3 Ekim 2013 Perşembe

Yepyeni Bir Sayfa

 Şebnem Ferah’ın söylediği gibi ‘’Sil baştan başlamak gerek bazen’’. İşte takımımızda Roberto Mancini önderliğinde yepyeni ve tertemiz bir sayfa açmak için çıktı bu akşam Juventus karşısına.
  Doğruyu söylemek gerekirse Mancini’nin işi çok zordu bugün. Daha takımın başına geçeli 48 saat olmuş ve oyuncularla sadece 2 antreman yapabilmişken, Juventus gibi bir ekibe karşı hem de deplasmanda oynayacak olmak bir teknik direktörün başına gelebilecek en kötü senaryolardan biri olsa gerek. İşte bu talihsiz durumu ne yazık ki bu akşam çiçeği burnunda hocamız Mancini yaşadı.
  Artık takımın başında Fatih Hoca olmadığı için sahada çift santrafor ya da hiç aklımızda olmayan sürpriz bir 11 beklemedik tabi. Çünkü bu tarz enterasan şeyleri Şampiyonlar Ligi gibi bir organizasyonda Fatih Hoca’dan başka kimse denemez. Nitekim Mancini herkesi esas mevkiisinde oynattığı tek santrafor Drogbalı kadrosuyla başladı karşılaşmaya. Kağıt üzerinde oldukça doğru bir onbirdi bu.
  Bana göre ilk devreyi kusursuz oynadık. Yani bu turnuvada deplasmanda oynanması gereken en doğru futbolu oynadı takımımız. Aksayan tek isim ise Riera’ydı.
  Oynadığımız bu güzel futbol ne mutlu ki karşılıksız kalmadı. Juventus savunmasının bir anlık hatasını affetmeyen Drogba 35.dakikada hepimizi havalara zıplattı.
  Devre 1-0’la geçilirken ikinci 45 dakika için oldukça umutluyduk. Oynadığımız güzel oyun bu güveni veriyordu bizlere. Ancak gel görelim ki, ikinci yarı bambaşka bir maç izledik. İlk 45’teki Galatasarayla ikinci 45’teki Galatasaray arasında dağlar kadar fark vardı diyebilirim. Gerçi bunun nedeni Mancini’nin 1-0’a razı olup tipik İtalyan zihniyetiyle takımını geri yaslamasıydı elbet. Fakat Türk takımlarının savunma yapmayı pek beceremediğini nereden bilsin adamcağız…
  45 dakika boyunca Juventus takımı yüklendi de yüklendi, buna karşılık Galatasarayımız ise direndi de direndi. Devrenin özetini bu şekilde yapsak karşılaşmayı izleyen hiç kimse buna itiraz etmez herhalde. Ee durum böyleyken de Juventus’un golleri er ya da geç bulması kaçınılmaz sondu.
  Önce 75’te Amrabat amatörce bir hareketle penaltıya sebebiyet verdi ve skor eşitlendi. 10 dakika sonra da iyice gömüldüğümüz bir anda Quagliarella’nın kafası Juventus’a üstünlüğü getirdi.
  Açıkçası herşeyin istediğimiz gibi geçtiği bir ilk yarının ardından böylesine kötü bir ikinci devre oynamak hepimiz için hayal kırıklığı oldu.  Gerçi bunun nedenini az önce yukarıda belirtmiştim.
  Allah’tan Juventus golün sevincini yaşarken bir anlık gafletlerini yine değerlendirdik ve Drogba’nın mükemmel asisti sonucu Umut Bulutla 2-2’yi yakaladık.
  Kalan sınrlı bölümde iki takımda başka gol bulamayınca karşılaşma beraberlikle sona ermiş oldu.
  Maçtan önce bize ‘’Bu maç oynanmasın, size 1 puan verelim.’’ deseler hiç düşünmeden bu teklifi kabul ederdik  herhalde. Yanlış anlaşılma olmasın, Juventus takımından korktuğumuz ya da onları yenmemizin mümkün olmadığını düşündüğüm için falan söylemedim bunu. Böyle düşünmemin tek nedeni Mancini’nin henüz takımı ve oyuncuları tanımıyor oluşu.

  Bahsettiğim bu olumsuz şartlar altında, hele ki kabus gibi geçen o ikinci 45 dakikanın ardından Juventus deplasmanından 1 puanla dönmek bence çok büyük bir başarı. Kopenhag takımından olur da 6 puan alabilirsek, Juventus’un da Real Madrid önünde puanlar kaybedeceği varsayımıyla grup 2.liği için çok büyük avantaj yakalayacağımız aşikar. Dolayısıyla bu akşam kazanılan 1 puan şu an için çok bir şey ifade etmese de, aslında ne kadar önemli olduğu o zaman çok daha iyi anlaşılacaktır.

                                                     e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR