaktır. Bundan ötürüdür ki de, takımımıza her hafta biraz daha fazla zarar veren, ataklarımızı kendi egolarını tatmin etmek adına harcayan, takımımızı takım oyununda uzaklaştıran, duran toplarımızı sürekli olarak heba eden bu şahıstan bir an önce, en acilinden kurtulmak gerekmektedir. Çünkü şampiyonluğun parolası bu akşam da görüldüğü üzere Hamit’siz Galatasaray’dan geçmektedir. İddia ediyorum Hamit Altıntop’un ilk 11’den kesildiği gün Galatasaray takımı şaha kalkacaktır. Galatasaray’ın menfaatleri için de Hamit Altıntop bir an önce takımdan kesilmelidir. Unutulmasın ki burası Galatasaray Spor Kulübü’dür, Hamit Altıntop’u Kazanma Kulübü değil. Dolayıyısıyla da asıl olan Galatasaray ve Galatasaray’ın menfaatleridir!

                                                            e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

21 Şubat 2013 Perşembe

Zora Sokmak Bizim İşimiz


  20 Aralık günüydü yanlış hatırlamıyorsam. Kurada Schalke’yi çekmemiz basınımız tarafından alışılagelmiş üzere ‘’lokum gibi kura’’ ‘’şeker gibi kura’’ olarak nitelendirildi. Hele hele Schalke’nin son 8-10 lig maçında gösterdiği kötü performans ve yaşadığı ciddi puan kayıplarından sonra, henüz maçlar oynanmadan Galatasaray turu geçmişte artık çeyrek finali beklemeye başlamış gibi yersiz bir hava oluşturuldu…
  Bir kere, bir takım kendi liginde ne kadar kötü durumda olursa olsun Şampiyonlar Ligi için bunu ölçü alamazsınız. Çünkü orası apayrı bir dünya.  En basiti bizim takımımızın bile bu sezonki lig maçlarıyla Şampiyonlar Ligi maçları arasında performans anlamında ciddi bir uçurum var. Eğer gruplardaki futbolumuzu ligde de oynayabilmiş olsak, şu an tahmin ediyorum en yakın takipçimizin en az 10-12 puan önünde olurduk…
  Dün akşam Fatih Hoca’nın karşılaşmaya başladığı 11 bana göre tamamıylen yanlıştı. Bir kere Eboue gibi bu turnuvanın en tecrübeli oyuncularından birini herhangi bir sakatlığı olmadığı sürece yedek oturtmak çok büyük anlamsızlık. Tamam Sabri belki son 3-4 lig maçında iyi performans göstermiş olabilir ancak ne olursa olsun büyük maçlar büyük oyuncularla kazanılır düşüncesindeyim ben. Dolayısıyla dün akşam Bastos gibi mükemmel bir sol açığın karşısında olması gereken isim hiç tartışmasız Eboue olmalıydı.
  İkinci bir yanlış ise Sneijder’in sol çizgide oynamasıydı. Biz zaten sezon başından bu yana sol beksiz oynayan bir takımız. Riera tüm iyi niyetiyle elinden geldiğince orada oynayabilmek için uğraşıyor. Çoğu zaman başarılı da oldu diyebiliriz. Ancak zaten esas işi bu olmayan adamın önüne kalkıp hayatında savunmasına yardım etmek nedir bilmeyen, adam kovalamak lugatında olmayan Sneijder’i koyarsanız siz, hem Riera’yı bitirirsiniz hem Sneijder’i hem de takımınızı…
  Fatih Hoca ne yardan vazgeçerim diyor ne de serden. Yani hem 4-4-2 oynamak istiyor hem de Sneijder’i kullanmak istiyor. Ne yazık ki bu iki şeyi bir arada yapmak mümkün değil. Hee Fatih Hoca diyorsa ki ‘’Ben Sneijder’i oynatmak uğruna gerekirse Melo ya da Selçuk’tan birinden vazgeçerim.’’ O zaman lafım olmaz kendisine. Fakat Sneijder’in şu an ki görüntüsüyle bu iki oyuncumuzdan birini kesmesi de çok büyük haksızlık olacaktır. Hele ki dün akşam mükemmele yakın oynayan Selçuk ve Melo ikilisini gördükten sonra…
  Dün akşam ortaya çıkan bir gerçek var ki, malesef Schalke takımı bizden daha iyi takım. İnanılmaz derecede rahat top oynadılar bi kere. Mükemmele yakın tek pas yaptılar. Ceza sahamıza yaklaşmakta hiç zorlanmadılar. Kanatları, özellikle de Riera’nın kanadını çok iyi kullandılar. Tabi bunun nedenini az önce yukarda izah ettim. Farfan gibi etkili bir kanat oyuncusuna karşı siz maça Riera-Sneijder ikilisiyle başlar üstüne de Sneijder’den savunma anlamında hiçbir şey alamazsanız ortaya böyle bir sonucun çıkması kaçınılmaz olur. Bunun bilincinde olan Almanlar’da ilk 45 dakika boyunca o kanadı resmen kevgire çevirdiler. Fatih Hoca yatıp kalkıp dua etsin 30-45 arası bölümü sadece 1 gol yiyerek kapadık. Çok daha kötüsü de olabilirdi çünkü…
   Galatasaray genel anlamda neler yaptı diye sorarsanız, ilk 20-25 dakika gerçekten mükemmele yakındı. Tam bir Şampiyonlar Ligi takımı gibi oynadı. Zaten golü de bu bölümde bulduk. Hemen akabinde Hamit Altıntop hayatında bir kez olsun topa vururken Yaradan’a sığınmak yerine denge unsurunu kullanmayı denese, henüz 20.dakikada 2 farkı bulup tur biletini cebimize koymuş olacaktık.     Yine devrenin ortalarında Burak’ın solda ceza sahasına girip topu Hildebrand’a nişanladığı bir pozisyon vardı. Bunlar ilk devrenin bizim adımıza güzel taraflarıydı.
  Olumsuz taraflara geçicek olursak, biz de Schalke takımından geri kalmadık açıkçası. İlk devre boyunca kalemizde en az onlar kadar pozisyon verdik.  30 ila 45.dakikalar arasındaki 15 dakikalık zaman zarfında resmen aciz duruma düştük! Schalkeli oyuncular bizi kendi sahamıza adeta hapsederek yüklendiler de yüklendiler. Bunu yaparken de sürekli olarak sol kanadımızı kullandılar. Fatih Hoca’nın takımının bu acizliğini kenardan sadece izlemekle yetinmesi gerçekten hayret vericiydi! Allah mahafaza o bölümde çok daha fazla gol görebilirdik kalemizde…
  Devre arasında geçekleşen Sneijder-Amrabat değişikliğinde geç bile kalınmıştı. Nitekim Amrabat’ın en azından savunmasına yardıma gelmesi oyunu dengeledi. Schalke’de sadece kendi sağ kanadı üzerine kurulu hücum aksiyonlarından vazgeçmek zorunda kaldı.
  İkinci 45 dakikada her iki takımda yorgunluktan olsa gerek çok fazla yüklenemediler. Ancak Schalke takımı yine topa daha fazla sahip olan ve oyunda daha etkili gözüken taraftı. Her şeye rağmen Drogba’nın kafayla yaptığı asist sonucu Burakla girdiğimiz %100’lük bir pozisyon vardı. Burak onu gole çevirebilse ilk 25 dakikayı saymazsam böylesine zorlandığımız bir akşamı galibiyetle kapamış olmamız oldukça mutluluk verici olacaktı. Ne diyelim kısmet değilmiş…
  Şimdi 3 hafta sonra bu kez Almanya’da karşılaşacağız. Basında çıkan söylentiler karşılaşmaya 25-30 bin civarında Türk’ün geleceği yönünde. Umarım öyle de olur. Bir başka umduğum şey de Fatih Hoca’nın dün akşam yaptığı hatalardan ders alıp ikinci maça daha doğru bir 11 çıkarması. Formayı kim hakediyorsa ona vermek zorunda Fatih Hoca. En azından Sezon başından beri yaklaşık 30 maçtır üst üste oynattığı halde bu takıma zarardan başka hiçbir şey vermeyen Hamit Altınop’un artık yedek kulübesine çekilme zamanının geldiğinin farkına varsa hiç fena olmayacak. Kimseler kusura bakmasın ama sezonda 10 trilyon parayı cebine koyup üstüne rakibe kalçasını dayayıp çizgiye dönmekten başka hiçbir şey yapmayan, sürekli olarak top ezen-top kaptıran, kontra atağa kalkacağımız anlarda ne zaman topla buluşsa takımın tüm hızını kesen, bu sayede de atakları daha başlamadan bitiren, iyi şut atmanın en ufak bir denge unsuru kullanmadan toplara Allah ne verdiyse vurmak demek olduğunu sanan, yetenek olarak bizim Sabrimiz’den Aydınımız’dan hiçbir fazlası olmayan bu adamın hala bu takımın banko oyuncusu olması diğer futbolcularımıza yapılan çok büyük bir haksızlıktır! Fatih Hoca Hamit’te gösterdiği bu anlamsız ısrarla insanların zihninde ‘’adaletsiz hoca’’ damgasını çoktan yedi de haberi yok. Gerçekten de her fırsatta adaletten, haktan bahseden hocamızın sezon başından beri ısrarla aynı oyuncuları oynatması ve bu oyuncuların bir kısmının da takıma hiçbir şey vermiyor oluşu, açıkçası benim de Fatih Hoca’nın adaletli olduğuna artık inanmamama neden oldu! En basiti 30 maçtır üst üste oynayan Hamit’in yerine hadi 30’u geçtim 15 maç üst üste Engin Baytar oynamış olsa, yetenek ve futbol zekası olarak bana göre 3 tane Hamit eden bu oyuncumuzu emin olun yeninden kazanmıştık… 

                                                        e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

16 Şubat 2013 Cumartesi

Sahne Drogba'nın!


  Hangi lig olduğu farketmez, puan cetvelinin ilk sırasındakiyle son sırasındaki karşılaşıyorsa şayet, herkesler liderden 2-3 farklı, rahat bir galibiyet bekler herhalde. Dolayısıyla bu akşam bizim ligimizin lideri Galatasaray, ligimizin son sırasındaki Akhisar Belediye Spor karşısında mutlak favoriydi.
  Fatih Hoca Antalyaspor önünde değiştirdiği sistemden pek memnun kalmamış olacak ki, bu akşam özüne yani 4-4-2’ye geri döndü. Bunu yapmak adına da geçen hafta 2.golün asistini yapan Amrabat’ın yerine Umut’a vermişti formayı. Sneijder ise alışık olduğu forvet arkası pozisyonunun aksine sol çizgide başladı karşılaşmaya.
  Halis Özkahya’nın ilk düdüğüyle birlikte Galatasaray oyuna ağırlığını koydu. Topa sürekli olarak hakim olan taraf takımımızdı. Öyle ki, koca devre boyunca topla oynama oranları %75’e %25 gibi ezici seviyelerde gezdi hep. Ancak ne var ki, oyundaki bu üstünlüğümüzü gol pozisyonlarına çevirmeyi bir türlü başaramadık. Bunun en büyük nedeni ise Burak-Umut ikilisinin ileride top tutamıyor oluşuydu. Durum böyle olunca da kaleye cepheden gidemeyen oyuncularımız mecburi olarak kanatlara inmeye başladılar. Özellikle de Sabri’nin kanadına.
  Sabri’nin sağdan sürekli olarak yaptığı ortalar bir türlü bizim oyuncularımızla buluşmayınca devreyi golsüz geçmek zorunda kaldık. Bir başka deyişle umutlarımızı ikinci 45’e bıraktık.
  İlk devre boyunca ileride top tutamayışımız ve sol taraftan hiç atak yapamamış oluşumuz, ‘’Fatih Hoca 2 değişiklik yapar’’ moduna soktu beni. Yekta’yı Emre veya Amrabat'la, Umut’u da Drogba’yla değişir diye düşünmüştüm.  Gerçi oyun içersinde bu değişiklikler gerçekleşti zaten. Benim yanıldığım tek nokta değişikliklerin dakikaları oldu.
  İkinci yarıyla birlikte Akhisar takımı daha cesurca oynamaya başladı sanki. Nitekim 45-60 arası bölümde Gekasla %100’lük 2 pozisyon buldular. Neyse ki şans faktörü bu kez bizim yanımızdaydı da usta golcü her ikisinde de golü yapmayı başaramadı. Ancak direkten dönen 2.top yüreklerimizi ağzımıza da getirdi tabi.
  62’de nihayet benim devre arası için öngördüğüm değişiklikler gerçekleşti. Büyük alkışlar arasında Drogba Umut'la, Amrabat’ta Yekta’yla değişti. Hazır Yekta demişken söylemeden edemeyeceğim; geride kalan 3 maçlık süreçte Melo’nun yokluğunu bizlere çok fazla hissettirdi kendisi. Bir başka deyişle ayağına gelen fırsatı hiç ama hiç iyi değerlendirmedi. Çarşamba akşamı Schalke karşısında muhtemelen yedek kulübesinde olacaktır…
  Drogba oyuna girer girmez maça ağırlığını koydu. Öyle ki bir anda takımın tüm çehresi değişiverdi. Özellikle 45-60 arası neredeyse oyun hakimiyetini Akhisar’a bırakan takım gitti, yerine rakibi büyük bir baskı altına alan bambaşka bir takım geldi. Drogba’nın bu bölümde sürekli olarak yaptığı tek toplar, futbolun aslında ne kadar basit oynanabilecek bir oyun olduğunu gözler önüne serdi.
  67.dakikada Drogba’nın yine tek pasla başlattığı bir atak golü getirdi bize. Drogba’nın Sneijder’e verdiği topu Sneijder’de mükemmel bir şekilde Burak’a doğru gönderdi.  Sonrasında olanlar oldu zaten. Burak’ın ortasına Drogba öyle bir yükseldi ki, 2 tane Akhisarlı oyuncuyu adeta darmadağan etti. Yaptığı mükemmel kafa vuruşu da uzak direğin içine vurup ağlara gitti. Öylesine güzel bir goldü ki bu, karşılaşmanın başından beri sakinliğimi koruyan ben bile ‘’Goooll’’’ diye haykırarak ayağa fırladım.
  Takım arkadaşlarıyla birlikte coşkulu bir şekilde golü kutlayan yeni ‘’karaboğamız’’ daha da bi iştahlandı tabi. 2 dakika sonra yine Sneijderle girdiği bir verkaç takımımıza 2.golü getirdi. Sneijder’in ara pasına Drogba’nın son anda yaptığı dokunuş kaleciden sekip 6 pasın içine düştü. Burak Yılmaz’a sadece bomboş kaleye topu göndermek kaldı.
  Golden sonra Burak ve Drogba sarmaş dolaştılar. Tıpkı 2 dakika önce olduğu gibi...
  2-0 hem bizleri hem de oyuncularımızı tamamen rahatlattı. Başta Sneijder olmak üzere hemen hepsi daha bir rahat oynamaya başladılar. 60-65 dakika boyunca bulmakta zorlandığımız pozisyonlar da arka arkaya gelmeye başladı. Fakat 3.yü atmayı nedense beceremedik…
  Son 4-5 dakikaya girildiğinde oyuncularımız maç bitti havasındaydılar. Bunu fark eden Akhisar takımı da cezayı hemen kesti. Bir anlık gafletimizden faydalanıp aradaki farkı 1’e indirdiler. Emrah’ın soldan  ortasında Sertan’ın uçarak yaptığı kafa vuruşu topu ağlarımıza yolladı.
  Her ne kadar son dakikalarda Akhisar takımı beraberlik golünü bulmak için yüklenmeye çalıştıysa da bu amaçlarında fazla başarılı olamadılar. Gönderdikleri her uzun topa savunma oyuncularımızın müdaheleleri geldi. Topun ileri gittiği bölümlerde de Drogba iş başındaydı. Üst seviyedik fizik gücünü kullanarak ya topu ayağında tuttu ya da takımına faul kazandırdı. Böyle böyle süreyi eriterek de sahadan 3 puanla ayrılmasını bildik.
   Evet, şimdi önümüzde çok zorlu bi Schalke maçı var. Sonrasında da Ordusporla oynayacağımız lig maçı. Kendi sahamızdaki bu 2 karşılaşmayı, bu akşam kalitesini bir kez daha ortaya koyarak ‘’35 yaş’’ tartışmalarını bir süreliğine rafa kaldıran Drogba’nın da sahada oluşuyla kazanacağımızı ve her iki kuluvarda da yolumuza emin adımlarla yürümeye devam edeceğimizi umud ediyorum...
  
                                                        e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

11 Şubat 2013 Pazartesi

KRAL'ın Dönüşü


  Sezon başından beri süregelen bir gelenek var artık. Büyüklerden birinin puan kaybettiği haftada diğerleri de kaybetmek, birinin galip geldiği haftada da hepsi kazanmak zorunda. Dolayısıyla dün Beşiktaş’ın, bugün öğlen de Fenerbahçe’nin aldığı 3 puanlar bizi Antalyaspor karşısına galibiyet zorunluluğuyla çıkarıyordu sahaya.
  Haftalardır konuşulan, tartışılan Sneijder ve Drogba’nın onbire dahil oluşuyla oynanacak sistem konusunda nihayet Fatih Hoca kafasındaki planı gözler önüne seriyordu. 4-2-3-1. Demek ki bundan sonraki karşılaşmalarda muhtemelen böyle bir dizilişle yer alacağız sahada.
  Afrika Kupası’ndan sakat dönen Eboue’nin yerine son haftaların formda ismi Sabri’yle,  bir başka sakat, son 2 karşılaşmanın en etkisiz oyuncusu Elmander’in yerine de olması gerektiği gibi Burak Yılmazla başlıyordu Fatih Hoca. Ayrıca Umut’ta sürpriz bir şekilde yedek kulübesindeydi.
  Karşılaşmaya fırtına gibi başlayan bir Galatasaray vardı. İlk 10 dakikada Antalyaspor’u kendi ceza sahasına hapsettik. Sağlı sollu yüklendik. Bu insan üstü baskı golü de geciktirmedi. 8.dakikada Hamit Altıntop’un kullandığı serbest vuruşta top rakip savunmadan sekip Burak’ın önüne düştü. Müsait durumdaki Burak’ta topu filelere gönderdi. 2 haftadır formasına hasret olan Kral’a ilaç gibi geldi bu gol. Gol sonrası yaşadığı sevinç bunun kanıtıydı zaten.
  Bir çok karşılaşmada yaptığımız gibi bu akşam da 1-0’dan sonra geriye çekildik. Bir nevi vites düşürdük yani. Daha kontrollü, daha düşük tempoyla sürdürdük oyunu. Durum böyle olunca da Antalyaspor biraz olsun nefes almış oldu.
  Kalan 30-35 dakikalık bölümde Sabri’nin şutu dışında bir pozisyon yaşanmayınca ilk devre 1-0’lık üstünlüğümüzle tamamlanmış oldu.
  İkinci 45’e de aynı maçın başındaki gibi yüksek pres ve baskıyla başladık. Belli ki hafta arası idmanlarda her iki devrenin ilk 10-15 dakikalık bölümlerinde rakibi boğarak gol bulma isteğini oyuncularına iyi aşılamış Fatih Hoca.
  Yaptığımız yüksek tempo yine beraberinde golü getirdi. 61.dakikada Antalyaspor takımı atağa kalkacağı sırada Amrabat rakibinden topu kurnazca çalarak Burak Yılmaz’ın önüne yuvarladı. Her ne kadar biraz çapraza gidip açısını daraltsa da, Burak’ın sol ayağıyla çıkardığı füze gerçekten görülmeye değerdi.  Attığı bu enfes golü taklalar atarak kutluyordu Kral. Teknik ekibimize de mevcut şartlarda bu takımın 1.santraforu her zaman benim mesajını gönderiyordu bir yerde.
  2-0’dan sonra iki takım da oyundan iyice düştü. Karşılaşmanın başından beri kazanmak adına neredeyse hiçbir şey yapmayan Antalyaspor mağlubiyete, 2 farkı yeterli gören oyuncularımız da bu sonuca razıydı.
  Fatih Hoca oyuncu değişikliklerini belki biraz daha erken yapsa aradaki farkı arttırabilirdik. Özellikle Sneijder ve Hamit 60’tan sonra çok yoruldular çünkü. Hatta Hamit’in ayakta duracak dermanı kalmamış gibiydi.
  Kalan bölümler formalite icabı oynanınca Galatasarayımız 21.haftayı 3 puanla tamamlamış oldu. Ayrıca takipçilerimizden Antalyasporla aradaki farkı açmamız da bir başka sevindirici durumdu. Burak Yılmaz bu takım için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Sabri Sarıoğlu’nun 2-3 haftadır devam eden iyi performansı ise tavan yaptı. Sonuç olarak, Fatih Hoca’nın da maçtan sonra söylemiş olduğu gibi Muslera’nın yere yatmadan tamamladığı karşılaşmayı, hak ettiğimiz üzere kazandık ve zirvedeki yerimizi biraz daha sağlamlaştırdık. Darısı gelecek haftalara…

                                                                  e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

2 Şubat 2013 Cumartesi

Aynı Tas Aynı Hamam


 Haftalardır üzerinde durduğum bir konu var. Galatasaray takımı bu sezon bir türlü istikrar yakalayamadı. Ne oynanan oyun ne de bireysel performanslar, sezon başından bu yana asla 3 maç üst üste aynı seviyede olmadı. Tavan yaptığımız maç sayısı belki 2 belki 3. Buna karşılık vasat ve altında kaldığımız karşılaşmalar oldukça fazla…
  Melo ve Hamit’in yokluğunda Fatih Hoca’nın formayı kimlere vereceği büyük bir merak konusuydu. Ancak basındaki genel kanı Yekta ve Engin’in oynayacağı yönündeydi. Nitekim öyle de oldu. Sneijder 2.maçına da yedek kulübesinde başladı. İleri ikili ise yine Umut-Elmander şeklindeydi. Fatih Hoca’nın 2 haftadır neden Burakla başlamadığını, onu geçtim sonradan neden oyuna sokmadığını kendisinden başka bir Allah’ın kulu bilmiyordur herhalde. Ancak bir gerçek var ki, sezon başından beri yokları oynayan Elmander’i kazanıcaz diye Burak Yılmaz’ı kaybetmeyi göze alabilecek bir lüksümüz olamaz!
  Doğruyu söylemek gerekirse karşılaşmaya fazla iyi başlayamadık. Nasıl başlarsa öyle gider misali de 90 dakika boyunca oyunun hakimiyetini ele alamadık. Yekta, Engin ve Emre’nin tel tel döküldüğü orta saha 2 pas yapamayınca alışılmışın dışına çıkarak uzun toplarla pozisyon kovalar olduk.
  Bursaspor takımı ilk 45 dakikada kalemize yalnızca 1 kez gelebildi. Onda da Pinto’nun müthiş kafasıyla golü buldu. Bu sezon alıştık zaten jeneriklik goller yemeye. Hatta jenerikliği bi kenara bırakalım, gol yemeye… Geçen sezonun gol yememe şampiyonu Galatasaray’ın bu sezon kalesinde bu kadar çok gol görmesi şaşılacak şey…
  Koca 45 dakikada Elmander hiçbir şey yapmadı. Kendisine atılan topları değil gole çevirmek, kaleye götürebilecek hali bile yok gibiydi. Önüne atılan toplarda hep ağır kaldı. Hele bir pozisyonda yaptığı son vuruş vardı ki, keşke hiç görmemiş olsaydık…
  Az önce bahsetmiş olduğum uzun toplarla defansın arkasına sarkma girişimlerimiz 30.dakikada sonuç verdi. Selçuk’un 50 metreye attığı topta Umut bir anda Carson’la karşı karşıya kaldı. Soğukkanlı bir vuruşla topu filelere gönderdi.
  Golden sonra biraz daha topa hakim olsakta bunu pozisyonlara çevirmeyi başaramadık. Bursaspor’da başka pozisyon üretemeyince ilk 45 dakika 1-1’le tamamlanmış oldu.
  İkinci devreye %99 Elmanderle başlamaz Fatih Hoca diye düşünmüştüm. Ancak çoğu msçta olduğu gibi yine yanılan ben oldum. Zaman zaman herhangi bir futbolcusuna takmayı gelenek haline getiren Fatih Hoca anlaşılan şu sıralar da Burak’a takmış kafayı. Hem de fena halde…
  45-60 arası Bursaspor takımının Galatasaray’ı sahadan sildiğini söyleyebilirim. 15 dakika boyunca yarı alanımızdan çıkamadık neredeyse. Sağlı sollu geldi Bursa…
  Herkes Sneijder ve Burak’ın oyuna girmesini beklerken yine ters köşe yaptı hoca. Amrabat ve Aydın’ı soktu oyuna. Çıkanlar ise Elmander ve gecenin en kötüsü Yekta’ydı. Eğer Melo’suz geçecek 3 haftada Yekta oynar ve bu performansı sergilerse vay Cim Bom’un haline…
  Amrabat fazla etkili olamadı. Ancak Aydın zaman zaman sağdan etkili bindirmeler yaptı. Basit oynamayı denese belki daha büyük işler yapacak. Gereksiz yere topla oynaması en büyük handikapı Aydın’ın.
  Maçı kazanmaya yönelik son hamle ise Engin-Sneijder değişikliydi. Yekta için ne söylediysem aynıları Engin’in için de geçerli. Takımdan uzak kaldığı 12 haftalık sürede futbol oynamayı unutmuş herhalde Engin Baytar… Bir futbolcu 4 ayda ancak bu kadar kötü bir hale gelebilir çünkü…
  Sneijder’in oyuna dahil oluşu da maçı kazanmaya yetmeyince, sezonun genelindeki bir çok karşılaşmada olduğu gibi bu akşam da 1 puana razı olduk.
  Açıkçası işlerin bir türlü yoluna girmediği şu sezonda, bu kadar çok puan kaybına rağmen hala lider oluşumuz tek tesellimiz. Ancak bilinmesi gereken bir şey var ki, çekirge bir sıçrar, iki sıçrar. 20 haftadır yanımızda olan şans perisi biraz da rakiplerimize uğramaya karar verirse, yapılan bunca yatırım, harcanan onca para sadece ve sadece çöpe gitmiş olur benden söylemesi…

                                                              e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR