27 Ekim 2014 Pazartesi

ADAMSAN İstifa Et!!!

  Şöyle başlayayım,  bu akşam Galatasaray’ın şanlı tarihine bir ‘’utanç gecesi’’ olarak geçmiştir. Çok net! Ve kimseler kusura bakmasın, bu utancın en büyük sorumlusu da dün itibariyle başkanlıktan düşen değil kaçan! Evet kaçan Ünal Aysal’dır! Son 1 yıl içersinde bilerek ve isteyerek uğraşsa Galatasaray’a bu kadar çok zarar veremezdi herhalde! Umarım bundan sonra bir daha bu kadar işgüzar, bu kadar futboldan anlamaz bir insan bu kulübün başkanlığına falan soyunmaya kalkmaz!
  Söylenecek çok fazla söz yok. Süper Lig’in yeni kurulmuş, doğru düzgün taraftarı bile olmayan ekibi Başakşehir çıkıp Galatasaray’a 4 tane atıyorsa bunun adı en başta da söylediğim gibi utançtır! Galatasaray’ı gelenin gidenin 4 vurduğu, averaj takımı haline döndürenler bunun hesabını vermek zorundadırlar. Gereken neyse yapılmalıdır!
   Prandelli adamsa, bakın 5 yıldır üslubumda ilk kez bu kadar ağır bir sıfat kullanıyorum, evet Prandelli adamsa şayet bu akşam itibariyle ‘’Ben bu işi beceremedim’’ deyip görevinden istifa eder. Hee etmiyorsa da, o zaman yeni yönetim hiç vakit kaybetmeden kendisine ‘’Güle güle kardeşim’’ demek durumundadır! Çünkü Prandelli’ye sabır göstermek Galatasaray için telafisi her geçen gün biraz daha zorlaşan sıkıntılar doğuracaktır. Kısacası Prandelli Galatasaray için sadece ve sadece vakit kaybıdır!
  Daha çalıştırdığı takımın büyüklüğünün farkına varamamış bu şahsın bu kulüple olan ilişkisini kesmemek, Ali Sami Yen’e, Metin Oktay’a, Gündüz Kılıç’a yapılan birer hakarettir! Kuruluş amacı ‘’Yabancı takımları yenmek’’ olan koskoca Galatasaray’ı kendi liginde bile darma duman olabilecek seviyeye indirmiş, sözde teknik direktörün yerinin Galatasaray Spor Kulübü olmadığı aşikardır. Gitsin İtalya’ya kendisine ve misyonuna cuk oturan Venezia’yı, Bari’yi, Lecce’yi çalıştırsın aslanlar gibi!
   Oynadığı hemen hemen bütün maçlarda doğru düzgün gol pozisyonuna dahi giremeden 90 dakikaları bitiren, hasbel kader bulduğu gollerle birkaç galibiyet almış olan takımımızın hiçbir Galatasaray taraftarının hayalindeki, gönlündeki Galatasaray olduğunu sanmıyorum. Dolayısıyla her sezon maddi-manevi onlarca yükün altına giren, bu kulübün asıl sahibi olan şanlı taraftarımıza hiç kimsenin bu haksızlığı yaşatmaya hakkı da haddi de yoktur!
  Yineliyorum, bu akşam Galatasaray’ın anlı şanlı tarihine bir ‘’utanç gecesi’’ olarak geçmiş ve  olumsuzluklar katmıştır. Hiç kimselerin Galatasaray’ı bu denli kolay mağlup edilebilen, gelenin gidenin 4 vurup yolladığı bir takım haline getirmesine izin vermeyiz! Bundan sonraki süreçte bu takımın başında gerçekten orada olmayı hak eden, çalıştırdığı takımın büyüklüğünün farkında olan bir teknik direktör görmek, saha içersinde de terinin son damlasına kadar savaşan, Galatasaray formasının hakkını vererek oynayan futbolcularla mücadele etmek, hepsinde öte o formayı gerçekten hak eden oyuncuların sırtında görmek isteğimizdir, arzumuzdur, hakkımızdır!

                                                   e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

23 Ekim 2014 Perşembe

AKIL HASTASI!

  Ağustos ayı’nda Fenerbahçe’yle oynadığımız Süper Kupa maçından bu yana, Galatasaray’da olup bitenleri, saha içinde oynanan futbolu  hayretle izlemekteyim.  Ve üzülerek söylemeliyim ki, Galatasaray’ın şanli tarihinin içinde bulunduğum, bir parçası olduğum son 20 yıllık diliminde bu kadar kötü futbol oynadığımız, saha içersinde bu kadar çaresiz kaldığımız, rakibin kim olduğu farketmeksizin bu kadar komik durumlara düştüğümüz başka bir dönem kesinlikle hatırlamıyorum…
  Prandelli’nin takımın başında ‘’teknik direktör’’ ünvanıyla sahaya çıktığı bütün resmi karşılaşmalarda Galatasaray rakiplerinin hepsine oyun anlamında ezilmiştir! Açık ve net! Hele hele son 2 Şampiyonlar Ligi maçımızda olay bizim için ciddi bir rezilliğe, emsalsiz bir kepazeliğe dönüşmüştür!
  Karşılaşmadan bir gün önce geleneksel basın toplantısı düzenleniyor, Prandelli soğuk algınlığı geçirdiği için de toplantıda Galatasaray’ı yardımcı antrenör Gabrielle Pin temsil ediyor. Söyledikleri ise şunlar; ‘’Arsenal maçının ilk yarısı bizim için bir dönüm noktası oldu ve oradan çok büyük dersler çıkardık. Bu doğrultuda sistemimizi değiştirdik ve bundan sonra bu şekilde devam edeceğiz.’’ Peki sorarım sizlere dün akşam Dortmund karşısında ‘’çok büyük dersler çıkarmış’’ bir Prandelli ya da Galatasaray takımı görebildiniz mi sahada?
  Futbol  futbolu bilen adamlarla oynanır. Futbolcusundan başlayıp, teknik direktörüne, yöneticilerine, başkanına kadar futbolu çok iyi bilen insanlardan oluşması gereken bir ekip işidir bu. Galatasaray’ın temel sıkıntısı burada başlıyor zaten. Takımın başında sadece ‘’kağıt üzerinde’’ bir teknik direktör var! Yönetim kurulunda bir tane futbolu bilen, futboldan anlayan adam yok. Ünal Aysal’ın zaten son 1 yıl içersinde gerçekleştirdiği icraatlardan, aldığı kararlardan futboldan ne kadar anladığı ortada… Hal böyleyken bu takım iyi futbol da oynayamaz, bu takım büyük maç da kazanamaz. Anca futbolun şans melekleri yanımızda olur da, Sneijder yine 35 metreden 2 tane çatallara sallarsa ona bi şey diyemem tabi.
  Dün maçtan 5-6 saat önce Veysel, Bruma ve Olcan’ın 18 kişilik kadroda olmadığı haberini öğrendiğimde beynimden vurulmuşa döndüm. Veysel için diyecek sözüm yok. Hatta bana göre 3-4 hafta önce uygulanması gereken bir karardı bu. Ancak son Fenerbahçe maçının en iyilerinden Olcan’ı ve bugün satışa çıkarsak en çok talibi çıkacak, en çok para edecek oyuncumuz olan Bruma’yı aklı ve mantığı yerinde olan bir teknik direktör, böylesine hayati bir maçta 18 kişilik kadroya almaz mı? Sorumun cevabı içinde gizli. Ben Prandelli ciddi anlamda psikolojik sıkıntılarının olduğunu ve ruh sağlığının pek normal olmadığını düşünüyorum…
  Olcan’ı veya Bruma’yı oynatıp oynatmamanıza kimseler bi şey diyemez. Bu antrenör tercihidir. Veya taktiksel bir karardır. Buna hiçbir itirazım yok. Ancak bu oyunculardan ilk 11’de faydalanmamak demek onları tamamıylen gözden çıkarmayı mı gerektirir?
  Galatasaray’ın dünkü yedek kulübesine bakıyorum,  oyuna dahil olduğunda skora katkı yapabilecek, takımı ateşleyebilecek, maçı çevirebilecek kapasitede kim var Allah aşkına? Belki biraz Umut Bulut. Başka? Başka yok…
  60.dakikada, 3 farklı mağlupken üstelik kurtarıcı olarak Yasin Öztekin’i oyuna alması, Prandelli’nin her anlamda tükenişiydi bence. Eğer %1 bile kredisi kaldıysa bende, o değişiklik esnasında o %1’i de fazlasıyla yitirmiştir Olcan’ı gözden çıkar, Bruma’yı gözden çıkar, ondan sonra kurtarıcı olarak Yasin’e sarıl. Hem de sezon başından beri doğru düzgün yüzüne bakmadığın Yasin’e. Diyecek söz bulamıyorum…
  Lig maçlarının tamamında Balıkesir’e, Kayseri Erciyes’e karşı bile sahaya tek forvetle çıkan büyük hocamızın, geride kalan 3 Şampiyonlar Ligi karşılaşmasına da çift forvetle başlamasına ne demeli peki? Kendi de bilmiyor ki ne yaptığını. O gün kafasına ne eserse onu uygulamaya çalışıyor sadece. Rakibi analiz diye bir şey kesinlikle yok adamda…
  Sezon başından beri çoğu lig maçında doğru düzgün 18’e dahi almadığı Alex Telles’i ve 5’er 10’ar dakikalar şans tanıdığı Pandev’i, her Şampiyonlar Ligi haftasında pat diye 11’e koyması, yaklaşık 1 yıldır top oynamamış olup son 3-4 haftadır sakatlığın izlerini yeni yeni üzerinden atmaya başlayan Hamit’i, bu hayati karşılaşmada bir anda sahaya sürmesi, elindeki bütün kanat adamlarını devre dışı bıraktıktan sonra sağ ve sol açığı olmayan bir 4-4-2 anlayışı benimsemesi, Prandelli’nin Borussia Dortmund maçında teknik direktörlük mesleğine ettiği ihanetlerdir bence!
  Devreyi 3-0 geride kapamış takımına herhangi bir müdahelede bulunma ihtiyacı hissetmeyişi, dakikalar 60’ı gösterirken de artık mecbur kalıp değişikliğe gittiği anda maçı çevirsinler diye Dzemaili ve Yasin’i oyuna alması da bu adamın Galatasaray’ı ne kadar önemsediğinin, ne kadar umursadığının ispatıdır…
  Dünya’da çoktan tükenmiş olan İtalyan futbolunun, ülkelerinde iş bulamayan 2.sınıf antrenörlerini ‘’avrupa fatihi’’ Galatasaray’ın başına getirirseniz, işte sizi böyle bir zamanlar destanlar yazdığınız o arenanın ‘’averaj takımı’’ haline döndürürler!
  Kuralar çekildiğinde ‘’Sadece İstanbul’da Anderlecht’i yener, toplamda 3 bilemedin 4 puanla bitiririz bu grubu demiştim.’’ Sanırım ben yine fazla iyimser davranmışım. Çünkü görünen tablo öngördüğüm o 3-4 puanın da altında kalacağımız yönünde.
  1 yıl gibi bir zaman diliminde yanlış üstüne yanlış yaparak Galatasaray’ı tırnaklarıyla kazayarak çıktığı zirveden alıp, uçurumun eşiğine sürükleyen Ünal Aysal,  takımın bir bacağı da boşlukta sallanmaya başlayınca, son çare olarak kendisine yakışır bir şekilde kaçmayı tercih etmiştir! Yani büyük başkan batan gemiyi en son değil, ilk terk eden isim olmuştur! Keşke giderken yanında çok güvendiği hocası Prandelli’yi de götürse. Çünkü akıl sağlığı yerinde olmayan bu adamın Galatasaray teknik direktörü olarak takımın başında sahaya çıktığı her karşılaşma, önce futbolcularımıza, sonra taraftarımıza,  hepsinden öte de yerli teknik direktörlerimize yapılan çok büyük bir ayıptır, terbiyesizliktir!

                                                             e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

19 Ekim 2014 Pazar

Arena'da WESLEY'nin Gecesi!!!

  Her derbi öncesi olduğu gibi yine hepimiz hafta boyunca maç akşamına yani bu akşama konsantre olmuştuk. Acaba ne olacak? Neler yaşanacak? Kim kazanacak? Kim kırmızı kart görür? gibi onlarca düşünce geçti zihnimizden. Saatler 19.00’ı gösterirken Cüneyt Çakır’ın çalan ilk düdüğü artık herşeyi yaşayarak göreceğimizi müjdeledi nihayet.
  Açıkçası Galatasaray’ın ilk 45 dakikada ortaya koyduğu daha doğrusu koyamadığı! futbol  bu maçı kazanma ihtimalimizin oldukça düşük olduğu izlenimi yarattı bende. Çünkü oyunun mutlak hakimi Fenerbahçe’ydi. Sahaya çok iyi yayıldılar ve Galatasaray’ı neredeyse hiç çıkarmadılar. Ayağa bol pas yaparak topa 45 dakika boyunca hükmettiler. Tabi doğal olarak golü bulabilecek pozisyonları da yakaladılar. Ancak çok şükür ki o anlarda şans bizim yanımızdaydı. Özellikle Emenike’nin Muslera’yla karşı karşıya kaldığı pozisyonda yaptığı o kötü vuruşa yatıp kalkıp şükredelim...
   Devrenin bizim adımıza tek olumlu tarafı Emre Belözoğlu’nun sakatlanarak sahayı terk etmesi oldu. Çünkü oyunda kaldığı süre zarfında Fenerbahçe’nin iyilerindedi. Yerine giren Selçuk Şahin ise kısıtlı yeteneklerinden mütevellit aynı katkıyı yapamadı takımına.
   Prandelli’nin kağıt üzerinde 4-3-3’e benzeyen ancak uygulamada ne olduğu anlaşılamayan bu taktikte ısrar etmesi Galatasaray’a uzun vadede ciddi sıkıntılar yaşatır. Son 3 yıldır kendi sahasında oynadığı bütün derbilerde oyunu sürklase eden Galatasaray, bugün 45 dakika boyunca Fenerbahçe karşısında çaresiz durumlara düştüyse şayet bunun tek nedeni Prandelli’nin yanlış oyuncu ve diziliş tercihleridir!
   Sağ bek olarak transfer edilen Tarık neden ısrarla solda oynatılır mesela? Ya da haftalardır Galatasaray seviyesinde olmadığını defalarca kez ispat eden Veysel’de bu kadar ısrar etmenin anlamı ne? Aynı şekilde ligimizdeki her takımda eşine rastlanabilecek türden olan Dzemaili’de de ?
   Neyse ki ikinci 45 dakikada daha derli toplu bir Galatasaray vardı sahada. Özellikle Sneijder’in forvet arkasına geçerek serbest oynamaya başlaması takımın bir anda çehresini değiştirdi. Selçuk’ta haftalar sonra bir nebze de olsa sorumluluk almaya başlayınca takımımız bu sezon belki de ilk kez topa ve oyuna hükmetmeye başladı. Tabi sağ tarafta Olcan’ın sol tarafta da Tarık’ın sürekli olarak Gökhan ve Caner’e tehdit oluşturması da Fenerbahçe’nin ilk 45 dakikadaki ofansif etkinliğini sona erdirdi.
   53.dakikada Bruno Alves’in sanki geçen hafta Bekir’in yaptığı hareketin kopyasını bizlere izlettirmesi Fenerbahçe’yi bir kez daha oyunda eksik bıraktı. Durum böyle olunca da devreye zaten istekli başlamış olan takımımız üstünlüğü tamamen ele aldı. Ancak ne var ki bu baskımız sadece 10-15 dakika sürebildi ve Fenerbahçe 65’ten itibaren oyunu tekrardan dengelemeyi başardı. Sonraki bölümde Kadlec’le kaçırdıkları bir gol vardı ki, futbolun şans melekleri bir kez daha bizim yanımızdaydı...
   Maç boyunca en çok efor sarfeden ve bir topu da direkte patlayan Olcan’ın pili 70’ten itibaren bitmeye başlamıştı ki, durumu farkeden Prandelli doğru bir hamleyle Olcan-Emre Çolak değişikliğine gitti. Emre Çolak’ta takımımıza hareket getirdi. Özellikle Umut’a al da at dercesine yaptığ ‘’pas’’ niteliğindeki ortada Umut zoru başardı!
  Umut o golü kaçırdıktan sonra ‘’Bu maç böyle biter herhalde’’ dedim kendi kemdime. Fakat Sneijder’i hesaba katmayı unutmuşum. İkinci devrenin başından itibaren sazı eline almış olan maestromuz  ‘’Ben daha son sözümü söylemedim’’ dedi çünkü.
  Önce yaklaşık 35 metreden gönderdi füzeyi ve sakat sakat oynayan Volkan’ın sağına astı. 2 dakika sonrasında da bu kez ceza yayı içinden sol köşedeki örümcekleri aldı.
  Ardı ardına gelen jeneriklik 2 gol Türk Telekom Arena tribünlerinde deprem etkisi yarattı tabi. Hiç kimse yerinde duramıyordu.
  Duraklama anlarında ise sahneye Cüneyt Çakır çıktı! Hasan Ali’nin taç çizgisinin yaklaşık 20 cm dışından çevirdiği topa ‘’oyunda’’ kararı vererek Fenerbahçe’ye bedavadan bir gol hediye etti. Ancak öylesine keyiflendirmişti ki Sneijder bizi,  hiçbir şey keyfimizi kaçıramazdı!
  90+5’te gelen son düdük, bu derbinin galibi Galatasaray demekti. Madem ki önemli olan galip gelmek, o zaman ben de bu akşam sahada forma giymiş olan tüm oyuncularımızı tebrik ediyor, darısı bundan sonraki maçlara diyorum.

                                                             e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

5 Ekim 2014 Pazar

Prandelli'ye Rağmen

  Henüz 3 gün önce aldığımız farklı mağlubiyetin ardından bu maça hazırlanmak kolay değildi şüphesiz. Tabi tek kulvarda mücadele eden rakibimizle bizim maçımızın aynı akşam oynanması da Türk futbolunun bugüne dek gördüğü en müthiş federasyonun! yine emsalsiz uygulamalarından biriydi.  Aman bize Pazar maçı vermeyin olur mu? Neme lazım, takım daha fazla dinlenme şansı bulur, daha diri olur falan sonra nasıl durdurursunuz Galatasaray’ı!!
   Arsenal maçının ikinci devresinde 4-4-2 oynayıp ilk 45’ten kalma 3 gollük dezavantaj olmasa belki de maçı kazanabilecek mücadeleyi göstermiş olan takımımız, tabi ki Kayseri Erciyes önünde aynı dizilişle yer almamalıydı sahada. Gerek yoktu çünkü durduk yere takım üzerinde pozitif bir hava yaratmaya! Galatasaray bu sene iyi futbol oynamamalıydı! Galatasaray bu sene rakiplerini boğmamalıydı! Hepsinde öte Galatasaray bu sene rahat maç kazanmamalıydı! Prandelli’nin hayalindeki takım böyle bir takımdı çünkü!
   4-4-2 oynatmadı takımı dedik ama en azından oyuncuların çoğunu doğru yerlerine koymuştu bu sefer. Sneijder hariç tabi. Tarık’ın sağ beke, Telles’in sol beke, Melo’nun ön liberoya geçtiği karşılaşmada  Football Menager oynayanlar bilir, DML diye gerçekte pek olmayan bir mevki vardır oyunda. Açılımı ‘’Defensive Midfielder Left’’ Türkçesi de ‘’Sol Defansif Orta Saha’’ İşte Sneijder dün tam olarak o pozisyonda oynadı. Prandelli neden ısrarla Sneijder’i bu kadar geride kullanmaya çalışıyor cidden akıl sır ermiyor…
  Orta sahadaki 2 el freni Dzemaili ve Yekta’nın olmayışı, kanatlarda da Tarık ve Telles gibi 2 hücumcu bekin oluşu, özellikle ilk 45 dakikada geride kalan maçlara oranla daha arzulu, daha üretken ve daha çabuk oynayan bir Galatasaray izlememize neden oldu. Tabi Felipe Melo’nun rakip atağa çıkacağı anlarda kaptığı kritik toplar ve Olcan’ın da bir şeyler yapmaya çalışma gayreti pozitif görüntümüzün diğer etkenleriydi.
  İlk 45 dakikada Galatasaray’ın en sırıtan ismi ise şüphesiz Yasin Öztekin’di. Zaten sınırlı sayıda topla buluştu, o anlarda da pek olumlu bir şeyler yapamadı. Kaleci Gökhanla karşı karşıya kaldığı pozisyonda kaçırdığı %100’lük gol de cabası…
  Pozisyonlar bulduğumuz halde son vuruşlardaki klasik beceriksizliğimiz devrenin 0-0’la geçilmesine neden oldu. Ancak aynı oyunu ikinci 45’te de sürdürürsek er geç buluruz golü diye düşündüm.
   Nitekim haklı çıktım ve nihayet 52’de geldi gol. Selçuk’un sağdan kullandığı köşe vuruşunda Semih arka direğe aşırdı, Kral’da zorlanmasına rağmen topu ağlarla buluşturdu.
   Golün oyunun son bölümüne kalmadan gelmesi takımımızı psikolojik olarak rahatlattı şüphesiz. Skor avantajının verdiği moralle daha da etkili oynamaya başladık.
   Yasin-Hamit değişikliği orta alandaki hakimiyetimizi daha da arttırdı. Bunun neticesinde de oyun iyiden iyide Erciyes yarı alanında oynanmaya başladı.
   70.dakikada bir başka duran toptan 2.golü bulduk. Yaklaşık 25 metreden kazandığımız serbest vuruştan kaleyi cepheden gören Sneijder mükemmel bir vuruşla bu sezonki ilk golünü kaydetmiş oldu.
   2-0’dan sonra ise sahne Prandelli’nin di. ‘’Venezia hocası’’ kimliğini bir kez daha ortaya çıkardı. Takımı tamamen geri çekerek skoru korumaya çalıştı. Oysa ki biraz araştırmacı bir insan olsa vatandaşı Mancini’nin de geçen sezon bir çok karşılaşmada skorun üstüne yatmaya kalkıp sonunda mutlaka hüsran yaşamış olduğunu rahatlıkla görebilirdi. Ama nerde…
   Gol atmaya en ufak niyeti olmayan rakibimize üzerimize gelmeleri için davetiye gönderen Prandelli son 15-20 dakikanın bir hayli sıkıntılı geçmesinin baş aktörüydü! Hal böyle olunca Kayseri Erciyesspor üzerimizde yoğun bir baskı kurdu, bunun neticesinde golü de buldu!
  2-1’den sonra Dzemaili’yi de oyuna alan Prandelli skoru korumaktan başka hiçbir düşüncesinin olmadığını artık sağır sultana bile duyurmuş oldu! Neyse ki, sonuçta Prandelli’nin istediği oldu ve daha fazla gol yemeyerek sahadan 2-1’lik galibiyetle ayrılmış olduk. Kazanmaya çok ihtiyacımız olduğu şu dönemde, oynanan futbola bakmadan bir şekilde galip gelmiş olmak önemli tabi. Ancak bir gerçek var ki, haftalardır Prandelli’ye rağmen kazanan Galatasaray bu durumu daha ne kadar sürdürebilir, orasını kestiremiyorum işte…

                                                            e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

3 Ekim 2014 Cuma

Mancini'nin Halefi!

 Sezon başında yapılan Mancini-Prandelli değişikliği şüphesiz yeni bir heyecan yeni bir başlangıç yaratır diye düşünmüştük. Ancak geride kalan birkaç aylık süreçte geçen sezona oranla pozitif hiçbir farklılık göremedim ben. Hatta tam tersine her geçen gün biraz daha geriye giden bir Galatasaray var ortada. Tabi gelinen şu noktanın en büyük sorumluları kaçma hazırlıkları yapan Ünal Aysal ve yeni yönetimin muhtemelen görevine son vereceği Cesare Prandelli!
  Öylesine büyük bir Galatasaray sevdalısıdır ki Ünal Aysal, sırf içindeki bu Galatasaray sevdasından zirveye çıkmış takımı bu noktalara getirdi! Öylesine değer verir ki Galatasaray’a, sırf bu yüzden koca kulüp yalınızca ona ait olsun,  onun olsun istedi ve tek adam olmaya kalktı! Öylesine düşünür ki Galatasaray’ı, aşırı iyi niyetinden İmparator Fatih Terim’in görevine son verip İtalya’da iş bulamayan 2.sınıf teknik direktörlere bu kulübün kapılarını açtı! Öylesine büyük hizmetler verdi ki Galatasaray’a, gözü hiç arkada kalmadan, vicdanı son derece rahat bir şekilde, içi huzur dolu olarak benden bu kadar diyebildi! Sadece tek bir şey söylemek istiyorum, bundan sonra hayatının hiçbir noktasında yolun asla ve asla Galatasarayla kesişmez inşallah Sayın Aysal! Çünkü bu kulüp 109 yıllık tarihinde senin kadar egoist, senin kadar bencil, senin kadar kibirli, senin kadar işgüzar ve senin kadar Galatasaray’dan uzak bir başkanı kesinlikle görmemişti. Umarım bundan sonra da görmez!
   Maça gelecek olursak, ligde oynadığı tüm karşılaşmalarda rakip kim olursa olsun en az 4-5 tane %100’lük pozisyon veren ancak rakip forvetlerin gerek yetersizliği gerekse de beceriksizliği sayesinde tarihi farklardan kurtulan takımımızın oynayacağı ilk ciddi ekip karşısında madara olacağının hemen hepimiz farkındaydık. Hatta uzun zamandır ‘’Arsenal ya da Dortmund’a karşı bu kadar pozisyon verirsek silindir gibi geçerler üzerimizden.’’ görüşümü paylaşıyordum etrafımdakilerle. Nitekim haklı da çıktım.
  Manchester United’dan neredeyse kuyruğuna tenekeler bağlanarak yollanan Wellbeck’in hat trick yaparak yıldızlaştığı bir karşılaşmadan bahsediyoruz bilmem farkında mısınız? Bir zamanlar Rosenborglu Sigurd Rushfeldt’i, Chelsea’li Tore Andre Flo’yu yıldız yaptığımız gibi tıpkı…
  Geçen hafta sonu oynadığımız Sivas maçında’da 3-5-2’yi deneyen ancak bana göre bundan hiçbir verim alamamış olan bir teknik direktörün 4 gün sonra hele hele Arsenal deplasmanındayken aynı şeyi bir kez daha uygulamaya koyması ‘’futbol bilmezliğin’’ daniskasıdır!
  Hali hazırda avrupa’nın en iyi 3-5 on numarasından biri olan Sneijder’den ön libero yaratmaya kalkmak, elindeki ön liberonun kralı Melo’yu da stopere çekmek, 5 milyon euro’ya yakın bir bonservis bedeliyle transfer edilen Tarık’ı yedek soyundurup haftalardır kapasitesinin ve yeteneklerinin ne kadar sınırlı olduğunu defalarca kez görmüş olduğumuz Veyselle maça başlamak, 3 sezondur ‘’Galatasaray’da ne işi var bunun?’’ sorusunu defalarca kez kendime sorup hiçbir yanıt bulamadığım Yekta’yı banko oyuncu haline getirmek, hangi aklın, hangi mantığın ve hangi futbol mantalitesinin dışa vurumudur bunu Prandelli bana izah etsin lütfen?
   Dünya üzerinde Juventus dışında 3-5-2 oynayan bir takım var mı Allah aşkına? Belli ki Prandelli’nin futbol görüşü 25 sene geriden geliyor. Onu da bir kenara bırakalım, geçtiğimiz sezonlarda da defalarca kez söyemişimdir bunu; Galatasaray’ın tarihe damga vurduğu tüm dönemlere bakalım, hep 4-4-2 ile yakalamıştır başarıyı. Hadi Londra deplasmanında bunu denemek size fazla cesurca geliyor diyelim, o zaman bir forvet eksiltip ortayı 5’lersin kimseler de sana bi şey demez. Ama 3-5-2’yi Galatasaray şu oyuncu kadrosuyla değil Arsenal, bizim ligin en zayıf takımlarından birine karşı da oynasa başarılı olamaz kardeşim!
  Eboue ve Sabri’nin kadro dışı bırakılıp Veysel gibi az önce de belirtmiş olduğum gibi kapasitesi ve yetenekleri son derece sınırlı bir oyuncunun ilk 11’in vazgeçilmezi haline geldiği bir takım bana göre büyük takım hüvviyetine asla sahip olamaz. Eboue ve Sabri’yi de boşverdik diyelim, Veysel’den 3 gömlek iyi futbolcu olan Tarık’ın günahı ne?
   Yekta’nın sürekli şans bulduğu bu takımda, Furkan Özçal, Emre Çolak, Hamit Altıntop ya da Umut Gündoğan olsanız ne düşünürsünüz mesela? Bu saydığım 4 ismin hiç biri Yekta’dan aşağı değil çünkü. Hatta hepsinin de Yekta’dan çok daha artıları var bana göre.
   Aynı şekilde Dzemaili gibi ne yapmaya çalıştığı, ne yapmak istediği anlaşılamayan, ligimizdeki her takımda rahatlıkla bulabileceğimiz, Yiğit İncedemir seviyesindeki arkadaşın da Galatasaray’ın değişmezleri arasına girmesi oldukça enteresan doğrusu…
  İşte siz bu kadar gereksiz adamı bir arada oynatır, üstüne de abuk bir sistemle çıkarsanız sahaya, karşınızdaki takım Balıkesir ya da Sivas olmadığı için böyle 4’lük yaparlar adamı! Dua edelim ki, kalecileri atıldı da oyunu son yarım saatte dengeledik. Yoksa 5’e, 6’ya gitme ihtimali oldukça yüksekti karşılaşmanın.
  Sonuç olarak, Prandelli’nin teknik direktörlüğü ile geçirdiğimiz 3-3,5 aylık zaman bizlere neyin ne olduğunu göstermeye fazlasıyla yetmiştir. Zaten kendisinin maç sonunda verdiği ‘’Bizim asıl hedefimiz lig’’ demeci de bir şeyleri net olarak ortaya koymuştur. Prandelli Venezia’nın hadi bilemediniz en fazla Parma’nın hocasıdır. Galatasaray kendisine 2 beden büyük gelmiştir. Dolayısıyla bu arkadaş üzerinde sabretmenin ya da ‘’Zamanla daha iyi olacak elbet’’ şeklinde gereksiz hayaller kurmanın hiçbir mantığı yoktur.Kafasında hiçbir plan-program olmayan  ve futbol bilgisi-oyun görüşü yerlerde sürünen bu sinyor, muhtemelen oturup geçen senenin Mancinili Galatasaray’ının maç kasetlerini izliyor ve o doğrultuda benzer abukluklar yapmaya kalkıyor. Yani sizin anlayacağınız son halifemiz Cesare Prandelli!

                                                                  e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR