Normalde pek adetim değildir yazılarımda herhangi bir
oyuncuyu hedef tahtası olarak göstermek. Düzenli olarak eleştirdiğim hatta bazen
çeşitli ithamlara maruz bıraktığım insanlar olmuştur illaki. Ancak direk olarak
sorumlu gösterme işini bu akşam ilk ve son kez yapacağım. En azından öyle olmasını
ümit ediyorum…
Yalnız ilk olarak
maçtan bahsedelim braz. 90 dakikanın bir analizini yapalım. Sonrasında
asma-kesme olaylarına gireriz...
Kağıt üstünde
bakıldığında oldukça kolay bir karşılaşmaya çıkıyordu bugün takımımız. Kendi
sahasında, Drogbalı, Sneijderli ve formunun zirvesindeki Burak Yılmazlı
kadrosuyla ligin en formsuz ekiplerinden, son 12 lig maçından yalnızca 1
galibiyet çıkarabilmiş Orduspor önünde mutlak favoriydi Galatasarayımız.
Karşılaşmaya gayet
etkili de başladık. Hemen her iç saha karşılaşmasında olduğu gibi ilk düdükle
birlikte oyunu rakip yarı alana yığdık. Tabi bu akşam üzerimizde futbol dışı
etkenlerin dolaşacağından bi haberdik o sıralar.
Ortada tehlikenin t’si
ya da pozisyonun p’si yokken futbol sahalarında eşine az rastlanabilecek hatta
belki de bir daha hiç rastlanamayacak türden bir gol yiyerek 1-0 geriye düştük. Muslera’nın topu oyuna
çabuk sokayım derken Selçuk’u nişanlayıp kalesine doğru yönelen meşin yuvarlağı
çaresiz bakışlarla izleyişi başlı başına bir trajediydi.
Bu akla, mantığa
sığmayacak golün futbolcularımız üzerinde yarattığı travma koca ilk yarının
çöpe gitmesi gibi bir şey oldu. Çünkü şoku bir türlü üstlerinden atamayan
futbolcularımız soyunma odasına gidene kadar şuğursuzca dolaştılar sahada. Öyle
ki Hakan Balta’nın 45.dakikada yaptığı penaltı yine akla mantığa sığmayacak
türdendi.
Sahaya kaptanlık
pazubandıyla çıkan bir milli futbolcunun önüne doğru havalanmış topu koluyla
bilnçli olarak düzeltmek istemesi gerçekten açıklanması mümkün olmayan bir
şeydi. Herhalde bu da ilk golün yarattığı şokun etkisi diyerek avutmaya çalıştık
kendimizi.
Stancu’nun penaltısı 45 dakikada kaleye tek
şut atabilen Orduspor’un soyunma odasına mucizevi bir şekilde 2 farklı
üstünlükle gitmesi demekti.
Devre arasında
Galatasaray soyunma odasında yaşananları benim gibi Fatih Terim’i iyi tanıyan
herkes az çok tahmin edebilmiştir herhalde. Zaten bundan olsak gerek sahaya
tekrar geldiğinde oyuncularımız sanki bambaşka bir hava vardı üzerlerinde.
Bazen silkinmek için
ateşleyici bir şeylerin olması gerekir. Çoğu geri dönüşler bu şekilde gerçekleşmiştir
çünkü böylesine maçlarda. Mesela devre arasında karşılaşmanın hakemi Serkan
Çınarla tartışan Fatih Hoca’nın tribüne yollanması gibi. Aynı şekilde yardımcı
antrenörümüz Hasan Şaş’ın da.
İkinci 45 dakikanın
başlamasıyla birlikte belki de geçen sezondan bu yana göremediğimiz kadar
hırslı ve arzulu bir Galatasaray vardı sahada. İlk 15 dakikada 1 gol bulursak
bu maçı çeviririz dedim kendi kendime. Çünkü tüm futbolcularımızın kendini buna
şartladığı gözlerinden okunabiliyordu.
57.dakikada Sneijder
fitili ateşledi. Bize göre ceza sahası sol çaprazından sağ ayağının içiyle uzak
direğe gönderdiği mükemmel plase tüm takımın galibiyet inancını tavana
vurdurdu.
Fakat karşılaşmanın
esas kırılma anı 66.dakikaydı. 30 maçtır bu takıma zarardan başka bir şey
vermeyen sözde büyük futbolcu Hamit Altıntop yerini Umut’a bırakınca galibiyet
kaçınılmaz oldu.
Umut sahaya ayak
basar basmaz Drogba’nın kafayla aşırdığı top sonucu kaleciyle karşı karşıya
kaldı. Son dokunuşu direğe doğru tıngır mıngır giderken imdada Burak Yılmaz
yetişti. Takipçiliği sayesinde direkten dönen topu tamamlayarak takımına
beraberliği getirdi.
2-2’den sonra yakalanan coşkuyla bu maçın
dönmemesi imkansızdı artık. Öye ki sahada Galatasaray kasırgası esmeye
başlamıştı.
70’te Burak Yılmaz
bir kez daha çıktı sahneye. Orduspor ceza sahası içinde havalanan topa yaptığı
mükemmel kafa vuruşu Türk Telekom Arena tribünlerini kendinden geçirdi. Hatta
Abdurrahim Albayrak’ı, Fatih Hoca’yı ve Hasan Şaş’ı da …
İki devre arasında
böylesine bir uçurum olacağını ya da daha doğrusu ikinci devredeki mükemmel
Galatasaray’ı kimseler tahmin edemezdi herhalde.
78’de kapanış
golümüz Selçuk’tan geldi. Sneijder’e nazire yaparcasına mükemmel bir plase de o
gönderdi. Bu geceki 3.jeneriklik golümüzdü Selçuk’un golü…
Son 10 dakikayı
Barral’ın Drogba’yla çarpışıp hastanelik olması sonucu 1 kişi eksik oynayan
Orduspor önünde farkı daha da açacak pozisyonları bulduysakta bunları
değerlendiremedik ve geceyi 4-2’yle noktaladık.
Açıkçası çok kolay geçecek gibi başlayıp
sonrasında kabusa dönen bu karşılaşmayı 4 golle kazanmak tek kelimeyle mükemmel
oldu. Ayrıca Sneijder ‘in ilk golünü atması, Selçuk’un da uzun bir aradan sonra
gol bulması bizler adına diğer mutluluk unsurlarıydı.
İşte
Galatasaray-Orduspor karşılaşmasının hikayesi, 90 dakikanın özeti yukarıda
anlattığım şekildeydi. Şimdi başlıkla başlayıp, giriş paragrafında devam
ettirdiğim esas konumuza dönme zamanı. Konu kısa ve öz. Sadece iki kelime.
Hamit Altıntop!
Bir futbolcu düşünün
ki, sezon başında dünya devi Real Madrid’den yaklaşık olarak yıllık 10 milyon
TL gibi bir maliyetle transfer ediliyor. Sonrasında bu futbolcu sezonun bu
akşama dek oynanan tüm karşılaşmalarında banko ilk 11 oynuyor. Fakat geride
kalan 6 aylık süreçte takımına zarar ziyandan başka bir şey vermiyor.
Evet sevgili
Galatasaraylılar bu akşam bu sezon bazında belki de 10.kez kanıtlandığı üzere
takımımızın aylardır gösterdiği vasatı aşamayan performansının baş mimarı Hamit
Altıntop’tur.
Hamit Altıntop
yetenekleri oldukça kısıtlı olduğu halde, top tekniği vasat denebilecek bir
seviyede olduğu halde, kendini dünyanın sayılı yeteneklerinden biri olarak
gören, sahada takımı için değil kendisi için oynayan, kısacası
Galatasarayımız’a en ufak bir faydası dokunmayan, haybeye senede 10 milyon
TL’yi cebe indiren bir futbolcudur.
Bu oyuncumuz geride
kalan 6 ay boyunca, takımımızın hızını kesmek, atağa kalktığımız anlarda gereksiz yere topu
ayağında tutup rakip savunmaya yerleşme imkanı tanımak, olur olmaz yerlerden dağlara
taşlara giden amaçsız şutlar göndermek ve de en önemlisi kalçasını rakibe
dayayıp çizgiye dönüp sıkışmak, sonrasında da topu kaptırmak dışında hiçbir şey
yapmamıştır.
Hamit Altıntop
sadece ve sadece her sezon alacağı 10 milyon TL’lik astronomik ücret için Türkiye’ye
gelmiş, Galatasaray’ın başarıları ya da başarısızlıkları umrunda bile olmayan
etik değerleri yoksun bir futbolcudur.
Onun sahada olduğu
süre zarfındaki Galatasarayla, sahada olmadığı süre zarfındaki Galatasaray
bugün çok net bir şekilde görülmüştür. Dolayısıyla neredeyse 30 maçtır bitmek
tükenmek bilmeyen bir ısrar ve çoktan
noktalanması gereken bir umutla kendisini oynatan Fatih Hoca’ya da artık
birilerinin bu gerçekleri göstermesi gereklidir.
Hamit Altıntop’tan
Galatasaray’a en ufak bir fayda dahi yoktur. Hiçbir zaman da olmayacaktır.
Bundan ötürüdür ki de, takımımıza her hafta biraz daha fazla zarar veren,
ataklarımızı kendi egolarını tatmin etmek adına harcayan, takımımızı takım
oyununda uzaklaştıran, duran toplarımızı sürekli olarak heba eden bu şahıstan
bir an önce, en acilinden kurtulmak gerekmektedir. Çünkü şampiyonluğun parolası
bu akşam da görüldüğü üzere Hamit’siz Galatasaray’dan geçmektedir. İddia
ediyorum Hamit Altıntop’un ilk 11’den kesildiği gün Galatasaray takımı şaha
kalkacaktır. Galatasaray’ın menfaatleri için de Hamit Altıntop bir an önce
takımdan kesilmelidir. Unutulmasın ki burası Galatasaray Spor Kulübü’dür, Hamit
Altıntop’u Kazanma Kulübü değil. Dolayıyısıyla da asıl olan Galatasaray ve
Galatasaray’ın menfaatleridir!
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR