Açıkçası Elazığ deplasmanından da en fazla 1 puanla döneriz diye düşündüm hep hafta arası. Dile kolay, ligde tam 4 aydır deplasman kazanamamış bir Galatasaray vardı çünkü ortada. Ayrıca Fenerbahçe'nin şampiyonluk turunu %99 atacak oluşu da bu sezon zaten isteksiz olan oyuncularımızı hepten soğutur herhalde dedim bazı şeylerden.
Karşılaşmanın ilk bölümünde oyuna daha hakim gözüken taraf takımımızdı. Özellikle henüz 3.dakikada Hajrovic'in ceza sahası içinde kaleci Ivesa tarafından düşürüldüğü pozisyonun bedeli penaltı + kırmızı kart olmalıydı. Ancak ne hikmetse es geçildi. Ya da geçirtildi! Geçen haftaki Kasımpaşa maçında Cüneyt Çakır'ın olduğu kadar cesur olamadı nedense Barış Şimşek!
Son dönemlerde saha dışı etkenlerle de mücadele etmek zorunda olan Galatasarayımız, neyse ki ilerleyen dakikalarda buldu golü. 24.dakikada Selçuk ve Sneijder'in inat ve çabaları golü getirdi. Ancak son dokunuşu yapan isim ligde uzun zamandır suskun kalan Burak Yılmaz oldu.
Golden sonraki bölümde Sneijderle 2 tane akıl almaz fırsat kaçırdık. Birinde Burak'ın şutunda kaleciden seken topu bomboş kale yerine tribüne gönderdi. Diğerinde ise son haftalarda bir klasik haline geldiği üzere orta sahadan aldığı bomboş topu götürüp yine kalecinin üzerine nişanladı. Sanırım en az Burak kadar Sneijder'e de son vuruş çalıştırmamız lazım şu sıralar...
Sneijder farkın artmasına izin vermeyince! devre 1-0'lık skorla lehimize sonuçlanmış oldu.
İkinci yarıda daha etkili olan ve pozisyonlar üretmeye çalışan taraf Elazığspordu. Öyle ki, İstanbul'dan 1 puan almaya gelmiş Anadolu takımı gibi sadece kontra ataklarla oynamaya başladık! Bu da kağıtçının vizyonunun ne seviyede olduğunun en güzel göstergesi olsa gerek!
65.dakikada sakatlanan Muslera oyuna devam edemedi ve yerini Ufuk'a bırakmak zorunda kaldı. Tabi böyle durumlarda yedek kalecinin pek fazla ısınamadan oyuna dahil oluşu, rakip takımlar için her zaman ciddi bir avantajdır.
71'de Tanju'nun atılması bizim için can simidi oldu. Çünkü Elazığspor üzerimizde ciddi bir baskı kurmuştu ve her an golü yiyebilirdik. İşte bu esnada Tanju Kayhan yetişti imdadımıza.
Tabi Elazığspor'un 10 kişi kalışı oyundaki moral üstünlüğünü bize geçirdi. Bunun etkisiyle de uzun bir aradan sonra tekrar rakip kalede pozisyonlar bulmaya başladık. Özellikle Burak'ın süratiyle rakip stoperi ekarte edip Ivesa'yla karşı karşıya kaldığı pozisyonda yaptığı son vuruş cidden çok kötüydü...
2 dakika sonra bu kez Sneijder eza sahası çizgisi üzerinden vurdu, ancak top direği yalayarak auta çıktı.
Karşılaşmanın son tehlikesi ise 84.dakikada geldi. Tello yaklaşık 35 metreden bir bazuka gönderdi. Allah'tan Ufuk'u geçen top anca direkleri sallayabildi.
98.dakikada gelen bitiş düdüğü ise Galatasaray'ın tam 4 ay sonra ligde deplasman kazandığını müjdeliyordu. Böyle bir tablo varken ortada söylenebilecek tek şey şu olsa gerek: Zahmet oldu be!
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR
28 Nisan 2014 Pazartesi
20 Nisan 2014 Pazar
Daha Fazla Rezil Olmadan Bırak Artık !!!
Artık ne yazıyım, neyi eleştiriyim inan bilmiyorum. Yani
söylenebilecek pek bir şey de kalmadı çünkü... Her hafta sonu 90 dakikalık bir
sinir harbi yaşıyoruz, sonra da yenisini bekliyoruz... Olayın Galatasaray için
gelmiş olduğu son nokta bu…
Sinyor’un biri
keyfinin estiği doğrultuda takım çıkartacak, o takımda sahada amaçsızca bir
şeyler yapmak için uğraşacak diye, bizler maça gitmek ya da televizyon
karşısına geçmek zorundayız yani öyle mi? Bir şey söylerdim ya neyse…
Galatasaray Spor
Kulübü’nün 109 yıllık şanlı tarihinin en kötü yönetimiyle en kötü teknik
direktörünün (gerçi bu adamdan bahsederken ‘’teknik direktör’’ ünvanını
kullanmak bu mesleğin gerçek temsilcilerine hakarettir bir yerde) bir araya
geldiği bu sezonda, ortaya böyle bir tablonun çıkması kaçınılmazdı aslında.
Taraftarlık duygularımızla olaylara biraz daha ‘’sarı-kırmızı’’ baktığımız için
bizler ‘’Sen şampiyon olacaksın!’’ gazıyla falan götürürüz belki işi dedik ama
tutmadı tabi…
Çarşamba akşamı
oynadığımız Bursa maçının yıldızlarından Veysel ve Yekta (ki kendisini
muhtemelen en çok eleştiren insan benimdir) bugün sahada olmayı hakediyorlardı
bence. Ancak ne var ki, bizim kağıtçı formayı dağıtma konusunda adalete ve
hakkaniyete zerre önem vermediği için bu 2 oyuncumuzun yedek kulübesinde oluşu
hiç ama hiç şaşırtmadı beni!
Yine Çarşamba akşamı
sağ bekte sergilediği performansla özellikle karşılaşmanın ikinci yarısında
yıldızlaşan Sabri’nin bugün ‘’sol bek’’ oluşu da tarafımca pek normal
karşılandı. Çünkü böyle anormal tercihler kağıtçının doğasında var!
Bu adam bu takımın
başına geçtiği günden beri 2 maç arka arkaya aynı onbirle sahaya çıkmadı.
Galatasaray’ın ideal dizilişi şu veyahut ideal sistemi bu diyebileceğimiz bir
yapı kesinlikle belirleyemedi. Bursa maçı dışında yenik duruma düştüğü hiçbir
karşılaşmayı çeviremedi. Tek bir oyuncumuzun performansını bir adım ileri
götüremedi. Buna karşılık birçok oyuncumuzun performansı ise dibe vurdu. Ama
tüm bunlara rağmen, Allah-u Teala’nın bir hikmeti olsa gerek, bazılarının
gözünde hala ‘’büyük hoca’’kendisi! Hatta öyle ki, bu kitleye göre en azından 1
sezon daha şans verilmeliymiş muhtereme. Çünkü bu takımı o kurmamış. Kendi
takımı değilmiş yani. Peki sormazlar mı adama; son 2 sezonda ligi sürklase eden, 2 Süper Kupa Finali'nde de Fenerbahçe'yi deviren, derbilere ambargo koyan, Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynayıp Mourinho'nun Real Madrid'ine ecel terleri döktüren, sezon başında ne kadar hazırlık turnuvası olsa da Emirates Cup'ta Porto ve Arsenal'i yenerek kupayı alan takımı bile o seviyeden alıp bu noktalara getirdiyse bu adam, yani tıkır tıkır işleyen o şahane makinayı bile mahvettiyse daha Türkçesi, sıfırdan kendi kuracağı takımla neyin başarısını yakalamasını bekliyor ve umut ediyorsunuz siz Allah aşkına? Bu kadar mı futbol cahili, bu kadar mı mantık yoksunu insanlarsınız?
Bakın şimdiden söylüyorum, eğer gelecek sezona da Mancini'yle başlanırsa, bu akşam aldığı mağlubiyetten sonra 2.lik şansını da azaltan takımımız ligi 3.bitirdiği takdirde Şampiyonlar Ligi'ne falan giremez. Hangi rakibin geldiği farketmeksizin ön elemede direk elenir. Ligde de ilk 8-10 haftada arka arkaya alacağı kötü sonuçlarla kendini bir anda şampiyonluk yarışının dışında bulur! Çünkü yeni sezonda çok daha oturmuş bir Fenerbahçe ve Beşiktaş olacak karşımızda.
Yani demek istediğim şu ki, bu zaat sezon sonunda kovulmasa bile yeni sezonun ilk haftalarında mutlaka kovulacak. Öyle bir durumda da tıpkı bu sezon yaşadığımız gibi Galatasaray'ımızın bir sezonu daha çöpe gitmiş olacak. Dolayısıyla en azından geleceği kurtarmak adına, bana kalsa hemn yarın, hadi biraz daha insaflı olmak gerekirse 4 hafta sonra Mancini'yle yollar mutlaka ama mutlaka ayrılmalı!
Aslolan Galatasaray'sa ve Galatasaray'ın menfaatleri herşeyden üstün geliyorsa, yapılması gereken yegane hareket yeni sezona Mancini'siz bir Galatasarayla başlamaktır. Yerine getirilecek isim de inanın bana o kadar önemli değil. Kim gelirse gelsin şu ankinden daha kötüsünü yapamaz çünkü...
Şampiyonlar Ligi'nden elenen, lige havlu atan, 2.lik şansını da her geçen hafta biraz daha azaltan ve elde kalmış tek hedefi Türkiye Kupası olan bir Galatasaray varsa ortada bunun tek mimarı hiç şüphesiz Roberto Mancini'dir!
Her fırsatta ''Ben başarısız insanlarla çalışmam'' diyen Ünal Aysal sezon sonu nasıl bir karar verecek bakalım? Hadi kendi başarısızlığını geçtim ancak hocasının başarısızlığını da görmeyen veya görmek istemeyen bir başkan, kulübüne ne oranda hizmet verebilir kafamda ciddi anlamda soru işaretleri var açıkçası...
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR
16 Nisan 2014 Çarşamba
Kabustan Zafere
Açıkçası bu akşam tüm Galatasaraylılar’ın yani bizlerin 2
ayrı duyguyu bir arada yaşadığı bir karşılaşma izledik. Önce üzüldük, sonra sevindik…
Bundan 3 hafta önce
İstanbul’da karşılaştığımız ve ilk yarısını 2-0 önde tamamlayıp, ikinci 45’te
yediğimiz gollerle 2-2’ye razı olduğumuz Bursaspor önünde ‘’kupa finali’’ için
sahadaydık. Tabi aylardır deplesman kazanamayan ve son dönemlerde ciddi bir
düşüşe geçmiş olan takımımız, bu karşılaşma öncesi pek de umut vermiyordu
bizlere… Hele hele 6-7 yıldır Bursaspor’u Bursa’da yenemediğimizi de işin içine
katınca, olay bizim için iyice umutsuz vaka gibi duruyordu… Ancak ne var ki, oyuna
başlayan Galatasaray hiç de umutsuz bir görüntü çizmedi. Çünkü uzun zamandır deplasmanlarda
göremediğimiz bir şekilde oldukça hırslı, arzulu ve coşkulu başlayan bir
Galatasaray vardı sahada. Bursaspor takımı da aynı şekilde karşılık verince
oyunun ilk 10-15 dakikalık bölümünde inanılmaz bir tempo çıktı ortaya.
Karşılıklı ataklarla
geçen ilk yarım saatin ardından, ilk gol ev sahibi ekipten geldi. Veysel’in
yaptığı faul sonrası ceza sahası sol yan tarafından serbest vuruş kullanan
rakibimiz, Fernandao’nun vurduğu kafanın Şamil’e çarpıp gol olmasıyla 1-0’lık
üstünlüğü yakaladı. Şüphesiz iyi oynadığımız bölümde gelen bu gol üzdü bizleri…
5 dakika sonra ise Hakan
Balta’nın yaptığı hata sonucu topu bir anda önünde bulan Şener, arka direkteki
Fernandao’yu gördü, Fernandao’da mükemmel bir vole vurarak jeneriklik bir gole
imza atmış oldu…
Az önce de belirtmiş
olduğum gibi iyi başladığımız, iyi götürdüğümüz bir karşılaşmada bireysel
hataların da etkisiyle 2 basit gol yememiz, hem bozuk olan morallerimizi hepten
dibe vurdurdu, hem de hepimizi ‘’Kupa yolculuğu bu sezonluk da buraya kadarmış’’
havasına soktu. Hatta öyle ki, ben bile sosyal medya üzerinden Mancini’nin son maçı olabileceği iddiasında
bulunmaya başlamıştım…
45+1 oynanırken
Bursaspor ceza sahasında oluşan karambolde topu bir anda önünde bulan Sneijder
yaptığı düzgün vuruşla soyunma odasına bir nebze de olsa umutlu gitmemizi sağladı. Açıkçası gol tam zamanında geldi. Belki de o top gol olmasa 2.devrede
oyunu çeviremezdik.
Sneijder’in golüyle
moral bulan oyuncularımız ikinci 45 dakikayada da oldukça süratli başladılar.
Sağlı sollu ataklarla Bursaspor kalesini abluka altına alan takımımız,
49.dakikada penaltı atışı kazandı. Topun başına geçen Selçuk mükemmel penaltı
vuruşlarına bir yenisini daha eklemiş oldu. Beraberlik golünün geliş dakikası
da ilk goldeki gibi tam zamanındaydı!
2-2’den sonra moral
üstünlüğünü tamamen eline takımımız bu kez galibiyet için yüklenmeye başladı
Bursaspor kalesine.
53’te organize gelişen
atağımızda ceza yayının 2 metre kadar sağından Veysel çok sert vurdu, kaleci
Frey’in güçlükle çeldiği topu Burak boş kaleye göndererek haftalardır süren
suskunluğuna nihayet son vermiş oldu!
Arka arkaya gelen
gollerle vitesi sanki 5’e taktık. Adeta
tek kale bir maç oynanmaya başladı çünkü.
Bursaspor’un ofsayt
gerekçesiyle sayılmayan golü ( ki doğru karardı) dönüşünde Burak Yılmaz’ın
ayağından bir gol daha bulan takımımız, ‘’final bizim’’ dedi artık!
Peş peşe yediği
gollerle demoralize olan Bursaspor, seyircisini de kaybetmesiyle tamamen
dağıldı. Artık topu kazandığımız her an bizim için gol pozisyonu demekti.
70’te Sabri’nin
topuna İbrahim’in elle müdahelesi bir penaltı daha kazandırdı bize. Topun
başına ise bu sefer Melo geçti ve farkı 3’e çıkaran isim oldu.
5-2’den sonra 6’yı hatta 7’yi atabilecek
pozisyonları da bulduk. Bu bölümde Sabri’nin bir şutu üst direkte patladı.
Özellikle ikinci
yarısının bizim adımıza bu kadar güzel geçtiği bu karşılaşmanın tek üzücü yanı
ise performansıyla yıldızlaşan Burak’ın kırmızı kart görmesi oldu.
Evet, aylar sonra deplasmanda kazanan hem de farklı kazanan, haftalar sonra da böylesine iyi futbol oynayan bir Galatasaray görmek şüphesiz çok mutlu etti bizleri. Tabi oyuncularımızın istedikleri zaman neleri başarabildiklerini görmüş oluşumuz, ayağımıza gelen bütün fırsatları teperek şampiyonluğu altın tepsiyle Fenerbahçe’ye hediye ettiğimiz şu sezon adına ister istemez ‘’keşke’’ dedirtiyor insana... Ne diyelim, sağlık olsun… Olan oldu artık. Şu Türkiye Kupası’nın kazanırız inşallah da, hem 9 yıllık hasrete bir son vermiş oluruz, hem de kötü geçirdiğimiz şu sezonda bizler için bir teselli kupası olur en azından…
Evet, aylar sonra deplasmanda kazanan hem de farklı kazanan, haftalar sonra da böylesine iyi futbol oynayan bir Galatasaray görmek şüphesiz çok mutlu etti bizleri. Tabi oyuncularımızın istedikleri zaman neleri başarabildiklerini görmüş oluşumuz, ayağımıza gelen bütün fırsatları teperek şampiyonluğu altın tepsiyle Fenerbahçe’ye hediye ettiğimiz şu sezon adına ister istemez ‘’keşke’’ dedirtiyor insana... Ne diyelim, sağlık olsun… Olan oldu artık. Şu Türkiye Kupası’nın kazanırız inşallah da, hem 9 yıllık hasrete bir son vermiş oluruz, hem de kötü geçirdiğimiz şu sezonda bizler için bir teselli kupası olur en azından…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR
13 Nisan 2014 Pazar
İstifa da Bir Hizmettir!
Artık hemen her hafta
aynı şeyleri yazıp durmaktan, aynı konuların üzerinde yoğunlaşmaktan, benzer
unsurlara dikkat çekmekten fazlasıyla yorulduğumu ve sıkıldığımı belirtmek
isterim.
Ne Ünal Aysal
Galatasaray’ı yönetebilecek seviyede ve kapasitede bir başkan ne de Mancini
Galatasaray’ı şampiyon yapabilecek kapasitede bir teknik direktör… Dolayısıyla
bu iki iş bilmezin bir araya geldiği bu sezonun böylesine bir fiyaskoyla
sonuçlanmış oluşu gayet normal bir durum bence!
Bazen kupalar, şampiyonluklar
kaybedebilirsiniz. Sonuçta dünya üzerinde hiçbir takım her sezon başarılı
olamaz. Böyle bir şeyin mümkün olmadığını hepimiz gayet iyi biliyoruz. Ancak
yapılan yanlışlardan dersler çıkarıp gelecek sezonları kurtarmaktır bence
önemli olan. Öyle ki, gelecek sezona da bu başkan, bu yönetim kurulu ve de en
önemlisi bu teknik direktörle başlanırsa, Galatasaray için 3 sene önceki gibi
tarihinin en felaket sezonlarından biri daha çıkabilir ortaya…
Ünal Aysal’ın göreve
başladığı ilk günden beri bu işin acemisi olduğunu ve bazı şeyleri yürütecek
kapasitede olmadığını söyledim durdum. Ancak Abdurrahim Albayrak, Ali Dürüst
ve ‘’İmparator’’ Fatih Terim üçlüsü o kadar iyi biliyorlardı ki bazı şeyleri,
bu kötü başkana rağmen (evet kötü diyorum çünkü Ünal Aysal benim nezdimde kötü
bir başkandır!) bir çok şeyi başarabildiler. Hatta böylesine olumsuz şartlar
altında yapılabileceklerin çok daha üzerine çıktılar bence. Çöpe giden
2013/2014 sezonundan sonra bu üç ismin kıymetini bilmeyenler, değerini
anlamamış olanlar inşallah biraz olsun utanmışlardır bazı şeylerden!
Bence bir futbol
takımını başarıya götürecek en önemli 2 unsur futbolcularının ve teknik
direktörünün kalitesidir. Emin olun bu sezonu da ‘’İmparator’’ Fatih Terimle
tamamlamış olsaydık yine şampiyon olur,
4.yıldızı takardık!
Sen ne büyük adamışsın be Fatih Hocam! Evet, üzerine basa basa onun ‘’İmparator’’
olduğunu bıkmadan, usanmadan vurgulayacağım, yineleyeceğim! Çünkü onun
kıymetini şu Mancini beceriksiziyle geride bıraktığımız 7 aydan sonra çok ama çok
daha iyi anladım.
Galatasaray’ı ligin
en kötü deplasman performansı sergileyen takım hüvviyetine bürüyenler acaba
gurur duyuyorlar mı kendileriyle? Ya da vicdanen rahat hissediyorlar mı?
Kağıtçı’nın biri
gelip burada ego tatmini yapacak diye koskoca Galatasaray’ın bu noktalara
sürüklenmesine nasıl göz yumar bazı insanlar, anlamak cidden mümkün değil!
Artık tüm
Galatasaraylılar’ın sabrı taşmıştır ve kaybedilen hiçbir puanın hiçbir şekilde
bahanesi yoktur!
Selçuk’u küstüren,
Burak’ı, Eboue’yi, Drogba’yı bitiren, Sneijder’den %30 verim alabilen bu
Mancini zati muhteremine yani namı diyar ‘’kağıtçı’’ya hala ve hala neyin sabrı
gösterilmektedir, neyin kredisi verilmektedir cidden çok merak ediyorum!
Galatasaray Spor
Kulübü kongre üyeleri Ünal Aysal’ın kulübü derebeylik sistemiyle yönetmesine,
mesai arkadaşlarına ve efsane teknik direktörüne kumpaslar kurmasına nasıl hala
ve hala karşılıksız kalmaktadırlar, bunu da çok merak ediyorum!
Artık ezeli
rakiplerin bile alay ettiği bir başkandan Galatasaray’a bu saatten sonra ne
kadar fayda gelir? Ya da bu şahsın Galatasaray’a ne gibi bir katkısı olabilir?
Kendi taraftarının istenmeyen adam ilan ettiği, zerre güvenmediği bir teknik direktörle nasıl
bir başarı hedefinden söz edilir ya da gelecekle ilgili beklentiler ne denli
gerçekçi olabilir?
Tüm bu üzerinde
durduğum konular gerekli merciler tarafından sorgulanıp, gerekli yerlere
neşter vurulmadığı sürece Galatasarayımız’ın önü ne yazık ki karanlıktır. Bu
şartlar altında da çöpe gidecek daha çok sezonlar vardır…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR
6 Nisan 2014 Pazar
Sezonun En Güzel Gecesi
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhan6f0N1PvFtNm8uP1XbVARn5HJBtAmWyuscuYWiy-6UeJOOXASFyWKxlApnOpXfeAMjPi2oLWh7iP8T7TMU8opLgFPO3iSO2-60tHrC8Zu7dtmVXq4W3JJ4ZsVGdCQgBQwAvPe2uLnoHF/s1600/galatasaray__fenerbahce_e9fbe_400.jpg)
İşte hal böyleyken,
etraftaki karabulutları dağıtmanın tek yolu alınacak bir Fenerbahçe
galibiyetiydi herhalde. Bir nevi, Mancini ve yönetimin can simidi oldu bu
akşamki Fenerbahçe karşılaşması. Çünkü bu akşam alınacak galibiyetin,
taraftarın bazı olumsuzlukları en azından bir süreliğine de olsa görmezden gelmesi
demek olacağının bilincindeydi yönetim kurulumuz. Bu doğrultuda da başta Ünal
Aysal olmak üzere takımla 3 yıldır hiç ilgilenmedikleri kadar ilgilendiler
hafta boyunca...
Tabi ki
Galatasaray bugün galibiyete çok daha fazla ihtiyacı olan, doğal olarak da maçı
daha çok isteyen taraftı karşılaşma öncesinde. Zaten yüksek tempodaki,
presli-baskılı oyun başlangıcı bunun en güzel ispatı oldu. Arena’da oynanan
birçok maçta olduğu gibi yine santrayla beraber rakibi yoğun baskı altına bir Galatasaray
vardı sahada. Zaten sezon içerisinde Galatasaray’ın en önemliği özelliği bu
oldu. Oyunun başında yoğun baskı kurup golü erken bulabildiğimiz karşılaşmaları
genelde farklı ve rahat kazandık. Ancak ilk bölümde gol gelmediyse, seyirciyi uyutup
1 puana razı olduk…
İşte bugün bu iki
senaryodan ilki gerçekleşti. İnsan üstü pres beraberinde golü getirdi. 9.dakikada Selçuk ve Melo’dan arka
arkaya 2 müthiş pas, sonrasında Sniejder’in enfes gol vuruşu…
Tabi golün erken
gelmesi hepimiz üzerinde ‘’Acaba 3-4 farklı bir galibiyet gelir mi?’’ düşüncesi
yarattı. Çünkü 45 dakika boyunca, golün de verdiği moralle Galatasaray sahanın
tek hakimiydi. Hatta koca devre boyunca Muslera’ya hiç top gelmedi sanırım.
Herşey zaten lehimize
giderken, ilk dakikadan itibaren sürekli olarak kasti tekmeler atan Emre
Belözoğlu’nun da 39.dakikada nihayet oyun dışı kalması, iyiden iyiye ‘’kazandık’’
havasına soktu bizi. Hatta az önce bahsetmiş olduğum fark beklentisi de artmış
oldu. Ancak gelin görün ki, ikinci 45 dakikanın senaryosu bambaşka gelişti. 10
kişi kalmasına rağmen ilk yarıya oranla daha iyi oynayan, ayağında daha çok top
tutan bir Fenerbahçe vardı sahada. Özellikle kanatlardan etkili akınlar
geliştirmeye çalıştılar. Neyse ki final paslarında sıkıntı yaşadılar hep.
Açıkçası 10 kişi
kalmış rakibe karşı bu kadar zorlanmamız biraz canımı sıktı. Sonuçta
taraftarına bir özür borcu olan futbolcularımızın, rakibi böyle yakalamışken hazır
farka gitmeleri gerekirdi... Emin olun Fenerbahçe bizi bu şekilde yakalamış
olsa çok rahat 3-4 yapardı…
Tabi oyunun sürekli
faullerle durması, sarı kartların havada uçuşması ve saha içinde sürekli yaşanan
ikili gerginlikler de 2.devrede oyundan düşmemize etken olan faktörlerdendi.
87.dakikada Melo’nun
da (beklenildiği üzere) kırmızı kart görüşü, maçın 10’a 10 tamamlanması
anlamına geldi. Beklenildiği üzere dedim, çünkü Melo’da maç boyunca hiç rahat
durmadı. Çok daha erken de atılabilirdi…
İlk yarısını iyi,
ikinci yarısını kötü oynadığımız karşılamaşmayı neredeyse hiç pozisyon vermeden
tamamlamış oluşumuz ve buna karşılık yararlanamadığımız 3-4 net pozisyonumuz
oluşu, gecenin bizim adımıza güzel kısmıydı. Ancak hepsinden önemlisi, 3
haftadır kazanamayan ve şampiyonluk yarışına havlu atmış takımımızın lider
Fenerbahçe’yi devirmesiydi elbette. Sonuçta derbi derbidir ve kazanmak
herşeyden önemlidir.
En başta da
belirtmiş olduğum gibi bu karşılaşma Ünal Aysal ve Mancini için sezonu kurtarma
maçıydı ve bu doğrultuda hedeflerine ulaşmış oldular. Hatta Mancini muhtemelen
gelecek sezon da takımın başında kalmayı garantiledi. Ancak şimdilik evdeki
hesap çarşıya uymuş gibi görünse de, kalan 6 haftada deplasmanlarda puanlar
saçılmaya devam edilir ve lig 3.bitirilip Şampiyonlar Ligi tehlikeye sokulursa,
o zaman neler olur, onu da bekleyelim ve görelim derim.
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)